GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ANA DİLDE EĞİTİM KONUSUNA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:19
Tarih:09.11.2012

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir halkın kendi varoluşu, kültürel ve sosyal yaşayışı içinde ana dil son derece önemli bir yerde durmaktadır. Ana dil, insanın bilinç altına inen, kimliğinin temel taşı sayılan ve bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan öğe olarak tanımlanmaktadır. Ünlü Avusturyalı filozof Wittgenstein, "Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır." der. Kişi ana diliyle düşünür, ana diliyle hayal kurar ve üretir. Bu nedenle bir insanın doğduğu andan itibaren kullandığı, zamanla benimsediği ve kendinden bir parça olarak gördüğü ana dilinde eğitim görmesinin yasaklanması kabul edilebilir bir anlayış değildir. Bir insanın önüne engeller koyularak ana dilinden koparılması dahi tek başına bir insan hakkı ihlalidir. Peki, ana dilde eğitim neden önemlidir? Neden ana dilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasını ısrarla dile getiriyoruz? Meselenin birbirinden önemli üç boyutu olduğunu düşünüyorum. İlk olarak ana dilde eğitimin pozitif hukuk boyutu bulunmaktadır. İkinci olarak ise pozitif hukuktan öte, bir insan hakkı olmasıdır ve son olarak, Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi süreci düşündüğümüzde çok önemli politik bir boyutu vardır.

Sayın milletvekilleri, ana dilde eğitimin evrensel bir insan hakkı olduğuna dair söylemler birçok uluslararası anlaşmada mevcuttur. Helsinki Nihai Senedi'nin 4'üncü maddesinin 3'üncü bendi, "Devletler, mümkün olduğu kadar, azınlıklara mensup kişilerin ana dillerini öğrenmeleri veya ana dillerinde eğitim görmeleri için yeterli imkânlara sahip olabilecekleri gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü getirir..."

Ana dilde eğitim ile ilgili bahsedilmesi gereken diğer konu ise, bunun tabii bir insan hakkı olmasıdır. Hiçbir insan kendi varlığının bir parçası olan dilinden koparılamaz çünkü her milletin ana dili, toplumsal ve insani varoluşundan koparılamaz. Herhangi bir öğrenim yöntemi kullanmaksızın doğal bir süreç içinde öğrenildiği için, insanlar kendini, toplumu, dünyayı, ana dilin simgeleriyle, sesleriyle sembolleriyle anlamlandırırlar. Tüm bunlardan dolayı ana dil, yalnız bireyler için değil, toplumlar için de büyük önem taşır. Konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar ana dilde eğitimin okul başarısıyla bağlantısının ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. UNESCO'nun 2005 yılında yayınladığı raporda, "Eğitim dilini okul dışında asla duymayan çocuklar öğrenme güçlüğü çekmekte, sınıf tekrarı yapmakta ve ilköğretim 3'üncü sınıfa geçmeden okulu bırakmaktadırlar." denmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak değinmek istediğim nokta ise, bugün Türkiye'nin gündemini işgal eden cezaevindeki siyasi tutsak vatandaşlarımızın başlatmış oldukları açlık grevleridir. Bu arkadaşlar, kendileri veya cezaevlerinin daha rahat koşullara sahip olması gerektiğiyle ilgili olarak açlık grevine girmiş değillerdir. Türkiye'de yaşanan çatışmaların ve akan kanın durması için tek seçenekleri olan yaşamlarını ortaya koymuşlardır. Talepleri ana dilde savunma ve ana dilde eğitim, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak diyalog ve müzakere sürecinin başlatılmasıdır. Bu talepler, insani, vicdani ve barışçıl taleplerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin huzurunda Sayın Başbakana sesleniyorum. Bugün elli dokuzuncu gününe giren açlık grevleri çok tehlikeli bir sürece girmiştir. Durum çok acildir ve vahimdir. Bu nedenle, içerden ölüm haberleri gelmeden bir an önce bu talepler karşılanmalıdır. Çünkü, bu taleplere olumlu yanıt verilmesi durumunda, Kürt sorununun demokratik, siyasi, barışçıl çözümünün önü açılacak, yıllardır yaşanan acıların, çatışmaların yol açtığı ölümlerin daha da artmaması için olanak yaratılmış olacaktır. Bu konuda gereken adımların atılması Türkiye'ye nefes aldıracaktır.

Bizler, Kürt sorununun askeri ve güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini ısrarla vurguluyoruz. Bu güvenlikçi politikalar eninde sonunda halkları birbirinden ayrıştıracak olan politikalardır. Bu nedenle, bir an önce diyalog ve müzakere sürecine geçilmelidir. Evet, bugün Suriye başta olmak üzere Orta Doğu kaynıyor. Bu nedenle biz diyoruz ki, Türkiye, Kürtlere artık dostluk elini uzatsın. Uzatılacak bu dostluk eli, halkların gerçek ve onurlu birlikteliğine, kardeşliğine ve Türkiye'nin Orta Doğu'da gerçek bir aktör olmasına hizmet edecektir. Vurguladığımız bu düşüncelerimize yürekten inanıyoruz. Belirtmiş olduğumuz bu düşünceler çerçevesinde geliştirilecek politikalar, insanlarımızın ve ülkemizin hasret kaldığı barışı bizlere kazandıracaktır.

Bu duygularla tekrar hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.