GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ekranlarında bizi izleyen, insanlık mücadelesi veren bütün herkese de sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum buradan.

Evet, bugünden tam bir buçuk yıl önce 15 Temmuz darbe girişimi olmuştu ve aradan bir buçuk yıl geçti. 15 Temmuz darbe girişimine karşı burada dört parti bir araya geldi, darbenin hem sivil hem askerî darbe olmasına karşı ortak bir deklarasyon sundu. Burada amaçlanan, murat edilen neydi? Çünkü darbeler, bu ülkeyi her zaman geriye götüren, sürekli işkence getiren, antidemokratik uygulamaları normalleştiren bir yaşam biçimi sunuyordu. Bundan kaynaklıdır ki insanlar, dört parti, Meclis dışındakiler de herkes ortak bir ruhla darbeye karşı ortak bir deklarasyon yayınladı ve bunu yaparken bu halk da sokağa çıktığında 248 insan darbenin karşısına sırf darbe olmasın diye sokağa çıktı. Neden? Az önce bahsettiğim sebeplerden dolayı sokağa çıktı. 248 insan yaşamını yitirdi ve 2.196 kişi yaralandı ve yaralanırken, yaşamını yitirirken şunun için yaptı, hayatını şunun için verdi: Burası demokratik bir ülke olsun. Burada insanlar, özgür, eşit yurttaşlık hukukunda bir arada yaşanması için sokağa çıktı, bunun için hayatını kaybetti. Bu kadar ağır bir bedel karşılığında uygulamalara bakıyorsunuz, vallahi de billahi de o 248 insanın vebali sizin boynunuzadır. 248 insan siz OHAL ilan edin diye hayatını kaybetmedi; 248 insan Türkiye'nin bir tarafında sıkıyönetim, bir tarafında OHAL ilan edin diye de hayatını vermedi; cezaevlerine askerî düzen getirin diye de hayatını vermedi; yolsuzluk, talan ve vurgun yapın diye de hayatını vermedi; bu ülkenin huzur ve barış içinde yaşaması için verdi ama hiçbirimiz... Ve bu işin mimarları ve aktörleri, o insanların hayatını kaybettiğini söylerken ne için kaybettiğini söylemek konusunda hep imtina ediyor. Şunu tekrar söylüyorum: 248 insan olarak belirlenen -ki kanımca daha fazla olduğunu düşünüyorum- bu insanlara sizin borcunuz var arkadaşlar, bu Meclisin de borcu var. Bugün, bu kadar antidemokratik bir yaşamı bize dayatıyorsanız, bu yaşam biçimiyle o insanlara bir borcunuz var, başta Hükûmetin borcu var. Sokağa çıkma yasaklarına, JÖH'lerin, PÖH'lerin, kürdistanda, Cizre'de, Şırnak'ta, orada burada, insanların yatak odalarındaki ırkçı, cinsiyetçi, küfür dolu sözlerine karşı bu Meclis tutum almadığı için darbe mekaniği devreye girdi, yine bunu da söyleyeyim. Ve yine, bundan dolayı 2016, 2017'de 15 Temmuzda beraber olanlar yani 15 Temmuzun karşısında, darbenin karşısında duranlar -20'den fazla çocuğun polis ya da askerî araçlar tarafından- panzer cinayetleri incin de sokağa çıkmadı. Bunlar neden yapıldı? Çünkü bu ülke 12 Eylül 1980'i yaşadı, 1960'ları yaşadı, 1970'leri yaşadı, 1993'ü yaşadı, e-muhtıraları yaşadı, 2000'leri yaşadı; hâlen hafızamızda, canlı canlı tarihler duruyor.

Bakın, 5 no.lu cezaevi var. Şu anda, Diyarbakır 5 no.lu Cezaevi üzerine bir komisyon kuruldu, o komisyona gelen insanlar cezaevinde neler yaşadığını satır satır anlatıyor, çoğu zaman duygulanarak anlatıyor çünkü 1980 cezaevi, Türkiye tarihinin en kara dönemlerinden biridir. Şimdi, o uygulamaların hepsi neredeyse bütün Türkiye cezaevlerine sirayet etmiş durumda. Biz bugün, burada 5 no.lu Cezaevinin neden böyle olduğunu konuşuyoruz ama yanı başımızdaki bütün cezaevleri neredeyse bu uygulamalarla yüz yüze. Orada binlerce, yüz binlerce insan zorla tutuklanmış durumda. Yani 600'den fazla çocuk, daha doğrusu bebek, annesiyle cezaevinde. Bu nasıl bir utanmazlıktır, bu nasıl bir garabettir? Bebekler gözlerini cezaevlerinde açıyor, hamileler cezaevinde. İnsanlar doğum yaparken kapıda asker, polis bekliyor ve bu 15 Temmuz darbe girişimine karşı insanlar da hayatını siz böyle bir yaşam kurgulayın diye, böyle bir iktidar inşa edin diye de vermedi. Bunu da en başta o insanların sözü adına söylüyorum, cezaevinde 600 bebeğin, annesi ve bebeğin büyük bir haksızlığa uğradığını ve veballerinin de sizin olduğunu tekrar hatırlatarak diğer 12 Eylül uygulamalarından bazılarını, bugün için 12 Eylül uygulamalarından bazılarını söylemek istiyorum.

Evet, daha dört gün önce, Antalya Alanya'da, Murat Araç "Emniyette intihar." dendi ve yaşamını yitirdi. Bugünün İçişleri Bakanı onun PKK tarafından intihar etmesi talimatıyla intihar ettiğini söylüyor. Fakat o çocuğun üzerinde darp var, dişi kırılmış ve otopsi raporu henüz insanların eline geçmedi. Soruyorum ben o zaman: Alanya'nın Emniyet Müdürü PKK'nin elinde midir arkadaşlar, PKK mı orayı kontrol ediyor, PKK mı diyor "Hadi, sen git buradan intihar et. Ben sana bu emri veriyorum." O Emniyetin orada bir görevlisi yok mu? Nasıl intihar edebiliyor? Bu vebal de sizin üzerinizde.

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." diyorsunuz, kim kaldı hayatta, kim kalacak hayatta yani? Size biat ve itaat edenlerin dışındaki insanların hayatta kalma, yaşama, demokratik bir zeminde yaşama hakkı yok mu, barış içinde yaşama hakkı yok mu? Ama bu uygulamalarınız, bu hâliniz ve bu mevcut durumuyla bütçenin gelmiş olması... Bu ülkenin son derece karanlık, utanç verici bir dönemde olduğunu tekrar hatırlatırım. Bakın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna hak ve ihlallerine ilişkin 1.559 kişi dilekçe vermiş. Bu dilekçelerden keyfî tutum ve işkence konulu 485 dilekçeyle resmî olarak başvuru yapılmış ama bir sonuç alınamamış.

Türkiye'de 24 binin üzerinde kapasite fazlası tutuklu ve hükümlü bulunuyor, Türkiye'de bulunan toplam 384 cezaevinin kapasitesi 207.339 iken şu anda cezaevinde 232.134 mahkûm var; tutuklu ve hükümlü var. Üstelik, bu rakamlar, OHAL sonrası uygulanan kısmi affa rağmen hâlen de bu kadar yüksek. Adalet Bakanı müjde verdi bize, bu kadar hukuksuzluğu görmezden gelip başka şekilde söylüyor, diyor ki: "Biz 2018 yılında da ayrıca 38 tane cezaevi yapacağız." Bu kadar insan niye cezaevinde? Bunlara yargı mekanizmasını hızlandıralım demesi gerekirken 38 tane daha cezaevi yapalım diyecek bir bakış açısıyla -bu ülkedeki insanların aklına saygı mı, değil mi onu da sizin takdirlerinize bırakıyorum- böyle vaatlerde bulunuyor. Şu anda, barış akademisyenleri mahkemelerde ifade veriyor. O aydınlar, o bilim insanları bilim üretmesi gerekirken ihraç edildiler.

Yine, 15 Temmuz darbe girişimindeki 248 insan, siz bunları böyle yapın diye hayatını da vermedi. Ve HDP üzerinden gece gündüz, 7/24 fikir beyan edenler, sözünü, siyasetini yargılayanlar, bunca ağır sorunları görmezden gelip her gün ve her gün, neden bu darbe mekanizmasının sivil darbeye dönüştüğünü oturup tartışacak düzeyde bir cesarete ve bir zemine maalesef sahip değiller.

Devleti devlet yapan hukuktur. Eğer hukuktan vazgeçerseniz herkes kendisine göre bir hukuk belirler ve bir çete rejimi gelişir ve her tarafta mafyatik örgütler kendine göre bir sistem oluşturur, sokakta öldürme çağrılarında bulunur, bir gün oradan söyler, bir gün buradan söyler, televizyondan söyler ve herkes kendisine göre bir adalet mekanizması yaratır ki devlet de burada kendi hukukundan vazgeçmiş anlamına gelir. Dolayısıyla oluşacak sokaktaki kadın cinayetlerinden tutun iş cinayetlerine kadar bu hukuksuz zeminin de sorumlusu başta AKP Hükûmetidir.

Ve son olarak şunu söylüyorum: Karanlık bir dönemden geçiyoruz, OHAL döneminden geçiyoruz, KHK'ler üzerinden geçiyoruz ve bu ortamda, bu koşullarda bu kadar ağır ihlallerin olduğu bir yerde, bu zihinsel yapı, bu mantık bütçe getirdi buraya. Bunun bütçesini oyluyoruz burada, bunun bütçesini tartışıyoruz. Bu bütçeye sahip olanların, bu bütçeyi verenlerin Meclisteki üyelerinin, zamanında Taybet İnan'ın yedi gün sokakta cenazesinin yerde yattığını görüp sessiz kalanların da sorumlu olduğunu hatırlatarak bir şey söylemek istiyorum:

Bakın, Taybet İnan'ın çocuğu şöyle bir cümle kurmuş: "Annem, tam tamına yedi gün sokakta kaldı. Hiç birimiz uyumadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye. O orada yattı, biz 150 metre ileride öldük." O gün bu ülkenin vicdanları öldü. Yedi gün orada cenazesini izleyip sessiz kalanlar, bu insanlık ayıbından, bu utançtan hiçbir zaman ve hiçbir zaman, asla ve asla kurtulamayacaktır. O cenazeyi izleyenlerin de o cenazeyi yaşatanların da o katliamları yapanların da zihinsel yapısı ve cezasızlık, kuralsızlık bugün o bütçeyi yapıyor.

Buradan şunu söylüyorum: Bu yollar, bu yöntemlerle siz her gün ama her gün dağın yolunu açıyorsunuz. O Taybet anaya yapmış olduklarınız, Karadeniz'deki Havva ananın "Devlet benim." dediği hâlde oradaki talana karşı sessizliğiniz, dağın yolunu açmaktan başka hiçbir yola gitmiyor. Bu yol, yol değildir. Bir an önce antidemokratik uygulamadan vazgeçip bu ülkede eşit, ortak ve bir arada yaşamanın zeminini yaratmak gerekmektedir. Bu da hepimizin sorumluluğundadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)