| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1392) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 18.01.2018 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
OHAL konusundaki değerlendirmemize geçmeden evvel bir hususu yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar, burada bütçe görüşmeleri esnasında yaptığım konuşmada Sayın Süleyman Soylu'nun konuşmasına atıf yaparak -burada bir raporu gösterdiğini, Darbe Komisyonunun raporundan bahsettiğini ve o raporun ilgili sayfalarına göre de Genel Başkanımızı, partimizi itham eden ifadelerde bulunduğunu buradan duymuştuk- burada konuşma yaparken şunu ifade etmiştim, demiştim ki: "O Komisyonun bir üyesi olarak, bir yasama üyesi olarak bizde bulunmayan bu rapor yürütme üyesinde ne arıyor?" Hatırlarsınız değil mi? Onun ertesi günü Meclis Başkanlığına, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bir başvuru yaptım, dedim ki: "15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu Raporu tamamlandı mı? İçişleri Bakanı Soylu'nun kürsüden gösterdiği rapor sizin tarafınızdan mı verildi? Bu rapor nerede?" Şimdi, bir cevap geldi. Bakın, değerli arkadaşlar, cevap burada, isteyene verebilirim. Bu cevaba göre, Meclis Başkanlığı tarafından herhangi bir şekilde rapor tamamlanmış değil, Sayın Soylu'ya verilmiş değil. "Biz vermedik." diyor, "Böyle bir rapor da yok." diyor. Dolayısıyla şimdi ortada iki seçenek var; ya Süleyman Soylu açıkça burada iftirada bulundu, kendi yazdığı bir rapordan bahsetti ya da Meclis Başkanlığı tarafından yalan söyleniyor. Bu durumu dikkatinize sunmak istedim.
Değerli arkadaşlar, şu an ülkede bir mahkemeler arası kaos yaşanıyor. Biz bu duruma nasıl geldik, bu kaos durumuna nasıl geldik? Mahkemelerin verdikleri kararları eleştirebiliriz, beğenmeyebiliriz ancak bu kararlara uymak bizim anayasal sorumluluğumuz en başta. Öteki iş de şimdi içinde bulunduğumuz durum gibi kaotik bir durum oluşturuyor.
Bakın değerli arkadaşlar, Erdem Gül ve Can Dündar'la ilgili Anayasa Mahkemesi bir karar verdikten sonra, o gün burada -hatırlayın- sizin grup başkan vekiliniz dâhil olmak üzere çok sayıda kişi bu kararı memnuniyetle karşıladığını ifade etmişti ve hatta daha ileri giderek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sizin iktidarınız döneminde yapıldığına atıfta bulunmuştu. Haklıydı da bu tespitte ancak hemen üzerinden bir iki gün sonra Genel Başkanınız çıktı "Ben bu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum, tanımıyorum da. Yerel mahkeme bu kararı tanımayabilir de." şeklinde bir beyanı oldu. İçinizden hiç kimse kalkıp şunu demedi: "Sayın Genel Başkan, ne demek tanımamak? Biz bu Anayasa'ya göre seçime girdik, bu Anayasa'ya göre seçildik ve bu Anayasa'ya uymak bizim en temel yükümlülüğümüz."
Bakın, Anayasa'nın 153'üncü maddesi der ki: "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." Ne diyor? "Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." diyor. Peki, şu anda durum bu mu değerli arkadaşlar? Bakın, Anayasa Mahkemesinin korkudan içtihadını değiştirdiği, korkudan karar vermekten imtina ettiği durumları biraz sonra izah edeceğim ancak buna karşı, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyulmaması Türkiye'nin, hukuk devletinden tamamen uzaklaştığını gösteren bir durumdur ve bu hâliyle dünyada nasıl göründüğümüzü de takdirlerinize arz etmek isterim.
OHAL... Bakın, çok olağanüstü dönemlerde OHAL ilan edileceği yine Anayasa'da, 120'nci maddede hüküm altına alınmış ve 121'inci maddeye göre de hangi konularla ilgili kanun hükmünde kararname çıkartılacağı karara bağlanmış. Nedir o? OHAL'in gerekli kıldığı konularla ilgili ancak kanun hükmünde kararname çıkartılır. Bunun dışında çıkartılan kanun hükmünde kararnameleri Anayasa Mahkemesi ele almamış da olsa, korkusundan, içinde bulunduğumuz siyasi atmosfer nedeniyle bunun hukuka aykırılığını tespit etmemiş de olsa bütün bunlar Anayasa'ya mutlak şekilde aykırıdır ve yok hükmündedir.
Burada size birkaç çarpıcı örnek vereceğim değerli arkadaşlar. Bakın, taşeron düzenlemesi de KHK'yle yapılıyor, kış lastiği de, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının sayısı da, deprem riski altında bulunan Gemlik ilçesinin taşınması da, beldelerden ilçe yapılmasına yönelik düzenleme de yani Aksaray'ın Sultanhanı beldesinin Yeşiltömek köyünü de kapsayacak şekilde ilçe olması, lazer epilasyon merkezlerine ilişkin düzenleme de, dalgıçlara yönelik tazminatlar da, jandarma trafik düzenlemesi de, evlendirme programlarının iptali de -ve sayısı artık burada saymakla bitmeyecek çok sayıda düzenleme- kanun hükmünde kararnameyle yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, bunun iki anlamı var: Birincisi, ben millî iradeyi tanımıyorum demektir; ikincisi de bu Meclise yönelik ben sizi adam yerine koymuyorum demektir. Bunun başka bir izahı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, halktan aldığımız yetkiye sahip çıkacaksak, şayet millî iradeye, egemenliğe azıcık saygımız varsa buradan gelecek OHAL'e kırmızı kartı gösterirsiniz değerli arkadaşlar. Bu, artık bu Parlamentonun varlık ve yokluk mücadelesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çok olağanüstü koşullardan geçtiğini sürekli söylüyorsunuz. Türkiye'nin bir uçuruma doğru gitmekte olduğundan, tehlikelerden söz ediyorsunuz ve bu durumun da ancak sizin iktidarınız tarafından bir OHAL rejimi etrafında yönetilerek çözüleceğine yönelik medyanızla, yargınızla, siyasetçinizle bir argüman içerisindesiniz; lideriniz de sürekli bunu söylüyor. Peki, değerli arkadaşlar, Allah aşkına şu soruya samimiyetle cevap verebilir misiniz: Bizi bir Kurtuluş Savaşı mücadelesine iten, hatta o koşullardan daha ağır koşullarda yaşamak durumunda bırakan -öyle ya, sizin iddianız da bu- bu hâle bizi kim getirdi? Sürekli hakaret ettiğiniz o iki ayyaş mı getirdi, CHP mi getirdi, Kemal Kılıçdaroğlu mu getirdi, ya, Allah aşkına Tayyip Erdoğan mı getirdi? Yani bir de bunun muhakemesini yapın. Burada saray rejimi tarafından her gelen kararı sürekli olumlayarak Türkiye'yi bir yere götüremezsiniz.
Bakın, değerli milletvekilleri, demokrasi aynı zamanda bir kurallar rejimidir, hukuk devletidir demokrasi. Hukuk devleti askıdayken kimse demokrasiden söz edemez. Bakın, ilkel zamanlarda insanlar sürekli birbirini öldürürmüş ve bir zaman sonra kendi aralarında bir sözleşme yapmışlar, demişler ki: "Bu sözleşmeye göre kurallar koyalım, insanlar birbirini öldürdüğü zaman bir yaptırımı olsun." Ya, Allah aşkına, bir önceki KHK'de öyle bir şey var ki devleti devlet yapmaktan çıkaran düzenleme mevcut. Ne demek sivillere güç kullanma yetkisi vermek? Ya, bu devleti tamamen dinamitleyen bir şeydir. Kime göre terör eylemi? Şu anda bizim kanunlarımızda onlarca madde teröre yönelik düzenleme içeriyor ve bunlar çok soyut kavramlar. Toplumun yüzde 50'sinin bir ötekini âdeta terörist olarak suçladığı bir ortamda bu düzenlemeye eyvallah demek, gerçekten arkadaşlar, dilim varmıyor ama halka, millete düşmanlık yapmak demektir. Bakın, bu düzenleme sonrasında bazı yorumlar oluyor, deniyor ki: "İç savaş olabilir, çatışmalar yaşanabilir." vesaire... Biz biliyoruz ki iç savaş falan olmaz çünkü iç savaş bir toplumun farklı kesimleri arasında olur, burada halk ile saray rejimi arasında bir karşılaşma söz konusu; ortada bizim yaşadığımız tam olarak budur. Biz halkın yanında siyaset yapan insanlar olarak söylüyoruz, diyoruz ki bu korku ikliminin Türkiye'ye vereceği hiçbir şey yoktur, biz özgür bir toplum istiyoruz, demokrasi istiyoruz, insan hakları istiyoruz, ülkemizin bu anlamda yapacağımız düzenlemelerle gerçekten dünyayla yarışabilen bir ülke olabileceğine inanıyoruz. Şu anda Türkiye bağımsız kuruluşlarca verilen raporlarda sürekli geriliyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, bir iki gün önce Freedom House'un çıkardığı rapora göre artık Türkiye "yarı özgür"den "özgür olmayan ülke" sınıfına girmiş durumda.
Şimdi, şayet siz bu tavrınızda ısrar ederseniz yani Türkiye'yi, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir hukuk devleti değil de Türkiye OHAL cumhuriyeti hâline getirmek isterseniz ve bunda ısrarcı olursanız, Türkiye'nin ve hepimizin ödeyeceği gerçekten çok büyük yaptırımlar, bedeller olacaktır.
Dolayısıyla sizi halktan aldığınız yetkiye, milletten aldığınız yetkiye sahip çıkmaya davet ediyorum. Buradan gelecek artık OHAL'in uzatılmasına yönelik tezkereye ret vermenizi temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.