Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 63 |
Tarih: | 22.02.2018 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.
Biz, az önce bahsettiğimiz gibi, 10'uncu maddede yer alan "yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından gizlilik kararı alınmadıkça" ibaresinin değiştirilmesini istiyoruz çünkü bizim için her şeyin açık, şeffaf ve erişilebilir olması gerekiyor. Bilimsel faaliyetlerin tümü de bunlardan gelir. Eğer bilimsel faaliyetlerin önünü açmazsanız beraberinde intihal, emek hırsızlığı gibi birtakım sorunlarla karşı karşıya geliriz, bundan dolayıdır ki biz erişimin açık olmasını ve herkesin ona, o bilimsel çalışmalara erişmesini istiyoruz.
Bu bağlamdan bağımsız olmayan ve bugünlerde çokça bahsi geçen operasyonlardan bahsetmek istiyorum arkadaşlar. Tam 17 Şubat günü gözaltına alınıp tutuklanan Profesör Doktor Sayın Onur Hamzaoğlu'ndan biraz bahsetmek istiyorum. Üniversitelerin bağımsız olmasını, üretim alanı olmasını, bilim üretmesini istiyoruz lakin bunun önünde en fazla da baskıyı "academia"ya yapıyoruz. Bu barış isteyenleri, çatışma istemeyenleri, savaş istemeyenleri kriminalize eden, tamamen suçlu gibi gösteren bir siyaset izleniyor; oysa siyaset bu değildir. İnsanlar bilimsel olarak da bakabilir, bilimsel olarak da bakmayabilir, fikrini söyleyebilir, barış isteyebilir; ya bir insanı insan eden barış istemesidir, savaştan uzak durmasıdır, çatışmadan uzak olmasıdır, ölüm istememesidir; bundan daha doğal, daha erdemli bir şey olamaz. Ama biz erdemleri yok eden, çürüten bir siyasetle karşı karşıyayız. Bakın, hayatını halk sağlığına, özgür yaşama, eşitlik ve emeğe, demokrasi ve barış mücadelesine adamış bir insandan bahsediyorum öyle sıradan bir insandan değil ve bunun için yıllarca ama yıllarca bedel ödemiş, emek vermiş ve durduğu yerden ödün vermemiş bir insandan bahsediyorum.
Bakın, Sayın Onur Hamzaoğlu ne yapmış, kısaca bilimsel özgeçmişini anlatmak istiyorum size: Kendisi Türkiye'nin sayısı sınırlı olan epidemiyologlarından biridir ve 2011 yılından beri Uluslararası Sağlık Politikaları Birliği Avrupa Yönetim Kurulu üyesidir ve nitelik açısından Avrupa'da, dünyada çok prestiji olan dergilerde çalışmaları çıkmıştır. Aynı zamanda akademik ve bilimsel çalışmalarıyla sayısız ödül almış bir insandır ve bir halk sağlıkçısı olarak da özellikle Kocaeli'deki sanayi atıklarının neden olduğu bebek ölümlerine karşı da çok iyi, sağlıklı bir çalışma yapmıştır. Ve buna rağmen böyle bir insan, şu anda bu bilimsel yönü görünmez kılınmış, emeği görünmez kılınmış, barış istemesi terörize edilmiş ve bir sabah beşte evi basılmış ve evi basıldıktan sonra iki gün gözaltında kalmış, iki gün gözaltı boyunca ne ailesine ne avukatlarına haber edilmiş, Ankara'ya nakledilmiş ve sekiz gün gözaltında kaldıktan sonra hemen tutuklanmış. Şimdi, böyle bir bakış açısına sahip, böyle kıymetli çalışma yapan bir profesörden bahsediyoruz. Böyle bir insanın halk sağlığı adına çalışma yürütmesi gerekirken, durduğu yerden öğrenci yetiştirmesi gerekirken barış istedi diye görevden alınan 400 akademisyenden biri. Şimdi her şeyiyle problem olan bir durumdan bahsediyoruz.
Bakın, hocam, sizler akademisyensiniz ve siz, ifade özgürlüğünü her platformda söylüyorsunuz. Böyle bir duruma karşı sessiz kalacak mısınız yani akademik kimliğiniz buna uygun mudur? Ben bunu sormak istiyorum, bireysel olarak fikrinizi merak ediyorum: Akademik bakış açınız bunu kaldırabiliyor mu? Bu kadar sağlam, gerçekten kıymetli çalışma yapmış, her yerde değer gören, objektif koşullarla baktığınızda son derece saygın bir insanın tutuklanmasını nasıl karşılıyorsunuz? Barış istedi diye tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söylenecek çok söz var, biz burada defalarca çok şey söyledik, hep böyle savunmada kalındı ve gerçekten değerli olan, kıymetli olan, üreten, emek edenler de maalesef ve maalesef şu anda cezaevlerinde tutuklu ve yoğun baskı altındalar.
Bize düşen şudur: Yıllardır hep şiddet üzerinden giden bir politika izlendi, hiçbir sonuç alınmadı; her güvenlik politikası daha çok acı getirdi, daha çok ölüm getirdi ve buna bakmak yerine, tam tersi, güvenlikte ve şiddette ısrar edip hâlen ve hâlen ölümleri, tutuklanmaları artırmak hiç kimseye, insan olmanın hiçbir erdemine yakışmaz. Bize düşen bir an önce bu yanlıştan dönmek ve demokrasi mücadelesi veren, barış isteyenlere saygılı durmak ve gerçekten onların kıymetini bilmektir.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.