Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tümü münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 45 |
Tarih: | 22.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2018 yılı merkezî yönetim bütçesi üzerine ve kapanışı üzerine HDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, ekranları başında bizleri izleyen tüm halkımızı ve cezaevlerinde tutulan, başta Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ; grup başkan vekillerimiz İdris Baluken, Çağlar Demirel şahsında tüm milletvekili arkadaşlarımızı, belediye eş başkanlarımızı ve demokratik siyasete yönelik saldırılar sonucu içeride kalan tüm siyasileri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, bir ayı aşkın Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri devam etti ve ardından on iki güne yakındır da Genel Kurulda görüşmeleri devam etmektedir ve son gününe geldik. Tabii, bu süre zarfında sert tartışmalar oldu, hatta kavgalar bile gerçekleşti fakat bütün bunların ötesinde, özellikle 2018 bütçesinin görüşüldüğü döneme denk gelen büyük bir talihsizlik de yaşandı. "Talihsizlik" diyorum, yıllardır karşı karşıya kaldığımız darbeci ve inkârcı zihniyetin uygulamalarının bir benzerini de ne yazık ki burada yaşadık. "Kürdistan" sözcüğünün yasaklanmasıyla özellikle Kürt dilini, kültürünü, tarihini, coğrafyasını yok sayan 12 Eylül darbecilerinin konseptine tekrardan dönüldüğüne de tanıklık ettik.
Değerli arkadaşlar, çoğunlukçu iktidar yaklaşımının demokrasi, barış, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi temel taleplere ne kadar kapalı olduğunu, demokrasi ve özgürlüklerden ne kadar rahatsızlık duyduğunu da bu vesileyle görmüş olduk. Halk iradesinin tecelli etmesi gereken bir Parlamentonun halkın temel taleplerine ve sorunlarına çözüm üretememesi, çözümden uzak bir yaklaşım ortaya koyması son derece üzüntü ve kaygı verici bir durumdur. Tekçi sistem ve egemenlikçi bir siyaset zihniyetiyle de karşı karşıya olduğumuzu belirtmek gerekiyor. Tüm yürütülen tartışmalardan çıkardığımız bir sonuç da bunlar olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerinin son gününde bütçenin toplumsal olarak neye tekabül ettiğini ifade etmekte fayda görüyorum. Demokratik toplumun olmazlarından biri ekonomik kaynakların kullanımına ilişkin olarak halkın söz sahibi oluşudur. İlk toplumsal sözleşmeden bu yana ekonomik varlıkların kullanımı konusu demokratik sistemlerin temel unsuru olarak kabul edilir. Aynı zamanda, ekonomik kaynak kullanımının eşit bir dağılıma tabi tutulması da bir başka temel kabuldür. Eğer kaynak paylaşımında adalet varsa demokrasiden ve eşitlikten söz edilebilir. "Bütçe hakkı" olarak tanımlanan bu haklar ne yazık ki kapitalist sistemlerde de uygulanmamaktadır. Türkiye gibi kapitalizmi acımasızca uygulayan bir ülkede ise bütçe hakkının "h"sinden bile ne yazık ki bahsedemiyoruz.
On iki gün boyunca gerek Kabinedeki bakanlar gerek iktidar partisi ekonomide büyüme ve hedefler konusunda toplumsal gerçeklikle hiçbir şekilde örtüşmeyen hayali bir tablo sundular. İktidar sözcülerinin çizdiği pembe tabloya bakılırsa sanki açlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun, sefaletin, sömürünün yaşandığı bir ülkede değil de bolluk ve refahın kol gezdiği zengin bir ülkede yaşıyoruz ama gerçeklik AK PARTİ'nin çizdiği sanal tablodaki gibi değil. Daha sözün başında ifade etmek gerekirse, rakamsal olarak sunulan tabloların büyük çoğunluğu hayal ürünüdür, TÜİK eliyle yapılan hilelerden ibarettir. Gerçi bütün hilelere rağmen artık TÜİK bile siyasal iktidarın topluma sunmaya çalıştığı bu yalan hedefleri tutturamıyor. Deyim yerindeyse, artık yalanda da bir istikrar tutturamıyorlar.
Nitekim, AKP'nin orta vadeli programda açıkladığı ekonomi paketlerinde Hükûmet yetkililerinin söylediği döviz kuru hedefi, işsizlik rakamları, enflasyon, büyüme hedefleri gibi bütün hedefler bizim oraların deyimiyle "fıs oldu" yani boş çıktı. Emekçinin, dar gelirlinin, üreticinin, çiftçinin, esnafın yani içinde halkın olmadığı bu bütçeyle ve sanal büyüme rakamlarıyla topluma hayal satmanın çabası içerisinde olan bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. "Bul karayı al parayı" misali bir bütçedir bu bütçe. İçinde halkı bulursanız parayı da bulursunuz. Eğer bu bütçe, bu iktidar halka umut ve güven verseydi bugün ve içinden geçtiğimiz günler itibarıyla Nimet Abla bayisinin önünde uzun piyango kuyrukları olmazdı. Gidin bakın halk artık umudu nerede görüyor, yerinde tespit ediniz. Bu bir ülke için büyük bir talihsizliktir. Yani piyango, İddaa, şans oyunlarına insanlar bu kadar tevessül etmişse, bu kadar bunların üzerinden bir umut ve beklenti içerisine girmişlerse gerçekten bu acınacak ve üzülecek bir tablodur. Bu tablonun ciddi bir şekilde dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla toplumsal algıyı yönetme AK PARTİ'nin on beş yıldır başardığını sandığı en iyi iş olsa da aslında halkımızdaki tablo, halkımızdaki yansıması bu değildir. Günlük hayatında cebine giren, hatta girmeden çıkan para ile yapılan harcama arasındaki farkı halkımız görüyor. Gece gündüz çalışıp kazandığı üç kuruşun neredeyse tamamının dolaylı ve doğrudan vergilere gittiğini bire bir yaşıyor. Daha bu Meclisten bütçe öncesi geçirilen torba yasayla gazoza ÖTV getirilmedi mi? Tütün üreticilerinin kazandığı üç kuruşa tekelci patronlar kazansın diye vergi koyup ceza getirilmedi mi? Telefon şirketlerinin trilyonlarca vergi borcu silinip halkın iletişimine ek vergi konulmadı mı? Torba yasalarınız halkın alın teriyle kazandığını geri gasbetme torbasına dönüşmüş durumdadır. Artık kepçeyle değil torbayla toplanıyor halkın kazancı. Torbacı bir iktidara dönüştüğünüzü bence görmeniz gerekiyor. 2017 yılında aylık brüt maaşı 3 bin TL olan, yıllık 36 bin lira kazanan emekçi bu kazancının 12.560 lirasını doğrudan, 7.600 lirasını ise dolaylı olmak üzere toplam 20.160 lirasını vergilere vermektedir yani bir emekçi, üç yüz altmış beş gününün iki yüz beş gününde sadece devlete vergi ödemek için çalışmaktadır. Peki, trilyonlarca vergi borcu affedilen holdingleri, vergi cennetlerine para kaçıranları görmüyor mu bu halk?
Ev işçisi bir kadın, eşinin bıraktığı parayla bırakın et almayı kasabın yanından dahi geçememektedir, baklagillerden mercimeğin, nohudun kilosunun 20 lira olduğunu görmektedir, pazara gittiğinde ıspanak, pırasa gibi ucuz bilinen sebzeleri bile alacak gücü kalmamıştır. İşçi emeklisi bir teyzemiz, torunlarına artık bırakın muz, kivi almayı, ülke olarak cenneti olduğumuz portakal ve mandalinayı bile pazardan alamamaktadır.
Ömrünü insanları yaşatmaya ve iyileştirmeye adamış yüzlerce hekim, sağlık çalışanı muhalif düşüncelerinden dolayı kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilmişken, yerlerine tarikatlara ve cemaatlere dayananların alındığını görmüyor mu?
Asgari ücretle çalışan sanayi işçisi, çocuklarına kışlık mont, bot dahi alamazken Çalışma Bakanının kendisinden fedakârlık istediğini görmüyor mu?
Soma'daki maden işçisi, her sabah eşi ve çocuklarıyla vedalaşıp arkadaşlarını kaybettiği maden ocağına giderken kendisini tekmeleyen bürokrat kılığındaki işçi düşmanlarının iktidar tarafından nasıl terfi ettirildiğini görmüyor mu?
Bir emekli öğretmen, ömrü boyunca çalışıp aldığı üç kuruş tazminatla başını sokacağı bir ev bile alamazken öğretmen eniştelerin vergi cennetlerinde milyon dolarlarla nasıl oynadığını çok rahat görüyor ve net görüyor.
Daha 23 yaşındayken ataması yapılmadığı için intihar eden sosyal bilgiler öğretmeni İsa Erdoğan'ın şahsında ataması yapılmayan öğretmenler ve bunun dışında, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanların çocuklarının 25 yaşında milyon avrolarla satın aldıkları gemicikleri, devletin trilyonlarca parasının kendi çocuklarının yönettiği derneklere, vakıflara gittiğini görmüyor mu sanıyorsunuz? Elbette ki halkımız adaletsizliği, eşitsizliği, gelir dağılımındaki adaletsizliği, emek hırsızlığını, işçi sömürüsünü, yolsuzluğu ve bu ülkenin nasıl yönetildiğini görüyor. Bu bütçenin kendi bütçesi olmadığını da çok iyi biliyor. Bu bütçe halkın parasıyla oluşturulan ama halkı dışlayan bir bütçedir.
Bütçenin hazırlanmasında demokratik katılım da söz konusu değildir. Öncelikle, Meclis Genel Kurulunun, Hükûmetin sunduğu bütçeyi kabul veya reddetmek dışında hiçbir seçeneği yoktur. Belirlenen ödenekler üzerinde eksiltme veya artırma yetkisi yok. Bu yetki Anayasa gereği sadece Plan ve Bütçe Komisyonuna verilmiş. Peki, Komisyon nasıl teşekkül ediyor? 40 üyenin 25'i iktidara ayrılmış. Yani 25 üyesi iktidar partisinden olan Komisyon, Hükûmetin bütçesini noter gibi otomatikman kabul ediyor.
Benim esas dikkat çekmek istediğim nokta şu: Hükûmetin politikalarının en önemli denetim süreci olan bütçe tasarısı görüşmelerine yasama organının 10 üyesinin cezaevinde rehin tutuldukları için bu görüşmelere katılmamış olmasıdır. Parlamento eksik iradeyle toplanmıştır. Dolayısıyla birazdan çoğunluk oylarıyla kabul edilecek bu bütçe Anayasa'ya aykırıdır. Bu Parlamentoda grubu bulunan 2 siyasi parti genel başkanı bütçe açılışında bu sıralarda oturup Hükûmetin bütçesine dair değerlendirmelerde bulunurken, Meclisin 3'üncü büyük partisinin Grup Başkanı olan Sayın Selahattin Demirtaş neden Hükûmet bütçesi hakkında konuşamamaktadır? Neden Sayın İdris Baluken Grup Başkan Vekili ve bir hekim olarak sağlık emekçilerinin sorunlarına işaret edememektedir? Hükûmetin sunduğu bu bütçenin 10 milletvekili cezaevindeyken görüşülmesine içiniz nasıl razı olmaktadır? Bu, bütçenin meşru olmadığının açık bir göstergesi değil midir? Bu bütçeye adil, eşit, demokratik bir bütçe diyebilir miyiz?
Değerli milletvekilleri, bu bütçe kimin bütçesidir, kimin bütçesi değildir? Gelin şimdi buna bakalım: Bu bütçe, KHK'lerle ihraç edilen on binlerce kamu çalışanının bütçesi değildir. Bu bütçe, ataması yapılmayan 400 bin öğretmenin, emeği sömürülen yüz bin ücretli öğretmenin bütçesi değildir. Bu bütçe, yüz binlerce sağlık emekçisinin bütçesi değildir. Bu bütçe, 24 milyonu aşkın öğrencinin, bir milyonu aşkın eğitim emekçisinin bütçesi değildir. Bu bütçe, emeklilerin, esnafın, işçilerin, çiftçilerin, üreticilerin, engellilerin, kadınların, yaşlıların, gençlerin ve çocukların bütçesi değildir. Bu bütçe, asgari ücretle çalışan milyonlarca emekçinin bütçesi değildir.
Peki, bu bütçe kimin bütçesidir? Bu bütçe, gençlerimizin hayatına mal olan savaş hazırlıklarının bütçesidir. Bu bütçe, tank, top, tüfek bütçesidir; halkımızın sofrasındaki ekmeği büyüten bir bütçe değildir. Türkiye bir halklar, inançlar, diller ve kültürler bahçesidir fakat bu bütçe, farklı dillerin, farklı din ve inançların, farklı kültürlerin bütçesi değildir. Türkiye, her bir tarafı coğrafi, tarihî güzellik ve zenginliklerle bezenmiş bir ülkedir fakat bu bütçe, doğanın, tarihin, ekolojik yaşamın korunmasının bütçesi değil, talan edilmesinin bütçesidir. Bu bütçe, adaletin bütçesi değildir. Bu bütçe, özgürlükçü değil, güvenlikçi bakış açısının ürünü olan bir bütçedir; halkımızı bezdiren OHAL, KHK rejimini kalıcı hâle getirmeyi amaçlayan bir bütçedir. Bu bütçe, barış, huzur ve adalet bütçesi değildir; bugün ülkenin en acil ihtiyacı barıştır, demokratik çözümdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - İki dakika veriyorum.
Buyurun efendim.
İBRAHİM AYHAN (Devamla) - İçeride ve dışarıda barış, dostluk temelli kalıcı ittifakların, ilişkilerin kurulmasıdır önemli olan. Biz "savaş hazırlığı bütçesi" derken bu tespitimizi bizzat Hükûmetin açıklamaları doğrulamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı "Afrin'i temizleyeceğiz." diyor. Bu sözlerin bütçeyle bağını kurmak için bütçe uzmanı olmaya gerek yok. Dolayısıyla bugün ülke AK PARTİ politikaları nedeniyle bölgesel bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalmışsa, bu bütçenin tartışılması gerekiyor ve bu sözün tartışılması gerekiyor. Kim ne derse desin, önümüzdeki bütçe de buna göre ayarlanmaktadır. Halkları karşı karşıya getirecek bu sürecin hiç kimseye faydası yoktur. Doğru olan, Rojava halklarının özgür demokratik iradesini tanımak, saygı duymak, onlarla tarihsel bir ittifak içerisinde ilişki kurmaktır. Çözüm, Afrin'e girerek bölgesel bir savaş çıkarmakta değildir, çözüm barıştadır, diyalogdadır, müzakerededir. Ne yazık ki bütçenin bir barış bütçesi olmadığını üzülerek, endişe duyarak ifade etmek istiyorum ancak her şeye rağmen, biz, barışı, özgürlükleri, demokrasiyi, adalet ve eşitliği savunmaya, savaş politikalarına karşı çıkmaya devam edeceğiz. Türkiye halklarına sözümüz, yoksul halkımıza sözümüz, vergilerinden oluşan bu bütçenin hesabını sonuna kadar sormaya devam edeceğiz.
Tekrardan Genel Kurulu ve siz değerli arkadaşları sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.