GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hasta tutsak Celal Şeker'in ölümüne ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:60
Tarih:15.02.2018

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum.

Gerek Parlamentoda gerek bu kürsüde ve Parlamento dışında hasta tutsakların durumunu gündeme getirmeye çalıştık ama maalesef tüm çabalarımıza rağmen, bile bile, göz yuma yuma, bilinçli bir şekilde hasta tutsakların ölümüne göz yumuluyor ve yine hasta tutsaklar ölmeye devam ediyor.

Yüzlerce hasta tutsaktan biri olan Celal Şeker 4 Şubat günü cezaevi koşullarında, tutsaklık koşullarında maalesef yaşamını yitirdi. Celal Şeker on altı yıldır diyaliz makinesine bağlı yaşayan bir böbrek hastasıydı. Cezaevinde cilt kanseri gelişti, kalp kapağı yetmezliği olan Celal Şeker'in bu durumu bilindiği hâlde tahliye edilmedi. Celal Şeker 2008 yılında kapatılan Demokratik Toplum Partisinin üyesiydi, dolayısıyla orada siyaset yapan bir muhalifti. Celal Şeker'in tutsaklığından ölümüne kadar geçen sürecin aslında bu politik, muhalif kimliğinden kaynaklı geliştiğini bizler de çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, Celal Şeker muhalif olduğu için, DTP'de siyaset yaptığı için altı yıl üç ayla cezalandırıldı bütün bu hastalıklarına rağmen.

Celal Şeker günde 4 defa yani arkadaşlar, altı saatte bir periton diyalizi yapıyordu. Tutukluluk kararının ardından, aldığı sağlık raporlarıyla birlikte Yargıtaya başvurdu ama maalesef, Yargıtay 4 Haziran 2014 tarihinde dosyayı kapattı, Van İnfaz Savcılığına gönderdi. O dönem Celal Şeker aslında ölümünü öngörmüştü, bu kararı "açık infaz ve idam" olarak tanımlamıştı çünkü Celal Şeker eğer tutuklanırsa cezaevinde enfeksiyon koşullarından kaynaklı öleceğini ta o gün söylemişti.

33 yaşındaki Şeker'in Diyarbakır Gazi Yaşargil ve Muş Devlet Hastanesi tarafından hazırlanmış yedi raporla teşhis edilen çok sayıda hastalığı mevcuttu. Celal Şeker diyaliz hastasıydı, tansiyon, kalp kapakçığı hastalığı, yine iki ayağında doğuştan gelen engel vardı, sağ gözünün yüzde 90'ı görmüyordu, görme kaybı vardı, cilt kanseriydi. Diyarbakır, Muş ve Van Araştırma Hastaneleri farklı tarihlerde verdiği raporlarda özellikle iki noktaya dikkat çekiyorlardı. Bir tanesi, Celal Şeker'in hastalığından kaynaklı, cezaevi koşullarında kalamayacağına, cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyeceğine dair vurgulardı ama maalesef, tüm bu vurgulara rağmen Adli Tıp bu tahliye talebini görmezden geldi.

Değerli arkadaşlar, hasta tutsakların tahliye edilme koşulları Anayasa'nın 104'üncü maddesinde kronik hastalıklar üzerinden düzenlenmiştir. Adli Tıp, Celal Şeker'in kronik böbrek yetmezliği ve cilt kanseri hastalıklarını teşhis etti ama yasada geçen sürekli hastalık koşullarından saymadı, dolayısıyla Adli Tıp bunu görmezden gelerek tahliye talebini kabul etmedi. Adli Tıbbın bu tutumu bir tıp kurumu olmasından ziyade aslında siyasi saiklerle karar veren bir kurum olduğunu, tarafsız ve bağımsız olmadığını bir kez daha bize göstermiştir.

19 Ocak günü Celal Şeker cezaevinde kalp krizi geçirdi. Yaşamını yitirdiği güne, yani 4 Şubata kadar yoğun bakım ünitesinde kaldı. O gün hem avukatları hem İnsan Hakları Derneğinden avukatlar mahkemeye tahliyesi için başvurdu ama mahkeme reddetti. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunuldu. Trajikomik bir şekilde de Anayasa Mahkemesi sağlık hizmetlerine erişiminde engel olmadığı gerekçesiyle tahliye talebini reddetti.

Değerli arkadaşlar, bizler HDP'li vekiller olarak da aslında Celal Şeker ve hasta tutsakların durumuna ilişkin onlarca önerge verdik. Ben, bizzat kendim boşanma komisyonunda bulunan Bakan Bekir Bozdağ'a Celal Şeker'in durumunu anlatmaya çalıştım, kendisi de not alarak takip edeceğini söyledi. Hatta o görüşmede kendisi, hasta tutsaklarla ilgili düzenlemeleri kendilerinin yaptığından övünçle söz etmişti ama bugün gelinen noktada övünç duyulacak şey artık hasta tutsakların ölümü olmuş durumda.

Dolayısıyla, eğer yasalar çıkarılıyorsa, düzenlemeler yapılıyorsa bunun önündeki engel nedir? Bu ayrımcı, bu ötekileştirici tutumun gerekçesini de bizler öğrenmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Sözümü bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN - Toparlayın, son cümleleriniz olsun lütfen.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Dolayısıyla, Celal Şeker ve hasta tutsaklar aslında doğal bir ölüm sonucunda yaşamını yitirmedi. Adli Tıbbın, yargının, siyasi kurumların duyarsızlığı ve ittifakı şeklinde, birlikteliğiyle öldürüldüğünden söz etmek istiyorum ve dolayısıyla bir an önce hasta tutsaklara yönelik bu ayrımcı, acımasız tutumdan da vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)