GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 687 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/814) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:31.01.2018

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, gerçekleri burada samimiyetle konuşmamız lazım. Türkiye'de OHAL niye ilan edildi? Yani, biz 15 Temmuz darbe girişimini yaşamamış olsaydık Türkiye şimdiki gibi bir rejimle yönetilecek miydi? Yönetilmeyecekti, değil mi? 15 Temmuz darbe girişimi ve bunun arkasında FETÖ örgütü, bir darbe girişimiyle ülkede yönetimi ele geçirmeye çalıştılar ve burada, en başta Mecliste oluşan sağduyulu bir tepki ve ittifakla, milletin de el ele vermesiyle bu darbe girişimi önlendi. Bakın bunlar, herkesin mutabık olduğu konular yani tartışma dışı olan alanlar. Bu darbe girişiminden sonra Hükûmet, Bakanlar Kurulu şu gerekçeyle OHAL kararı aldı: "Ben çok ağır bir tehlikeyle karşı karşıya kaldım, FETÖ'yle mücadele edeceğim ve bu mücadele konusunda yetki istiyorum." dedi, bu Meclisten bu yetkiyi aldı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, çok açık bir şekilde söylüyorum, Türkiye'de anayasal rejim ortadan kalkmıştır. Şu anda biz, tutanın elinde kalan, kimin nasıl pazarlıklar sonucunda hazırladığı belli olmayan, kimlerin hazırladığı belli olmayan, hiçbir meşruiyeti olmayan kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyoruz. Bugün buradaki 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin içeriğine bakın değerli arkadaşlar. Belki birçoğunuz okumadı bunu. Böyle de bir acı tarafı var çünkü biz böylesine yakıcı bir sorunu konuşurken dahi şunu görüyoruz: İşte, Mecliste "selfie"ler çekiliyor, sohbetler ediliyor, Türkiye de aylardan beri beklediği OHAL KHK'sini görüşüyor burada.

Şimdi, bir defa, niye anayasal rejimle artık yönetilmiyoruz dedim? Değerli arkadaşlar, kanun hükmünde kararnamelerin alanı dışında çıkmasını bir kenara bırakın, bir kanun hükmünde kararnamenin çıktıktan ne kadar süre sonra Meclise geleceği belirtilmiş. Bu süreye uyulmuyor, değil mi? Hangi işlemlere tabi tutulacağı, en geç yirmi gün içinde de görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnamelerin -yani ilgili komisyonlara gönderilmeyen- direkt Genel Kurulun gündemine alınacağı belirtilmiş ancak bunların hiçbirine uyulmuyor ve bir şey de olmuyor.

Şimdi, bakın, burada çok yakıcı maddeler var, enteresan. Yani mesela TMSF'ye devredilen kanalların nasıl yandaş hâle getirileceğine yönelik ince bir düzenleme var; burada bir FETÖ mücadelesi yok. Yine 2'nci maddede kış lastiği kullanımının zorunluluğuna ilişkin yaptırımlar hakkında düzenleme yapılması öngörülüyor; bunun FETÖ'yle mücadeleyle uzaktan yakından ilgisi yok. 3'üncü maddeye bakıyorum, istihdamı artırabilmek amacıyla, işsizliği azaltabilmek amacıyla bir madde olduğundan bahsediliyor; yine FETÖ'yle ilgisi yok. 4'üncü, 5'inci, hiçbir maddenin uzaktan yakından FETÖ'yle ilgisi yok ama neyle ilgisi var? Bakın, OHAL şartları altında referandum yapılamayacağına, anayasal değişiklik yapılamayacağına yönelik onlarca argümanı biz size zamanında sunduk. Yetmezmiş gibi biz o referandumun eşit şartlarda olmadığını ve bu hâliyle de gayrimeşru ilan edileceğini önceden söyledik size değil mi? Bakın öyle bir madde var ki burada, diyor ki: "Bu referandum eşit şartlarda olmayacak, ben propaganda için bütün partilere aynı oranda şans vermeyeceğim." Ve bunun için KHK çıkartılıyor; şayet televizyonlar tarafından eşit şartlarda süre verilmezse siyasi partilere bir para cezasıyla karşılaşacağına yönelik bir mevzuat olduğu için, bu KHK'yle bu kaldırılıyor. Yani açıkça deniyor ki: "Türkiye'de demokrasi olmayacak, eşitlik olmayacak, yarışa girdiğimizde biz eşit olmayacağız." Bunun sonucunda ne oluyor değerli arkadaşlar? Referandum döneminde hangi partinin ve kimlerin -Cumhurbaşkanlığı dâhil olmak üzere- basında ne kadar zaman yer alabildiğine yönelik bazı rakamlar aldım.

Bakın değerli arkadaşlar, en çok izlenen 17 televizyon kanalı; bunlar arasındaki orana göre 1-10 Mart tarihlerinde haber bültenlerinde, miting ve konuşmalarla ilgili haberlerde Cumhurbaşkanlığına 53 saat verilmiş, AKP'ye 83 saat, MHP'ye 14,5 saat, Cumhuriyet Halk Partisine 17 saat ayrılmış, HDP'ye de 33 dakika yer verilmiş. Yine, 1-20 Mart tarihlerindeki canlı yayınlarda da Cumhurbaşkanlığına 169 saat, AKP'ye 301 saat, MHP'ye 15,5 saat, Cumhuriyet Halk Partisine 45 saat, HDP'ye ise hiç yer verilmemiş. Toplamda "evet" 485 saat canlı yayında anlatılmış "hayır" ise sadece 45 saat anlatılmış. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı 20, AKP'liler 115, MHP'liler 7, CHP'liler 20 kere tartışma programına katılmış, HDP'liler ise hiç çağrılmamış. Şimdi diyoruz ya "Türkiye Anayasası'na göre seçimler adil, demokratik bir ortamda gerçekleşir." Bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Mevcut durum devam ettikçe önümüzdeki seçim dönemi de şaibeli bir şekilde geçecektir. Şayet Türkiye'de OHAL kalkmazsa Türkiye'de seçimlerin adil, demokratik ve eşit şartlarda yürütülebileceğine yönelik düzenlemeler teminat altına alınmazsa, önümüzdeki seçimlerin sonucu ne olursa olsun, orada meşruiyet sorunu vardır, bu nettir.

Peki, bu duruma Anayasa Mahkemesi ne kadar suskun kalabilir? Biz biliyoruz ki bu kanun hükmünde kararnameler -çoğunluğunuz var- buradan geçecek. Yani burada bazen yapılan çok fahiş hatalar, belki 20 madde içerisindeki 1 madde düzeltilebilir -dünkü, avukatlara zorunlu müdafi altında ifade verilmesine yönelik düzenlemeye tekrar dönüş yapılması gibi- ama bunlar koca bir ormanda bir ağaç kurtarmanın ötesine gitmeyecektir yani bunların hiçbirisi sorunu çözmeyecektir. Biz Anayasa Mahkemesinin korkmadan, cesurca, hukuka bağlı olarak karar vermesini bekliyoruz.

Burada, artık şu Meclis çatısı altında bulunan hiç kimse şu tartışmayı bizimle yapamıyor: Yani Anayasa'nın 120, 121'inci maddelerine dayanılarak yapılan bir işlem yok, devam eden bir OHAL yok, kanun hükmünde kararnameler yok. Sadece yaşadığımız darbe girişiminin Allah'ın bir lütfu olarak görülmesi var; bundan sonra, o lütuf doğrultusunda istediği şekilde yapılan düzenlemeler var; sistemin, rejimin değiştirilmesi var ve hedeflenen, ebedî sürebilecek bir iktidarın planları var. Bunlar açık değerli arkadaşlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, hakikaten ibretlik konuşmalara şahit oluyoruz. Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı danışmanlarından birisi televizyon programlarında şöyle bir ifadede bulundu. Tutuklular için, biliyorsunuz, bir kanun hükmünde kararnameyle de onun düzenlemesi yapılmıştı, işte, zorunlu tek tip kıyafet. Kendisi 12 Eylül döneminde tutukluymuş ve o tutuklu olduğu dönem içerisinde bu tek tip uygulamasına karşı çıkmış. Tek tiple ilgili "Şimdi neden böyle bir düzenleme getiriyorsunuz?" diye soru geldiğinde diyor ki: "O zaman faşizm koşullarındaydık, şimdi demokrasi var. Biz demokrasiyi korumak için bu düzenlemeleri yapıyoruz."

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Faşizmin daniskası var, daniskası var. Faşizmin daniskası var.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, 12 Eylül cuntasının gerekçesi neydi biliyor musunuz? Bir hatırlayalım mı? Diyor ki: "Girişilen harekâtın amacı ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır." Gerekçe bu, uygulama tam tersi. Şimdi, biz, işte, o 12 Eylül Dönemi'nde yaşanan hukuksuzlukları maalesef bu dönem de yaşıyoruz. Buradan şunu özellikle söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Bakın, ne olursa olsun Türkiye'nin bir demokrasiye olan inancı, Türkiye'nin bir demokrasi yönünde çabası geçmişten bugüne kadar gelmiştir ve sürekli gelişen bir demokrasi anlayışımız vardı bütün eksikliklerine rağmen, ta ki sizin iktidarınızı yaşayana kadar. Özellikle 15 Temmuz felaketinden hiçbir ders çıkarılmadığını ve 15 Temmuzda darbeciler iktidara gelseydi ne yapılacaksa bugün sizin de aynı o tip uygulamalara öykünerek bu düzenlemelerin içerisinde yer aldığınızı söyleyebiliriz.

Değerli arkadaşlar, siz halkın size verdiği yetkiye sahip çıkmalısınız. Bakın, burada yapılan bu düzenlemeler, aslında bu Mecliste hiç kimseyi adam yerine koymamaktır. Buna bir dur demek gerektiğini düşünüyorum.

Genel Kurulu saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Emre.