GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tümü münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:45
Tarih:22.12.2017

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, on beş günlük bir maratonun sonunda son konuşmacı olmanın çok önemli dezavantajları var. Umut ediyorum ki... Sayın Başkan benim bu dezavantajlı durumumu bir nebze olsun hafifletmek adına bir miktar süre ilave edecektir diye şimdiden kendisine böyle bir talebimi iletmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, daha konuşmamın başında, henüz sadece Sayın Başkandan bir talepte bulunurken huzursuzluğunuza, sesinizi yükseltmenize inanın anlam veremedim. Ben, aleyhte söz aldım dolayısıyla aleyhte yapacağım konuşmayı da anlayışla karşılamanızı beklerim ama daha ağzımdan hiçbir şey çıkmadan uğultu, sesler yükselmeye başladı...

HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Süren doluyor, süre doluyor.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - ...lütfen sükûneti sağlayın, rahat bir şekilde konuşmamı tamamlayayım.

Değerli milletvekilleri, on altı yıldır bütçe hazırlayan bir Hükûmetin son bütçesiyle ilgili çok kısa karşılaştırmalar yapmak istiyorum. 2002 yılında AKP iş başına gelirken üç önemli konu başlığıyla bir seçim çalışması yürüttü. Doğrudur, o dönemler birkaç temel sorunumuz vardı ama terör sorunu yoktu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yurttaşlarımız gece yarılarına varıncaya kadar köy kahvelerinde oturup sohbet etmenin tadına varmışlardı yeniden. Sonrasında üç temel sorun diye nitelendirilen yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla ilgili bir siyaset üretmeye çalışan AKP, iktidardan sonra bu üç sorunu daha da derinleştirerek, daha da büyüterek bugünlere taşıdı. Neydi bunlar? Yoksulluk. Kim diyebilir ki değerli milletvekilleri, Türkiye'de yoksulluk sonlandı? Aksine katbekat büyüdü. Kim diyebilir ki yolsuzluklar sonlandırıldı? O tarihlerde yolsuzluk bir hortumlama aracı olarak nitelendirilirdi. Bugünkü yolsuzluklarla o yolsuzlukları kınadığımızda ya keşke o hortumlar kalsaydı diye bir düşünce hasıl oluyor hepimizde. Yolsuzluklar o boyuta ulaştı. Peki, ya yasaklar? O gün için yasaklar devlet bürokrasisinde var olan birtakım kısıtlamalarla 12 Eylül askerî anayasasının yasaklarıyla sınırlıydı. Peki, şimdi? Şimdi, yasak olmayan hiçbir şey yok. Şimdi, vatandaşların sadece tek başına sokakta dolaşma özgürlüğü var. Şimdi sadece parkta oturma özgürlüğü var ve sadece nefes alma özgürlüğü var değerli milletvekilleri. Yasaklar o boyuta ulaştı ki kendi elleriyle büyüterek on üç yıl boyunca kol kola, omuz omuza yoldaşlık yaptıkları bir Fetullahçı terör örgütünün getirmiş olduğu sonuçları yok sayarak olağanüstü hâl yasası çıkardılar. (CHP sıralarından alkışlar) Peki onu kime karşı kullandılar? Kullandıkları insanlar çoğunlukla kendilerine muhalefet edenler, ufacık bir şekilde hak arama yolunda sokağa çıkanlara karşı kullandılar. Bugün cezaevlerini bilim adamları, akademisyenler, yazarlar ve düşünenler dolduruyor. Ne acıdır ki dünyada bizden başka bir ülke yok ki cezasını çekmek için sırada bekleyen yurttaşları olsun. Bakın bütçeye, 2018 bütçesinde en büyük yatırım kalemlerinden bir tanesi nedir? 38 adet cezaevi inşa edeceksiniz. İşte sizin yatırım anlayışınız bu. 2023 yılına kadar Türkiye'de yapacağınız cezaevi sayısı 223'ün üzerinde. Bu ne demek? Sizinle aynı düşünmeyen, size muhalefet eden herkesi cezaevine, kodese tıkmak için bir yatırım programı hazırlamışsınız.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında var olan 3 ana sorunun yanında bugün dünya kadar sorun birikti önümüzde. Uzağa gitmeyelim, yanımızda komşularımız var, bir de bir dış politika var. Dış politikanın temel kurallarından bir tanesi "kazan kazan"dır. Karşılıklı ülkeler bu tür görüşmelerde ülkelerinin çıkarlarını önemseyerek müzakereye başlarlar ama gelin görün ki bu "kazan kazan" bizim ülkemiz "kazandır, kaybet"e dönüşmüştür. Bütün ilişkilerde Türkiye kaybetmiştir. İflas etmiş bir dış politika vardır. Suriye'de iflas eden politikanız sadece Suriye'yi değil, Türkiye'yi ve Orta Doğu'yu âdeta kan gölüne dönüştürecek bir anlayışa bürünmüştür. Bizim göçmen sorunu diye bir sorumuz yoktur değerli milletvekilleri. Sadece geçiş güzergâhından gelip geçen göçmenler vardı, mülteciler vardı, bugünse 4,5 milyonun üzerinde göçmen var Türkiye'de ve bunun çok önemli bir kısmı kalıcı durumda. 3,5 milyon Suriyeli vatandaş Türkiye'de ikamet ediyor, etsinler bizim kapımıza gelene elbette kucak açarız, doyururuz, yediririz içiririz ama gelin görün ki göçmen sorunu Türkiye'nin başına ileride çok büyük bir bela açacaktır. Bununla da sınırlı değil, bakın, değerli milletvekilleri, bizim sınır güvenliği diye bir sorunumuz yoktu ama Suriye politikası bize büyük bir sınır güvenliği ihlali açtı.

Az önce İsrail'le ilgili bir konu görüşülüyordu, bir anekdot da ben sizinle paylaşayım. 2007 yıllarında bu Parlamento sınır ihlali olmadığı için, artık kardeşlik hukuku çok ileri gittiği için, mayınların temizlenmesi için bir düzenleme yapıyordu. İyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var, eğer CHP olmasaydı, o sınırlarda mayınlar temizlendiğinde kırk dokuz yıllığına İsrailli bir firmaya o araziler, o bereketli topraklar peşkeş çekilecekti. (CHP sıralarından alkışlar) CHP'nin dikkatli muhalefeti ve Anayasa Mahkemesine açtığı davayla İsrail'e peşkeş çekilen o topraklar, ipoteklenecek olan o topraklar yeniden Türkiye'nin sınırları içerisinde kaldı.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de son dönemlerde sınır güvenliğini duvarlarla sağlamaya başladık, bu, bir utanç vesilesidir. Dünyanın bazı ülkelerinde duvarlara insanlık hapsediliyor, bir tanesi Trump zihniyetinin Meksika sınırına örmek istediği duvarlar, bir diğeri Filistin'de, Ramallah'ta Filistinli kardeşlerimizi duvarların gerisine hapseden anlayıştır.

Birkaç saat önce burada Deniz Gezmiş'le ilgili bir tartışma yaşandı. İşte, o Filistinli kardeşlerimize de dayanışma göstermek için Deniz Gezmiş ve arkadaşları büyük bedeller ödeyerek, işkenceleri, tutsaklıkları göze alarak orada büyük bir dayanışma örneği gösterdiler. Bununla da sınırlı kalmadı değerli milletvekilleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda Samsun'dan Ankara'ya büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Niye astınız, niye?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Deniz Gezmiş, asla terörist değildir, tam bağımsız Türkiye şiarıyla bu ülkede müthiş bir mücadele veren bir yurt severdir, yurt severdir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O bir vatan severdi. Siz ne derseniz deyin, Deniz Gezmiş'i gençlerin idolü olmaktan asla alıkoyamayacaksınız.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Niye astınız Deniz Gezmiş'i?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Tıpkı, birilerinin Che Guevara'yı karalamak için söylediği cümleler gibi. Che Guevara idoldür, Deniz Gezmiş idoldür. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Kaçıncı yüz yıldayız, kaçıncı yüzyıl? Hangi yüz yıldayız?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, son dönemlerde taşeron işçiliğiyle ilgili bir tartışmadır gidiyor. Taşeron işçiliğiyle ilgili, o vatandaşlarımızın haklarını savunmak adına biz ısıtıp kamuoyu oluştururken siz hep soğuttunuz. Nihayet, geçen hafta taşeron işçilikle ilgili sorunun yılbaşında halledileceğini söylediniz; eyvallah, mutlu olduk ama sulandırmakta üstünüze yok. Önce dediniz ki: "Sözleşmeyi üç yıla uzatalım." ardından, "Ya, bu olmaz da..." "E ne yapalım? Sınavla taşeron işçiliğini sonlandıralım." Şimdi, şu Parlamentoya getirebilecek cesaretiniz yok. Getirin taşeron işçilik sözleşmesini, komisyonda, Parlamentoda birkaç gün içerisinde sonuçlandırırız ama şeffaf bir şekilde. Şimdi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bingöl, toparlar mısınız lütfen?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika ekleyelim.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Sayın Başkan, herkese üç beş dakika verdiniz, bir dakikayla... Lütfen, en azından bir beş dakika...

BAŞKAN - Hayır, zaten on dakikadır. Pazarlık yapmayalım da ikiye çıkalım.

Peki, iki dakikada tamamlayalım.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Evet, sayın milletvekilleri, taşeron işçiliği Türkiye'nin çok ciddi bir sorunu ama siz kanun hükmünde kararnamenin içine sokarak yine bir bit yeniğinin olduğunu herkese düşündürtüyorsunuz. Bir bit yeniği var. Siz büyük bir yüreklilikle getirin 900 bin taşeron işçisinin sorununu, bir cümleyle halledelim, bir cümle. Bütün taşeron işçiler kadroya alınacak, bitti. (CHP sıralarından alkışlar) Niye bunu dolandırıyorsunuz, niye dolambaçlı yollara götürüyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde bir yorgunluktan bahsediliyor, metal yorgunluğu. On altı yılda tek başına iktidar olan bir siyasi parti, devletin bütün olanaklarını kullanacak, liyakati bir tarafa bırakarak kadrolaşacak, partizanlık yapacak, bir eli yağda bir eli balda iktidar olacaklar ama ne hikmetse yorulacaklar. Doksan dört yıllık bir ulu çınar var.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Bin beş yüz senelik bir ulu çınar, bin beş yüz sene.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Doksan dört yıl boyunca bütün baskıya, bütün şiddete, bütün hakaretlere rağmen dimdik ayakta duran, asla yorulmayan bir siyasi parti var. (CHP sıralarından alkışlar)

İnananlar asla yorulmazlar, inancı zayıf olanlar yorulur değerli milletvekilleri, inancı zayıf olanlar. Sizin yorgunluğunuz değil, anlattığım bütün bu sorunların sonucunda sizinki tükenmişliktir, tükenmişlik.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Kırk yıldır iktidara gelememişsiniz...

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Tıpta bir tükenmişlik sendromu vardır, sizinki de siyasi tükenmişliktir. Bunu hiçbir şekilde "yorgunluk" diyerek baskılayamazsınız. Siz kendi kadrolarınıza dahi güvenemiyorsunuz, üç yıllık bir belediye başkanını "yoruldu" diyerek gözyaşları içinde istifa ettiriyorsunuz. Sizin millî irade anlayışınız bu mudur? Demokratik bir anlayışla seçilen ilçe başkanlarınızı, il başkanlarınızı görevden alıyorsunuz, baskı yapıyorsunuz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Kendi işine bak sen!

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Sonra da halkın iradesinden bahsediyorsunuz. Sizin sadece ve sadece anladığınız şey demokrasiyi rafa kaldırmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Siz seçilmiş milletvekilini buradan kovdunuz. Onu biliyorsunuz, değil mi?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Müsaade edin lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Toparlasın Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Selamlayın bitirin efendim.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Sizin laf atmanıza verilecek her bir arkadaşımızın cevabı vardır ama biz, bizim kıratımız bu laf atma timinin attığı laflara cevap verecek düzeyde değil. (CHP sıralarından alkışlar) Sizi bu anlayışınızla baş başa bırakıyorum.

Değerli Parlamentonun yeni yılını kutluyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)