GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:74
Tarih:20.03.2018

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 90'lı yılları hatırlar mısınız? Evet, memleket 90'lı yıllarda iyi yönetilmiyordu. Demokrasi anlamında hiçbir kurumsal gelişme yoktu ve ekonomide de pek çok sorun vardı arkadaşlar. Ve 90'lı yıllarda, arkadaşlar, biliyorsunuz ülke enflasyon, döviz kuru, faiz sarmalı içindeydi. O günlerde, o yılların sonunda, biliyorsunuz DSP-MHP-ANAP koalisyonu en sonunda ülkeyi duvara çarptırdı arkadaşlar. Ve büyük bir kriz yaşadık, 2001 yılında çok büyük bir kriz yaşadık. Milyonlarca insanımız işsiz kaldı, aşsız kaldı, ekmeksiz kaldı arkadaşlar. Ve o büyük yıkım üzerine AKP o yıllarda kendini kuruyordu ve bu büyük krizden faydalanarak iktidarı ele geçirdi. Ve şunu vadetti, dedi ki: "Biz 90'lı yılların hatalarını yapmayacağız. Ülkeyi demokratik bir ülke yapacağız, iş olacak, aş olacak, yoksulluk olmayacak, yasaklar olmayacak." Bu yolda da bir hikâye yarattı, aynı zamanda da bir Avrupa Birliği üyesi olma hikâyesi yarattı. "Avrupa Birliğine üye olayacağız." dedi ve buna inandırdı insanları. Evet, yabancı sermaye geldi ve AKP iktidarının ilk yıllarında ülkenin cari açığını finanse etti. Bakın, AKP iktidarı on yedi yıllık hikâyesinde 550 milyar dolarlık cari açık yarattı. İlk yıllarda 30 milyar, 40 milyar, 50 milyar dolar cari açık veriyordu ve bu finanse ediliyordu. Nasıl finanse ediliyordu arkadaşlar? Bir, özelleştirme yaptı. Ülkenin bileziklerini sattı. 10 milyarlarca dolarlık özelleştirme yaptı. Bir, buradan finanse etti. İkincisi, doğrudan yabancı sermaye geldi çünkü bir hikâyesi vardı Türkiye'nin, demişti ki: "Avrupa Birliği üyesi olacağız. Demokratik standartları yükselteceğiz. Hukuk devleti olacağız." Ve bir bölüm yabancı sermaye buna inandı, geldi yatırım yaptı. Bu şekilde finanse edildi cari açık. Üçüncüsü ise, bunların yetmediği yerde borçlandık arkadaşlar. Cari açığı sıcak parayla finanse ettik. Evet, ilk yıllarda bu, yaraya merhem oldu, o yıllarda da siyasetçiler uyarıyordu. "Bu cari açık belli bir dönem için iyidir ama uzun vadeli olarak ülkeye zarar verir." dendi. Nitekim, arkadaşlar, biliyorsunuz 2009 yılındaki kriz de, evet, teğet geçti bizi ama o kriz de pek çok zarar verdi; işsizlik ve ülkenin küçülmesiyle karşı karşıya bıraktı.

Değerli arkadaşlar, AKP cari açık vermeye devam etti ve maalesef son yıllarda, demokratik hikâyeden koptuğundan beri, ülkeyi otoriter bir rejimle yönetme hülyasına kapıldığından beri de cari açığı hâlâ vermeye devam ediyor, bütçe açığını hâlâ vermeye devam ediyor ama bunun finansmanını arkadaşlar, neredeyse sıfıra yakın doğrudan yatırımlarla, daha çok borçlanmayla finanse etmeye çalışıyor. Bakın, son rakam 51,7 milyar dolar cari açık arkadaşlar, bir yıldır. Bu, bizim yarattığımız bütün değerin yani bir yılda yarattığımız gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 6'sına denk. Değerli arkadaşlar, son iki ayda da 15 milyar dolar cari açık verdik. Yıla taşıdığınızda 70-80 milyar dolarlık bir cari açık demek. Değerli arkadaşlar, biz bunu en son 1993'te ve 2000 yılında görmüştük böyle açıkları. AKP iktidarında da belli dönemlerde oldu ancak her ikisinde de ülke duvara çarptı. Ne hikmetse en son duvara çarptığında MHP'yle bir koalisyon vardı o yıllarda. Bugünlerde de MHP ile AKP'nin yine bir koalisyonu var. Herhâlde AKP-MHP'nin yeni koalisyonunda da bu ortak akıl bu şekilde devreye geçti ve ülke ekonomik anlamda bir kez daha duvara çarpmaya namzet arkadaşlar.

Eğer gerekli tedbirler alınmazsa, emin olun büyük bir iktisadi krizle karşı karşıya kalabiliriz çünkü iktidar hâlâ "Bir seçim ekonomisi yapayım, işte, altı ay ya da on altı ay daha bu işi sürdüreyim, şu seçimi bir atlatayım, ondan sonra belki tedbir alırım." diye bakıyor ve seçim ekonomisine gaz vermiş durumda ve seçim ekonomisinin yanında bir de savaş ekonomisi devreye girmiş durumda. Ülkenin milyarlarca liralık kaynağı savaşa harcanıyor, hayra değil savaşa harcanıyor ve bu iki şey de ülkemizi maalesef ekonomik anlamda, çok ciddi anlamda zorluyor arkadaşlar.

Cari açığın sonuçları vardır. Bakın, rol model olarak aldığınız Putin var; o da otoriter, totaliter bir liderlik sergiliyor. Ama Rusya'nın, biliyorsunuz, kaynakları var ve cari fazla veriyor. Kimseye eyvallahı yok "Ben ülkeyi böyle yöneteceğim." diyor. Ama siz, 550 milyar dolar cari açık vermişken, ülkenin 450 milyar dolar borcu varken "Ben otoriter ve totaliter bir şekilde ülkeyi yöneteceğim." diyemezsiniz. Dediğiniz zaman burası hukuk devleti olmaktan çıkar ve buraya para yatıracak insanlar sorgularlar. Ya daha fazla faiz isterler... "Ya arkadaş, senin ülkende hukuk güvencesi yok. Ben sana borç vereceğim ama..." Hani yatırımdan vazgeçtik zaten, yatırım için gelen yok, doğrudan sermaye... Gelecekse de daha fazla teşvik istiyor, bunları göreceğiz birazdan. Borç veren de "Arkadaş, sende hukuk güvencesi yok, ben sana doları yüzde 4'le değil yüzde 7'yle borç vereceğim." der ve bu da ülkenin bir krize düşmesi anlamında yolu kısaltır arkadaşlar ve cari açık veren bir ülke, arkadaşlar, özgür bir ülke değildir. Borçlanan, hep borçlanan bir ülke, özgür bir ülke değildir. Cari açık verebilirsiniz ama 550 milyar dolar cari açığın karşılığında kaç tane üretim tesisi yaptık arkadaşlar? Ülkemizi bir üretim ekonomisine mi çevirdik, yoksa yalnızca AVM yaptığımız, ithalatı yapıp insanlara AVM'ye soktuğumuz, orada tüketimlerini yaptırıp borçlandırdığımız bir ülke hâline mi getirdik? Maalesef, ikincisi. Ülkemiz ithalat yapıp AVM'lerinde tüketim yapan bir ülke hâlinde ve bu sürdürülemez, bunu hepimiz biliyoruz değil mi? Hepimiz biliyoruz, bu sürdürülemez. O hâlde Hükûmete ve Meclise ivedi tedbirler alma gereğini ortaya koymak lazım arkadaşlar.

Amerika para musluklarını açmıştı, Avrupa Birliği para musluklarını açmıştı 2009 krizinden sonra ve trilyonlarca doları dünyaya saçtılar; gelişmekte olan ülkeler, bizim gibi cari açık veren ülkeler de bundan faydalandılar. Evet, cari açık bu şekilde sıcak parayla finanse edildi ama arkadaşlar, her ikisi de bu yıl muslukları kısıyorlar. Muslukları kısınca -para musluğu- değirmen dönmeyince ilk kim etkilenir? En çok cari açığı olanlar, en çok borcu olanlar, üretim ekonomisi olmayanlar, yalnızca tüketime bağlı olan ekonomiler etkilenirler ve biz de maalesef, bundan etkileneceğiz arkadaşlar.

Geçen sene ekonomi kötü gittiğinde, biliyorsunuz, iktidar şapkadan bir tavşan çıkarmıştı, Kredi Garanti Fonu. Kredi Garanti Fonu da arkadaşlar -bakın, bir buçuk yıllık deneyimdir- tüketime dönüştü. Üretim ve yatırım anlamında insanlar yatırımlarını yapmıyorlar. Evet, kapasitelerini artırıyorlar ama yatırımlarını artırmıyorlar. 250 milyar lira Kredi Garanti Fonu'ndan tüketime dönüştü ve bunun sonuçları var tabii ki, cari açık arttı, enflasyon arttı ve döviz kuru arttı. Bunları Hükûmete söylüyoruz, diyoruz ki: Bu yol, çıkmaz yol. Dediğimizde kurlar 3,40'tı, 3,50'ydi; bakın, bugün 3,95; euro olmuş 4,87.

Şimdi, bakın, Hükûmet şu ana kadar sessiz, Moody's diyeceğim, hemen sesini çıkaracak. Bunları Moody's dediğinde ise Sayın Bakan iki hafta önce buradaydı, oturuyordu "Bana ne Moody's'ten, Moody's'ten bize ne, biz Moody's'in raporunu çöpe atıyoruz." dedi. Dolar o gün 3,78'di. Moody's'in raporu çöpe atıldı, bugün dolar 3,95 arkadaşlar. Moody's ne diyordu? Bakın, biz deyince belki inanmıyorsunuz; Moody's "Kurumsal çöküş var." diyordu arkadaşlar "Kurumlar çöküyor." diyordu "Bir Anayasa Mahkemesi kararı bile uygulanmıyor." diyordu "Meclis işlemiyor." diyordu "Olağanüstü hâl şartlarından Türkiye'nin çıkması gerekir." diyordu. Bütün bunları söylerken aynı zamanda Merkez Bankasının politikalarının da bağımsız olmadığını, iktidarın vesayeti altında olduğunu söylüyordu. Bütün bu söylediklerini çöpe atan iktidar bugün dolar kurunu 3,95'e, Tayyip Bey'in işaret ettiği gibi 4'e doğru taşıyor arkadaşlar. Bu 4'e doğru taşınırken ne oluyor? Bakın, tüketici güveni tekrar düşmeye başlıyor. Hani o kortizon etkisi bitiyor, tüketici güveni düşüyor ve nihayetinde kriz çanları çalıyor arkadaşlar. Bunlara bakalım derim.

İktidarınızı bir kez daha uyarıyorum. İnanın, iktidarın ne olacağı benim umurumda değil çünkü bu iktidar bu ülkeye çok zarar verdi. Bu iktidarın ivedilikle değişmesini istiyorum ama şunu biliyorum: Bir krizin faturasını beyefendiler ödemeyecek, onun yandaşları ödemeyecek, yoksullar ödeyecek arkadaşlar.

Yalnızca asgari ücretten bir örnek vereyim. Geçen yıl "Asgari ücreti yükselttik, yükselttik." diyordunuz. Evet, bir miktar yükseldi ve 500 euroya çıktı, bakın karşılık olarak söylüyorum, 500 euroya çıktı, ilk asgari ücret yükseldiğinde 500 euroydu, ciddi anlamda yükseltildiğinde. Bakın, bugün 325 euro arkadaşlar, asgari ücret bugün 325 euro. Milyonlarca asgari ücretle çalışan vatandaşım kaybediyor, siz kaybetmiyorsunuz beyefendiler, milyonlarca asgari ücretli kaybetti; aşından kaybetti, ekmeği eksildi küçüldü, yoksullaştı. Evet, seçim politikaları ve savaş politikaları yoksullaştırır, özellikle dar gelirliyi yoksullaştırır. Ama bunun üstü neyle örtülür? Milliyetçi politikalarla, hamasetle örtülür. Maalesef AKP iktidarı da bu yanlış politikalarının bedelini yoksullara ödetiyor ama yoksulların itiraz etmesini engellemek için de milliyetçi politikalara, savaş politikalarına, hamaset politikalarına gaz veriyor arkadaşlar.

Şimdi, bu ilgili bölümde bir iki maddeyle ilgili uyarılarımı da yapayım, belki Sayın Bakan bir kez daha düşünür. Arkadaşlar, çok kritik 2 madde var, Sayın Zekeriya Temizel bahsetti. Ben de başka bir iki maddeden bahsedeyim.

İktidara gelmeden önce AKP, kayıt dışı işsizlik oranı yüzde 50'lerdeydi, değil mi Sayın Bakan, yüzde 50'ye yakındı? Ve ondan hemen önce bir düzenleme yapılmıştı, demişlerdi ki: "İşçiyi işe aldığın gün, arkadaş, artık bildiremezsin." Çünkü 90'lı yıllarda ben de işçi de oldum, işveren de oldum. Şöyleydi uygulama: İşçileri çalıştırırdınız. Derdiniz ki işçiye -kayıt dışı ya o işçiler- "Sigorta müfettişi geldiğinde de ki 'Bugün işe girdim.' veya 'Bu hafta işe girdim.'" Çünkü o zamanlar işçiyi aynı ayda bildirme hakkınız vardı ve müfettiş gelirdi, işçileri kayıt dışı diye yazardı, giderdi. İşveren on gün bildirim yapardı, on gün sonra çıkarırdı, yine kayıt dışılığa devam ettirirdi. Sonra, bu, aynı gün bildirim hakkı kaldırıldı ve bununla beraber, bakın, kayıt dışı işsizlik oranımızı yüzde 33'e düşürdük. Hâlâ OECD ülkeleri arasında en kötü durumdayız.

Ama bakın, Çalışma Bakanımız ne getirmiş? "Artık 18-25 yaş arasındaki çalışanları aynı gün bildirebilirsin." diyor. Ne olacak, size söyleyeyim: 25 yaşın üstündeki çalışanlar işlerini kaybedecekler. Patronlar 18-25 yaş arası işçileri alıp çalıştıracaklar ve şunu diyecekler: "Müfettiş geldiğinde 'Bugün girdim işe.' diyeceksin." ve hiçbir müfettiş kayıt dışılığı yakalayamayacak arkadaşlar. Bunu kabul ediyorsanız bu maddeye eyvallah deyin, yoksa bu iktidara söyleyin, bu maddeyi tasarıdan çeksin arkadaşlar.

Sayın Zekeriya Temizel belirtti, ben de bir iki cümle edeyim. Tek hazine hesabı, arkadaşlar, evet, doğru bir uygulama. Ama merkezî iktidar ve yerel yönetim ayrımı vardır. Şimdi, merkezî iktidar, evet, kamu kurumlarının hesaplarını tek hesapta izleyip daha fazla faiz vermek istemeyebilir, bu doğrudur. Ancak belediyelerin parasına niye göz dikiyoruz arkadaşlar? Belediyeler kendi bütçelerini yapıyorlar. Yılbaşında bütçe yaparken faiz hesabını da yapıyorlar, ödeme planlarını da yapıyorlar, belediyelerin hesabına merkezî yönetim göz dikmiş durumda. Bu doğru değil. Evet, Hazine sıkışmış durumda, biliyoruz; Maliye sıkışmış durumda, biliyoruz ama göz dikmeyelim.

Bir trajikomik madde daha var, bu tek hazine hesabında diyor ki: "Bu tek hazine hesabına İşsizlik Sigortası Fonu dâhil değildir." Hep beraber gülelim mi Sayın Bakan buna? Bakın, bu torbada, arkadaşlar, İşsizlik Sigortası'ndan 18 milyar liraya bu Maliye Bakanı göz dikti. "Dâhil değil tek hazine hesabına." diyor ama işçinin parasını bu torbayla, arkadaşlar, 18 milyar lirasını patronlara veriyor, teşvik olarak veriyor. Çünkü bunları bu şekilde vermek zorunda ve ittirerek bu ekonomiyi sürdürmek zorunda.

Başka türlü bir yol var. Biz bu savaş ve seçim politikalarından vazgeçip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) - ...yapısal tedbirleri almak durumundayız arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)