GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 676 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/783) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:52
Tarih:30.01.2018

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, bu kanun hükmünde kararnameler, işte biliyorsunuz, son dönem siyasetimizin neredeyse ana unsuru hâline geldi. İlk olarak 15 Temmuz darbesinden sonra olağanüstü hâl ilan edildiği vakit Sayın Numan Kurtulmuş yaptığı bir konuşmada "Bir buçuk ay zarfında inşallah normale döneriz ve bu olağanüstü hâl şartlarından kurtuluruz." demişti. Bir buçuk ayın üzerinden şu an on sekiz ay geçti ama maalesef, öyle gözüküyor ki bu iş seçimlere kadar böyle gidecek, seçimlerden sonra da bu sefer yine Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle Meclis neredeyse tamamen devre dışı kalacak. Demokrasi açısından hiç de iç açıcı bir şey değil ama maalesef, Türkiye, biz gözümüzü açtık açalı bu fırtınalı durumdan kurtulup doğru düzgün bir demokrasiye geçemiyor.

Bugün de benden evvel konuşan arkadaşlarımızın da değindikleri bir sınır ötesi harekât var şu an, bundan önce de olmuştu Cerablus'ta, Bab'da. O Bab'daki operasyon olmadan bir ay evvel ben Mecliste bir basın toplantısı yaptım. Dedim ki: Arkadaşlar, bakın, kapalı kapılar arkasında Halep'in verilip Bab'ın alınacağı söyleniyor. Ve maalesef o benim yaptığım konuşmadan bir ay sonra bu durum gerçekleşti. Bugün de İdlib üzerinden çok farklı pazarlıklar, çok farklı senaryolar gündeme geliyor ama ne yazık ki bunu bilenler biliyor ama bilmesi gereken birinci yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla ilgili hiçbir şey bilmiyor.

Tabii, bu konuda çok fazla polemiğe girmek istemiyorum. Sayın Ahmet Davutoğlu, Başbakanlığı döneminde "Orta Doğu'da bundan sonra bizden habersiz yaprak bile kıpırdamaz, kıpırdayamaz, kıpırdamayacak." demişti. Türkiye'nin bütün bir Orta Doğu'da oyun kurucu olduğunu ve bundan sonraki bütün gelişmelerde en başaktör olacağını söylemişti. Keşke öyle olsaydı yani keşke Türkiye'de ciddi bir devlet aklı olsaydı, bütün Orta Doğu'daki halkların yararına, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ezidilerin, Süryanilerin, Nasturilerin, Şiilerin, Alevilerin, Sünnilerin -kim varsa Orta Doğu'da yaşayan- bunların lehine bir oyun kurulabilseydi.

Siyasal bilgiler fakültelerinde bir ders okutulur. Dünyadaki devletler tasnif edilir, kabaca bir tasnifi vardır. Bir: Oyunbozan ve oyun kuran ülkeler. Yani bir operasyona girdiği vakit Orta Doğu'da, Orta Asya'da, Afrika'da, Avrupa'da, dünyanın neresinde olursa olsun önce mevcut statükoyu bozan sonra da kendine göre yeni bir düzen kuran ülkeler. Tarihte de bu ülkeler vardı, bugün de var. Mesela bir İngiltere, Amerika, Rusya, bu birinci kategorideki ülkeler. Tarihte Osmanlı İmparatorluğu da böyle bir devletti, hem oyunbozan hem de oyun kurabilen bir yeteneği vardı. İkinci sınıftaki ülkeler ise ne oyun bozabilen ne de oyun kurabilen ülkeler. Yani Afrika'da, Asya'da hatta Avrupa'da onlarca böyle ülke var. Mesela Avrupa'da da var mı derseniz? Bir Macaristan var, Bulgaristan var, Norveç var. Ama bir de üçüncü kategori var, oyun bozma gücü olan ülkeler. Şimdi, Türkiye oyun kurma iddiasından bugün oyun bozma seviyesine geldi maalesef. Tamam, Orta Doğu'da Türkiye'nin kabullenmediği, Türkiye'ye rağmen Türkiye'ye tehdit oluşturabilecek bazı girişimleri Türkiye engelleyebiliyor. Neyle engelleyebiliyor? Siyasi gücüyle engelleyebiliyor, askerî gücüyle engelleyebiliyor, diplomatik temaslarıyla engelleyebiliyor. Oyun bozma yeteneği hâlen var ama maalesef değerli arkadaşlar, oyun kurma yeteneği yok.

Şimdi, Cerablus'a girildi, Afrin'e girildi veya Mesut Barzani'nin Kürdistan bölgesindeki bağımsızlık referandumu bir şekilde engellendi, boşa çıkarıldı; peki bundan sonra yani bu oyun bozma stratejisinden sonra nasıl bir oyun kurulacak, ne olacak? Mesela isterseniz Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden, Irak'tan başlayalım, Kerkük'ten başlayalım. Mesela kıyametler koptu burada, siyasal partiler birbirleriyle milliyetçilikte yarıştılar Kerkük'le ilgili; peki bugün Kerkük'te ne oldu? Kerkük'e olduğu gibi Bağdat'taki Şii rejimi geldi, İran siyaseti oturdu, Kerkük petrolleri de bugün İran'a satılıyor, bugün fiilî durum bu. Peki, Türkiye burada ne kazandı, ne kaybetti yani Türkiye derken hepimizi koyuyorum içine? Bu, Irak siyaseti, Irak'taki Kürdistan siyaseti, Musul siyaseti, Kerkük siyaseti şu an nereye vardı? Her gün Irak Türkmenlerini konuşan arkadaşlara soruyorum ben: Bugün Türkmenlerin Irak'taki hangi sorunu çözüldü, ne oldu? Yani ana dilde eğitim hakları ne oldu, siyasi durumları ne oldu, ekonomik durumları ne oldu? Eskisinden çok daha kötü bir tablo çıktı ve unutuldu yani en kötüsü, daha da kötüsü gündemden çıktı ve devre dışı kaldı. Şu an Irak Türkmenleri diye -yani Kürtleri bir yana bırakalım- bu Parlamentoda artık bir sorun yok, konuşulmuyor. Aynı şeyi ben Suriye'ye getirmek istiyorum işte bugün. Diyelim ki Cerablus'ta yarın ne olacak, Afrin'de ne olacak? 10 bin asker, 100 bin asker, 500 bin askerle girdik; bütün bir Suriye'nin bizce, Türkiye'ce, kendince tehlike addettiği yerlere girildi. Peki, sonra nasıl bir düzen kurulacak? Suriye'deki Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Alevilerin, Hristiyanların statüsü ne olacak, nasıl bir Suriye kurulacak? Bugün PKK'ye karşı bir duruş sergileniyor. Peki, Suriye'deki Kürtlerin temsilcisi kim olacak, meşru hakları ne olacak? Otonomi mi olacak, federatif bir Suriye mi olacak, demokratik bir Suriye mi olacak, nasıl bir düzen kurulacak? Bu konuda burada gelip de Dışişleri Bakanımız başta olmak üzere bir proje anlatan arkadaşımız yok maalesef.

Peki, Irak'taki Kürtlerle ilgili bundan sonra ne olacak, Türkmenler ve Kürtlerle ilgili? Orayla da ilgili bir proje yok. Yani, Irak Hükûmeti ne yapacak? Türkiye kime nasıl yaklaşacak, kimi destekleyecek, kime köstek olacak? Ekonomik ilişkiler ne olacak, ithalat, ihracat, petrol bunlar ne olacak? Bunlarla da ilgili bir proje yine yok.

Gelelim Türkiye'nin içine. Türkiye bir çözüm sürecini yaşadı, Türkiye'de aklıselim herkesin desteklediği, barışın, kardeşliğin, huzurun hâkim olduğu bir iki üç yıl geçirdik hep beraber. Bunların tamamı rafa kaldırıldı, sen bozdun, ben bozdum, öbürü bozdu, diğeri bozdu, kim bozduysa bozdu. Peki, nasıl düzelecek? Yani burada polemik yapmak da kolay, birbirimizi suçlamak da kolay. Ben sorular soruyorum Irak'la ilgili, Suriye'yle ilgili ve Türkiye'yle ilgili. Ne olacak bundan sonra? Kürt sorunu nereye evrilecek?

Şimdi, bütün arkadaşlar Kürt sorunu denildiği vakit PKK'yi gerekçe gösterip, şu anki çatışmalı ortamı gösterip bir şeyler anlatıyorlar ama bugün öyle bir noktaya geldik ki başından beri iktidarı destekleyen gazetelerde AK PARTİ'nin politikalarını savunan bir Müfit Yüksel'den İlhami Işık'a kadar tasfiye ediliyor. Yani, İslami kesimde Kürt meselesine hassasiyet duyan, bir şeyler söyleyen kendince ve iktidarı destekleyen unsurların da tamamı tasfiye ediliyor, görevlerine son veriliyor. Gazetelerdeki, televizyondaki yazılarına, programlarına son veriliyor.

Onun için değerli arkadaşlar, ben bu on dakikada klasik bir tartışma ve çatışma üslubu yerine bu soruları sormayı daha doğru buldum. Önümüzde, bütün bir Orta Doğu'da -Suriye'de, Irak'ta, Türkiye'de- Türkiye'nin önünde Kürt sorunu var, çözüm bekliyor; bununla ilgili oyun bozmanın ötesinde bir oyun kurma senaryosunu tartışmadığımız müddetçe, bu konuda birbirimizi çıkıp da burada ikna etmediğimiz müddetçe maalesef hepimiz kaybedeceğiz. Bütün bu coğrafyada yaşayan bütün halklar kaybedecek, Kerkük'teki Türkmen ve Kürt de kaybedecek, Afrin'deki de, Diyarbakır'daki de, İstanbul'daki de, Ankara'daki de. Bu kadar bombaların, silahların dağlara gitmesi bile bizim için büyük bir millî kayıp, yazık. Onun için tekrar söylüyoruz: Çözüm, çözüm, çözüm; aklıselim, aklıselim, aklıselim; proje, proje, proje.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)