Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 40 |
Tarih: | 17.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cezaevinde olan eş başkanlarımı, milletvekili arkadaşlarımı, belediye başkanlarımı, meclis üyelerini ve bu uğurda mücadele eden, demokratik siyaseti esas alan ve insanlık mücadelesi veren, cezaevinde ve her yerde olan bütün yurttaşları, arkadaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşuyoruz. Sağlık Bakanlığı, en basit hâliyle, adından da görüleceği üzere sağlıktan sorumlu fakat Hükûmetinizin politikalarıyla birlikte sağlıksızlık üzerine kurgulanan ve sağlıkta dönüşüm politikasının yansıması sonucu sağlığı bozulmuş mutsuz bireyler ve toplumlarla karşı karşıyayız yani bir bütün olarak aslında Türkiye halkları şu anda hem mutsuz hem sağlıksız.
Bakanlığınız sağlık kurumlarını şirketleştirerek bu hizmetin sosyal rolünü kaybettirdi ve sağlıksızlıktan para kazanmaya, hatta daha çok nasıl para kazanabilir, onun çalışmasını yürütmeye başladı. Bunu nereden anlıyoruz? Bunu özel hastanelerin ha bire artmasından anlıyoruz. Bunu nereden anlıyoruz? Devlet hastanelerinde şirketlerin ve şirketleşmenin sürekli önünün açılmasından anlıyoruz. Bunu nereden anlıyoruz? Şehir hastanelerinin oluşturulmasından anlıyoruz. Bunu yine nereden anlıyoruz? Hastanelerin âdeta bir fabrika gibi çalışmasını esas alan politikanızdan anlıyoruz. Peki, sağlığa bütçeden ayrılan para miktarı nedir? Yüzde 5'tir arkadaşlar. Yüzde 5 oranında sağlığa para ayrılmış. Bir de bunun kendi içindeki farklarını söyleyeyim: Bu payın sadece yarısı hastanelere ayrılmış. Hastanelere ayrılan paranın da yüzde 78'i personel giderleri. Bu durumu hesaba kattığınızda, sağlık harcamalarının neredeyse tamamı yani yüzde 92'si SGK aracılığıyla yani çalışanlardan alınan primlerle karşılanıyor. Aldığınız vergileri sağlığa değil saraya, savaşa, sermayeye harcadığınız; sağlık, eğitim gibi kamusal, toplumsal hizmetlere harcamadığınız için halk sağlığı giderlerini, sigorta primi, katkı payı, ilave ücret, fark ücreti, otelcilik hizmeti gibi 14 kalemde yurttaş cebinden ödemek zorunda kalıyor. Tüm bunları ortak değerlendirdiğimizde yatırım da dâhil olmak üzere personel giderleri dışında neredeyse pay ayrılmamış olmasıyla, biz, sağlık hizmeti ancak karşılandığında ücret ödenmesi gibi bir mantıkla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bunun özü şöyle oluyor: Paran varsa yaşarsın, paran yoksa ölürsün.
Peki, bunun dışında ne var arkadaşlar? Sağlık, piyasaya kan veren bir tüketim aracı olmamalıdır. Hepimiz böyle düşünüyoruz ve böyle söylüyoruz, daha doğrusu HDP olarak biz böyle düşünüyoruz, biz böyle söylüyoruz. Biz ne diyoruz? Sağlık doğaya, yaşama, insana saygı duymalı ve insan odaklı olmalıdır. Sağlık sadece hizmet alanı değil aynı zamanda kültürel bir yapıdır. Fakat kültürel yapının da en önemli ayağı nedir? Koruyucu sağlık hizmetleridir. Bunun, sosyal devlet olmanın da gereği koruyucu sağlık hizmetleri üzerinden bir hizmet üretmesi gerekir. Bunu nereden yapıyor? Bunu aile hizmetleri üzerinden yapıyor.
Peki, aile hizmetlerine baktığınızda, aile hekimlerine baktığınızda, aile hekimlerinin mevcut durumu nedir, onu da size kısaca bir anlatmak istiyorum: Onlar da kendi içinde bir rekabete dönüşen, tamamen ticari odaklı, rant odaklı... Mecburlar. Yani bu politika insanları birbiriyle rekabete zorluyor. Ekonomik endekse bakıyor ve dolayısıyla sağlık çok geri planda kalıyor, yani tali yerde kalıyor. Ve sağlık hizmetleri üzerinden ayrılan koruyucu hizmetlerine baktığınızda, payı çok çok düşük bir rakam. Temel sağlık göstergelerine baktığınızda, yaşam beklentisi, bebek ölüm hızı, iyileştirme için yapılan koruyucu sağlık hizmetleri esas alınmalı ama bu da yok. Ve bunun gibi, verdiğimiz, ödenen paralar daha çok hastane, tedavi ve ilaçlara gidiyor. En maliyetli olan da şu anda baktığınızda tedavi hizmetleri ve hastanede yatış hizmetleri, bu kalemlerdir. Oysa koruyucu sağlık hizmetleri en uygun, en ekonomik ve bu Türkiye bütçesi açısından da en önemli, esas alınması gereken bir durumdur. Kişi başına koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe nedir? 97 liradır. Peki, kişi başına sağlık harcaması ne kadardır arkadaşlar? 524 liradır. Yani bu çok büyük bir rakam, neredeyse 4 katı gibi bir rakama denk geliyor. Yani Hükûmet hasta olmamız için 97 lira harcarken, hasta olduğumuzda 524 lira harcıyor.
Şimdi, koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli birimi olması gereken Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın ilk aşaması, aile hekimliğinin -az önce bahsettiğim gibi- tamamen özgür, eşit ve herkese ücretsiz sağlık hizmetleri vermesi üzerinden konumlandırılması gerekir. Ama bu da performans eksenli, rekabet eksenli gidiyor.
Peki, bunun dışında ne var arkadaşlar? Bunun dışında görüyoruz ki, hastayı müşteri olarak gören bir hizmet ve bakış açısına sahip Sağlık Bakanlığı ve bu müşteri olarak görmesi daha çok kazanmayı, şirketlere daha çok kazandırmayı, sermayeye daha çok kazandırmayı esas aldığı için, dolayısıyla insanlar daha fazla hasta olmak zorunda ve o hastalıktan daha çok para kazanmak zorunda. Kazan, kazan, kazan mantığıyla bakıyor buraya ve bu, gerçekten kamusal hizmet olarak baktığınızda kamusal hizmet değil, tamamen ticarileşen, tamamen şirketlere havale edilen ve onun üzerinden paraya dönüşen bir mevcut durum.
Peki, koruyucu sağlık hizmetlerinde durum bu iken, bakalım hasta olduğumuz zaman neler yaşıyoruz; hastalara sunulan hizmetler ve hastaneler ne durumda? "Hastane" dediğimiz zaman ilk aklımıza gelen şehir hastaneleri; kamu-özel iş birliğiyle hazırlanmış ve bunu "ginger"larla süsleyen, AVM'ye dönüştüren, büyük, devasa koridorları olan, devasa odaları olan, birbirine ulaşımı, erişimi çok zor olan mekânlardan bahsediyoruz. Bu mekânlar öyle mekânlar ki koridorlara -kaybolursanız- bir numara verilmiş, oraya "Kaybolursanız lütfen bu numarayı arayınız." diye... Böyle tersinden, trajikomik bir durum. Bunu -şehir hastanelerinin şu anda aktif olduğu yerler de var- gidip, bakıp görebilirsiniz.
Şehir hastanelerinin dışında bir de ne var? Şehir hastanelerinin içinde süit odalar var yani kendi içinde sınıf farkı gözeten, kamusal hizmet olan ama kendi içinde özelleştiren, hizmetinde sınıf farkı esasına dayanan bir hizmet anlayışı var; bunu da söyleyelim.
Peki, bilemediğimiz ne var? Bunlar böyleyken şehir hastanelerinin bilemediğimiz neleri var arkadaşlar? Kamuoyuna maliyetini bilmiyoruz. Şehir hastaneleri konusunda Bakanlığınız tarafından hiçbir veri açıklanmıyor; ya açılan mahkemelerden ya da basında yer alan haberlerden bilgi alabiliyoruz. Bu konuyla ilgili birçok defa konuştuk, "Kamuya, zarardan başka bir şey getirmeyecek." dedik ama buna rağmen devam eden bir ısrarınız var. Peki, nesillere bir borç yükü aktarılıyor, bunu nasıl açıklayacağız? AVM mantığıyla yaptığınız, hasta garantisi verildiği ve kredilerine kefil olunduğu bu hastane görünümlü şirketlerin kamuya yararını açıklamanızı istiyoruz; Bakanın özellikle şehir hastanesi konusundaki bakış açısını çok merak ediyoruz. Aynı zamanda, bu şirketlerle yapılan sözleşmelerde maliyeti nedir? Bizim yapmış olduğumuz hesaplamalara göre dört-beş yılda bu kendini amorti ediyor, sonrasında yirmi yıl boyunca ödenen kiralar tamamen sermayeye kâr olarak kalıyor, bunu nasıl açıklayacaksınız, bunu da sormak istiyorum. Ve bununla birlikte, son beş yılda sağlık emekçilerine yönelik yaklaşık 40 bin şiddet olayı gerçekleşmiştir, günde ortalama 22 sağlık emekçisi şiddet görmüştür, dizilerde sağlık emekçilerine açık şiddet çağrıları vardır ve bu açık şiddet çağrıları insanları buna özendirmektedir.
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin, ekip uyumu, sağlık biriminin yönetici desteğiyle negatif, hasta sayısıyla pozitif ilişkisi vardır. Çok hasta bakmak, orada hekim ve sağlık çalışanlarının tahammülünü, çalışma azmini, motivasyonunu bozduğu gibi, oraya giden hastayı da aynı tahammülsüzlükle karşı karşıya getiriyor; dolayısıyla, bunlar, şiddeti körükleyen ve şiddet zemini yaratan sebeplerden biridir. Bunun üzerinden de bir siyaset, bunun üzerinden de akılcı bir mantık, akılcı bir politika üretmek gibi bir sorumluluğa sahiptir. Bunun dışında, bu şiddeti durdurabilmek için hızlıca ortak bir yol almanın, biz, buradan direkt teklifini sunuyoruz; nasıl yol alınabilecekse, biz, parti olarak da bunun önünde, çalışmasında hazır olduğumuzu tekrar deklare etmek istiyoruz.
Bir de en önemlisi arkadaşlar, sağlık bireysel bir mesele değildir. Sağlık, koordineli yürütülen, çalışma barışını esas alan, toplumsal barışı esas alan ve herkesin kendini güvende hissettiği bir yaşam biçimiyle gerçekleştirilir ve burada rolü sadece Sağlık Bakanlığı değil, bir bütün olarak bütün bakanlıkların, vekillerin ve toplumun önde gelen kanaat önderlerinin, STK'ların, sivil toplum örgütlerinin de fikri ve onların da ortaklaşmasıyla, ortak bir yol haritasıyla bu iş çözülebilir. Bunun yegâne çözümü de her zaman söylediğimiz gibi kalıcı barıştır, onurlu barıştır; bu da KHK'lar üzerindeki OHAL'in, devam eden KHK'larla insanların bir gecede işsiz kalmasını engelleyen bir siyasetle ancak gerçekleşebilir. Ve sağlıkta yapılan tüm uygulamaların dışında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve bakanlıkların bir bütün olarak, Hükûmetin politikaları bize şunu gösteriyor ki özel sigortacılık mantığıyla yapılan sigortalar işletmeye başlayacak yani herkes temel bir sigorta yaptırmak zorunda kalacak ve tedavisi, maliyeti yüksek olan hastalar ek bir prim ödemek zorunda kalacak. Yani özel sağlık sigortaları zorunlu hâle gelecek, özel sağlık sigortalarında prim daha yüksek bir rakamdan ödenecek, eğer rahatsızsa onun için ayrıca bir prim ödemek zorunda kalacak; kendi içinde sürekli ticarileşen, kendi içinde "para, para" diye bakan bir zihniyete sahip.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Son, talepleri de söyleyeyim.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Yıllarca okuyup atama bekleyen yaklaşık 500 binin üzerinde sağlık emekçisi var arkadaşlar.
Bunların içinde anestezi teknisyenleri var, anestezi teknikerleri var, patoloji teknisyenleri var, patoloji teknikerleri var ve bize sürekli ulaşıyorlar. Az önce Behçet Vekilimiz de ısrarla, altını çizerek söyledi; bunun ısrarla, biz de altını çizerek söylüyoruz, mağdur edilen, sürekli talep eden ama bir cevap alamayan bu yurttaşlarımızın da sağlık emekçilerinin de sorunlarının çözülmesi üzerinden mutlaka ve mutlaka bir siyaset geliştirilmelidir. Buradan somut bir cevap bekliyoruz. "Tamam, olacak, üç ay sonra, beş ay sonra..." değil, gerçekten nedir? Direkt, hiç dolandırmadan, lafı dolandırmadan, mevcut durumu bize aktaracak bir cevap bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)