Konu: | Katma Değer Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 79 |
Tarih: | 29.03.2018 |
ALİ ATALAN (Mardin) - Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hüda Vekilimizin bıraktığı yerden devam edeceğim.
Türkiye'nin ulaştığı seviye öğrenilmek isteniyorsa medyanın içine düştüğü duruma, aslında drama bir bakmak bence yeterlidir. Bu ölçüt, bir ülkenin demokrasi açısından gelişmişliğini veya geri kalmışlığını saptamak açısından temel bir parametredir. Malum, klasik üç erkten sonra gelen ama etkinliği açısından yer yer onların da önüne geçen bir alandır medya. Ancak onun yalnız varlığı değil ondan daha önemlisi onun ne kadar nesnel, eleştirel, renkli ve basın etiği çerçevesinde hareket ettiğidir. Bu bağlamda, özellikle basının iktidarla ilişkisi, mesafeli veya eleştirel bir duruş sergileyip sergilemediği belirleyicidir.
Medya kuruluşları Türkiye'de kuşkusuz çoktur. Ama bu çokluk maalesef çeşitli, çoğulcu ve renkli değildir yani tek düzedir. Bu minval üzerinden bakıldığında Türkiye'de medyanın medya olmaktan çıktığı, iktidara şirin görünmek için artık şakşakçılık yapmaktan başka hiçbir iş ve işlev görmediği açıktır. Aykırı ve eleştirel bazıları varsa da onların da yavaş yavaş ortadan kaldırıldığı, çalışanların nasıl işten kovulduğu, tutuklandıkları, korkutarak sindirildikleri görülmektedir.
Maalesef, medya alanı hızla monotonlaşıyor, monopolleşiyor, daha doğrusu, aslında söylemek gerekirse sistematik ve bilinçli bir şekilde tekelleştiriliyor. Bizimle ilgili kısmı zaten arkadaşlarımız tarafından dün de yeterince dile getirildi. Bakın, mevcut durumda medyanın HDP'yle ilgili, HDP'ye ilişkin yayın politikası aslında bir skandal niteliği taşıyor.
Siz, sivil demokratik siyasetin gerekli olduğundan söz edeceksiniz ama buna paralel olarak pratikte bunu önlemek için elinizden geleni yapacaksınız. Gerçek şudur: Sayın AKP'liler, özgürlük, hukuk, barış ve demokratik siyasetle ilgili tutumunuzda gerçekten büyük bir çarpıklık ve tutarsızlık vardır. Mevcut çatışma ve gerginlik politikası üzerinden partimiz özellikle maalesef medya vasıtasıyla itibarsızlaştırılmaya ve kriminalize edilmeye çalışılıyor. Öyle fütursuzca yapılıyor ki, artık eleştirel kesimler ve özellikle seçmenimiz televizyonları izlemez, gazeteleri okumaz duruma gelmiş, takip eden varsa da -bunu gerçekten söylüyorum, inanın buna- peşinen onlara hiç itimat etmeme pozisyonuna düşmüştür.
Bir AKP'li arkadaş dün burada Sayın Demirtaş'ı kastederek bir dönem medyada saz çalabildiğini, bunun da basın özgürlüğünün var olduğunun ispatı olduğu imasında bulundu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Yanlış anlamışsın. Öyle değil.
ALİ ATALAN (Devamla) - Bence bu kötü örnek Hükûmet cenahında basın anlayışının ne kadar çarpık ve geri olduğunun bir delili olsa gerek. Bu vesileyle buradan, başta eş başkanlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ ve onların şahsında bütün siyasi tutsakları en içten saygılarımla selamlıyorum.
Bakın, Sayın Selahattin Demirtaş'ın saz çaldığı, kanın akmadığı, kısmi özgürlüğün var olduğu bir dönemde kazanan bu ülkenin tüm halkı ve Türkiye olmuştur. Bir parti seçimde kaybetti diye birdenbire her şey allak bullak oldu. Barıştan, huzurdan ve kardeşlikten kazanan taraf barışa karşı olabilir mi? Barışın kalıcılığının sabote edilmesinden yana olabilir mi? HDP yalnız barışı savunmuyor, barışın ürünü olduğunu söylüyor, onurlu ve kalıcı bir barış varlık sebebi olarak sayılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ATALAN (Devamla) - Başkan, bir dakika daha alabilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Atalan.
ALİ ATALAN (Devamla) - Yaratılan algı ise maalesef bunun tersidir. Bu konjonktürde kim ne derse desin, nesnel tarih bu gerçeği yazacaktır. Bundan dolayıdır ki yargı, demokrasi, yasama işlevsiz kılındı ve özellikle basın özgürlüğü büsbütün rafa kaldırıldı. Bundan hiç kimse kazanmayacak ama özellikle kaybedecek olan bu halk ve ülkedir.
En son şunu söyleyeyim: Bu ülkenin en çok özlediği, Selahattin Demirtaş'ın barışı ve özgürlüğü sembolize eden sazı ve özellikle bunu da vurgulayayım, çaldığı, bilinen "..."(x) parçasıdır.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Atalan.