| Konu: | 677 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/789) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 06.02.2018 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sondan başlayayım. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk devlet geleneği içerisinde devlet ve milletin bekasının en büyük teminatı olarak bir ordu millet olma kavramına inanmış, iman etmiş bir hareketin adıdır. Dolayısıyla iki bin iki yüz yıllık devlet geleneğiyle birlikte onun bekasının timsali de Türk Silahlı Kuvvetleridir. Dolayısıyla "Her Türk asker doğar." sözü ve özdeyişiyle müsemma bir siyasi hareketin adıdır. Dolayısıyla bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımız başta olmak üzere bütün kolluk kuvvetlerimizin her türlü sıkıntıları, sorunları, bize nakledilen herhangi bir beklentileri burada defaatle gündeme getirilmiş, hatta bu bağlamda bizler de komisyonlarda kanun teklifi, araştırma önergesi tekliflerimizi vermişiz. Bunlardan, çok ezberimde olduğu için net, bir çırpıda söylüyorum: Subay ve astsubayların özlük hakları, emekliliklerine yansıyacak ek göstergeleri; uzman çavuşlarımızın silah ruhsatları, eş durumu tayinleri; yine, güvenlik korucularımızın asgari ücretin altında aldıkları ücretlerinin asgari ücretin üzerine çıkarılması; yine, gönüllülerin ise silahlı bir şekilde, ruhsatlı bir şekilde görev yerlerinde görevlerine devam etmeleri. İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin farkı bu çünkü her zaman olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin arkasında dik duran bir hareketin adıdır. Dolayısıyla eleştirilerimizi gerçekten sağlıklı bir zemine oturtmakta yarar var.
Saygıdeğer milletvekilleri, bakın, ilginç bir süreçten geçiyoruz. Zeytin Dalı'nın 18'inci günündeyiz. Harekâtımız çok başarılı bir şekilde gidiyor ama her harekâtımızda olduğu gibi, beka sorunumuzun giderilmesi noktasında, sınırın içinde ya da dışında mücadelemiz esnasında şehitlerimiz oluyor. Burada, bu harekât çerçevesinde de bugüne kadar 17 evladımızı kaybettik, 62 gazimiz var. Allah'tan hepsine rahmet diliyoruz. Onlar darülbekaya alınlarının akıyla, Resulullah'ın cennet vaadiyle gittiler. Onların arasında, yine, bugün ebediyete intikal eden çok kıymetli bir hemşehrim, teğmen kardeşim Ahmet Aktepe de var. Ahmet, Tortum ilçesine bağlı Şenyurt'ta yetim, babadan yoksun bir ailenin tek erkek evladı olan bir kardeşimizdi ve aynen o tankın üzerindeki kardeşimiz gibi inandığı dava uğruna, milletin bekası, devleti ebet müddet geleneğinin devam etmesi adına Kızılelma'sına gitti ve Rabb'im ona şehadet şerbeti nasip eyledi. Bize düşen şehadete, şehitlere vefa göstermektir.
Öte yandan, Hatay'a 60, Kilis'e 34 olmak üzere bugüne kadar sınırın ötesinden 94 tane füze saldırısı, taciz ateşi oldu ve bu saldırılarda 7 sivil vatandaşımızı kaybettik, yine, efendim, onlarca yaralımız var, hatırladığım kadarıyla 113 yaralımız var. Bu 7 kardeşimizin, bu füze saldırılarından dolayı kaybettiğimiz 7 kardeşimizin inanın birkaçı çocuk denecek yaşta. Ve kız-erkek, çocuk-yaşlı demeden çok haince hedef göstererek buralara füzeler atıldı. Bunlar nedense iç ve dış kamuoyunda çok fazla konuşulmuyor. Sanki bir ağız birliği varmışçasına bu harekâtı akamete uğratma adına, hafife alma adına, demoralize etme adına bazı kesimler, bunu, nalına, mıhına vurmak kaydıyla... Neymiş efendim, bu bir işgalmiş. Neymiş efendim, bizim orada ne işimiz varmış. Neymiş efendim, bu çocukların, efendim, buraya giderken sıkıntıları varmış, onları niye halletmemişiz? Ee, giderken sorduk. Ve şehadet şerbeti içerken de yine vasiyetine yazdı ve o vasiyeti yerine getirmek de bizim boynumuzun borcu, hemen harekete geçildi zaten. "Bir okul açılsın." diyor. Çünkü şehitliğin şuurunda olan bir insanın da vasiyetinin ancak bu kadar ulvi ve bu kadar yüce olduğuna bir kere daha tanıklık ettik.
Şimdi, nedir bu özellikle uluslararası kurumlar ve kuruluşlar? Örnek vereyim: Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ya da Avrupa Birliğine dâhil bazı ülkelerinin parlamentoları ne yapıyorlar biliyor musunuz? Kilis'e, Hatay'a atılan füzelerle ilgili hiçbir endişeleri yok, hiçbir sıkıntıları yok, dile getirilecek de hiçbir şey yok. Ama YPG ve PYD, PKK'nın uzantısı olarak, efendim, orada bir gecekondu yapılanmasına gittiğini de bildiklerinden, 5 binin üzerinde tırla silah yardımını hiç yüksünmeden ifade ediyorlar, yetmiyormuş gibi parlamentolarında PKK paçavralarını boyunlarına bağlayıp destek ifade ediyorlar.
Peki, Kilis'teki evladım için niye yapmıyorsun? Bakın, böyle bir çifte standardı biz buradan reddediyoruz ve Meclis olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüce Meclisi olarak bunu net bir şekilde söylememiz lazım, buradan kamuoyuna da ifade ediyorum. Bakın, işgal görmek istiyorlarsa, Birleşmiş Milletler samimiyse, NATO samimiyse, efendim, Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği çerçevesinde ülkelerin parlamentoları samimiyse, işgal yerlerini söyleyeceğim, üç tane tipik örnek vereceğim üç farklı ülkenin gerçekleştirdiği.
Önce İsrail'e baksınlar, Filistin'de yaptıklarını görsünler; Bekaa Vadisi'nde, Batı Şeria'da yaptıkları usulsüz nüfus istihdamına baksınlar, çocuk yaşta öldürülen yavrularımız için, onların, Filistin'in bayraklarını boyunlarına dolasın, gösteriş yapsınlar, ifade etsinler.
Birleşmiş Milletlerde aleyhine bir karar alındı diye, başkent olmaması noktasında kıyametleri kopardılar çünkü ağababaları öyle istemedi. Onun için Birleşmiş Milletlerdeki ABD'nin büyükelçisi dedi ki "Size yapılan yardımlar kesilecek, size haddinizi bildireceğiz." ve bu, gerçekten, Filistin başta olmak üzere birçok ülkeye hemen eyleme dönüştü, kimseden yine ses yok.
Efendim, başka bir işgal söyleyeyim ben size: Afganistan işgal altında. Onlarca, yüzlerce sivil katlediliyor. Neden bunlar hiç iç ve dış kamuoyunda gündeme gelmiyor? Bunlar insan hakkı ihlali değil mi? Bunlar gerçek anlamda işgal değil mi? Yok, tekrar çifte standart.
Peki, üçüncü bir yer daha söyleyeyim: Son zamanlarda gittik, gördük, tanıklık ettik. Efendim, Ukrayna'nın güneyi işgal altında, Ukrayna'nın doğusu işgal altında, Kırım Tatar Özerk Cumhuriyeti işgal altında, Donetsk işgal altında. Neden bu parlamentolarda bunlar hiç dile getirilmez? İç kamuoyunda, özellikle STK'lere sesleniyorum: Ey STK'ler, bu kadar duyarlı STK'ler, işini gücünü bırakmış, sağlık sorunları almış başını yürüyor, onlara bihaber, bigâne kalan STK'ler, bunlarla ilgili herhangi bir beyanatınız oldu mu? Kırım Tatar Özerk Cumhuriyeti'nde sabi seviyesinde çocukların evlerden alınıp katledildiklerinden haberiniz var mı? İşgal görmek isteyenler buralara baksın.
Dolayısıyla, Allah'a şükür, biz bir harekât başlattık millet adına, devlet adına, birlik adına, beka adına. Bunun arkasında dimdik duracağız. Ne zamana kadar? Allah korusun, sınırımızda herhangi bir illegal yapılanmanın önlendiği güne kadar, oradan bir füzenin atılmayacağı güne kadar, atmaya niyetlenen, düşünen en son terörist yok oluncaya kadar biz sabırla mücadelemize devam edeceğiz.
Bu bağlamda Türkiye'nin o kadar çok sıkıntısı var ki keşke bunlarla ilgilenilse. Mesela "madde bağımlılığı" diye çok ciddi bir sorunumuz var, sağlık sorunumuz. Ey Türk Tabipleri Birliği, neredesiniz, hangi kampanyayı başlattınız, hangi inisiyatifi aldınız, ne yaptınız? Niye bu konuda çok çaresiziz?
Efendim, yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, işsizlik ve enflasyon, bunlar gerçekten Türkiye'nin bir taraftan da gerçekleri. E, şimdi, bir de kasım ayında başlayan, FETÖ konusunda mahkemelik olan dosyaların incelenmesi söz konusu. Şimdi, bu bağlamda, gerçekten söylenecek çok şey var. Rakamlar önümüzde: 110 bin civarında insan ihraç edilmiş ve 105 bini daha henüz karara bağlanmamış, 3 bini dönmüş. Şimdi, burada ne yapmamız lazım? Saygıdeğer milletvekilleri, bir taraftan, mücadelemiz devam etmeli. Terörle mücadelemiz üç boyutludur: FETÖ'dür, PKK'dır, PYD ve YPG'dir. Bu konuda kararlılığımız üst düzeydedir. Allah'ın izniyle devletimizin, milletimizin tek vücut olup bu mücadeleyi sürdürdüğüne tanıklık etmekteyiz ama öte yandan, gerçekten, adaleti de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) - Efendim, istirham ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Ama öte yandan, gerçekten hukuk devleti olarak, Allah korusun, kişiye özel değil, bir gruba özel değil, hakkı, hakikati hâkim kılarak adil bir şekilde... Bu işten mağdur olanlar, birilerinin iftirasıyla yok olanlar... İşte malum, birinde 11 bin civarında "Mor Beyin" adı altında byLock mağduru insanı tespit ettiler. Dolayısıyla gerçekten somut kriterlerle, adil olmak kaydıyla, suçluyu suçsuzdan ayırt edecek bir şekilde... Allah korusun, Türk devletinin adaletten yoksunluğu gibi bir zafiyet oluşursa bunun altından hiçbirimiz kalkamayız diyorum, bu mağduriyetlerin -suçluların tespit edilmesi kaydıyla- giderilmesi noktasında gereğinin yapılması hassasiyetinin gösterilmesini arz ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.