| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 18.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan ve Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, bu arada, bizi ekranları başında izleyen vatandaşlarımızı, rehin tutulan eş genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi de buradan saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen veli toplantısı öncesi iki öğrencisi tarafından, maalesef, silahla vurularak öldürüldü. Ben burada meslektaşımız sevgili öğretmenimizin ailesine başsağlığı diliyorum, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Tabii, bu noktaya nereden geldik? Sayın Bakan, bugün eğitimde şiddeti artıran, öğretmeni itibarsızlaştıran bir politikanın sonucu olduğunu kabul etmeniz gerekir.
Değerli arkadaşlar, ben daha çok, yükseköğretim bütçesi üzerine söz almıştım, YÖK ve üniversiteler... Şimdi, AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana hep söylemişti, "Biz vesayetçi kurumları ortadan kaldıracağız, vesayeti ortadan kaldıracağız." diyerek bu halktan oy aldı.
Değerli arkadaşlar, maalesef, AKP bu vesayetçi kurumları ele geçirdikten sonra daha da güçlendirdi, 12 Eylülün ruhuna rahmet okutturan bir anlayışla bu kurumları ele geçirdikten sonra neredeyse bir şiddetin aracı hâline getirdi.
Bakın, değerli arkadaşlar, üniversite sayımız 2 katına çıktı, öğrenci sayımız 2,5 katına çıktı ama yükseköğretimdeki bütçe, maalesef, bu artışa paralel değil. Bakkal dükkânı gibi üniversite açtık ve -bu üniversitelerin- bir binanın üstüne bir tabela çakmakla üniversite açacağımızı sandık. Böyle olmadığını hep beraber görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün üniversite sayısı 2 katı arttı ama eğitimin kalitesi ve öğrenci yetiştirme kalitesi, maalesef, yerlerde geziyor. Çünkü bunların altyapısı yok, çünkü bunların laboratuvarı yok, çünkü bunların bilimsel faaliyetlere ulaşabileceği veri tabanları yok ve biz "Üniversite sayısını artırdık." diye övünüyoruz.
Tabii, üniversiteleri bir de zapturapt altına aldık arkadaşlar, neyi çalışacaklarına da nasıl çalışacaklarına da özellikle tepeden bir anlayış, bir algı yaratarak bizler karar verdik. Bakın, bu ülkenin bir yarası, Kürt meselesiyle ilgili bugün üniversitelerimizde yapılmış tek bir çalışma var mıdır? Çünkü... Yapmak isteyen yok mu? Var ama yaratılan algıyla ben acaba bu konuda çalışırsam başıma ne gelir gibi bir korkuya kapılıyor bilim insanları.
Değerli arkadaşlar, üniversitede bilim üretmek öncelikle yetişmiş insan kaynağı ve özgür bir bilimsel ortamın olmasını gerektirir. Özellikle 20 Temmuz 2016'da başlattığınız OHAL ve KHK rejimiyle üniversitelerde 5 binin üzerinde akademisyeni haklarında tek bir idari veya adli soruşturma yapmaksızın kapı önüne koyduk. Yine, "Sadece barış istiyoruz." diyen akademisyenlerden 400'e yakınını aynı şekilde yaptık. Sadece işlerinden etmedik değerli arkadaşlar bunları. Bunları neredeyse utanmasak vatandaşlıktan çıkaracağız. Pasaportlarına el koyduk, yurt dışı çıkış yasağı getirdik, başka bir işte çalışma yasağı getirdik. Bu insanlar açlıktan ölsün mü? Değerli arkadaşlar, buna bir cevap vermeniz gerekir.
Şimdi, OHAL ve KHK rejimiyle tabii ki üniversitelerin ne hâle geldiğini, YÖK'ün ne hâle geldiğini size birkaç örnekle anlatmak isterim değerli arkadaşlar. Bakın, 18 Ekim 2016 tarihinde 2016-2017 akademik yılı açılışını nerede yaptınız? Üniversitede değil, sarayda yaptınız. Rektörler önlerini iliklemek için cübbelerinde iliklerini aradılar. Bu yıl da aynı tabloyu tekrarladınız.
Yine, bir diğer değişiklik değerli arkadaşlar, YÖK Disiplin Yönetmeliği'ne yeni suçlar ihdas ettiniz, yönetmeliği 12 Eylülden daha ağır bir hâle getirdiniz. YÖK'e, rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma yapmaksızın atma yetkisi verdiniz. ÖYP'li asistan arkadaşlardan bahsedildi, 13 binin üzerinde doktorasını yapacak akademisyen maalesef 50/(d) kadrosuna aktarıldı. 50/(d) nedir değerli arkadaşlar? 50/(d)'yi... Sadece ÖYP'liler değil, tüm asistanlar bu maddeye göre atanacak. Nedir bu madde? "Ben istediğimi alırım, istediğime 'kadro yok' derim"dir. Bunun kesinlikle açılımı budur çünkü 33/(a)'da -eğer kadroluysa- onun iş güvencesi var ama 50/(d)'de iş güvencesi yok. Şimdi sadece 13 bin ÖYP'liyi bu programa bağlamadınız. Aynı zamanda 13 binin içinde bana yakın olanları, benim arka bahçemde yer alanları ben işe atarım, diğerlerinin atamasını yapmam demektir.
Rektörlük seçimlerini kaldırdınız. Değerli arkadaşlar, hepiniz hatırlarsınız, rektörlük seçimleri burada bir torba yasaya son anda eklenmek istendi. Üç siyasi muhalefet partisi buna itiraz etti ve o an durduruldu. Ne yapıldı peki? Hukuk arkadan dolanarak, yasa arkadan dolanarak bir KHK'ye koydunuz ve rektörleri bir kişi atıyor. Açıklaması bir garabettir: Efendim, seçimler üniversitelerde kaosa neden oluyormuş. Ben açık söylüyorum: Asıl kaosu seçimlerde AKP Hükûmeti yapıyor. AKP Hükûmeti seçimlerde kaos yaratıyor. Bu ülkeyi düşmanlaştırıyor, birbirine kışkırtıyor ve neredeyse bu ülkede farklılıklar birbirine selam veremez hâle geliyor. Bunun böyle bilinmesi lazım.
Bir de Sayın AKP Genel Başkanı maşallah her konuda uzman arkadaşlar. Millî Eğitim Bakanı suçüstü yakalanmış gibi sınavlar değiştiriliyor. Mesela bir gün taksi durağını ziyaret ediyor, diyor ki: "Ben bu TEOG'dan memnun değilim, bu TEOG kaldırılmalı." Millî Eğitim Bakanlığının iki ayağı bir pabuca giriyor, ne yapacağını şaşırıyor ve hızla, evet, bunun hazırlığını yapmaya çalışıyor. Ne kimseye danışıyor ne meslek kuruluşlarına danışıyor ve bir anda o sözün gereğini yapmak zorunda bırakılıyor.
Sadece sınavlarda mı? Bakın, doçentlik sınavına da müdahale ediyor. Daha önce yardımcı doçentlik yasası değiştirildi ve birçok insanın sınavlara ya da doçentliğe yükselmesinin önüne geçildi. Şimdi de diyor ki: "Yardımcı doçentlik kaldırılmalı." Doçentlik sınavıyla Sayın AKP Genel Başkanının hangi uzmanlığı örtüşüyor, bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, çıkmış bir de bu OHAL ve KHK'lerle işini arayanları ölüme mahkûm ediyorsunuz Nuriye ve Semih örneğinde olduğu gibi, işini aramaz hâle getiriyorsunuz. Bir aracı kurum kurdunuz, AİHM'den sonuçlar geciksin diye, OHAL İnceleme Komisyonu.
Sayın Bakan, bu OHAL İnceleme Komisyonu ne yapar? Bugüne kadar bir dosyayı incelemiş mi? İncelemişse niye açıklamaz? Geç gelen adalet, adalet değildir değerli arkadaşlar. Bugüne kadar OHAL Komisyonu sadece bu insanların mağduriyetini artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bunun böyle bilinmesi gerekiyor.
Şimdi, bu kadar insanı ihraç ettiniz... Sayın YÖK Başkanımız burada. Ben öğretim üyesiyken Sayın YÖK Başkanı YÖK Yürütme Kurulu üyesiydi. Söylesin bakalım: Örneğin Mahmut Toğrul on yıl neden kadro bekledi? Ama Dicle Üniversitesine kendi cemaatinden olan, kendi cemaatleri içinden 1.991 öğretim üyesi kadrosu nasıl verildi? Hem yapacaksınız hem de sonra dönüp "Biz cemaatle uğraşıyoruz." diyeceksiniz. Hiç kusura bakmayın değerli arkadaşlar, bugün üniversitelerimizin geldiği durum sizin eserinizdir, sizin eserinizdir. Siz bunları bilerek yerleştirdiniz. Çünkü Türkiye'de bir algı yarattınız: Ekonomide, bürokraside, akademide yükselmenin yolu onlara yakın durmaktı, onlardan yakınlığa dair bir işaretin alınmasıydı.
Değerli arkadaşlar, tüm bunların neticesinde sorunun çözümü çok nettir: Üniversiteler özgürleştirilmelidir, AKP akademisyenin üzerindeki Demokles'in kılıcını çekmelidir. Haksız, hukuksuz ihraç edilen insanlar görevlerine bir an önce atanmalıdır. Suç işleyenlerle ilgili -mutlaka vardır- adli, idari soruşturma yaparsınız, suçluysa gerekli cezayı verirsiniz. Ama hiçbir inceleme yapmadan bunu yapmak kabul edilebilir değildir.
YÖK'ü piyasalaştırmak, kamu bütçesini kısıp "Kendi kaynağınızı yaratın." demek, üniversiteleri şirkete dönüştürür.
Temel eğitim politikası bu ülkede yoktur. Temel eğitim, şu anda "fen fakülteleri" diye Türkiye'de bilim üretecek olan bir fakültemiz maalesef yoktur. AKP bunları ortadan kaldırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakikalık süre istiyorum.
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak için bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Dolayısıyla AKP üniversiteleri kendi hâline bırakmalıdır. Üniversiteler kendi içerisinde özgür olarak istediği konuda çalışmalıdır. Peki, sadece akademisyenler mi bu durumda değerli arkadaşlar? Öğrenciler ne durumdadır hiç biliyor musunuz? Cemaatin hâlâ yurtlarına mahkûmlar. Öğrencilerin barınacak yurtları yok. Üniversitelerin her biri bir karakola dönüştürülmüş. Üniversite sadece abecenin öğretildiği bir yer değil, aynı zamanda bir sosyalleşme ortamıdır. 3 öğrencinin bir araya gelmesini tehlike olarak görüyorsunuz. Öğrenciler herhangi bir konuyla ilgili bir protesto hakkını bugün üniversitelerimizde kesinlikle kullanamamaktadırlar ama bir taraftan da biraz önceki örnekte olduğu gibi şiddet artıyor, şiddet böylelikle azalmıyor. Onun için, Sayın YÖK Başkanı ve Sayın Hükûmet üniversiteleri rahat bırakmalıdır, üniversitelerden elini eteğini çekmelidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toğrul.