GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:17.12.2017

HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Divanı saygıyla selamlıyorum.

Yine son iki yıldır bütçe görüşmelerinde Mecliste aramızda bulunmayan ve hukuksuz bir şekilde şu anda zindanlarda tutuklu bulunan Sayın Eş Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ; Grup Başkan Vekillerimiz Sayın İdris Baluken, Sayın Çağlar Demirel; Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Gülser Yıldırım, Ferhat Encü, Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer, Besime Konca, Mürsel Aydoğan, Burcu Çelik ve Demokratik Bölgeler Partisi Başkanı Sebahat Tuncel ve belediye başkanları nezdinde de Sayın Gültan Kışanak'ı ve şu anda haksız yere içeride tutulan yaklaşık 10 bin HDP'li ve DBP'liyi de buradan saygıyla selamlıyorum.

Aynı şekilde, İsrail'de aynı akıbeti yaşayan tutuklu Filistin milletvekillerini, tutuklu Mısır milletvekillerini de buradan selamlıyorum.

Yine, haklarında hiçbir soruşturma, haklarında hiçbir kovuşturma, hiçbir gözaltı, hiçbir tutuklama, hiçbir yakalama emri olmayan ve şu anda hapislerde tutuklu bulunan 700 bebeğin de gözlerinden öpüyorum, o günahsız ellerinden öpüyorum ve o kocaman yüreklerinden öpüyorum. Evet, haklarında hiçbir tutuklama emri yok. 0-6 yaş arası şu anda 700 bebeğimiz cezaevinde. Bunlar hepimizin çocuğu, hepimizin bebeği, hepimize Allah tarafından emanet edilen bireylerdir. Ve yine şu anda haksız yere hapishanelerde bulunan 70-80-90 yaşlarındaki pirifânilerin de nasırlaşmış ellerinden öpüyorum, kendilerine saygılarımı sunuyorum.

Arkadaşlar, yarın Dünya Arapça Günü. Dünya Arapça Günü demişken, Hükûmet yetkililerine bütçede Türkiye'deki Arap yurttaşlarla ilgili bir bütçe ayrılıp ayrılmadığını da sormak istiyoruz. Dilleriyle ilgili bir bütçe ayrılmış mıdır? Nitekim, Türkiye'de yaklaşık olarak yüzde 10'a tekabül eden bir Arap nüfusu vardır.

Dünya Arapça Günü dolayısıyla ben hem Türkiye'deki Araplara hem dünyadaki Araplara da bir Arapça mesaj vermek istiyorum, okumak istiyorum.

BAŞKAN - Yalnız, kayıtlara geçmiyor, bunu biliyorsunuz değil mi?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Biliyorum, teşekkürler.

BAŞKAN - Yabancı bir dil olduğu için "bilinmeyen bir dil" diye geçiyor.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Sorun değil. Barack Obama buraya geldiğinde İngilizce konuşmuştu ve tutanaklara geçmişti. On binlerce kilometre ötedeki insanların konuştuğu dil tutanaklara geçiyor ama bizim Türkiye vatandaşı, yurttaşı, insanı olarak, maalesef, ana dilimizin tutanaklara geçmemesini de gerçekten yadırgıyorum. Kaldı ki Arapçanın özel bir yeri vardır; Arapça, vahyin dilidir, Peygamberin (AS) dilidir, Kur'an-ı Kerim'in dilidir.(x)

BAŞKAN - Sayın Aslan, bak, siz anlıyorsunuz ama kimse anlamıyor. Lütfen, Genel Kurulda bütün vekillerin anlayacağı bir dilde, Türkçe konuşalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, belki küfrediyordur, böyle bir şey olur mu?

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Türkçesini de söyleyeceğim Sayın Başkan, az kaldı, bir paragraf kaldı.(x)

Hemen Türkçesini de söyleyeyim, burada diyorum ki: Özelde Araplar, genelde bütün Orta Doğu halklarının birliğe, beraberliğe ihtiyacı var; yoksa hepimiz birer birer yutuluruz, birer birer yok ediliriz. Bizim tarihte güzel isim bırakan isimlerin referanslarına ve onların pratiğine ihtiyacımız vardır, bizim birliğe ihtiyacımız var, bizim ittifakta, ittihatta, saadetimiz, hayatımız gizlidir, bu şekilde bir mesaj verdim. Merak etmeyin, kimseye küfretmedik, küfretmek için buraya çıkmadık. Halkımızın ve bütün halkların haklarını savunmak için buradayız.

Sayın Dışişleri Bakanı da buradayken ve Sayın Meclisten istirham ediyorum, Orta Doğu'yu aslında iki paragrafta Zülfü Livaneli "Huzursuzluk" kitabında çok güzel özetlemiş, mutlaka o kitabın da okunmasını tavsiye ediyorum. Bakın ne demiş? Kitapta, gazeteci, Mardinli bir yaşlı bilgeyle sohbet ederken yaşlı bilge gazeteciye diyor ki: "Harese nedir bilir misin oğlum? Harese Arapça bir kelimedir. Hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Develere 'çöl gemileri' derler çünkü develer üç hafta boyunca yemeden içmeden yürüyebilirler yani o kadar dayanıklıdırlar ama bunların çölde çok sevdikleri dikenli bir bitki vardır, gördükleri yerde o dikeni koparır ve çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar. O yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa deve hayatını kaybeder. Bu bitkinin adı haresedir. Demin de söyledim; hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler bundan gelir. Bütün Orta Doğu'nun âdeti, hâli budur oğlum, tarih boyunca birbirlerini öldürür ama asla kendini öldürdüğünü anlamaz, kendi kanının tadından sarhoş olur." Yani biz maalesef, Orta Doğu insanı olarak, inanın, o develerden daha acınacak hâldeyiz, daha sarhoş bir hâldeyiz. Biz, ölmelerle, öldürmelerle, bu sarhoşlukla kendimizi öldürdüğümüzün, bitirdiğimizin farkında değiliz. Sadece son iki yılda, kimi kaynaklara göre 3 bin, kimi kaynaklara göre 5 bin insanımızı kaybettik. Son otuz yılda 40 bin insanımızı kaybettik. Yemen'de, Irak'ta, Lübnan'da, Libya'da, Suriye'de son on yılda yüz binlerce insanımızı kaybettik. Bakın, yüz binlerce diyorum, net rakam veremiyorum çünkü şu anda da belki insanlarımız ölüyor. Yani insanlar bu kadar değersiz mi ki yüz binlerle ifade ediyoruz, net bir rakam veremiyoruz?

Şimdi, Sayın Bakan, bizim aslında düştüğümüz durum budur ve içinden kurtulmamıza vesile olacak mesaj da içindedir. Bizim bu sarhoşluk hâlinden, kan sarhoşluğu hâlinden bir an önce uyanmamız gerekiyor. Zaten biz uyanmadığımız için on binlerce kilometre öteden beyaz adam gelip Kudüs'ü işgal edebiliyor, gelip Kudüs'ü bizden almaya çalışıyor, Müslümanlardan, Filistinlilerden. Sadece Müslümanlardan, Filistinlilerden de değil, orada Hristiyanlar da yaşıyor, Yahudiler de yaşıyor, farklı etnik dil, mezhepler de yaşıyor. Bizim bu birbirimize düşme hâlimizi fırsat bilen emperyalist, siyonist, kapitalist güçler istediği şekilde aslında bizi oynatıyor, bizi maalesef istemimizin dışında yönetiyor.

Maalesef bazen Mecliste kavgalar oluyor. Aslında burası kavgaları bitirme, sorunları çözme yeri olması gerekirken artık toplumun aynası mıdır, yoksa toplum mu burayı kendine ayna alıyor, böyle bir ters ilişki var ama siz de çok iyi bilirsiniz ki insanlar birbirine düştü mü isterseniz bin, isterseniz bir milyar insan olsun bir kişi o birbirine düşen bütün insanları hem soyabilir hem tek tek hepsini katledebilir. Bizim şu anda içine düştüğümüz durum budur.

İslam İşbirliği Teşkilatına gelince: Birincisi, Doğu Kudüs kararı yetersizdir. Biz "doğu" ya da "batı" diye ayırt etmiyoruz; Kudüs bir bütündür, Kudüs bir bütün olarak vahyin merkezidir, bütün dinlerin kutsal mekânıdır. Oranın özerk ve özgür bir şekilde yönetilmesi gerekiyor ama İsrail devletinin boyunduruğunda ya da Amerika'nın boyunduruğunda değil tabii ki. Çünkü sadece Kur'an'da ismi geçen 25 peygamberden 12 peygamber Filistin'de tebliğini yapmıştır. Dolayısıyla orada, birçok peygamberin ümmeti vardır, halkı vardır. Hepsinin eşit, adil, özgür bir şekilde yaşayabileceği bir ortam tesis edilmelidir ve bu model, bütün Orta Doğu'ya, bütün dünyaya da ilham olmalıdır, örnek teşkil etmelidir.

Şunu da söylemek istiyorum: Dış ilişkilerde, özellikle Filistin konusundaki hassasiyet, Kudüs konusundaki hassasiyet yani İslam İşbirliği Teşkilatı ülkeleri kalkıp.... Evet, Kudüs için bir şeyler yapmak isteyen samimi insanlar, halk var, halk üzerine düşeni yapıyor ama devletler, yönetimler maalesef yapmıyor. Bakınız, Davos çıkışından sonra İsrail'i OECD ülkelerine kabul eden Türkiye olmuştur, veto etmemiştir; bu bir.

İkincisi, Dışişleri Bakanına da sormak istiyoruz, hâlâ İsrail uçaklarına havada yakıt ikmali izni var mıdır Türkiye'de, hâlâ yapılıyor mu? Bunun da cevaplandırılmasını istiyoruz.

Üçüncüsü, Tel Aviv'in Türkiye Maslahatgüzarı İsrail için 2015'te "İsrail bizim kardeş ülkemiz ve biz ayrılamayız." demiştir, öte yandan siz "terör devleti" diyorsunuz, "işgalci devlet" diyorsunuz -biz de onların terör devleti olduğunu ikrar ediyoruz, kabul ediyoruz, işgalci olduklarını biliyoruz- ama bir karar verin, kardeşiniz mi bunlar, terör mü bunlar, işgalci mi bunlar; bunu bilmeye hakkımız vardır. Hem "terör devleti" diyeceksiniz hem de hâlâ yürürlükte olan anlaşmalar var hem de hâlâ resmî tanıma duruyor, askıya da almış değilsiniz yani siz bu terörü meşrulaştırıyor musunuz? Hem "terörist" diyorsunuz hem günbegün ticaret hacminizi artırıyorsunuz, askerî anlaşmaları imzalıyorsunuz yani bu ne yaman çelişkidir? Bunun da cevabını istiyoruz.

"Dünya 5'ten büyüktür." söylemine gelelim. Güzel bir söylem, gerçekten bir partinin, herhangi bir hareketin liderinin, işte, kendine büyük idealler, hedefler koyması güzeldir ama bakın, bu "Dünya 5'tir" dedikleri, işte, ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya. Rusya'da tutuklu milletvekili var mı, Amerika'da var mı, tutuklu gazeteciler, tutuklu belediye başkanları, içeride süt emen 700 bebek var mı, bu 5 büyük ülkede var mı acaba? Yok. Nerede var? Mısır ve İsrail'de var. O zaman ya söylemlerinizi değiştirin yani kimi örnek alıyorsanız demokrasi, hak, hukuk yolunda o yoldan ilerleyin, eyvallah, biz de sizi alkışlayacağız ama yok öyle bir şey.

Bakın, neler oluyor şimdi onu bir söyleyelim. Tüm İslam ülkelerinde hak mağduru, hukuk mağduru olanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve uluslararası diğer kuruluşlara başvuruyor ama ne ilginçtir ki hiçbir Batı ülkesinden mağdur olduğunu, hukuken mağdur olduğunu düşünen hiçbir insan hiçbir İslam ülkesinin mahkemelerine başvurmaz ve hiçbir Müslüman Orta Doğu ülkesine de iltica etmez. Neden? İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin yurttaşları, vatandaşları Avrupa'ya, Amerika'ya iltica eder? Neden oralara başvurur? Arkadaşlar, bu işte bir terslik var. O zaman, bizim ilk önce kendimizi düzeltmemiz lazım. Selahaddin Eyyubi Kudüs'e adaletle girmiştir, Kudüs, kapılarını adalet sonucu Selahaddin Eyyubi'ye açmıştır ama ne tevafuktur ki bugün on binlerce torunu hapiste ve ne tevafuktur ki bir torununun ismi de Selahattin, o da şu anda içeride.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)