| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 18.12.2017 |
CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemin en önemli özelliklerinden biri, ne dersen de dinleyen yok. Kendinden başka herkese sağır ve hukuksuz bir dönem bu.
Arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığı a'dan z'ye sorunlar ve mağduriyetlerle dolu bir Bakanlık. Cemaatlerin kök saldığı, dallanıp budaklandığı, çocuklarımıza el uzattığı bu Bakanlığın, ha deyince kendisini temize çekmesi beklenemez. Ancak belli ki bu Bakanlık cemaatsiz ve tarikatsız yapamıyor. İmzalanan protokoller, değerler eğitimi altında okullara sokulan dernekler hatta tıpkı 15 Temmuzu yapan terörist cemaat gibi evlerde dinî sohbet projesiyle Bakanlık, eğitimden ziyade başka bir sorumluluk üstlenmiş durumda. Üstelik, bütçesinin yüzde 80'ini doğrudan doğruya personel harcamaları için kullanan Millî Eğitim Bakanlığının, bu bütçesiyle eğitimde fırsat eşitliğini yaratması, eğitim yatırımlarını yapması, ulaşılabilir bir eğitim hizmeti vermesi beklenemez. Olsa olsa öğretmen ataması yapmasını bekleriz ama Millî Eğitim Bakanlığı bunu da yapmıyor.
Bakanlığın -çeşitli defalar Sayın Bakanın da ifade ettiği bilgilere göre- 100 binden fazla öğretmen açığı var. Cumhurbaşkanı dâhil, Hükûmet tarafından 2017'de ek atama sözü verilmişti ama gereği yapılmadı, bunun nedenini soruyoruz. 2018'de 20 bin atama yapılacağı söyleniyor ama bu yetmez, bu açıkla bu niteliği artırabilmek için en az 50 bin öğretmen ataması yapılması gerekir. Zaten, ekonominin de yüzde 11 büyüdüğünü, işlerin iyi gittiğini düşünüyorsunuz, o zaman parayı kısmayın, parayı başkalarına, Rezalara, onlara bunlara kaptırmayın, öğretmenlere verin diyoruz.
Ayrıca öğretmenin ücretlisi, geçicisi, sözleşmelisi olmaz. Bizim kadrolu öğretmenlere ihtiyacımız var. Kendisini güvende hisseden eğitimcilere ihtiyacımız var. Ne yazık ki öğretmenler çalışma koşulları, aldıkları ücret, gelecek güvencesi ve çalışma huzuru açısından en zor yıllarını yaşıyorlar. Bu Bakanlığın öğretmenleri perişan ettiği bir gerçek. Nereden anlıyoruz bunu? Yapılan araştırmalardan. Yapılan bir araştırmaya göre, her 5 öğretmenden 3 ya da 4'ü mesleki veriminin düştüğünü, mesleğinin saygın bir meslek olma özelliğini kaybettiğini, iyi bir iş imkânı bulursa öğretmenliği bırakacağını ve gelecekten umutsuz olduğunu ifade ediyor.
Arkadaşlar, şu sıralar Millî Eğitim çatısı altında son derece mutsuz bir grup daha var: ÖYP'li araştırma görevlileri. Eğer bugün bu Meclis ve burada bulunan zatlar müdahale etmezlerse on beş gün sonra yaklaşık 14 bin ÖYP'li araştırma görevlisinin geleceği ve kadroları belirsiz. Kadroları kanun hükmünde kararnameyle ellerinden alınarak gasbedilen ÖYP'li araştırma görevlileri için geçtiğimiz ay, YÖK, eski kadrolarına dönebilmelerine yönelik onay verdi. Uygulama, rektörlerin kanaatine bırakıldı. Bırakıldı ama Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, sizin rektörleriniz de Hazreti Ömer değil ki yani onlardan Hazreti Ömer adaleti bekliyorsunuz. O yüzden, çoğu rektörünüz iyi niyetle davranıp bu arkadaşlara yol açtı ama bir sürü şart öne sürdü, birçok rektör de bunları yapmadı. Bu rektörlerle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Pek çok rektör kritersiz, koşulsuz, ÖYP'li araştırma görevlilerini eski kadrolarına alacağını açıklarken bazı rektörler bazı kriterlerle işi yokuşa sürdü, bazı rektörler ise kulağının üstüne yattı. Özellikle, 15 Temmuz sonrası yarattığı mağduriyetlerle vicdanlarını sorgular hâle geldiğimiz bu rektörler için şunu söylemek istiyorum: Gelin, vebal atına girmeyin; kul hakkı, vebali taşınacak bir yük değildir. Sayın Erdoğan iş dünyasına "Artı 2 kişi daha işe alın." derken, yıllarca eğitim verdiğimiz, ailelerin ve memleketin bin bir zorlukla, masrafla yetiştirdiği, doktora yaptırdığımız, lisan bilen, bu ülkenin bilimsel geleceği, bilimle yetişmiş insan sermayemiz olan ÖYP'li genç akademisyenleri hiçbir gerekçe yokken işten atıyorsunuz, hakları olan ve bizzat devlet tarafından verilen kadroları iade etmiyorsunuz. Üstelik, bu kadrolar 1 Ocakta tamamen yanacaklar, size de yaramayacak. Üstelik, 60 üniversite bu işlemi yaparken, YÖK önerisine uyarken keyfî olarak diğerleri yapmıyor. Bunun hiçbir hukuki engeli yok, korkulacak bir şey yok. Keyfiyetiniz, insafsızlıktır. YÖK Başkanı Sayın Profesör Yekta Saraç Hoca'yla aynen 65 bin öğrencinin sorunlarının çözümündeki gibi, bu akademisyenler için insani ve vicdani bir çözüm yolu bulacağımıza hâlâ inanıyorum, umutluyum.
Değerli arkadaşlar, yürek yaralayan ve vicdanları sızlatan bir konu da kanun hükmünde kararname mağduriyetleri. Hain FETÖ örgütüyle mücadele tedbirleri gerekçesiyle alelacele alınan bazı kararların yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz. Örneğin, bir eğitim sendikasının tüm üyeleri ihraç edildi. Bu kadar toptancı bir suçlama olabilir mi? OHAL Komisyonu ise mağduriyetler için hâlâ karar vermedi. Belli ki bu Komisyonun asıl amacı, mağdurları oyalamak ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiş yolunu kapamaktır.
Bakın, yine başka bir mağduriyet de İzmir'de gerçekleşti. Burada İzmir Demokrasi Üniversitesini ve Bakırçay Üniversitesini kurduk. Kuruluş kanunu sırasında, AKP iktidarı kanun hükmünde kararnameyle kapatılmış üniversite akademisyenlerinin, özellikle İzmir'deki akademisyenlerin bu üniversitelere öncelikle alınacağı sözünü verdi ve burada İzmir milletvekilleri özellikle bu sözü verdiler. Şimdi bu rektörler "Ben bu kararları, bu koşulları kabul etmiyorum." deyip sınavı kazanan akademisyenleri bile üniversite kapısından sokmak istemiyorlar. Bu akademisyenlerin birçoğunun masum olduğunu siz de biliyorsunuz. Sadece aş ve iş için o okullardaydılar ve siz bu yetenekli, yetişmiş uzmanları işsiz bırakıyorsunuz. Sözünüzü tutun, bari bir kez olsun sözünüzü tutun.
Ayrıca, devletin kapattığı üniversitelerde çalışan ve hiçbir suçu, günahı olmamasına karşın, YÖK'ün "Sorun yok." kararına rağmen, bu akademisyenlere ve başka akademisyenlere de üniversitelerde iş verilmiyor. Haklarında hiçbir suçlama olmayan, mahkeme kararı bulunmayan, ifadesi bile alınmamış binlerce eğitimci hukuki bir gerekçe olmaksızın işsiz. Bu zulüm niye? Taş mı yiyecek bu insanlar? Hırsızlık mı yapsınlar? O yüzden, bu haksızlıkların giderilmesini bekliyoruz.
Sizden af bekleyen ve haksızlığın giderilmesini bekleyen bir başka grup da öğrenciler. Öğrenciler af istiyorlar, duymuyorsunuz. Bu ülkede son yıllarda birçok çalkantılı olay yaşandı, birçok aile acı çekti. Bu zorlu yıllarda başta FETÖ mobbingi olmak üzere yoksulluk, ailevi sorunlar, ölümler veya hastalıklar nedeniyle ihtisasını yarıda bırakan hatta okulunu bırakmak zorunda kalan bu gençler bizim çocuklarımız. Yetişmiş ama eğitimi yarım kalmış bu insanlara af çıkarmazsak aslında kaybeden bu ülke olacak, bu gençleri de heba edeceğiz. Bu gençler okumak istiyorlar. Hangi gerekçe ve nedenle bu gençlerin eğitimine engel oluyoruz? Eğitimlerine dönmelerinde, okullarını ve ihtisaslarını tamamlamalarında ne sakınca var. Af büyüğe yakışır. Bu Meclisin adına yakıştığı gibi, büyük Türkiye Büyük Millet Meclisi bu öğrencileri, bu kendi evlatlarını, bu ülkenin çocuklarını affetmelidir ve bir kez daha okumaları ve eğitimlerini tamamlamaları için onlara şans vermelidir.
Bir başka konu, ana başlığımız olan ÖSYM. Göbek adı skandal olan ÖSYM'ye de gelecek olursak: Soruları çaldırsa da yanlış sorular sorsa da puanları yanlış hesaplasa da kazanan ile kazanamayanları birbirine karıştırsa da her yaptığı yanlışlıkla binlerce insanın psikolojisini altüst etse de yüz binlerce mağdur yaratsa da ÖSYM'nin yeni yönetiminin bu yaraları saracağına ve daha güvenilir bir kurum yolunda çaba harcayacağına dair umutlarım var.
ÖSYM sorunlu bir kurum, en kötüsü de sorunlara yaklaşımı sorunlu bir kurum. Yıllardır yaptığı sınavlarda birçok skandallar yaşandı, birçok önergeler verildi, birçok sorular soruldu ama hiçbiri cevaplandırılmadı. Örneğin, 300'ü aşkın kişinin 120'de 120 net yaptığı, şampiyonların en az 20'sinin aynı evde yaşayan evli çift, kardeş ve arkadaşlardan oluştuğu ortaya çıktı 2010 KPSS sınavında. Bu 2010 KPSS'nin failleri meçhuldür, mağdurları ise hâlâ mağdurdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Başkanım, ben iki cümleyle tamamlayacağım.
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum Sayın İrgil, buyurun.
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biliyorum, hepinize bu mağduriyetler geliyor ve hepinize bu eğitim sorunları yansıyor, telefon ediyorlar, mail atıyorlar. Ancak bu haksızlıkları bildiğiniz hâlde susuyorsunuz. İş lafa geldi mi ağzınızdan düşürmediğiniz bir cümle var; "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." diyorsunuz. Peki, sayın vekiller, bunlar haksızlık değil mi, neden susuyorsunuz? Bu halk sizi buraya dertlerine derman olsun diye gönderdi. Sizin tek derdiniz saray ama unutmayın, saraylar yıkılır devranlar geçer, halk yaptıklarınızı, suskunluğunuzu unutmaz ve tarih sizi affetmez.
Ben buradan ÖYP konusunda, öğrenci affı konusunda, özellikle bu iki konuda bütün parti gruplarına sesleniyorum. Mangalda kül bırakmıyorsunuz. Bu konuda MHP'nin -sataşıyorum özellikle, gelsinler cevap versinler- HDP'nin, Ahmet Hocam hiç mi sözünüz yok? AKP'nin Millî Eğitim Komisyonu üyeleri, ÖYP konusunda, öğrenci affı konusunda, baş başa oturduğumuzda hep "Haklısınız." diyorsunuz? Gelin, burada söyleyin, bu çocuklara on beş gün içinde çözüm bulalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Evet, söyleyin. Hodri meydan!
CEYHUN İRGİL (Devamla) - Açıkça sataştım, lütfen söz hakkı verin. Hiç olmazsa üç beş dakika daha konuşulsun çocukların üzerine. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İrgil.