GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce Özcan Purçu kardeşime teşekkür ediyorum hem konuşmayı, beş dakikayı bana verdiği için hem de yaptığı güzel konuşmayla ilgili. Elbette Romanlar bu ülkenin eşit yurttaşlarıdır fakat dezavantajlı grup olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla demokratik, sosyal bir devlet olan ülkemiz dezavantajlı olan gruplardan olan Romanlarla ilgili üzerine düşen her şeyi yapmak durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, ben 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın borçlarla ilgili maddesi, 5'inci maddesi üzerinde konuşacağım ama bunu biraz büyüme üzerinden anlatmaya çalışacağım. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde Türkiye yüzde 6,2 oranında büyüyordu, gayrisafi yurt içi hasılası da 231 milyar dolardı, kişi başına millî gelir 3.500 dolardı. Kötüydü çünkü 2001'de büyük bir kriz yaşanmıştı, arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi geldi. Dünyada bolluk, genişlik, likidite var, işler iyi gitti, demokrasi yönelimi vardı, Kemal Derviş'in yapmış olduğu ekonomik devrimler vesaire, dolayısıyla kalkınmayla ilgili de, büyümeyle ilgili de önemli mesafeler katedildi. Ve 2005 yılında Türkiye yüzde 8,4 büyümeyle 2002'deki büyüme oranını 1 misli katladı. 501 milyar dolar oldu millî gelir.

2007'de içeride siyasi problemler oldu, sıkıntılar oldu, biraz duraklama, derken 2008-2009 dünya krizi geldi, bahane oldu. Daralma oldu, 2009'da bildiğiniz gibi eksi 4,8 büyüme var. 2010 ve 2011'de bunun baz etkisiyle de yüzde 9 ve 8,8'lik bir büyüme var. 2012'den itibaren ise bir ciddi duraklama, artık içinden çıkılmaz bir duraklama yaşanmaya başladı, işte o meşhur hikâyeler "Türkiye orta gelir tuzağını mı yaşıyor?" filan... Ekonomide değil yani sizin demokrasi, hak ve özgürlükler, serbestlik konusunda da bir duraklama yaşadığınız ortada.

Bunun temel nedeni, değerli arkadaşlarım, o topladığınız paraları -ki o kaynaklar nereden geldi biraz sonra söyleyeceğim- bunları gerçekten katma değer üreten, ciddi bir ekonomiye tahvil edemediniz. Siz, inşaata ve ranta dayalı bir büyümeyi ve borçla yapılan bir büyümeyi tercih ettiğinizden dolayı, evet, dünya krizi, başka problemler filan etkisi var ama temelde bu var. Hâlâ da temel problem budur.

Şimdi, siz 2017'den itibaren, 2019'a doğru giderken yeni bir masal, yeni bir hikâye ortaya koymak... Yine büyümeye dayalı. Çünkü büyüme son derece önemli bir şey.

Değerli arkadaşlarım, şimdi 2016'ya geleceğim. 2016'da 863 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla var. Şimdi buna bakalım. Nasıl oldu bu? Gerçekten buraya nasıl gelindi ki 2017'de 900 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Bakın, siz uygulamış olduğunuz ekonomik tedbirlerle, bütçelerinizle on beş yılda 522 milyar dolar cari açık verdiniz. Bunun 302 milyar dolarını dış borç alarak, 185 milyar dolar yabancılardan geldi yatırımlarla, 70 milyar dolar özelleştirme -geçmişi sattınız- 150 milyar dolar da deminden beri tartışılan bu kamu-özel ortaklığı. Biz buna geleceği satmak diyoruz. Bu şekilde geldi.

Şimdi, bakın, bu büyüme içeride üretilen değerlerden filan değil. Yani bütünüyle bu rakamlar açık ortaya koyuyor ki bu "Yedi düvel", işte "Düşmanlarımız" "Kökü dışarıda" filan dediğiniz ülkelerden almış olduğunuz borçlarla olmuştur. Yani bu büyüme, kökü dışarıda bir büyüme değerli arkadaşlarım. Başka bir şey daha var yani, siz bununla yetinmediniz, o da Adalet ve Kalkınma Partisinin, her konuda olduğu gibi ekonomi konusunda da gerçekliği bozmak, eğmek, bükmek, dev aynasında -dev aynasının bir ismi de çukur aynadır değerli arkadaşlarım- göstermekte üzerine başka siyasi ekip gelmedi.

Bakın, TÜİK 2007 ve 2016'da "yeni seri" diye düzeltmeler yaptı değerli arkadaşlarım. Bir sefer 126,3 milyar dolar, ikinci seferde 141,8 milyar dolar ekledi; toplam 268 milyar dolar. Bunu çıkardığınız zaman, sizin, işte, büyüme 800-900 milyar dediğiniz şeyin, 3,5 kat dediğiniz şeyin gerçek olmadığı ama 2002'den bu yana -gerçekçi- 1,5 kattan biraz daha fazla büyüme olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Arkadaşlar, bu TÜİK'in marifeti bundan ibaret değil. Enteresan bir şey yaptı bu TÜİK 2016'da, dedi ki: Türkiye'nin tasarrufu öyle sandığınız gibi yüzde 14 filan değil. Önce çıktı, işte, "Türkiye'nin tasarrufu yüzde 22." dedi, şimdi de " yüzde 24,9" diyor. Bu tasarruf dediğimiz şey önemli bir şey değerli arkadaşlarımız. Hani, "Tasarruf yok." falan diyorduk ya, doğru değilmiş. TÜİK çıktı "Hayır, tasarruf var." dedi. OECD ortalaması yüzde 21 bu tasarrufun değerli arkadaşlarım. Borç aldığımız ülkelerde bile yüzde 25 değil. Peki, o zaman soruyorum: Türkiye'nin yüzde 25'e yakın tasarrufu varsa Sayın Bakanım, niye borç alıyorsunuz? Anlaşılır gibi değil. 226 milyar dolar tasarruf olması lazım böyle durumlarda. Türkiye'nin gayrisafi millî hasılaya oranladığınız zaman 226 milyar dolar tasarrufu olması gerekiyor ki başka hiçbir şeye ihtiyaç kalmasın.

Değerli arkadaşlarım, sizin bu dışarıdan aldığınız paralara da ödediğiniz faizler burada. Bu sağ taraf sizden önceki on beş sene, sol taraf da sizden sonraki, sizin iktidarınızdaki on beş sene. Hoca gelseydi şimdi, size "Sizi gidi faizciler, sizi." derdi değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, 139,5 milyar dolar, yabancıların aldığı iç borçlanma senetlerine verdiğinizi de saydığımız zaman 193 milyar dolar dışarıya faiz ödediniz on beş senede, içeriye de 811 milyar dolar faiz ödediniz değerli arkadaşlarım. Tamam, büyüme bu. Siz "3,5 kat." diyorsunuz ama gerçek öyle değil, tamamen TÜİK'in üflemesi bu, 1,5 kattan biraz fazla büyüdünüz.

Peki, bu kimin büyümesi arkadaşlar, nasıl bir büyüme? Bu büyüme sonucunda toplumsal kesimler ne almış, şöyle bir bakalım. Mal ve servet dağılımıyla ilgili araştırmalar içeride yapılmıyor, TÜİK böyle bir şey yapmıyor ama bazı uluslararası kuruluşlar var, bunlar yapıyorlar. Mesela, Credit Suisse'in araştırması var. Türkiye 2002 yılında en zengin yüzde 1 mal ve servet dağılımında yüzde 39,4 pay alıyormuş değerli arkadaşlarımız; 2016 yılında bu pay yüzde 54,3 oldu değerli arkadaşlar. Yani en büyükler -hani yüzde 1, yüzde 99 şeyi var ya- en büyük pay almış. Sizin on beş yıldır yaptığınız 15 tane bütçenin sonucunda bu olmuş. Mal ve servet dağılımının en bozuk olduğu ülkeler sıralamasında 6'ncıyız. Dünya servetinden de 2002 yılında binde 4 pay alıyormuşuz. Bu kadar büyümeye, bu kadar laflara rağmen, şu anda da aldığımız pay aynı, bir şey değişmemiş.

Bir de gelir dağılımına bakalım değerli arkadaşlarım. Bu konuyla ilgili de çok sağlıklı araştırma yok Türkiye'de ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 yılında bir araştırma yaptı ve şöyle bir sonuç buldu: "Ailelerin yüzde 61,6'sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor." dedi. Hemen sitesinden o çalışmayı kaldırttılar, "Bu iş onun işi değil, TÜİK yapacak." falan dediler ve ondan sonra bir daha o araştırmayı yapmadı. Kim yaptı o araştırmayı? TÜİK yaptı. Ama neleri verdi, bakın, ona bakalım. En düşük yüzde 20 gelirden yüzde 6,2'yi alıyor, en yüksek yüzde 20 yüzde 47,2'yi alıyor. Biri 7,7. Doğru mu yanlış mı? Daha ince baktığımız zaman, en düşük yüzde 5 ve en yüksek yüzde 5'in farkına baktığımız zaman aradaki fark 24 kat oluyor değerli arkadaşlar. Ama ben size bir hesap yapacağım, hiç TÜİK hesabı filan değil, siz de katılacaksınız. 2016 Türkiye'nin gayrisafi millî hasılası üzerinden baktığımız zaman millî gelir kişi başına 10.807 dolar. Dört kişilik aileyi hesapladığınız zaman 43.228 dolar. Yani 166.400 TL, aylık 13.860 TL. Şimdi, Allah için söyleyin, Türkiye'de kaç tane haneye 13.860 TL giriyor değerli arkadaşlar, kaç aile var; gelin söyleyin. Kimin bütçesi bu? Bunun kimin bütçesi olduğu görülüyor. Bu bütçe yüzde 10'un bütçesidir, yüzde 10. Yüzde 90 yani 70 milyon insan bu ülkede sanki yok gibi davranılan bir bütçedir değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Başka bir şeye bakalım -siz hep 2002'yle karşılaştırıyorsunuz ya- 2002'de gayrisafi yurt içi hasıla 230 milyar dolar, işsizlik oranı 10,8; 2016'da 863 milyar dolar -şişirilmiş filan ama öyle olsun- işsizlik oranı 10,9 değerli arkadaşlarım. Peki, nüfus ne kadar artmış? 66 milyondan 79 milyona, yüzde 21,5. Peki; 3,5 kat büyüdüyseniz nereye gitti bu para, niye işsizlik oranında bir değişiklik olmadı? Demek ki istihdama katkı sağlayan bir büyüme değil, bu büyüme işsizler için bir büyüme değil.

Peki, çalışanlara bakalım. 29 milyon insan çalışıyor Türkiye'de, 3 milyon 400 bini devlette çalışıyor, 12 milyon emekli var. "2017'de büyüme yüzde 7, gayrisafi yurt içi hasıla 900 milyar dolar olacak." diyorsunuz. Bütçe de 200 milyar dolara yakın. Peki, bu insanlara ne ayırdınız değerli arkadaşlarım; enflasyonun yüzde 13, faizlerin yüzde 15 olduğu, kurun uçtuğu, ne olacağı belli olmadığı yerde ne ayırdınız? Memur ve emekliye yüzde 4 artı 3,5. Asgari ücretliye ne verecekler? Enflasyon oranında mı verecekler, ne verecekler belli değil.

"Fedakârlık yapın." diyorsunuz. Bakın, o yüzde 1'ler, yüzde 5'ler, en zenginler fedakârlık yapmıyor. Asgari ücretliye "Fedakârlık yapın." diyorsunuz, 1.404 lira alan insanlara "Fedakârlık yapın." diyorsunuz. Böyle bir siyasi heyetle, on beş senelik Hükûmetle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.

Bir de giderlere bakalım. Vergiyi kimden alıyorsunuz? Verginizin neredeyse yüzde 70'i dolaylı vergi; en garibandan, en düşük geliri olandan da aynı vergiyi alıyorsunuz. 22 çeşit vergi var -yani isimlerini okumayayım, zaman şey yapıyor- ama asgari ücretten vergi alıyorsunuz siz yüzde 15 ve eylül ayı gelince de yüzde 20'ye çıkıyor. Kurumlar vergisi de... Türkiye'de, eskiden, siz geldiğinizde 6 tane dolar milyarderi vardı, şu anda 32 dolar milyarderi var, onların büyük holdinglerinden de yüzde 20 vergi alıyorsunuz. Siz böyle bir heyetsiniz değerli arkadaşlarım.

Peki, vergi cennetlerine giden... Bu konuyu açtığımız zaman çok kızıyorsunuz, ben de korkuyorum, onun için vergi cennetlerine gidenlere, kaçırılan vergilere bir şey demeyeceğim.

Borçlar meselesine gelelim, ben borçlar maddesinde konuşuyordum, tekrar dönelim. IMF'ye borç veriyoruz. Öyle ya, tasarruf yüzde 25.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Kötü mü? Kötü mü?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Çok iyi tabii ya! Yalan, yalan, yok böyle bir şey. (CHP sıralarından alkışlar) Olmaz böyle bir şey ya, millete böyle şeyler söylenmez. IMF'ye borç...

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Neresi yalan? İspat et.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Ödediğiniz faiz orada.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Siz uçan kuşa borçlusunuz. Bakın, 2002'de iç borç 254 milyar, 2017'de 530 milyar lira.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Vallahi ayıp, ayıp!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Dış borç 2002'de 144 milyar.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Bunlar özel şirketlerin borçları, özel şirketlerin.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Özel şirket kimin şirketidir?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Hükûmetin değil özel şirketlerin borçları, yatırım için güvence verilen borçlar.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Şimdi geleceğim oraya. 2017'de...

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Doğruyu söyleyin, bunlar güvence verilen borçlar.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Söylüyorum bakın, 2017'de toplam borç 432 milyar dolar, kamunun 130, özelin 302; doğru.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Her şeyiniz yalan yanlış.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - 2018 yılında değerli arkadaşlarım, 161,1 milyar dolar borç ödemek durumundasınız. Cari açığı da buna eklediğiniz zaman 200 milyar dolar lazım, değil mi yani? Bizim tasarrufumuz yüzde 25, evet. Söyleyin yani istediğiniz gibi söyleyin.

Peki, kişi başına borç ne? 6 bin dolar borçla doğuyor çocuklarımız. Hane halkı borcu 2002'de 6,7 milyar dolarken 2017'de 77 milyar dolar oldu değerli arkadaşlar. Hani tasarruf? Hani tasarruf yüzde 25'ti?

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Borç üstüne borç.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Sen "finans yönetimi" diye bir şey okudun mu sayın vekilim? "Finans yönetimi" diye bir şey biliyor musun?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ama deniz bitti. Bakın, Melih Gökçek Ankara'ya deniz getirecekti, ömrü yetmedi ama AK PARTİ Hükûmeti şimdi deniz getiriyor. (CHP sıralarından alkışlar) Neyle getiriyor size söyleyeyim: Önümüzde üç tane kara delik açıyorsunuz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - "Finans" diye bir şey biliyor musun? Sen doktorluktan anlat.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bunlardan bir tanesi Kredi Garanti Fonu. Hani "Borç bizim değil, borç devletin değil özel sektörün." diyorsunuz ya değerli arkadaşlarım...

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Hazine kefil.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Kredi Garanti Fonu ne, Kredi Garanti Fonu? Artık özel sektör para bulamadı, Hazine garantisiyle 220 milyar TL dağıttınız. "Yüzde 11,1" dediğimiz, 2016'nın baz etkisinin yanında bu dağıttığınız paralarla oldu ve bunun geri ödemesi geliyor. Ne kadar ödüyor, nasıl ödüyor bunları göreceğiz.

Başka özel bir durum var, onu arkadaşlarım çok konuştu, kısa keseceğim. Bu kamu-özel, hani devlet kasasından 5 kuruş çıkmıyor. Bakan dedi ki: "Şimdi çıkmaya başladı." Doğru. 200'ü aşan, 60 milyara yakın -şimdilik- yatırıma 150 milyar dolarlık Hazine garantisi verilmiş durumdadır. Devletin borcu değil bunlar, öyle mi? Hazine kimin hazinesi değerli arkadaşlarım? 2018 yılı bütçesinden 6,2 milyar dolar ayırdınız.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - O kâğıtları eline kim tutuşturduysa yanlış yorumluyorlar, hepsi yanlış.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bakın, merkezdeki hastaneleri yıkıp, orayı ranta dönüştürüp, şehirden 20-30 kilometre uzaklarda devasa hastaneler yapıp hasta garantileri, geçiş garantileri vererek geleceğimizi satıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Helal olsun millete.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bakın, geldiniz milyarlarca, yüz milyarlarca borç alarak; geçmişi, bütün değerleri sattınız.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Sallıyorsun, sallıyorsun, sallama!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Yetmedi, şimdi geleceği satıyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Yetmedi, bir de Varlık Fonu diye bir şey var. Varlık Fonu'yla da bakın, madde aynen böyle: "Finansmanı sağlarken Türkiye Varlık Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet, ipotek tesis edebilir." Benim ÇAYKUR'umu ipotek edecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bir dakikada bitireyim.

BAŞKAN - Tamam, bir dakika da benden olsun, on altı dakikaya çıktı.

Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Siz Türkiye'de sattığınızı sattınız, kalanı da artık ipotek edeceksiniz, borç para bulacaksınız ve ne yapıp edip 2019'a çıkacaksınız. Niçin? Siz demokrat filan değilsiniz, muhalefeti göze alamıyorsunuz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Ne bu saldırganlık ya?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - "İlla da ve illa da, Türkiye yansa da batsa da iktidarda kalacağız." diyorsunuz ama bu anlamda da deniz bitti değerli arkadaşlarım, geçmiş olsun. (CHP sıralarından alkışlar)