GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:80
Tarih:03.04.2018

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önerimiz, Türkiye'nin yolsuzluk görünümünün giderek kötüleşmesi dolayısıyla Hükûmetin bu konudaki sorumluluğunun ortaya çıkartılması amacıyla verildi. Bu kaygımızı haklı gösterecek gerçekler şunlar: Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 1995'ten beri sürdürdüğü bütün ülkeleri kapsayan araştırmaları kapsamında, bu yıl 180 ülke arasında yolsuzluk algısı, yolsuzluk görünümü bakımından 80'inci sırada, 100 üzerinden de puanı 40. Bu puanlar 1995'te 90 ülke arasında 50 ve 10 üzerinden 3,8'di, 2000'de 158 ülke arasında 65'di, 2012'de 176 ülke arasında 54'tü. Durumun 1995 ve 2000'den daha iyi fakat 2012'den daha kötü olduğu apaçık. Daha iyi olması belli, Türkiye'nin tamamen siyaseten ve devlet idaresi bakımından çöktüğü bir dönemin arkasından gelen reformları yansıtıyor iyi sayılar ama 2000'den beri durumun daha iyiye gitmediği, daha kötüleştiği açık ortada. Bunları destekleyen olgular var mı? Evet, var. Özellikle iki uluslararası araştırma, Malta belgeleri ve Panama belgelerinin analizinden ortaya şu çıktı: Türkiye'nin iktidar doruklarının, hem Cumhurbaşkanının damadı ve onun yakınları hem Başbakanın oğullarının, aslında, offshore bankacılığı sistemi içerisinde büyük operasyonlar yürüttükleri ortaya çıktı. Offshore bankacılığının kendisi otomatik olarak yolsuzluk sonucunu vermese de offshore bankacılığının esasen vergi kaçırma maksadıyla kurulmuş bir uluslararası çürümüşlük rejimi olduğu apaçık ortadadır ve Türkiye'yi yöneten Hükûmet, hangi ülkelerin offshore bankacılığının kusurlu olacağına dair liste yapma görevini de bu kanun çıktığından beri yerine getirmemiştir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı ve Başbakan yakınlarını korumaktadırlar.

Bununla sınırlı değil. Daha alt düzeyde tabii ki yolsuzluklar devam ediyor. Örneğin, Üsküdar Belediyesinde -Adalet ve Kalkınma Partili belediye- Adalet ve Kalkınma Partili üyelerin girdiği ihalelerde diğer kuruluşlar çekilerek, Adalet ve Kalkınma Partili Saniye Karayel'in 2017 yılında toplam 568.548 liralık bir ihale almasına yol açmış olduğunu biliyoruz.

Aynı şekilde, Kayseri PTT Başmüdürlüğünün açtığı ihale, sonuçta ihaleden yalnızca bir gün önce kurulan bir şirkete kalmıştır. Bunun Hükûmet taraftarı bir şirket olduğu apaçık ortadadır.

Tabii, daha önemlisi savaştan kazanmakla ilgilidir. Başbakan Binali Yıldırım "Eğer İHA'lar ve SİHA'lar olmasa biz Afrin'de hiçbir başarı kazanamazdık." derken aslında bir sirkat ifade etmiştir. Bu İHA'lar ve SİHA'lar, Cumhurbaşkanının damadının şirketi tarafından tekel fiyatıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine satılmaktadır. Dolayısıyla ne kadar savaş olursa damat o kadar çok para kazanmaktadır. Nitekim, bu para kazanma meselesi öylesine ifsat hâle gelmiştir ki Cumhurbaşkanının Danışmanı İlnur Çevik nihayet baklayı ağzından çıkarmıştır, "Afrin'deki bütün ihaleleri, Suriye'deki ihaleleri bu operasyon sayesinde biz kazandık." diyebilmiştir. Yani savaştan kâr etmek üzerine konuşan bir cumhurbaşkanı başdanışmanı ve bu sözlerin hiçbir şekilde tekzip edilmediği apaçık ortadadır.

Bütün bu şartlar altında, aslında yolsuzluğun sadece basit yolsuzluk olarak değil, suistimaliâlâ, büyük yolsuzluk olarak devletin en yüksek katlarından aşağıya doğru sürdürüldüğünü ortaya koyan çok önemli deliller, çok önemli kanıtlar var. Bu kanıtlar karşısında Meclisin bir araştırma yapmama lüksü yok fakat bu araştırmayı yapmayacağınızı biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Başkan...

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Buna rağmen bu araştırmanın yapılması ihtiyacını dile getirmek gerekir çünkü buna ses çıkarmayan bir Meclis bunun altında kalır. Yarın bütün bunların hepsi sorulacaktır; akıtılan kanlar, yapılan hileler, yapılan dolanlar, kaçırılan vergiler, bunların hepsinin hesabını halk soracaktır çünkü eninde sonunda devlet dediğiniz şeyin kendi geliri, kendi kaynağı diye bir şey yoktur. Burası hükümdarlıkla, Osmanoğulları'nın kılıç hakkıyla elde edilmiş, gaza hakkıyla elde edilmiş hazinesiyle yönetilmiyor; halkın mülkü olan şey, bireyler tarafından ve partiler tarafından tasarruf ediliyor ve bu tasarruf hileyle hurdayla gidiyor.

19'uncu yüzyılda Türkiye'nin uluslararası alandaki görünümü buydu; bir hasta adam. Bu tablo bir Kurtuluş Savaşı'nın ardından değişti fakat şimdi Türkiye'nin tablosu şuna daha çok yaklaştı: Yani, savaştan kâr eden, bütün endüstriyel çarklarını fetih ve işgalle sürdüren bir ülke.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Ancak yolsuzlukla beslenebilecek ve yolsuzlukla beslendikçe yolsuzluğu yeniden üreten bu rejimle Meclis yüzleşmeyecekse, esasen halkın kendisine verdiği vekâletin hakkını yerine getirmeyecek demektir.

Son olarak şunu da söyleyeyim: Özellikle savaş ve savaşın etrafında oluşan endüstriyel, askerî kompleks ve bunun yarattığı ağlar o kadar vahim bir durum yaratıyor ki Afrin'deki savaşı övdüğü için, Türkiye'de bu savaşı eleştirenleri kınadığı için temayüz eden eski bir sinema sanatçısı Hülya Koçyiğit'in damadı ne var ne yoksa topluyor, sonuç olarak Konyaaltı Sahil Projesi kapsamında yapılan bütün ticari ünite ve tesislerin kiralanması işini tek başına alıyor. Bu kadarına düşmedik, bu kadarına kalmadık. Türkiye böyle bir yönetimi hak etmiyor, Meclis bunu hak etmediğini ispat etmelidir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)