Konu: | 696 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 54 |
Tarih: | 01.02.2018 |
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu olağanüstü hâl meselesiyle ilgili olarak burada temel argüman şöyle bir şey: Yani ülke bir darbe girişimi atlattı, olağanüstü hâl ilan etmeyip de ne yapacağız? Doğrudur, birçok ülke böyle bir durumla karşılaştığı zaman olağanüstü hâl ilan eder fakat olağanüstü hâl ilanı kapsamında yapılan şeylere baktığınız zaman, bu olağanüstü hâli darbeyle mücadeleyle açıklamanın zerre kadar bir zemini yoktur. Niye yoktur? Şöyle söyleyelim: Şimdi, hemen dünden başlayalım mesela, birkaç gün öncesinden. Tabipler Birliği, biliyorsunuz, bir açıklama yaptı, basit bir açıklama -içeriğine bakın, iki yüz yıllık metindir, fazla bir şey değil- ertesi gün hepsini toparlayıp pat diye içeri atabiliyorsunuz, belki bazıları da içeriye girecek. Yüz binden fazla insan ihraç edilmiş, olağanüstü hâl gerekçesiyle meşrulaştırılıyor. Mesela ben kendim danışman almak istiyorum, hayatında gözaltı görmemiş insanları öneriyorum, yurt dışında doktorasını falan yapmış danışman almak istiyorum, kimi gösterirsek olağanüstü hâl gerekçesiyle diyorlar ki: "Güvenlik gerekçesiyle biz bunu işe almıyoruz." Böyle bir çok sayıda HDP'nin danışman sorunu var, almaya çalışıyoruz, bir taraftan danışmanlarımızı işten çıkarıyorlar, yeni danışman alalım diyoruz, "Onları da alamazsınız." diyorlar. Şu an danışmansız bir şekilde gidiyoruz. Aklımızla alay etmeyin. Bu olağanüstü hâl Türkiye'de yeni bir sistem inşa edilirken milleti susturmanın aracıdır, başka da bir şey değildir. Şu demek değil, darbe girişimi olmadı, tehditler yok falan filan değil. Fakat mesela bazı hatipler söyledi "Fransa'da olağanüstü hâl var." diye. Arkadaşlar, Fransa'da var, Fransa'da sokağa çıkıp eylem yapabiliyorsunuz yine. Ben bir kentin milletvekili olarak 50 bin kadar oy almışım, bir yıldır benim partimin önünde, binamın önünde küçük bir basın açıklaması yapmama müsaade edilmiyor, polis saldırıyor. Yani kiminle siz alay ediyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla bu "Darbeyle mücadele ediyoruz." "Terörle mücadele ediyoruz." söylemlerinin ötesinde daha zekice birtakım argümanlar bulmak lazım.
Geçen gün Avrupa Konseyindeydik, Afrin meselesini konuşuyorduk kıymetli arkadaşlar. Orada da söyledik, burada da söylüyoruz yani çok değişik bir şey söylemiyoruz orada. Bu terörle mücadele söylemi altında Türkiye'de çok geniş toplumsal kesimlere büyük bir korku siyaseti hatta terör uygulandığını ben şahsen düşünüyorum. Bundan kastım şu: Birtakım şiddet ve korku aygıtlarını birtakım politik amaçlar için halka karşı kullanmak. Kullanılıyor mu? Ee, kullanılıyor.
Bakın, Afrin meselesine geleceğim. Afrin meselesi konusunda, biz, tabii iktidar partisi ve Afrin işgaline destek veren diğer iki parti dâhil, CHP dâhil, onlar gibi düşünmüyoruz o konuda. Birçok arkadaşımız çıktılar, fikirlerini paylaştılar. Bunun faydadan çok zarar getireceğini düşünüyoruz, birazdan o konuya da gireceğim. Fakat, ya bir müsaade edin, insanlar en azından çıksınlar diyebilsinler ki: "Ben bunu yanlış görüyorum." Diyemiyorsunuz. Yani şu meseleyi eleştirebilecek cesaret neredeyse bizim dışımızda kimsede kalmadı. Düşünün ki Başbakan basını çağırıyor toplantıya, diyor ki: Şunları, şunları söyleyeceksiniz; şunları, şunları söylemeyeceksiniz. Tabii, dünya takip ediyor. Geçen gün, tabii "Bu Tabipler Birliğiyle ilgili konuşma nedir?" diye bizden bilgi soruyorlar, HDP'nin dış ilişkilerinden sorumluyum. Tabii, herkes telefon açıyor: "Ne oldu bu tabiplere?" Tabiplerin yaptığı açıklamayı insanlara anlatıyoruz, samimi söylüyorum, inanmıyorlar. "Ya, açıklamada başka bir şey yok mu?" diyorlar. "Yazılı olarak bu, başka bir şey yok." "Buradan nasıl bir suç üretebiliyorlar?" diyorlar, biz de "Bilmiyoruz ama bir şekilde üretiyorlar." diyoruz.
Bakın, ortada şöyle bir durum var: Maşallah, anketlerde yüzde 80 oranında destek olduğunu söylüyorsunuz değil mi Afrin meselesi konusunda?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - 90, 90.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - 90, maşallah. Yüzde 90 var. Bırak yüzde 10 da konuşsun, ne olacak? Nedir bu korkunuz sizin? Yani kırılıp çatlayacak mı, bu kadar da mı güveniniz yok kendinize? Bırakın insanlar da inanmıyorlarsa buna, bunu yanlış görüyorlarsa çıksınlar üç kelime laf etsinler.
Bakın, bu Afrin meselesine nasıl gelindi? Bu 2011'de Arap Baharı'yla birlikte Suriye'de hevesler kabarınca Emevi Camisi'nde namaz kılınacaktı, nereye gelindi? Halep bu Hükûmetin girişimleriyle Esad'a verildi değil mi? Pazarlıklar yapıldı, El Bab'a girildi, Halep verildi. Şimdi Afrin'e karşılık İdlib'i vereceksiniz. Kime vereceksiniz? Tabii, verirseniz, orada komplikasyonlar çok. Kime? İdlib kime gidecek?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Asıl sahibine, asıl.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - "Katil" dediğiniz, "Esed" dediğiniz, "400 bin insanın katili" dediğiniz Esed'e vereceksiniz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Yerli ve millî halka vereceğiz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tabii, Esed'e verilecek, mesele bu.
Bakın, Afrin, savaştan önce, Suriye savaşından önce 70-80 bin insanın yaşadığı küçük bir kasaba. Öyle "Afrin" dediğiniz o kadar büyümüş, hani insanların gözünde zannediyorsunuz ki kocaman bir ülke. Ee, tabii, gösterdikleri direniş belki bunu bu şekilde algılamanıza vesile olabiliyor da "Afrin" dediğiniz bir ilçe. "NATO'nun ikinci büyük ordusu" dediğiniz, kocaman F16'larıyla, tanklarıyla, toplarıyla... Topu topu bir tane ilçe. Bunun üzerinden bu kadar kahramanlık hikâyeleri üretmek gerçekten bir taraftan sizin açınızdan çok sıkıntılı bir durum. Bütün siyasetini bir ilçeyi kuşatmaya bağlamış, Suriye'de bütün projeleri çökmüş bir devlet politikasından bahsediyoruz. Esad'ı indirecektiniz, ondan vazgeçtiniz. Rusya üzerinden Esad'la zımni bir ittifak kurup şu an Kürtleri Afrin'de sıkıştıralım, mümkünse Kürtlerin orada bir siyasal statü çıkarmalarını engelleyelim...
Tercih sizin, kolunuzdan tutacak değiliz, savaşmak istiyorsanız savaşırsınız. Fakat bunu yaparken bari çıkın, cesur bir şekilde "Vallahi Suriye'de de olsa, Mars'ta da olsa Kürtler nerede bir siyasal statü elde ederlerse biz buna karşı savaşacağız." deyin, açık söyleyin bunu. Bakın, bir ara Başbakan söyledi mesela, dedi ki: "Kürt koridorunu engellemeye çalışacağız." Açık söyledi, pot kırdı; sonra düzeltmeye çalıştılar, "Terör koridorunu biz engellemeye çalışıyoruz." Arkadaşlar, şu an yaptığınız nedir? Cumhurbaşkanı geçen gün söyledi, dedi ki: "Afrin'i asıl sahiplerine teslim edeceğiz." Ne bu? "Afrin'i biz Araplara teslim edeceğiz." diyor, öyle söylüyor. Yani orada rejim olarak Esad olduğu için Esad'a teslim edecekler. Yalnız, sadece aklınızın bir köşesinde olsun, şu kadarını bilin: Şu an Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî politikası oğul Esad'ın değil, baba Esad'ın Arap kemeri politikasını sürdürmektir. Arap kemeri politikası neydi? Türkiye sınırına yakın olan yerlere Arap nüfusunun yerleştirilmesiydi; Kürtlerin coğrafik olarak konsantre olmasını ve coğrafik olarak bir sürekli hat oluşturmasını engellemek istiyordu. 1960'larda Hafız Esad bunu yaptı şu anki "Cerablus" dediğiniz bölgede, "Tel Abyad" dediğiniz bölgede. Bazı yerlerde bunu başardı, bazı yerlerde yer yer ya Araplaştırdı yer yer ya Kürt kaldı. Şu an Cumhurbaşkanının açıkça söylediği "Biz demografik değişiklik yapacağız."
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Öyle bir şey söylemiyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tabii tabii, öyle söylüyor.
"Türkiye'de şu an bulunan, gelip buraya sığınan insanları götüreceğiz, oraya yerleştireceğiz." diyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - İnsanlar oralı değil mi ya?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - İşte, ne kadarı oralı o tartışmalı.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Bu insanlar oradan gelmedi mi?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - O tartışmalı.
Bakın, Afrin'den çıkan Arapların, Afrin'den çıkan Türkmenlerin, Afrin'den çıkan Kürtlerin tekrar oraya gitmesi için biz de sonuna kadar destek veririz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Tamam, o zaman mesele yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Mesele bu değil ama mesele bizim "etnik mühendislik" dediğimiz, etnik engineering gibi bir duruma dönüşürse bakın bu ileride çok, çok büyük sıkıntılar yaratır; bu memleket için yaratır, onlar için yaratır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Suriye politikanız, Şam'ı devirmekten, Esad'ı devirmekten Afrin gibi bir ilçede Kürtlerin üzerine F16'larla gitmek ve bunun üzerinden hamaset nutukları atmaksa size helalühoş olsun ama haklı olan, muhakkak kendisini savunan... Eğer bir savunma hakkı varsa şu an yapıyorlar, kendilerini savunuyorlar bir şekilde, F16'lara karşı, sabahtan akşama kadar gümlettiğiniz F16'lara karşı. Mantıklı bir şey değildir, yol değildir. Şu an sivil insanların ölümüne hiç girmeyeceğim, ölüyorlar, herkes biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - ÖSO içerisinde ne tür gruplar var, ilginç gruplar var, bu meselelerin hiçbirine filan girmeyeceğim ama bu memleketin başına öyle bir bela açıyorsunuz...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Belayı defedeceğiz...
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - ...umuyoruz, diliyoruz, bunun siyasi faturası en net şekilde, en sert şekilde size çıkacaktır.
Afrin zeytinleriyle ünlü bir yerdir, biliyorsunuz zeytinlikleri var Afrin'in, Gazze'nin de zeytinlikleri var, çok ilginçtir. İsrail, şu ana kadar 800 bin tane zeytinliği yerinden söküp atmıştır. Afrin'deki zeytinliklerin, yanan zeytinliklerin fotoğrafları geldi, maşallah, öyle görüyoruz, Kürt karşıtlığı... Kürt karşıtlığı, terörizmle mücadele filan değil...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Asla asla, o sizin iddianız!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kürt karşıtlığı Afrin ile Gazze'yi neredeyse birbirine benzeştirmiş durumda. İktidarın, İslami politika güttüğünü söyleyen iktidarın geldiği nokta burası.
Son olarak şunu da söyleyeyim, Sayın Bakan az önce ayrıldı. Meclise biraz huzur veren üslubuyla, tavrıyla, eleştirileri alma biçimiyle gerçekten böyle hani severek dinlediğimiz bakanımızdı Sağlık Bakanımız. Bugün Tabipler Birliğine yönelik olarak söylediği şeyleri duyunca -sataşma değil bu- üzüldüm, kendi kendime şöyle dedim: "Savaş çıkınca neredeyse herkesi kaybediyoruz -vallahi içimden öyle dedim- Allah rahmet eylesin, bu Bakanı da kaybettik." Savaş çıkınca taraf olma durumunda kaldı ve kendi mesleğini temsil eden insanlara karşı o kadar olumsuz, negatif bir tavrın içerisinde oldu. Hepimiz için üzüntü vericidir. Umuyoruz, diliyoruz, aklınızı bir an önce başınıza alırsınız. Afrin'deki macerada bu toplumu, Türkiye'yi, Kürtleri, orada yaşayanları daha fazla belalara sarmadan bir an önce oradan çıkarsınız, hayırlı olan budur, doğru olan budur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)