GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 681 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Milli Savunma ile İlgili Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/804) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:31.01.2018

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Şimdi, doğrusu, kanun hükmünde kararnamelerin ne getirdiğini, ne götürdüğünü, OHAL'le birlikte nasıl bir ortam oluşturulduğunu buradan çok söyledik ama 20 Temmuz 2016'dan bu yana nihayet, Anayasa'yı ihlal bir nebze de olsa Hükûmet tarafından sözde hafifletiliyor. "Sözde" diyorum çünkü burada kanun hükmünde kararnameleri aslında tartışmıyoruz; şu anda bu kanun hükmünde kararnamelerin ne getirdiğini, ne götürdüğünü, OHAL'le birlikte KHK'lerle yüzbinlerce, milyonlarca insanın nasıl mağdur edildiğini, bir cendere içine sokulduğunu yine tartışmıyoruz. Tümüyle usule uygun bir görüşme var. Bu usule uygun görüşme bile on sekiz ay sonra yapıldı.

Şimdi ne diyor Anayasa 91? Anayasa 91'e göre "Kanun hükmünde kararnameler otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir." deniyor. Buna rağmen Hükûmet alışkanlık yaptığı üzere "Anayasa'yı takmıyorum." diyor. "Bu Anayasa beni ilgilendirmiyor, ben bağlı değilim." diyor. Kanunları, mesela şu anda 680 sayılı KHK askerî mahkemelerle ilgili kanunu, hâkimlik teminatıyla ilgili, ceza yargılamasıyla ilgili, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'yla ilgili yüzlerce değişiklik yapıyor. Bu değişikliklerin her biri aslında binlerce ihlali içeriyor; binlerce, yüzbinlerce can yakıyor ve yargıyı, yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını, kanunları tümüyle yok ediyor.

Fakat, biz ne yapıyoruz? Burada, sadece geneli üzerinde on dakika bir konuşuyoruz ve Hükûmet sıraları her zaman olduğu gibi ilgi göstermiyor ve bu kanun hükmünde kararnameleri "Nasıl olsa Bakanlar Kurulu çıkarmış, Mecliste tartışmadan geçelim." gibi bir yaklaşım var. Oysaki Anayasa bunu demiyor. Anayasa diyor ki: Asıl kanun koyucu, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi ve OHAL geçicidir, istisnaidir. Kanun koyma yetkisi olan Meclis bunu mutlaka görüşmeli, tartışmalı; ne getiriyor, ne götürüyor; hangisi Anayasa'ya uygun, hangisi aykırı, mağduriyetleri nedir? Bunu çok çok önemsediği için bir tahdit koyuyor, bir süre sınırı koyuyor. Bu süreye uyulmadığı gibi, burada yapılan tartışmalar da Anayasa'nın emrettiği kurallara göre yapılmıyor.

Peki, biz burada ne yapıyoruz? Demin bir tane kanun hükmünde kararname geçti. Daha önce 5 tane gelmişti, şimdi 25 tanesine öncelik verildi. Burada bu usulen el kaldırıp indirmeyle kabul edilen kanun hükmünde kararnameler nelere yol açacak? Nelere yol açtı, olan oldu şimdiye kadar? Yüzbinlerce ihraç, yüzbinlerce kamu emekçisinin sosyal idamına imza atıldı. İnsanlar adı konulmadan ekonomik yoksunluğa, yoksulluğa, işsizliğe ve üstüne üstlük dayanaksız bir şekilde mahkûm edildi. Buna yargı yolu kapalı.

OHAL Komisyonu kuruldu, Başbakan garip bir şekilde, herkes hukuk bilmiyor gibi -kendisi bilmiyor herhâlde- diyor ki: "OHAL Komisyonuyla yargı yolunu açtık." Ey Başbakan, sen OHAL'le, KHK'yle yargı yolunu kapattın, OHAL Komisyonuyla da yargı yolunu kapatıyorsun, açmıyorsun. Şimdi, aynen KHK'ler gibi... KHK'ler buradan geçince tek bir esprisi var, sonucu var, artık kanun yolu açılacak yani KHK mağduru yurttaşlar yargıya gidebilecekler. Sadece KHK olduğu zaman yargıya gidemiyor. Peki, hangi yargıya gidecek? İhraç edilen, işsiz kalan, derneği kapatılan, vakfı kapatılan, tutuklanan, işkenceye uğrayan, teşhir edilen yüz binlerce insan ve etkilenen milyonlarca insan hangi yargıya gidecek? KHK'lerle içi boşaltılan, askıya alınan kanunlarla kurulan yargıya gidecek. Kararları tanınmayan yargıya gidecek. Anayasa Mahkemesine gidecek. Anayasa Mahkemesinin bir hükmü var mı bu ülkede? "Kaldı." diyebilecek olan var mı? Bence yok. Şahin Alpay ve Mehmet Altan dosyası... Hâlâ tutukluluğa itirazlar reddediliyor. Anayasa Mahkemesi derhâl tahliye konusunda karar verdi ama yerel mahkeme, hiçbir hakkı olmadığı hâlde kendi yetkisini aşarak, Hükûmete yaslanarak Anayasa Mahkemesine kafa tutuyor. Şimdi, bu yargıya biz "tarafsız ve bağımsız" der miyiz? Diyemeyiz tabii ki. Başbakan Yardımcısı Sayın Bozdağ çıkıp dedi ki: Alpay ve Altan kararında Anayasa Mahkemesi yetkisini aşmıştır, esasa girmiştir. Ey Sayın Bozdağ, daha önce Demirtaş dosyasında Anayasa Mahkemesi onlarca sayfa içeriğe girdi, esasa girdi, yerel mahkemelere talimat verdi, o zaman niye destekledin, niye karşı çıkmadın esasa girdin diye? Demek ki "Anayasa Mahkemesi kendi talimatlarımı yerine getirirse kararlarına uyarım, getirmezse uymam." keyfiyeti var.

İşte, bu nedenle, bu kanun hükmünde kararnamelerin bugün burada görüşülmesinin, daha doğrusu, görüşülmüş gibi yapılmasının Halkların Demokratik Partisi olarak bizim için hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Biz OHAL'e de karşıyız, kanun hükmünde kararnamelerin tümüne de karşıyız. Hepsinin behemehâl geri çekilmesi gerekiyor.

Bu kanun hükmünde kararnameler, hukuk devleti ilkesini askıya almıştır, yargı tarafsızlığını ve bağımsızlığını yok etmiştir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği tarihe karışmıştır. İşkence, günlük sistematik bir rutin hâline dönüşmüştür. Siyasi saiklerle yapılan operasyonlar rutinleşmiştir. Emir ve talimatlarıyla ve çıkardıkları kararnamelerle hayatın, toplum yaşamının her alanına müdahale etme yetkisini kendinde gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Buna "faşizm" diyorlar, buna "diktatörlük" diyorlar, biz de böyle söylüyoruz ama biz söyledikçe birileri diyor ki: "Hayır efendim, biz demokrasiye bağlıyız." "Demokrasiye bağlıyız." demekle demokrasiye bağlı olunmuyor. Demokrasiye bağlı olmak, gereğini yapmakla ilgilidir.

Şu anda Hükûmet -yani sonraki, bugün zaman kalmadı, bunu arkadaşlarım değerlendirmiştir- bu sefer savaş karşıtlığını suç hâline getirdi. Böyle bir şey yok, dünyada yok. Bugün -bilmiyorum Sayın Aktay burada mı- Sayın Aktay bir açıklamasında savaş karşıtlığının iki yüzlü, sahtekâr ve tutarsız bir duruş olduğunu söylüyor. Biz aynı şeyi savaş yanlılığı için söylüyoruz. Savaş karşıtlığı, Birleşmiş Milletler ilkesidir, insanlık ailesinin vardığı noktadır barış savunuculuğu. Barış içinde yaşama hakkı, en ulvi haklardan biridir ve bunu yerine getirmesi gereken bu sorumluluk da devletindir. Biz savaşı kutsayanlar değiliz, biz barış içinde yaşamı savunan bir partiyiz ve bu konudaki ilkeselliğimiz her yerde devam ediyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Belli oluyor. Hendekleri savunuyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Dün utanç verici bir şekilde Türk Tabipleri Birliğinin Merkez Konseyi üyeleri alındı. Ne demişler biliyor musunuz? "Her çatışma, her savaş fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açacak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir. Türk Tabipleri Birliği." Biz bu sözlerin altına imza atmayacak insan bilmiyoruz aslında. Her insan bu sözlerin altına imza atar. Bugün öyle bir aşamaya geldi ki hayat kurtaran, hepimizin canının emanet edildiği doktorlar savaş karşıtı diye "vatan haini" ilan ediliyor. Bu, Hükûmetin geldiği açmazın, geldiği çıkmazın artık bütün dünyaya ilan edilmesidir. Tabiplerin düşüncesi ne olursa olsun, hangi siyasi partiye taraf olurlarsa olsunlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlayabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz bunun AKP iktidarının politikalarını desteklemeyen herkes için ilan edilen bir tutum olduğunu biliyoruz. Gerçekten haberler savaş bülteni olarak çıkıyor ama çocuklarımız, gençlerimiz, insanlar bu savaşta can veriyor. Bu savaşı destekleyenler, o ölümlere, o bebelerin bombalanmasına da "evet" diyor. Bu konuda artık daha fazla manipülasyona ihtiyaç yok. Türk Tabipleri Birliği olsun, buna karşı olan diğer sivil toplum örgütleri, demokratik muhalefet aslında yarın hepimizin, önünde eğileceği bir olgunlukta ve basirettedirler. Bu nedenle yarını düşünerek savaş yanlılığını bu kadar abartmayın, sonra pişman olursunuz, toplumun yüzüne bakamazsınız diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)