GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:63
Tarih:22.02.2018

AYCAN İRMEZ (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime geçmeden önce şu an cezaevinde rehin tutulan, başta Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ ve milletvekillerimiz olmak üzere, tüm siyasi tutsakları buradan selamlıyorum.

Kanun teklifinin 12'nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, tanımlara yönelik getirilen yeni düzenlemeler doğası gereği sarih ve mantıklı olmalıdır. Bu yüzden, bu maddeyle "doktor öğretim üyesi" tanımının "asistan profesör" şeklinde tanımlanması gerekmektedir. Türkiye, Anglosakson ülkeleri ve Kıta Avrupası'ndaki uygulamalara benzer şekilde üçlü akademik hiyerarşik yapıyı esas almaktadır. Bu ülkelerde yardımcı doçentlik "asistan profesör" olarak adlandırılmaktadır. Bu yüzden, teklifle gelen algı karmaşasının ortadan kaldırılması için uluslararası standartlara uygunluğun elzem olduğunu düşünüyoruz.

Öte yandan, bilindiği üzere, üniversitelerde ders veren okutmanların da öğretim görevlisi kadrosuna alınmasını olumlu görüyoruz. Ancak bu sefer de okutmanların görev ve sorumluluk bağlamında mevcut öğretim görevlileriyle karıştırılması sonucu doğacağı için kendilerine "öğretim görevlisi yardımcısı" unvanı verilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.

Darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL, AKP Hükûmeti ve Erdoğan için amaca ulaşmak için her yolun mübah olarak görüldüğü bir araca dönüşmüş durumdadır. Her ne kadar Başbakan Binali Yıldırım OHAL için "OHAL topluma değil, devlete karşı ilan edildi." demişse de aradan geçen iki yıla yakın bir zamandır çıkarılan KHK'ler, torba kanunlar ve usulüne uygun olmayan şekilde Parlamentoda önümüze konulan kanun tasarılarıyla toplum âdeta yeniden şekillendiriliyor.

Önümüzdeki tablo açık ve nettir değerli arkadaşlar. AKP Hükûmeti için OHAL darbecilerle mücadele etmenin bir aracı olarak kullanılmıyor, hangi kesimden olursa olsun AKP'ye muhalif olan tüm toplumsal kesimlerin tasfiyesi amaçlanıyor. Bu tasfiyelere karşı sesini yükselten demokrat ve duyarlı kesimler ise yine OHAL sopası gösterilerek susturulmaya çalışılıyor.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti eğitim sistemi üzerinden toplumu dizayn etmenin derdine düşmüş durumdadır. YÖK de tıpkı diğer 12 Eylül icadı kurumlar gibi siyasi iktidarların güçlerini devşirdikleri kurumların başında gelmektedir. Dikkat edin, 12 Eylül rejimine muhalefet üzerinden yıllarca siyaset yapan bu iktidar YÖK'e dokunmamış, aksine koruyup büyütmüştür. Her kente bir üniversite açmakla övünen Hükûmet, her kentte skandalların önünü açmıştır. Tek odalı üniversitelerden tüm kadrosu tek 1 kişi olan bölümlere, kampüsü olan ama hocası olmayan üniversitelerden rutubetli bodrum katlarında açılan dersliklere, adı olan ama binası olmayan bölümlere kadar sayısız skandal. Say say bitmez, vakit yok, maalesef anlatamıyoruz hepsini.

OHAL döneminde yayınlanan KHK'lerle akademiden uzaklaştırılan hocaları düşündüğümüzde, amaçlanan şeyin, üniversitelerde arzu edilenin zihinsel dönüşüm olduğu anlaşılmaktır. Zaten 12 Eylül darbesi sonrası özerkliği kaybolan, YÖK'e bağlı makinelere dönüşmüş olan üniversiteler, değerli hocaların KHK'lerle tasfiyesi sonrası tam bir çöle dönüşmüştür. Örnek vereyim, belli kriterler baz alınarak oluşturulan En İyi Üniversiteler Endeksi'nde ilk 500'e Türkiye'den girebilen üniversite sayısı bir elin parmağını geçmiyor artık. Boğaziçi, ODTÜ gibi ilk 500'e girebilen üniversiteler ise maalesef Hükûmetin hedefinde; ya kalitesini beğenmiyorlar ya da yol geçirip duruyorlar üzerinden.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler ve burada bilim üreten emekçiler, aydınlar aynı zamanda toplumun vicdanı olarak bilinirler, saygınlıkları buradan gelir. Muhalif olmaları doğaları gereğidir, statükocu olamazlar. İlerlemeci bir bakış açısıyla mevcut olanı aşmak için çaba harcarlar. Dolayısıyla ülkelerindeki savaşa, insan hakları ihlallerine, haksız uygulamalara karşı çıkan toplumsal kesimlerin başında akademisyenler gelir, gelmek zorundadır. Çocukların cenazelerinin buzdolaplarında saklandığı, cansız bedenlerin zırhlı araçlarla cadde ortasında vahşice sürüklendiği, kadınların cenazelerinin ya teşhir edildiği ya da günlerce sokak ortasında bekletildiği, gençlerin bodrumlarda yakıldığı, ağır bombardıman sonucu kentlerin haritadan silindiği bir dönemde gidişata dur diyen, "Barış olsun, çatışmalar dursun." diyen akademisyenler OHAL sonrası yayınlanan KHK'lerle üniversitelerden atıldılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYCAN İRMEZ (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika alabilir miyim?

BAŞKAN - Peki, buyurun Sayın İrmez.

AYCAN İRMEZ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yetmedi, tüm özlük haklarına el konuldu, yurt dışı çıkış yasaklarıyla cezalandırıldılar. Ancak 2 binin üzerinde akademisyen ve araştırmacı tehdit ve baskılara rağmen toplumun vicdanı olmaya devam etti. "Bu suça ortak olmayacağız." diyen, işten atıldıklarında dahi geri adım atmayan değerli hocalarımızı bir kez daha buradan saygıyla selamlıyorum. Karanlık günler geçecek, adalet elbet bir gün tecelli edecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.