Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 57 |
Tarih: | 08.02.2018 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önce, OHAL ilanından beri çıkarılan KHK'lerin çoğunluğu Mecliste oylanarak yasalaştı ama şunu söyleyerek başlamak isterim: OHAL devam ettiği sürece ve KHK'ler çıkmaya devam ettikçe daha kaç bin hayata dokunacağı, daha kimlerin hayatına mal olacağı belirsizliğini koruyor. Bu belirsiz süreç devam ettikçe inanın, hayat genel olarak Türkiye toplumuna ciddi bir cehennem yaşatıyor çünkü kimsenin gelecek garantisi yok. Şu ana kadar KHK'lerle Hükûmet, 100 binden fazla kamu emekçisini ve aileleriyle beraber yüz binlerce yurttaşı sosyal ölü hâline getirmiştir. Ve bu noktada, ihraçlar konusunda aceleci davranan ve sabaha karşı KHK'leriyle insanları ekmeksiz bırakan Hükûmet, itiraz mercisiniyse olabildiğince geciktirmiştir. Bildiğiniz gibi, OHAL Komisyonu, kurulduktan neredeyse bir yıl sonra kararını verdi ama bu Komisyonun esasında mağduriyetleri çözebilme iradesi yok. Bu süreçte OHAL Komisyonuna 105 bin insan başvurdu ve sadece 3 bini hakkında karar çıkabildi. Saraydan bağımsız hareket edemeyeceğini bu kararlarla gösteren OHAL Komisyonu, yüz binlerce mağdurun hak arama yollarını kapatmaktan başka bir işlev üretememiştir.
Sayın milletvekilleri, bir yandan HDP Grubu olarak Genel Kurul faaliyetlerine katılmaya çalışırken bir yandan da tüm engellemelere rağmen, hafta sonu yapacağımız genel kongremize hazırlanıyoruz. 11 Şubat günü gerçekleştireceğimiz 3. Büyük Kongremizin, otoriterleşen siyasal yaşama yeni bir nefes olacağına inancım tamdır. Ancak son haftalarda iyice yoğunlaşan gözaltı ve tutuklama operasyonları kongremizi yaptırmamaya hedeflenmiş görünüyor. Hemen her gün, çeşitli illerden hem partimize hem de bileşenlerimize, delegelerimize dönük gözaltılar yaşanıyor. Anayasal güvence altında olan örgütlenme özgürlüğümüz açıkça engelleniyor.
Kongre çalışmalarımızın başladığı günden bu yana geçen süreç boyunca ve özellikle Afrin'e yönelik başlatılan saldırıdan beri, partimize yönelik zaten var olan baskı koşulları daha da şiddetlenmiştir. Milyonlarca insanın oy verdiği Halkların Demokratik Partisi bu yolla kriminalize edilmeye çalışılmaktadır ancak 11 Şubat günü gerçekleştireceğimiz kongremizle bu adımların tamamını boşa çıkaracağız. Son bir haftada, büyük çoğunluğu HDP üyesi ve yöneticisi 500'den fazla kişi gözaltına alınmış, önemli bir kısmı da tutuklanmıştır. Bu arkadaşlarımızın tek suçu sosyal medyadan "Savaşa hayır" demek, barışa sahip çıkmak olmuştur. Bu dönemde, Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanımız Sayın Leyla Güven tutuklanmıştır, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Mehmet Arslan gözaltına alınmış ve tutuklamaya sevk edilmiştir, ESP Genel Başkan Vekili, MYK üyeleri tutuklanmıştır. Kongre Komisyonumuzun üyelerinden bir arkadaşımız, daha bugün, Genel Merkezimizin kapısında yine gözaltına alınmıştır.
Tüm bu gelişmeler, bizlere iktidarın savaş karşıtı en küçük bir sese dahi tahammülünün olmadığını, yeni bir umut olacak olan kongremizi zayıflatmak istediğini gösteriyor.
Sayın milletvekilleri, 7 Haziran seçimlerinden bu yana HDP'ye yönelen baskı ve engellemeler sonucu binlerce üyemiz, eş genel başkanlarımız, belediye başkanlarımız tutuklandı, onlarca parti binamız ırkçı linç gruplarınca kundaklandı ve saldırıya uğradı. Eskiden, siyasi partilerimiz kapatılarak sesimiz kesilmeye çalışılırdı, iki buçuk yıldır süregiden bu pratikle AKP Hükûmeti "Biz parti kapatan bir iktidar değiliz, bir hükûmet değiliz." diyor ama üyelerimizi, yöneticilerimizi tutuklayarak HDP'yi yok etmek istiyor. Doğrusu, binlerce tutuklama, seçim sonuçlarını yok sayma, kayyum atama, vekillik düşürme; işte, bütün bu tabloyu yan yana koyduğumuzda seçmenler açısından, Kürtler açısından şu soruyu sormak elzem hâle gelmiştir ve kaçınılmazdır: Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı var mıdır? Bir iddiadan bahsetmiyorum, gerçek tam da budur, hissiyat budur, algı budur.
Diğerlerinden bahsetmeden sadece şu örnekleri vereyim: Halkın seçtiği 3 büyükşehir belediye başkanı yani Van, Diyarbakır, Mardin belediyelerimiz gasbedilmiştir. 6 milyon oyun temsilcisi HDP'nin eş genel başkanları hapishanededir. Tam 7 arkadaşımızın milletvekillikleri düşürülmüştür. Bu tabloya bakınca yine örgütlenme özgürlüğümüzün olduğunu kim iddia edebilir? Siyasi tüm çalışmalarımız, mahalle çalışmaları dâhil, bildiri dağıtımı, basın açıklamaları; yaptığımız bütün bu faaliyetlere istisnasız derecede soruşturma açılıyor. Ama sadece bize açılıyor. Açıklamayı okuyan kişi mutlaka tutuklanıyor ve sadece açıklamada bulunan kişilere soruşturmalar açılıyor ve bu soruşturmaların tamamı Terörle Mücadele Yasası kapsamında gerçekleşiyor.
Bir de mesela Van'da zaten çok büyük bir abluka altındaydı parti binalarımız. Son günlerde polisler, Demokratik Bölgeler Partisinin, en büyük bileşenimiz olan partimizin il binasının önüne karakol kurmuşlar, giren çıkan her kim varsa GBT incelemesi yapıyor, taciz ediyor, tehdit ediyor. Her gün çaycının dahi GBT'sini sormak neyin nesidir? Yetkililer bu görüntüyü hangi özgürlük ve hangi güvenlik bağlamında açıklayabilmektedirler? Ben burada bulunan Sayın Bakana sormak istiyorum ve Hükûmet adına bir açıklama yapılmasını bekliyoruz. Tekrar soruyoruz: 2018 yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde Kürtlerin örgütlenme özgürlüğü var mıdır? Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı var mıdır?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü bir sunum yaptı, verdiği bilgiler çok çarpıcıydı ve aslında, büyük Türkiye cezaevinin prototipini bize gösterdi. Genel Müdürün verdiği bilgilere göre, bugün cezaevlerinde tam 235 bin insan vardır ve bu sayı toplam kapasitenin 27 bin üstündedir yani tam 27 bin insan akşam olduğunda yatacak yer bulamaz hâldedir ve tam 140 yeni cezaevi yapılacağını söylüyor, inşaatı yıl sonuna kadar tamamlanacak olan cezaevi sayısı 40'mış. Vaat, yeni cezaevi yapmak. Bizler 140 cezaevinin kimler için yapıldığını gayet iyi biliyoruz çünkü 7 Hazirandan beri bu iktidar, bütün toplumsal muhalefete, HDP'ye oy vermiş tek tek herkese cezaevini deneyimlettirmek için âdeta yemin etmiştir. Ayrıca, cezaevlerinde salt doluluktan kaynaklı ihlaller yetmezmiş gibi, yine bir OHAL KHK'siyle tutuklu ve hükümlü hakları yok sayılarak 12 Eylül darbe dönemine öykünerek tutsaklara tek tip kıyafet dayatması getirilmiştir. Bilinmelidir ki bu otoriter ve tekçi uygulamaların amacı anayasal düzeni ortadan kaldırmaktır. Parlamento devre dışı bırakılmakta, 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti istisnai bir rejim olması gereken OHAL altında çıkan KHK'lerle yönetilmektedir.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye'yi koca bir hapishaneye çevirince HDP'li milletvekillerinin de bundan etkilenmemesi söz konusu olamazdı. Geçtiğimiz hafta Meclise yeni fezlekeler geldi. Adalet Bakanlığı tarafından Meclis Başkanlığına milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için gönderilen 113 fezlekenin 91 tanesi HDP Grubuna aittir. KHK'yle Meclisten sorumlu kılınan özel yetkili savcının hazırladığı fezlekelerin içeriği, normal şartlar altında tabii ki ve aslında olağanüstü koşullarda da normal koşullarda da tamamen yasama sorumsuzluğu kapsamında ve AİHM içtihatları doğrultusunda ifade özgürlüğü bağlamındadır. Kaldı ki en önemli görevimiz bizim konuşmaktır, dile getirmek, gerçekleri, olanı biteni açık etmektir. Biz dürüst davranıyoruz ve gerçekleri dillendiriyoruz ama özel yetkili, bağımlı savcılığınız her sözümüze, her etkinliğimize bir suç atfediyor. Bundan anlaşılan tek bir sonuç var, o da gerçeklere tahammülsüzlüğünüzün ne kadar vahim bir aşamaya gelmiş olduğudur. Şu koşullarda, Anayasa'nın amir hükmü olan yasama sorumsuzluğu hükmü her gün savcılık eliyle ihlal edilmeye devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunu tekrar edeceğim, 11 Şubat Pazar günü genel kurulumuz var. Ülkeyi KHK'lerle yönetme arzusunda olanlara, ülkeyi, artık geçtik OHAL'i, savaş ortamında seçime götürmek isteyenlere en büyük yanıt olacak bu kongre. 11 Şubat Pazar günü, barış isteyenlerin hep birlikte haykırdığı bir gün olacaktır. HDP, tüm baskı ve engellemelere rağmen, demokrasi ve barış mücadelesini yürütenlerin en gür sesi olduğunu bu pazar günü yineleyecektir. Bu uğurda hapsedilen tüm yoldaşlarımızı ve eş genel başkanlarımızı buradan tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.