GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:17.12.2017

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce hemen şunu belirteyim: Bir ülkenin dış politikası, içerideki gelişmelerden ayrı ve bağımsız olarak değerlendirilemez. Eğer içeride gazeteciler tutuklanıyorsa, milletvekilleri hapse atılıyorsa, yargı işlevini tam manada yapamıyorsa ve Meclisin etrafından dolanılıyorsa o ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değil, özgürlüklerden bahsetmek mümkün değil. Bir süre önce burada, bu Meclis çatısı altında birlikte çalıştığımız, esasen aynı havayı soluduğumuz milletvekilleri maalesef bugün hapiste. Ben şahsen Sayın Berberoğlu'nun ve hatta Sayın Baluken'in niye hapiste olduğunu anlayamıyorum. Bunlar Meclise bomba mı getirip koydular, ne yaptılar? Bunu, açıkçası 101 gün esaret yaşamış birisi olarak söylüyorum, ben bunu demokratik bir ülkede içime sindiremiyorum. Bunu öncelikle konuşmamın başında belirtmek istiyorum.

Şimdi, Türkiye'de bir millîlik ve yerlilik tartışması almış başını gidiyor. Nedir millîlik ve yerlilik? Size birkaç örnek vermek istiyorum, bunlardan bir tanesi Libya'yla alakalı. Kıbrıs Barış Harekâtı olduğu zaman, o zaman Türkiye'ye silah ambargosu koymamış tek ülke Libya'ydı ve onun lideri Muammer Kaddafi'ydi ve hatta savaş başladığı zaman Muammer Kaddafi, o zaman, saat gecenin ikisinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin Trablus'daki başkonsolosunu ve maslahatgüzarını arayarak "Bir ihtiyacınız varsa biz onun gereğini yapalım. Emperyal ülkelerin böyle dönemlerde saldıracağını biliyoruz ama sizin yanınızdayız, bütün depolarımız ve hangarlarımız Türkiye'ye açıktır." diye mesaj vermişti. Ve zaman geçti, Kaddafi devrilmeden üç ay önce Trablus'ta Avrupa-Afrika zirvesi yapıldı. O zaman, Avrupa liderleri, o zamanki Başbakan Sayın Erdoğan'ın masaya gelip oturmasını istemediler. Kaddafi rest çekti ve o dönemde, getirdi, masasında başköşeye oturttu -üç ay sonra, bir anda Kaddafi şeytanlaştırıldı- ve o ziyarette Kaddafi İnsan Hakları Ödülü verildi, 250 bin dolar alındı. Ama ne oldu sonra? Sonra, Kaddafi, insan haklarına aykırı hareket ettiği gerekçesiyle devrilmek istendi. Kaddafi bizi masaya davet etmişti; biz Kaddafi'nin başına masayı ve Kaddafi'yi devirdik. Herhâlde millîlik böyle bir şey olmamalı.

İkinci konu Irak'la ilgili. Irak'ta, Müslümanlara düşman, nefret kusan, Orta Doğu'yu kendi emellerine göre şekillendirmek isteyen bir ABD Başkanı, Türkiye üzerinden Irak'a saldırmak istedi. 60 bin Amerikan askerini buraya yerleştirmek ve havaalanlarımızı, limanlarımızı sanki babasının malıymış gibi tekeline almak istedi. O dönem, oradaki vahşete ortak olmamak için, o zamanki Meclis, 1 Mart tezkeresini bu salonda gömdü ama birileri onu alkışladı ve onaylatmak istedi ve o dönemde de ABD'de at pazarlığı yapılıyordu, para pazarlığı. Herhâlde böyle bir şey olmamalı millîlik.

Bir başka konu Suriye'yle alakalı. Suriye'de Esad'ı devirmek için o zaman Obama ve onun Dışişleri Bakanı Clinton'ın binbir tezgâhıyla yola çıkıldı ve maalesef o dönemde Esad'ı devirmek için destek verirken birileri, biz ona karşı çıktık. Bugün farklı bir tablo ortaya çıktı ve millîlikle ilgili ciddi manada sorgulanması gereken bir tablo çıktı. Bugün Suriye'de yıkım var, Irak'ta yıkım var; camiler, hüseyniyeler, havralar, hepsi bombalandı, millet birbirine düşürüldü ama o pisliğe çok şükür biz ortak olmadık grup olarak. (CHP sıralarından alkışlar)

Suudi Arabistan, Atatürk'ün mozolesini ziyaret etmemek için kırk dereden su getirdi ve devlet protokolü değiştirildi. Hatta, o zaman Çankaya Köşkü'nde olacak görüşmeler Çankaya Köşkü'nde yapılmadı, Swissotel'de yapıldı. Vefat eden Kral Abdullah, bir tarafına o zamanki Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü, bir tarafına da o zamanki Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı aldı, anlaşmalar orada imzalandı. Kral öldükten sonra Türkiye'de bir günlük yas ilan edildi, ulusal yas ilan edildi. Şimdi, aynı Kralın torunu, aynı Kralın yeğeni bugün Filistin davasını, Kudüs'ü tam sırtından bıçakladı. Bunun için mi siz protokolü değiştirdiniz? Bunun için mi bütün bunları yaptınız? Millîlik herhâlde parasal konular olmamalı, başka şey olmalı.

İsrail... İsrail'de, Mavi Marmara gemisi yola çıktığında esasen Mavi Marmara gemisinin başına neler geleceğini aklı başında olan herkes biliyordu. Ne oldu? 9 vatandaşımız İsrailli askerler tarafından katledildi, öldürüldü.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Uluslararası sularda.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Evet, uluslararası sularda katledildi. Ve İsrail o dönemde de, seçim öncesi dönemlerde de "terör devleti" ilan edildi. Biz İsrail'le yatıp İsrail'le kalktık. İsrail'in ne kadar acımasız, vahşi ve terör örgütü olduğunu duyduk ama sonra gecenin bir buçuğunda, bu Mecliste, İsrail askerlerinin katlettiği bizim vatandaşlarımızın hatırası çiğnendi ve İsrail askerleri Türkiye'deki bütün yargısal süreçlerden affedildi.

Şimdi, Kudüs'le ilgili konuya gelince... İsra, miraç; Peygamber Efendi'mizin miraca yükseldiği ve İslam'ın ilk kıblesi olan Kudüs bizim namusumuzdur. Bu konuda siyasi partiler arasında hiçbir fark yoktur, evet, hiçbir fark yoktur ama bir gerçeği belirtmek isteriz: İstanbul'da alınan karar yeni bir karar değildir, 1969'dan beri İslam Konferansı Örgütünün almış olduğu bütün kararlarda Doğu Kudüs işgal altındaki Filistin devletinin başkenti olarak hep zikredilmiştir, yeni bir karar yoktur. Yeni olacak şeyi söyleyeyim: Sayın İhsanoğlu'nun söylediği gibi, eğer bu karar uygulanırsa yeni bir şey olacak, yoksa uygulanmazsa İslam Konferansı Teşkilatının almış olduğu diğer kararlar gibi bu da çöpe gidecek.

Bu vesileyle somut bazı hususlara değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi hiç şüphesiz Kıbrıs'tır. Bakınız, ocak ayında KKTC'de Parlamento seçimleri olacak, şubat ayında ise Rum tarafında Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Bizim müzakere süreci çökmüştür, bunu 50 defa söyledik, müzakerelerle Kıbrıs konusunun halledilmesi mümkün değildir. Kapsamlı çözüm, âdeta taviz çözümüne dönüşmüştür. Böyle bir ortamda buna bir son vermek lazım. Bu Meclisin, bu bütçe yılında yeni bir bütçeyi görüşürken tarihî bir karar alması lazım, KKTC'nin uluslararası olarak tanınmasına yönelik bir karar alması lazım. Biz işgal altındaki Kudüs'ün, Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olduğunu kabul ederken diğer taraftan devlet olarak kurduğumuz KKTC'yi tanıtmama konusunda sessiz kalamayız, bu konuda ciddi bir duyarlılık ve duruş sergilememiz lazım.

İkinci konu Ege adalarıyla ilgilidir. Bakınız, bizim -hep tartışılır- egemenliği tartışmalı yani Ege'de kime ait olduğu tam olarak belli olmayan ama açıkça bir anlaşmayla Yunan tarafına verilmediği için kendimizden saydığımız adalarla alakalı, ada, adacık ve kayalıklarla alakalı... Sayın Başbakan bunları biraz geçiştirdi, "İşte, kayalar falan." dedi. Ama şu gerçeği bilelim: 156 tane formasyon var Ege'de, 156 tane. Bugün Ege'nin yüzde 43,5'i Yunanistan tarafından kontrol ediliyor, sadece Türkiye tarafından yüzde 7,5'i kontrol ediliyor, diğeri de uluslararası sular ve 12 mile çıktığı zaman Ege'nin yüzde 70'i Yunanistan tarafından kontrol edilecek. Ve bizi Ege'de boğuyorlar, tatil planı bile yapamayacağız çünkü Ege'de çıkılacak bir yer kalmıyor.

Peki, konu nedir? Konu şudur: Evet, biz "AKP, adaları işgal ettirdi." demiyoruz, böyle bir iddiamız yok.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - İlk defa söylediniz, bravo!

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Hayır, biz bunu hep söylüyoruz ama siz işgale ses çıkarmıyorsunuz, işgale ses çıkarmıyorsunuz. İşgal devam ediyor, ses çıkarmıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

"İstikşafi görüşmelerle bu işi halledelim.", hallolmuyor. Bakınız, bununla ilgili, açık açık söyleyeyim: 156 tane ada, adacık ve kayalığın sadece 2 tanesinin ismi belli. Nedir? Doğu ve Batı Kardak. Diğerleri açıkça Yunanistan'a devredilmemiş. 18'i unutun, 156 tane formasyon var ve eğer her kayacığın, her adanın ekonomik bölgesi, kara suyu, kıta sahanlığı ve diğerleri düşürüldüğünde de Ege'nin tamamı gidiyor. Bir örnek olsun diye söylüyorum, Ege Denizi'nde su üstündeki bir taşın 388 kilometrekare bir alanı kapsayacağını düşünelim. Yani, kaya değil sadece, deniz alanından bahsediyoruz. Peki, ne yapmak lazım? "Efendim, biz ne yapalım şimdi, savaş edip bunları mı götürelim? E, işte, bunları istikşafi görüşmelerle hallediyoruz. Bunların bir kısmı da Atatürk zamanında zaten işgal edilmiş." Ne olursa olsun, biz kendi toprağımıza, kendi suyumuza, kendi denizimize sahip çıkmalıyız.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Öztürk sana ne oldu bugün? Doğruları konuşmaya başladın.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Ben hiçbir zaman yanlış konuşmadım Sayın Bakanım.

Bizim ortak bir duyarlılık... Bu, millî bir davadır.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Grubuna anlatsana, kim zamanında işgal edilmiş, bir anlat, boş boş konuşmasınlar.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, müdahale etmeyelim.

Sayın Yılmaz, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Siz işgale ses çıkarmadınız, geçiştiriyorsunuz. İşgal olmuş ama sizden bir tane nota çıkmıyor. İstikşafi görüşmelerle gidiyormuş iş, istikşafi. Ya, istikşafi görüşmelerle bir şeyin halledilemeyeceğini sağır sultan bile biliyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Niye başlattınız o zaman?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Siz durdursaydınız, durdurun.

Neyse, ben şunu bitireyim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - İnsicamını bozuyor.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, ilave iki dakika alacağım, özür diliyorum.

Şunu söyleyeyim: Peki, ne yapmak lazım, ne olması lazım? "Efendim, biz bir şey yapamıyoruz. Bu konuları gündeme getirirsek, aman, savaş çıkar." Ya, siz Amerika'ya kafa tutuyorsunuz, yeri geldiği zaman Rusya'ya kafa tuttuğunuzu söylüyorsunuz, Avrupa Birliğine tutuyorsunuz, dura dura Yunanistan'dan mı korkuyorsunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Menbiç'e giriyor zaten.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Açık açık bunların tek tek isimlerini açıklayıp uluslararası kamuoyuna duyurmak lazım bunları, o zamandır işte siyaset. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Savaş mı istiyorsunuz ya?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Kimsenin savaş filan istediği yok ama Yunanistan göze alıp sizinle mi savaş edecek?

Üçüncü konu... Sayın İhsanoğlu bilir "custodian of the two holy mosques" der, Sayın Bakanım, biliyorsunuz. Ne demek? İki kutsal caminin koruyucusudur Suudi Arabistan Kralı güya. Ya, Filistin'i satıyorsunuz, nasıl koruyucu olacaksınız, nasıl olacak? Siz buradaki zirveye, bir; kendiniz gelmiyorsunuz, ayrıca normalde o zirvenin ruhuna uygun seviyede de birisini göndermiyorsunuz. Nasıl olacak? Şimdi ben size açık açık söylüyorum. Niçin kuruldu İslam Konferansı Teşkilatı?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Kudüs'ün Ürdün'dür, Suudi Arabistan değildir, doğru bilgi ver.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - İyi de neden kuruldu İslam Konferansı Örgütü?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Çok yanlış bilgi veriyorsun. Oranın hamisi Suudi Arabistan değildir, Ürdün'dür.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Efendim, müsaadenizle...

Neden kuruldu İslam Konferansı Teşkilatı? Filistin davası ve Kudüs konusunda kuruldu. Bugün Suudi Arabistan ikisine de ihanet etmişse İslam Konferansı Örgütünün merkezinin Suudi Arabistan'da olmaması gerekir. (CHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Koskoca CHP alkışlıyor.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - İki; gelelim sizin konunuza Sayın Bakanım, biz onları biliyoruz. Ürdün bugün, Harem-i Şerif'in denetimi bugün Ürdün'ün elindedir, Ürdün vakıflarının elindedir. Madem Filistinlileri biz desteklemek istiyoruz, madem Filistinlileri ulusal olarak güçlendirmek istiyoruz, o zaman onun da Filistinlilere devredilmesi gerekiyor. Biliyor muydunuz Harem-i Şerif'in Ürdün vakıflarının elinde olduğunu? Devredilmesi lazım. Yani boşuna konuşmamak lazım, siyaset boş konuşma sanatı olmamalı. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir başka konu, şimdi, efendim, Suriye'yle ilgili olarak görüşmeler. Cenevre görüşmeleri çöktü. Peki, şunu söyleyelim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size ayrılan sürenin sonuna geldik.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bir dakika, bir dakika...

BAŞKAN - Tamam, toparlayın bir dakikada, buyurun.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Onu Sayın Bakanımızın konuşma süresinden alalım.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Memnuniyetle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Nezaket gösteriyor Sayın Bakanım. Bakan Bey verir; iki meslektaş, verir herhâlde.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Şimdi, millî konularda son bir şey söyleyeceğim. Bakınız, sizin şu trolleri acilen yok etmeniz lazım, trollerle siyaset yapıyorsunuz siz. Bakın, daha dün benimle ilgili ne çıkmış biliyor musunuz? Yazmış ki: "Kontrollü esaret." Vay be! Utanmıyor musunuz ya? Bre ahlaksızlar, utanmıyor musunuz? Ben yüz bir gün esaret yaşadım. Utanmıyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bunu yazan alçaktır. Sizin bunları da kınamanız lazım, bunları kınarsanız ancak biz size saygı duyarız, biz de vatana sahip çıkarız. İnsanları kendi ülkelerinden soğutmayın. İnsanlara bu ülkeyi sevdirin, soğutmayın.

Herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)