GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, ben konuşmaya çıkmadan önce böyle provokatif bir cümle oluyor ve benim konuşma aslında güme gidiyor. Şimdi, Sayın Bakanım, yani nereden icap etti, size kim sordu "2002 yılında bütçenin ne kadarı faize gidiyordu, ne kadarı nereye gidiyordu?" diye?

Şimdi, tabii siz sabahki kısımda yoktunuz, bunların cevapları verildi. Sanki hiç konuşulmamış gibi tekrar tekrar bunları söylüyorsunuz. Hadi, şu 2002'ye göre, faizin dışında bir tane daha iyi olan bir şey söyleyin. Ya, bir tane daha bir şey söyleyin Allah aşkına! (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Ya, şunu söylüyoruz, anlatamıyoruz, diyoruz ki: 1990'lı yıllar bütçenin bittiği yıllardı, bütçe mütçe diye bir şey kalmamıştı. 1999'da bir Hükûmet geldi.

Sayın Bakan, lütfen beni dinleyin, lütfen, lütfen.

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin Sayın Usta.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Nasıl üslup bu ya? Genel Kurula konuş. Üsluba bak ya!

ŞAHİN TİN (Denizli) - Biraz daha düzgün konuş.

ERHAN USTA (Devamla) - 1999 yılında bir Hükûmet geldi. Bu Hükûmet gelir gelmez bankacılık reformuyla başladı. Hemen ardından, asrın en büyük depreminin akabinde sosyal güvenlik reformunu yaptı. Bütün programın iki tane amacı vardı. Programın adı Dezenflasyon Programı'ydı ve programın en büyük çıpası ve en büyük ayağı sıkı maliye politikasıydı. Zaten o programların tamamı bütçenin faiz yükünü azaltmak için yapılmış bir şeydi. Şimdi 2002 yılını tutuyorsunuz, onu söylüyorsunuz.

Burada, bakın, ekonominin dışındaki bütün göstergeler -şimdi, on dakikada bunları söyleyemeyeceğiz- yani faizin dışındaki ve bütçe açığının dışındaki bütün göstergeler maalesef ve maalesef o güne göre daha kötü. Bir tane daha bir şey söyleyin diyorum size. Yani, tutup... Bu gereksiz bir tartışma. O hastalığı tedavi etmek için yapılan bütün bir programda o hastalığı sürekli söylüyorsunuz.

E, şimdi gelelim... Sabahleyin şu rakamı verdim: 57'nci Hükûmet, o günün zor şartlarında... Bakın, ülke için nedir? Esas olan yatırımdır. O günün zor şartlarında, 57'nci Hükûmet döneminde kamu yatırımlarının millî gelire oranı 4,8, üç yılın ortalaması, hatta 1999'u da katıyorum, dört yılın ortalaması.

AKP hükûmetleri geliyor, 2003'te önce 3,7'ye indiriyor -kamu yatırımlarını söylüyorum, millî gelire oran olarak- 2004'te 3,1, 3,6 diye gidiyor, sonra bir miktar hızlanıyor, şu anda geldiği nokta 4,1 ve toplam on dört yılın ortalaması 3,8. Bakın 4,8 yatırım yapan bir ekonomi teslim alıyorsunuz; 3,8'e düşürüyorsunuz. Yani, faiz yükü elbette... Zaten diyoruz ki "Hastalık oydu, onu tedavi etmek için bir program uygulandı ve o programın neticesidir." O programın neticesidir bugünkü düşmesi gereken faiz. O gün için yapmanız gereken şey, 2002'ye teşekkür edeceksiniz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, hatibi dinleyemiyoruz, çok gürültü var.

ERHAN USTA (Devamla) - O günkü reformlara teşekkür etmeniz gerekirken şimdi tutup tutup aynı rasyoyu söylüyorsunuz, bunun hakikaten bir anlamı yok.

BAŞKAN - Sayın Usta, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu keselim, hatibin insicamını bozmayalım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bakın, memleketin hayrına olacak laflar ediyoruz. Şunları söylüyoruz, diyoruz ki: "Önümüzde kamu maliyesinde birtakım riskler var." Bakın, son iki yılda ister genel devlet olarak bakın ister kamu kesimi genel dengesi olarak bakın, hangisine bakarsanız bakın -bunların tanımları var, teknik tanımlara girmiyorum- ama devletin bütçesinde faiz dışı fazla anlamında "yani program tanımlı faiz dışı fazla" dediğimiz şeyde -bu da nedir biliyor musunuz? Bu da bütçenin faiz yükünü düşüren esas ana unsurdur- 2,4 puan bozulma var, bunu konuşmamız lazım. Tekrar ediyorum, son iki yılda millî gelire oranla 2,4 puan bozulma var. 2,4 puanın millî gelir karşılığı nedir biliyor musunuz? 35, 70, bir 15 daha koyun, 85 milyar TL 2017 fiyatlarıyla bizim faiz dışı dengemizde bozulma var, bunu konuşmamız lazım. Yani, bir riske işaret ediyoruz, bunları söylüyoruz, tutup 2002'ye gidiyoruz. E, son iki yıldaki bozulmayı da siz bize anlatın.

Sonra, geçen de ifade ettim, arkadaşlarımız da söyledi, 2002 yılında kamunun toplam faiz dışı fazlası... Bakın, bu kavramın anlamı şu: "Faiz dışı fazla" dediğimiz şey bütçenin faiz yükünü ve borç stokunu düşürmeye yönelik uygulanan programın sonucu. Faiz dışı fazlası 3,4'tü. Şu anda ne kadar faiz dışı fazlamız? Maalesef fazla yok, faiz dışı açık var; 0,6. Yani, dolayısıyla -o 2016, 2017'nin üstüne 1,6- 5 puanlık bozulma var. 5 puanın yine 2017 fiyatlarıyla anlamını söylüyorum, 175 milyar TL'dir anlamı. Şimdi, bunları konuşmamız lazım gelirken başka şeyleri konuşuyoruz.

Ben önümüzde 2 tane riskin olduğunu tekrar ifade etmek istiyorum. Sabahleyin bir miktar bu köy meselesinde, kamu-özel iş birliği projelerini söylemiştim. Burada hesapların bir defa şeffaf olmadığını söylememiz lazım. Burada herhâlde Maliye Bakanlığı bürokratları benim bu söylediğim şeye hak vereceklerdir. Bütçede bunları doğru düzgün göremiyoruz, yatırım programında göremiyoruz, daha da ötesi, millî gelir serisinde de göremiyoruz. Millî gelir serisinde her projeye başlandığında şunun kararının verilmesi lazım: Bu, kamu yatırım stokuna mı eklenecek, özel yatırım stokuna mı eklenecek? Bunlar biraz teknik detaylar ama yani önemli olduğu için ifade ediyorum çünkü hesaplar açısından da önemli. Bu detayların görülmesi lazım. Ayrıca, kamu-özel iş birliği projeleri sağlam bir fizibilite etüdüne dayanmıyor, bu önümüzde ciddi bir sıkıntıdır.

Şimdi, biraz daha, bu anlamda, şehir hastaneleri özeline gelelim. Sabahleyin ifade ettim, şu rapor Kalkınma Bakanlığının Kamu-Özel İşbirliği Raporu, 2016 yılı raporu. Şubat 2017'de çıkmış, zannediyorum bugünlerde bunun yenisi çıkacaktır. Hani hep deniliyor ya "Bu, kamu-özel iş birliği, bunlar bir şeyden anlamıyorlar, bunlar bedava projelerdir, 5 kuruş para harcamıyoruz." Bakın, sadece 18 tane şehir hastanesi için önümüzdeki dönemde yapılacak kira ödemesi -Kalkınma Bakanlığı raporunu söylüyorum arkadaşlar- 31 milyar dolar, şehir hastaneleri için, 18 proje için. Bakın -bu, 22'ye çıkacak yanlış hatırlamıyorsam- 18 proje için 31 milyar dolar önümüzdeki dönemde değişik yıllarda -zannediyorum yirmi yıl boyunca kabaca- böyle bir para ödenecek. Bu, bedava para filan değil arkadaşlar, bunu mutlaka görmemiz lazım. Bununla bugün şimdi... Tabii, şimdi, ben meseleyi anladım, AKP Hükûmeti şöyle bir şey yapıyor: Bütçeden yapılacak yatırımları kesiyor, daha çok oya dönüşecek bir kısım sosyal transferlere kanalize ediyor bütçeyi, daha sonra, torunlarımızın, çocuklarımızın ödeyeceği borçlanmalarla da veya yüklerle de bugün yatırım yapıyor. Görmüyor musunuz, bugün sabahleyin Kalkınma Bakanı "Mersin'deki şehir hastanesini görmüyor musun?" diyor. Kaç lira harcadın o şehir hastanesi için şu anda bütçeden? 1 kuruş çıkmadı ama çıkacak, onların hepsi yarın bu Hükûmetten değil, bir başka hükûmetten çıkacak ama övünmesi bu Hükûmete ait. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, siyaset yapılacaksa o ayrı bir şey ancak Türkiye'nin iyiliğini konuşacaksak bunların hepsini görmemiz lazım.

Şimdi, buradaki diğer bir risk şu: Bir defa, 31 milyar dolar kira ödeyeceğiz. Bunun fazlası var, azı yok.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Toplam yatırım ne kadar?

ERHAN USTA (Devamla) - Yatırım da kabaca o kadar.

Artı, hizmet alım garantileri veriyoruz, bakın, "Şu kadar hasta olacak." diyoruz. Eğer o hasta olursa, tamam, garantiden bir ödeme yapmayacağız, olmazsa, hizmet alım garantilerinin üzerine, 31 milyar doların üzerine buradan da bir yük gelecek.

Artı, şimdi, devlet, özel sektör gibi davranmaz. Yani "Şu Numune Hastanesinin oradaki o tesisleri ikame edecek bir hastaneyi oraya kurarım, oranın komplesini de ben yıkarım, emsalini artırırım, bir özel sektör firmasına veririm, oraya konut, AVM yaptırırım, kârlı olur." Devlet böyle davranmaz. Devlet nasıl davranır? Bu ülkenin sermayesi de odur. Daha orada ortalama yirmi yıllık ömrü olan binalar var, o binaların tahrip edilmesi başlı başına ülkeye bir maliyettir. Bunu da görmemiz lazım, bu da diğer bir sıkıntı.

Öbür konu da, tabii, şimdi, lüks otelcilik hizmetleri verilecek, bunun da sosyal güvenlik dengesine gelecek yüklerini de şimdiden hesap etmemiz lazım, bunlar önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacak yüklerdir. Tabii, burada fazla bir kapasite oluşturuluyor şehir hastaneleriyle, onlar da işin ayrı bir sıkıntısı.

Sabahleyin şunu ifade etmiştim: Bunlar bedava para olsa hiç kimse millî gelirimizin yüzde 16'sı oranında bizim kamu-özel iş birliği projelerimizin finansmanı için sıraya girmez. Arkadaşlar, dünyada 1'inci sıradayız. Kamu-özel iş birliği projelerinin millî gelire oranı, sözleşme tutarları... Şu, yine, Dünya Bankası raporu "134 milyar dolar" diyor, Kalkınma Bakanlığı raporu da "132 milyar dolar" diyor; fark etmez, birkaç milyar dolar fark var, yüzde 16'yla millî gelire oran olarak dünyada bu anlamda 1'inci sıradayız. Bizim söylediğimiz şu: Bunların iyi fizibiliteye dayandırılması lazım, önümüze gelecek yüklerini iyi hesap etmek lazım; bunlar, üzerinden siyaset yapılacak işler değildir.

Şimdi, harcamayla övünme konusunu biz zaten bu Hükûmette gördük. Nedir? İşte "Eğitim harcamalarında en büyük bütçeyi ayıyoruz, eğitim harcamalarına şu kadar kaynak ayırdık." Yahu, şimdi, bakalım da, eğitim harcamaları... Şimdi, OECD'nin çalışmaları var, bunu birkaç defa söyledim ben, diyor ki: "Okullaşma oranıdır, dersliktir, alet edevattır bunlarla, fiziki koşullarla kalkınma-gelişme arasında -bakın, bu ampirik bir çalışma, OECD ülkeleri içerisinde yapılmış bir çalışma- bir ilişki yok." Bunların elbette iyileştirilmesi lazım ama bütün vurguyu buraya yapıyoruz, eğitim kalitesini kaçırıyoruz. Gelişme ile eğitim kalitesi arasında ilişki var.

Şimdi, Sayın Bakan, 2003 yılında, sizin iktidarda olduğunuz 2003 yılında, 29 OECD ülkesi içerisinde, PISA sonuçları açısından 28'inci sıradayız, sondan 2'nciyiz. 2015 yılı raporuna bakıyorsunuz -bunların detayları, bütün detayları var elimizde, herkeste var zaten- 35 ülke arasında -yeni katılımlar olmuş- sondan 2'nciliği kimseye kaptırmamışız. Yatıp kalkıp dua edelim şu Meksika OECD'den falan çıkmasın yoksa sonunculuğa düşeceğiz yani Meksika olmasa sonuncu olacağız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu söyleyin bana: Bu kadar kaynak ayırıyoruz, biz eğitim kalitesini niye artıramıyoruz? Niye bizim çocuklarımız başarısız? Bunları konuşmamız lazım.

Tarım: Tarımda da "Kaynak ayırdık." falan diyoruz. On dört yıllık dönemde -baktım- tarım sektörünün üretimi ve geliri yıllık ortalama 2,6 artmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Çok affedersiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Son konuşmamdan düşeriz.

Destekler 18 kat artıyor fakat çiftçinin geliri veya üretimi -ikisi aynı anlama geliyor- millî gelir denkliği açısından baktığımızda, 2002-2016 döneminde yüzde 2,6 artıyor, 5'lik büyümelerden bahsediyoruz ama çiftçiyi büyütemiyoruz. Şimdi, ben bu kadar kaynak ayırıyorum, niye ben tarımın gelirini veya verimini artıramıyorum diye esas bunu sorgulamamız lazım.

AR-GE'ye hiç girmeyeceğim. Teknoloji... Yani ihracatın ve üretimin teknolojik dağılımına baktığımızda, yüksek teknoloji ürünlerin payı 2002 yılında 6,2; şu anda 3,9. "AR-GE'ye para harcadım." demekle olmuyor. Harcadığınız paranın verimli olması lazım. Amaç nedir? Sonuca bakmak lazım. Amaç, para harcamak değil; amaç, teknoloji seviyesini yükseltmek. Amaç, eğitim kalitesini yükseltmek.

SALİH CORA (Trabzon) - Yükseltiyoruz.

ERHAN USTA (Devamla) - Hayır, hiçbirisinde bir gelişme yok. Bütün rakamlar ortada. Dolayısıyla, bunlara bakmamız lazım.

Sosyal güvenlik meselesi vardı, ona yetiştiremedim vaktimi ama o reformun -bak, bir dakikamı verip- etkisini söyleyeyim: 1999 yılında o günkü sosyal güvenlik kurumlarının açığı 2,63'ken reform yapılıyor, hemen 1,94'e düşüyor. Bugün, bu açık millî gelire oranla 4,2 arkadaşlar. Bunu da takdirlerinize sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)