Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 18.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bugün, Millî Eğitim Bakanlığı özelinde ve genel olarak bütün iktidar genelinde bir konuşma yapmayı düşünüyorum ve sözlerime "İslam'ın Muhalefet ve Ana Dille Eğitim Anlayışı" başlığıyla başlamak istiyorum.
Her şeyden evvel, İslam'a göre şiddet ve hakaret içermeyen her türlü muhalefet rahmet olarak algılanmış, tek seslilik ve tek düşüncelilik de felaket ve azap olarak karşılanmıştır.
İslam literatürüne baktığımızda, muhalefeti ifade eden bir sürü kelimeyle karşılaşıyoruz. Bunlar "hilaf", "ihtilaf", "muhalefet", "tehalüf" vesaire.
Özellikle iki kavramdan biri olan ve çok önem taşıyan "ihtilaf" üzerinde durmak istiyorum. "İhtilaf" kelimesi hem ayette geçiyor hem de hadiste geçiyor. Ayetteki geçiş şekli şöyledir dillerle ilgili: "..." (x) Yani "Allah'ın ayetlerinden biri de dillerinizin muhtelif olması." Bu, bir bakıma dillerinizin muhalif olması demektir. Yani tek ses, tek düşünce, tek argüman tek bir dilden çıkmamalı, muhalif olan dillerin topyekûnundan çıkmalıdır, denilmek isteniyor burada. Ve Hazreti Peygamber de (ASV) -bu çok önemli bana göre- "..."(x) diyor yani "Benim ümmetimin muhalif kanatlara ayrılması, muhalif seslere ayrılması bir rahmettir benim ümmetim için." Bundan dolayıdır ki İslam tarihine baktığımızda 12 tane mezhebin ortaya çıktığını ve 20 küsur farklı ferdî müçtehit içtihatlarının ortaya çıktığını görüyoruz. Yani Hazreti Peygamber "Ey ümmetim, ben sizin için, sizin yerinize zaten düşündüm taşındım. Bundan sonra sizin düşünmenize ve taşınmanıza gerek yoktur." dememiştir, bilakis bunu bir rahmet olarak telakki etmiştir. "..."(x) yani "Ümmetimin muhalif muhalif düşünmesi, şekillenmesi bir rahmettir."
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığına baktığımızda ve iktidarın bütün kurumlarına baktığımızda, bu rahmet olan muhalefet sesinin tamamen kıstırıldığına, tamamen susturulduğuna maalesef şahit oluyoruz. Oysa şiddet ve hakaret içermeyen hiçbir muhalif ses asla ve asla cezalandırılmamalıdır. İslam'da da bu böyledir, insan haklarında da bu böyledir. İsteyen komünizm propagandasını yapsın muhalif anlayışına göre, ister şeriat propagandasını yapsın, isteyen şu veya bu ideolojinin propagandasını yapsın. Tekrar ediyorum, eğer şiddet ve hakaret içermiyorsa, İslam tarihine bakın, bunların hiçbirisine ses çıkarılmamış, dokunulmamış.
Hazreti Peygamber kendi ekonomistiyle, şairiyle, hatibiyle bir cephede yer alıyordu, karşı tarafın da aynı kesimlerden oluşanları bir tarafta yer alıyordu, herkes kendi propagandasını yapıyordu ve hiçbir zaman birbirlerine müdahale etmiyorlardı. O hâlde, sizin kendi kurumlarınızda bu kadar muhalif sesleri susturmanıza, sindirmenize, atmanıza, ihraç etmenize hiçbir anlam vermek mümkün değildir.
Bu son yaşanan tartışmalardan bir tanesi geçen gün yaşandı maalesef. "Kürdistan" kelimesinin kullanılması bir muhalif sestir, bir muhalefetin seslendirilmesidir ve şunun altını çizmek istiyorum: "Kürdistan" ismini resmen ve bir devlet politikası olarak ve belirli bir coğrafyayı ifade etmek üzere ve bir yönetim tarzı olmak üzere kullanan, icra eden, pratize eden ilk şahsiyet 12'nci yüzyılda Sultan Sencer'dir ve Sultan Sencer Türklerin atalarıdır, atalarından Selçukluların bir hükümdarıdır. O hâlde, bunu kullananlara para cezası vermek, aslında, bana göre Sultan Sencer'e ve onun torunlarına bu parayı kesmektir ceza olarak, bana göre bu anlama gelmektedir. Yani eğer para cezası kesilecekse onlara kesin. Kürdistanı resmen kuran Sultan Sencer'dir ve onun yolundan gelenlerdir. Kürdistanı Kürtler kurmamış, Türkler kurmuş. Ha "Neresidir?" diye sorulduğunda da Evliya Çelebi'ye bakın, Selçuklu tarihine bakın. Her seferinde demografik değişikliğe göre sınırları değişmiş ve Kürtlerin tamamen veya çoğunlukla yaşadıkları yerlere o isim verilmiş. Ha, şimdi diyeceksiniz: "Kadri Hoca da kullandı, ona da keselim 12 bin ceza." Vallahi, Sırrı Başkan orada, benim borcum var ama o bu cezayı karşılamaya hazırdır, şimdiden ifade etmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Kurban olsun, o da kurban olsun, Sultan Sencer'le beraber veririz.
KADRİ YILDIRIM (Devamla) - Ve yine tekraren söylüyorum: Hazreti Peygamber muhalif seslerden yararlanmasını her zaman bilmiştir. Bakın, Bedir Savaşı'nda esir düşen putperestler vardı, müşrikler vardı. Hazreti Peygamber bu müşrikleri neyin karşılığında serbest bıraktı biliyor musunuz? Okuma yazması olan bu esirleri, Müslüman çocuklarına okuma yazma öğretme şartıyla ve karşılığında özgürlüklerine kavuşturdu ve şöyle diyor: "..."(x) "Hikmet, bilgelik, ilim, bilim, bunlar müminin yitiğidir. Nerede bulursa alır." "..."(x) diyor. "Müşriklerin ağzından da olsa, kaleminden de olsa, dininden de olsa hikmeti alın, bakmayın onun kaynağına." Peki, Millî Eğitim Bakanlığı ve öbür kurumlar ne yapıyor? Nerede bir bilge muhalif varsa, nerede bir muhalif ses varsa susturuluyor, tasfiye ediliyor, ihraç ediliyor. Ya, Allah aşkına, bu ülkede kafası sizin kadar çalışan başka zevat yok mu? Yani siz 70-80 milyon insanın yerine düşünme hakkını nereden buluyorsunuz kendinizde?
Bir TEOG'u ortaya attınız tek sesten kaynaklı. Onu da maalesef ortada bıraktınız ve şimdi bir daha ikinci, üçüncü değişikliğe gitmenin yolları aranıyor. Peki, bu kafası çalışan ama muhalif olan seslerle istişareli bir şekilde, karşılıklı danışma içerisinde bu yapılsaydı bu kadar kargaşa, bu kadar olumsuzluk ortaya çıkacak mıydı? Hayır.
Ha, propagandaya gelince... Tekrar söylüyorum: Millî Eğitimde de, başka yerlerde de, milletvekilleri içerisinde de tutuklanan, ceza alan birçoğunun tutukluluk ve ceza sebebi şu veya bu görüşün propagandasıdır. Ya, siz eğer kendi devlet politikanıza güvenmiyorsanız, kendi propagandanızı doğru dürüst yapamıyorsanız veya tekçi argümanlarınıza güvenmiyorsanız vallahi bu konuda yazıklar olsun diyorum size. (HDP sıralarından alkışlar)
Kendi politikalarınızı düzelteceğinize, tek zihniyet, tek düşünce, tek dil, tek anlayış çerçevesinden kendinizi kurtaracağınıza ve muhalif olan seslerden yararlanmasını bileceğinize bu sesleri yok etmenin, susturmanın, ortadan kaldırmanın ne insani açıdan ne İslami açıdan zerre kadar bir anlamı ve gereği yoktur.
Son olarak şunu söyleyeyim: Kadrolaşmanın ölçütü iktidara yakın olmak değildir, liyakattir, ehliyettir. Hazreti Peygamber Üsame Bin Zeyd'i -ki köle bir aileden geliyor- ordunun başına komutan tayin ettiğinde, ortada ona en yakın olan Hazreti Ali, Hazreti Ömer...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADRİ YILDIRIM (Devamla) - ...Hazreti Ebubekir gibi büyük zatlar vardı ama o, liyakate baktı, hakkaniyete baktı ve köle aileden gelen Üsame Bin Zeyd'i tayin etmeyi tercih etti.
Bu anlayışın sizin iktidarınıza da nasip olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.