GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016 ve 8/2/2017 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107 ve 1136 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında (2383 [2017] Sayılı BMGK Kararı Gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde)
Yasama Yılı:3
Birleşim:56
Tarih:07.02.2018

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tezkere üzerine öncelikle düşüncelerimizi ifade etmek isterim.

Önümüzdeki tezkereyle Aden Körfezi'nde korsanları önlemek adı altında bir asker gönderme meselesi var. Ayrıntıları burada tartışmayacağız çünkü şu anda çok daha önemli meselelerimiz var ama şunu hatırlatmak istiyoruz: Gerçekten haberlerde, kamuoyuna yansıyan bilgilerde ve bizim de bildiğimiz kadarıyla Akdeniz'de Türkiye'den kalkan gemiler yakalanıyor. Peki gemilerin içinde ne var? Silahlar var. Bu silahlara ilişkin çok ayrıntılı yine basın-yayın organlarına yansıyan bilgiler de var. Geçen yıl Nijerya'da bir gemi yakalandı ve burada da yine içinde silah ve silah patlayıcı yapımında kullanılan birçok malzeme ele geçti. Yine Yemen'de, 2 defa, bu Aden Körfezi'nde ve Akdeniz'de yakalanan gemiler var aynı sebeple.

Açıkçası, Türkiye, esas olarak, uluslararası kurallara, ilkelere ve taraf olduğu sözleşmelere aykırı bir şekilde silah sevkiyatı yaparken burada Aden'de kaçakçılığa karşı mücadele ettiğini iddia ediyor. Burada bir de, söz konusu tezkerede, korsanlara karşı yeni asker sevkiyatı yaptığını iddia ediyor. Yani bu, açıkçası, bilgimiz, somut vaka ve objektif durumla çok da bağdaşmayan bir durum.

En son Yunanistan da bu şekilde Türkiye'den giden bir gemiye el koydu ve içindeki malzemelere dair açıklamalar yapıldı. Bunu da kamuoyuyla ve Parlamentoyla paylaşmak istiyoruz. Nedir bunun esası? Gerçekten orada korsanlarla mı mücadele edilmek isteniyor, yoksa, örneğin Libya'ya yasa dışı yollarla, yasada yeri olmayan hukuki temellerle bir silah sevkiyatı mı yapılıyor? Bunu, bu konuyu kamuoyuna açıklama borcunuz var.

Evet, değerli milletvekilleri, burası bir Parlamento, en azından adı Parlamento ama şu ana kadar Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar halk iradesinin gasbedildiği bir dönem yaşıyoruz 26'ncı Dönem milletvekilleri olarak. İçeride, dışarıda savaş, içeride hak ve özgürlüklerin tümüyle ortadan kaldırılması ve bunun en üst düzeyde Parlamentoya yansıdığını dehşetle izliyoruz. Dün de Şırnak Milletvekilimiz Sayın Ferhat Encu'nun milletvekilliği düşürüldü. Ferhat Encu kimdir? Ferhat Encu Roboski'de -kardeşini, yeğenlerini, akrabalarını- TSK'nın savaş uçaklarıyla bombaladığı gençlerin yakını. Ferhat Encu bir Roboski çocuğu yani ve Türkiye'de en çok tartışılan katliamların başında gelen bir meseledir Roboski çünkü hâlâ hesabı verilmedi Roboski'nin.

Bir hatırlayalım kısaca. 28 Aralık 2011'de -bu inkâr edilmiyor zaten, kararlarda da var- Türk Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçakları bir bombalama yaptı ve 34 sivil yurttaş katledildi. Burada bir soruşturma mekiği yaşandı. Önce Beytüşşebap'ta, Şırnak'ta bir soruşturma başladı. O davanın avukatlığını yaptım müdahil avukat olarak. Sonra, 5 Ağustos 2012'den sonra Diyarbakır'a, başsavcılığa geldi taksirle ölüme sebebiyet vermekten. Sonra askerî yargıya gitti. Askerî yargıda da hiçbir şey olmadı ve takipsizlik kararı verildi. "Kaçınılmaz hata" olarak nitelendirildi. Yine hukuk tarihinde izahı olmayan, karşılığı olmayan bir gerekçeyle takipsizlik kararı verildi ve yaptığımız bütün itirazlar maalesef reddedildi.

Roboski'de hâlâ her 28 Aralıkta annelerin o mezar başında göz yaşlarına tanıklık ediyoruz.

Maalesef Roboski'de AYM'de de hukuk işlemedi. Anayasa Mahkemesi, yapılan itiraz ve başvuru üzerine, eksik evrak gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Yani ortada bütün Türkiye'nin tanıklık ettiği 34 canın yitimi var, savaş uçakları bombalıyor ama yargıdan takipsizlik kararı çıkıyor ve Anayasa Mahkemesi de bunu reddediyor evraklarınız eksik diye. Yani Roboski için hukuk işlemedi, olması gereken hukuk kuralları işlemedi. Şu bile çok görüldü: "Taksirle ölüme sebebiyet vermek" diye bir madde vardır, istemeden, kazaen, kasıt olmadan... Hani olur ya, yargılama yapılır, gerçek bir yargılama ve o savaş uçağının pilotunun ya da o istihbarat ağının yeteri bilgi vermediği ortaya çıkarılır. Yine bir karar verilir ama, mutlaka bir karar verilir. Ama bu konuda "Roboski için işlemeyen hukuk -nedense, tırnak içinde söylüyorum tabii- Ferhat Encu için işledi." deniyor. Bu doğru değil, Ferhat Encu için de hukuk işlemedi, Roboski için de hukuk işlemedi.

Ferhat Encu'ya niye ceza verildi? Sokağa çıkma yasağı dönemlerinde Şırnak Milletvekili olarak Şırnak'ta bulunmaktan dolayı ceza verildi. "Attığı 'tweet'ler propaganda" iddiasıyla zaten bu yargılama yapıldı ve üç yıl dokuz ay gibi bir ceza verildi. Her zaman olduğu gibi, en hızlı hâliyle istinaf mahkemesi tarafından onaylandı ve dün de vekilliği düşürüldü.

Evet şunu söylemek istiyoruz buradan Sevgili Vekilimiz Ferhat Encu'ya ve Roboski'ye: Ferhat Encu sizin vekiliniz olmaya devam ediyor. Ferhat Encu dik durdu, başını eğmedi, kardeşlerinin ölümünün, öldürülmesinin takibini yaptı ve bundan sonra da vekilliği veren halk için o her zaman milletvekilidir. Bu Parlamentonun kararını da tanımaz, tanımıyor, tıpkı söylenen diğer sözler gibi.

Değerli milletvekilleri, elimde bir liste var. Önce kendi haklarımızı arayalım, vatandaşın hakkını arayamıyoruz çünkü. Kaç milletvekilliği düşürüldü? 7. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, 21 Şubat 2017, propaganda iddiasıyla, kesinleşmiş karar gerekçesiyle; Nursel Aydoğan, 9 Mayıs 2017, aynı, propaganda; Faysal Sarıyıldız, 27 Temmuz 2017, devamsızlık sebebiyle; Tuğba Hezer Öztürk, 27 Temmuz 2017, devamsızlık gerekçesiyle; Besime Konca, 3 Ekim 2017, propaganda iddiasıyla. Besime Konca'nın kararının, 3 defa tutuklama kararı ve itirazla serbest bırakıldıktan sonra tutuklama verildiğini de ifade edeyim. Bir haftalık duruşma aralıklarıyla ve istinafta on gün gibi bir süreyle onandığını ve yerel mahkemeye gitmeden basının Besime Konca hakkında onama kararı verdiğini de dip not olarak düşmek istiyorum. Leyla Zana, 11 Ocak 2017, devamsızlık sebebiyle; Ferhat Encu, dün.

Değerli milletvekilleri, her kurumun kendine göre bir usulü vardır, devam usulü, yaptırım usulü, disiplin hukuku; buna uymak zorunludur. Bir hukuk vardır ve bu hukuk herkese eşit derecede işler. Bu hukukun tartışmasız işlemesi gereken yer Parlamentodur çünkü burada halk iradesi temsil edilir. Halk burada vardır; onlar adına, temsilî demokrasiyle biz onlar tarafından seçilip buraya gönderildik. Bir ilkokul öğrencisinin bile devamsızlıktan ya da disiplin suçundan, bir lise öğrencisinin, bir üniversite öğrencisinin, herhangi bir memurun, herhangi bir kurumda, bu şekilde, kolaylıkla ilişiği kesilmemiştir, atılmamıştır, düşürülmemiştir. Burada, bu Parlamento artık halk iradesini temsil etme özelliğinden ziyade, halk iradesini gasbeden bir meclis olarak tarihe geçecektir. O kadar rutin ki, o kadar vasat uygulanıyor ki, geliyoruz, son anda önümüzde bir liste: "Efendim, Ferhat Encu'nun tezkeresi geldi, vekilliği düşürülecek." Neden? "Çünkü yargının verdiği karar kesinleşti." deniyor. Hangi yargı? 4 tane dosya getirdim. Biri İdris Baluken'in, onu anlatmak istiyorum. Hangi dosyalarla bu cezalar veriliyor kamuoyu bunu bilmiyor, zannediyorlar ki ortada gerçekten bir suç var, bu milletvekilleri suç işliyor sanıyorlar. Öyle bir şey yok. Biri benim dosyam, biri Besime Konca'nın -sadece örnek olarak- biri Grup Başkan Vekilimiz Ahmet Yıldırım'ın, diğeri İdris Baluken'in.

Kendi dosyamdan başlayayım: 301'e muhalefet. Şu anda dava dosyam istinafta, Adana istinaf mahkemesinde. Bunu anlatmak çok hoş değil ama anlatayım. Hakkımda 301'den soruşturma iznini, tahmin edin, Adalet Bakanlığı ne zaman vermiş? 16 Mayıs 2016'da, dokunulmazlıkların kaldırılmasına dört gün kala. Nasıl oluyor? Biz diyorduk ya, hızlandırılıyor bu izin. Peki, ben ne yapmışım? Ben bir hukukçu olarak, yirmi beş yıl avukatlık yapan biri olarak nasıl bir suç işlemiş olabilirim? Şöyle bir suç işlemişim, bir haberi "tweet"lemişim. Yanlış duymadınız, haber "tweet"lemişim. Bu haberde ne yazıyor? Adana'da Mahmut Can Çakır ve Murat Daşkan, iki genç öldürüldü. Ben aileye taziye ziyaretinde bulundum, aileyle görüştüm, avukatlarla görüştüm, taziyedeyim ve dediler ki: "Polisler öldürdü. Görgü tanıkları var." Avukatı çağırdım, sohbet ettik, dedi ki: "Bütün görgü tanıkları bunu söylüyor, delilleri tespit ettiremiyoruz." Bu arada, hâlâ o dosyanın açık olduğunu, hiçbir failin ifadesinin alınmadığını ve Murat Daşkan'ın evinin üstünde bulunan mermilerin polis tarafından gidilip alınmadığını da söyleyeyim. Güvenlik yok diye gidip bir evin damından mermi alınmıyor yani yargılanan kimse yok. Haber şu: "Adana'da -benim seçim bölgem- 2 genci, Daşkan ve Can Çakır'ı polis katletti ve delilleri temizledi." Biz de aileye taziye ziyaretinde bulunduk -üst şeyiyle, fotoğraf da var- bunu haber yapmışlar, bunu "tweet"lemişim. Tahmin edin ne kadar ceza aldım? İki yıl üç ay. Vekilliği düşürülecek ya, büyük bir suç işlemişim ya. Bu kürsüden her gün "Katliam, polis cinayeti." diyoruz biz. Kürsüdeki konuşmalarım dosyaya getirilmedi, mahkeme reddetti. Ya bu yasama sorumsuzluğu. Ben bununla ilgili soru önergesi verdim, ben bununla ilgili Mecliste konuştum, ben bununla ilgili buna benzer yüzlerce konuşma yaptım; bunu isteyin, değerlendirin. Hayır, teşdiden -hukukçular bilirler- altı aydan başlayan bir suç -tırnak içinde- en üst sınırdan verilerek, artırılarak, indirim uygulanmayarak iki yıl üç ay verildi. Şimdi, yarın öbür gün benim hakkımda dosya kesinleşirse "Meral Danış Beştaş suç işledi, vekilliği düşürüldü." denecek, biz bunu kabul etmiyoruz. Bu, talimatla çalışan bir yargıdır. Ben milletvekili olmasam ceza almayacaktım, bunu biliyorum. Ceza hukukunu bilirim, kimse "Polis cinayet işledi." dedi diye bu ülkede ceza almadı, sadece HDP milletvekilleri aldı.

Besime Konca taziyede demiş ki: "Hoş geldiniz, Batman halkını selamlıyorum." Dosya burada, dava dosyası, ilgilenenlere verebilirim. Batman Ağır Ceza Mahkemesi bu sözleri propaganda kabul etti, terör örgütü propagandası kabul etti. Böyle bir yargı kararı olabilir mi? İstinaf on günde onayladı, dosya burada ve şu anda, Besime Konca, milletvekilliği düşürülen başka bir arkadaşımız.

Ahmet Yıldırım, her gün dinlediğiniz bir arkadaşımız, Grup Başkan Vekilimiz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun beraat ettiği bir sözden ceza aldı "padişah bozuntusu" sözünden; beraat etmiş, onanmış, itirazlar reddedilmiş. Muş Ağır Ceza Mahkemesi bütün konuşmayı ayırmış, tek bir kelimeyle, cümleyle kendisine bir yıl üç ay ceza vermiş istinafta. Şimdi, düşünce, ifade özgürlüğü var diyebilir miyiz artık?

İdris Baluken yıllarca burada grup başkan vekilliği yaptı, yıllarca ve -abartısız, dosyanın tümünde- yaptığı bütün konuşmalar aynı zamanda Mecliste yapılmıştır, yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. Mahkeme heyeti bütün konuşmaları celbetti, farklı bir şey yaptı. Bu konuşmaların hiçbirini kıyaslama gereği duymadan, yargılamayı izledik değerli arkadaşlar... Şöyle yapıyorlar: Dava dosyası geldi, "Talebin reddine..." İncelemiyor ki onlarca klasör konuşma var, ya bir karşılaştırın şunu. İdris Baluken, katılmadığı bir cenaze merasiminden, atmadığı bir "tweet"den dolayı on altı yıl sekiz ay -dile kolay- ceza aldı. Şimdi, biz bu yargıya "bağımsız" mı diyeceğiz, "bağımlı" mı diyeceğiz? İdris Baluken'in sözlerine nasıl ceza verilebilir? Anayasa 83 çok açık. Dokunulmazlıklar askıya alındı ama sorumsuzluk ve kürsü dokunulmazlığı devam ediyor. Biz burada söylediğimiz sözlerden dolayı yargılanıyoruz şu anda, burada söylediğimiz sözlerden dolayı, dışarıda da değil. Şimdi, bu durumda biz ne anlatsak, ne desek kamuoyu nasıl anlayacak?

Değerli milletvekilleri, siz sanıyor musunuz ki bize oy veren halk bu düşürmeler karşısında, bu milletvekilliğinin gasbı karşısında çok mu rahat? Büyük bir kırılma yaşıyor, büyük bir burkulma yaşıyor ve öfkesi büyüyor, tepkisi büyüyor, diyor ki: "Ben bütün engellemelere rağmen, bütün yasaklara rağmen sandığa gittim, ben kendi temsilcim olarak bu milletvekillerini seçtim ama üç dakikalık bir tezkereyle benim milletvekilimin vekilliği düşürülüyor." Halkta bu, korkunç derecede bir travma yaratmış durumda. 7 milletvekilliği, basit mi ya, 7? Ve bunun artıp artmayacağını da bilmiyoruz. Her gün yeni bir mahkemede karar veriliyor.

Bu şu demektir, başta söyledim: Bu Parlamento milletvekillerinin vekilliğini düşüren, gasbeden, halk iradesini tanımayan ve halk iradesini temsil ettiğini söyleyemeyecek olan bir dönem olarak tarihe geçecektir. Bu konuda, biz tabii ki milletvekilliğine devam edeceğiz, tabii ki düşürüldükten sonra da halkımızla birlikte olacağız ama bu kopma, bu kırılma basit değildir. Bu, demokrasiyle bağdaşmaz; bu, düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmaz; bu, hukuk devleti ilkesiyle, anayasal devlet olmakla bağdaşmaz. Bu başka bir şey, bir partiye yönelik ayrımcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil hayatın her alanına sirayet ediyor.

Son olarak şunu söyleyeyim: Grup başkan vekilimiz demin söyledi, 11 Şubatta büyük kongremiz var, üçüncü büyük kongremiz. Şu anda Türkiye'nin her tarafında çalışan yöneticilerimiz, parti meclisi üyelerimiz bir sabah gözaltına alınıyor büyük kongreye katılımı engellemek için. 10 bin üye yöneticimiz içerideyken ve biz hâlâ siyasetimize devam ediyorken, bu kürsüden her gün demokrasi çağrısı yaparken, her gün şiddet dışı yöntemlerle Türkiye'deki problemlerin çözümünü savunurken bizim büyük kongremize katılımı engellemek için dün İzmir'de 30, bugün İstanbul'da 50, bilmem başka ilde 10, böyle, her gün yeni operasyonlar yapılıyor. Neden? Ortada bir şey yok tabii ki, hiçbir şey yok. Belirli günlerde operasyonlar yapılır.

Ben burada halkımıza seslenmek istiyorum: Biz yasa dışı bir iş yapmıyoruz. Biz, eş genel başkanlarımız hapisteyken, milletvekili arkadaşlarımız hâlâ cezaevindeyken, 94 belediye eş başkanımızın yerine kayyum atanmışken bu büyük kongreyi yapacağız. Sizler de gelin. Bu gözaltılar hukuksuzdur, bu gözaltılar, tümüyle, kongremizi yapmamıza engeldir. Biz demokratik siyaset yolunda bütün baskılara karşın yürümeye devam edeceğiz, biz bu kararlılıktayız çünkü biz gerçekten halkız. Diğer partilerden en temel farkımız, 10 bin kişi tutuklu olduğu hâlde, eş genel başkanı Edirne'de, Kandıra'da olduğu hâlde siyasetine devam eden bir partiyiz. Çünkü biz bu topraklara barış, huzur, kardeşlik, demokrasi gelmesi gerektiğine yürekten inanıyoruz diyorum ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)