Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 18.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA FELEKNAS UCA (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda rehin alınan eş genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi, belediye eş başkanlarımızı ve bütün halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Geçen sene bu tarihte, burada, yine, Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştuk. Ancak bu bütçenin hangi amaçla kullanıldığı hâlâ belli değil. Bu bütçe ülkemizde barışın ve temel hak ve özgürlüklerin teşhisi için oluşturulmuş bir bütçe değildir. Bugün, OHAL'in on yedi aydır yürürlükte olması dolayısıyla çok daha derinleşmiş ve kurumsallaşmış sorunlarla karşı karşıyayız. OHAL ilan edildikten sonra Hükûmet yetkilileri sürekli kısa süreceğine vurgu yaptılar fakat 5'inci defa uzatılıyor. OHAL'in ülkemizde bir yönetim rejimi hâline gelmesiyle antidemokratik uygulamaları yaygın ve sistematik hâle geldi. Bir yıl önce iktidar Fransa'yı örnek göstererek OHAL rejimini meşrulaştırıyordu. Ancak biliyorsunuz ki Fransa kısa bir süre sonra OHAL'i kaldırdı. Ayrıca OHAL'in yürürlükte olduğu süre boyunca Fransa'da kanun hükmünde kararname benzeri tek bir yasa çıkartılmadı. Fransa hiçbir basın-yayın kuruluşunun, hiçbir sivil toplum örgütünün faaliyetini durdurmadı ve kapatmadı. Hiçbir akademisyen veya devlet memuru ihraç edilmedi. Ancak Türkiye'deki OHAL, iktidarın elinde baskı ve antidemokratik uygulamaların yürürlüğe konulmasında bir aygıt hâline getirildi. Demokrasinin tamamen askıya alındığı bir istisna hâli olan OHAL, bir buçuk yıldır ülkemizde olağan rejim hâline gelmiştir. "Terörle mücadele" adı altında ilan edilen OHAL, kanun hükmünde kararnameler yoluyla tüm muhalif kesimlere karşı kullanılmıştır. Böylece, Türkiye açık bir cezaevine dönmüştür.
Değerli milletvekilleri, AKP, iktidarını kurarken kullandığı temel söylemlerden biri bakın neydi: "OHAL'i biz kaldırdık." Ancak OHAL'i rejim hâline getiren, on yedi aydır bu ülkeyi OHAL'le yöneten de yine AKP'dir. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakereleri bugün kopma noktasına gelmiştir. Bunun en önemli sebebi, elbette ki OHAL'le beraber zirveye ulaşan antidemokratik uygulamalardır. Türkiye toplumu, cumhuriyet tarihi boyunca kültürel, siyasal ve ekonomik açıdan Avrupa'ya angaje olan bir toplumdur ancak bildiğiniz gibi, özellikle son bir yıl içerisinde Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini kopma noktasına getiren önemli bir dizi gelişme yaşanmıştır. Bunlardan ilki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde yapılan oylamada Türkiye'nin denetim sürecine yeniden alınması kararıdır. Bu kararla birlikte, Türkiye, denetleme sürecinden çıktıktan sonra yeniden denetleme sürecine giren ilk ülke olmuştur. Yine, bildiğiniz gibi, Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin derhâl ve resmen askıya alınması raporu da benzer şekilde kabul edilmiştir. Avrupa Birliğinin 2018 bütçesinde Türkiye için öngörülen fonlarda kesintiye gidilmiştir.
Buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Cezaevlerinin kurulmasını bir müjde şeklinde kamuoyuyla paylaşan iktidar, gerçekten Avrupa Birliğine girmeyi düşünüyor mu? İktidarın içeride yürüttüğü bu antidemokratik uygulamaların hepsinin uluslararası alanda ciddi şekilde eleştirildiğinin farkında mısınız?
Halkın iradesiyle seçilen parti eş genel başkanları, milletvekilleri ve belediye eş başkanlarının rehin alındığı bir ülke Avrupa Birliğine nasıl girecek?
Sayın Bakan, bugün Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkisi hangi düzeyde ve hangi noktadadır? Kurulduğu 2011 yılından beri, Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri çerçevesinde somut kazanımlar olarak, Avrupa Birliği Bakanlığı neler yapmıştır? Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Birliğine karşı "Tanımıyoruz, yok hükmündedir." açıklamalarının dışında Hükûmet olarak nasıl bir Avrupa Birliği politikası izlemeyi düşünüyorsunuz? Şunu kabul etmek zorundasınız: Türkiye ile Avrupa Birliği ve Avrupa kurumları arasındaki kriz yapısal bir kriz hâlini almıştır. Bugün Türkiye'ye ilişkin Avrupa'daki kanaat şudur: Türkiye artık bir hukuk devleti değildir.
Sayın Bakan, size çok daha temel bir soru sormak istiyorum: Mensubu olduğunuz iktidar partisinin Avrupa Birliğine girmek gibi bir hedefi var mıdır? Eğer böyle bir hedefiniz varsa Türkiye'nin hukuk ve idare sistemini Avrupa'yla uyumlaştırmak için neden hiçbir çaba göstermiyorsunuz? Eğer iktidarın Avrupa Birliğine girmek gibi bir hedefi yoksa temel görevi Avrupa Birliği üyelik sürecini hızlandırmak, gelişmeleri izlemek ve üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunu yürütmek olan Avrupa Birliği Bakanlığının varlık sebebi nedir?
Yine, müzakerelerin koşullu olarak askıya alındığı 2017 yılında Avrupa Birliği Bakanlığına ayrılan bütçe nereye harcandı? Bütçeden 2018 yılı için Avrupa Birliği Bakanlığına ayrılacak yaklaşık 350 milyon liralık ödeneği, işlevine ve kuruluş amacına uygun nasıl harcamayı planlıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, Kürtlerin kazanımlarına karşı politika üretmek ne yazık ki AKP Hükûmetinin temel yol haritası hâline gelmiştir. Bu, yalnızca içeride değil, iktidarın komşularla olan ilişkisinde de belirleyici olmaktadır. İktidar bu politikasını Kürtlerin iradesini yok saymak üzerine inşa etmiştir. AKP sadece Türkiye'deki Kürtlerin kazanımlarına değil, Suriye'deki Kürtlerin de kazanımlarına karşı bu siyaseti uygulamaktadır. İktidar partisi, dün Ankara'da kabul ettiği Kürtleri bugün muhatap olarak kabul etmediğini ilan ediyor. Bu nedenle "'Suriye'de Kürtleri kim temsil ediyor?' çalışmasını yapıyoruz." söylemini devreye sokuyor. Bu söylem rastlantısal değil, tam da bu politikaya denk düşen bir itiraftır.
Bu yok sayma politikası, bu Mecliste de "kürdistan" kelimesinin yasaklanması üzerinden kendini ifşa ediyor. "Kürdistan" Osmanlı'dan cumhuriyet Türkiyesine ve bugüne kadar yalnızca bir coğrafyaya değil, aynı zamanda kültürel ve politik bir anlama tekabül etmektedir. Bunu görmezden gelemezsiniz. "Kürdistan" kelimesini bu Mecliste yasaklayarak ne bu tarihsel hakikati görünmez kılabilirsiniz ne de "kürdistan" kavramının Kürtlerin hafızasında ve kalbindeki yerini değiştirebilirsiniz. Kürtlerin temel haklarını gasbederek, iradelerine el koyarak Kürt meselesini çözemezsiniz. Öncelikle Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerine saygı duymak zorundasınız. Kürtlerin iradesini temsil eden seçilmişleriyle beraber binlerce Kürt'ü rehin almaktan vazgeçmelisiniz. Bunun için de ilk olarak, bu ülkede barışın tesis edilmesinde kilit role sahip olan Sayın Öcalan'ın üzerindeki tecridi kaldırmalısınız.
Değerli milletvekilleri, dış politika içeride başlar. Ülke içinde vuku bulan ve dış politikaya yansıyan antidemokratik, baskıcı koşullar sürdüğü müddetçe Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği hayal olacaktır. Türkiye'de OHAL rejimi sürdüğü müddetçe Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi mümkün değildir. Böylesi bir gidişattan da tüm Türkiye büyük zarar görecektir.
Son olarak, geçtiğimiz cuma günü Ezidi halkının temel dinî ve toplumsal değerlerinden biri olan Ezi Bayramı'ydı. Buradan, Ezi Bayramı'nın, hâlâ IŞİD'in elinde bulunan kadın ve çocukların bir an önce özgürlüğüne kavuşmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Ezidi halkımızın kendi topraklarında özgür ve demokratik bir gelecek kuracağına olan inancımla, bütün Ezidi toplumumuzun bayramını kutluyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Konuşmamı bir Ezidi duasıyla bitirmek istiyorum, umarım bu dua ülkemize barış ve kardeşlik getirir. "..." (x) Yani "Hakk'ın huzuruna geldim. Güzellik ve mutluluğu gördüm. Her şeyin başı birlik ve beraberlik."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uca.