GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:39
Tarih:16.12.2017

HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sabah burada üzücü bir olay haber aldık, bir eski Başbakanın oğlu hayatını kaybetmişti. Şimdi, hepinizin tanıklığına müracaat ederek mevzuya girmek istiyorum. Hep beraber üzüntülerimizi bildirmedik mi? HDP de, HDP Grup Başkan Vekilimiz Filiz Kerestecioğlu diğer partiler gibi üzüntüsünü beyan etmedi mi? Etti. En azından, sabah burada olan herkes ve tutanaklar tanık. Gazetelere bakıyorum, en azından iki gazeteyi isim vererek söyleyeyim: Sabah ve Hürriyet, ana akım sayılacak iki gazetede diyor ki: "Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi temsilcileri Mecliste üzüntülerini beyan ettiler." Şimdi, bir gazete olsa dersin ki direktörü ya da Anadolu Ajansı mahreçli bir şey olsa dersin tek kaynaktan almışlar, olduğu gibi kullanmışlar. Her birinin muhabiri ayrı fakat haberde HDP yok. Sayfaların imajını aldım, bende duruyor, isteyene gösterebilirim, çıkmadan önce de baktım, siz de baktığınızda göreceksiniz.

Peki, bu ne?

SALİH CORA (Trabzon) - Tekzip gönderin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tekzibe ne gerek var. Tekzibe ne gerek var. Tekzip edilecek olan bu ülkedeki bu baskıcı, sansürcü ve işi sadece gazetecilik olmayıp türlü çeşitli ticari, sınai faaliyetlerle Hükûmete göbekten bağlı olan sermayenin, tekelci sermayenin aynı zamanda gazeteciliği bir kâr alanı olarak görüp oradan...

CELAL DOĞAN (İstanbul) - Nemalanması.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Nemalanması.

Teşekkür ederim Celal Bey.

Niye böyle? Çünkü verilen kati bir talimat var: "HDP'yi görünür kılmayacaksınız." Biz...

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - CHP mi dedi bunu?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Kimin verdiğini çok iyi biliyorum. Sabahtan beri dikkat ediyorum Sayın Vekil, laf atıyorsun, bana yapmanı önermem. Cebinde üç dört tane lafın daha varsa buyur devam edelim. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Geçen seferde de öyle dediniz. Geçen seneki konuşmanda da böyleydi.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - CHP yaptırmıştır. İşte söylüyorum: CHP yaptırmıştır. Üç tane partiyi söylüyorsun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - CHP'den niye bu kadar korkuyorsunuz? Bu nasıl bir öz güvensizliktir? (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - CHP yaptırtmıştır.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın, lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Kendinizi yeri geldi mi cihan fatihi zannediyorsunuz, ondan sonra aklınız fikriniz CHP'de.

SALİH CORA (Trabzon) - CHP'yi savunmak size mi düştü?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bu ülkede sansür var. Bu sansür başka bir şeylerin de habercisi, başka bir şeyin. Neyin habercisi? HDP ve onun temsil ettiği değerler, en normal insani faaliyetlerinde bile kamusal alanın dışına itilmeye çalışılıyor. Bu, KHK ihraçlarında böyle; bu, toplantı, gösteri izinlerinde böyle; en sıradan bir faaliyette bile HDP kamusal alanın dışına atılmak isteniyor. Biraz önce de bir başka versiyonunu seyrettik.

Bu ülkede sizin Hükûmetiniz ve Sayın Başbakan bir ilde bir havalimanına bir şahsiyetin, değerli bir şahsiyetin adını verdi; Şerafettin Elçi Havalimanı. Şırnak havalimanının adı Şerafettin Elçi Havalimanı. Ve değişik zamanlarda Şerafettin Elçi'nin adının niye verilmesi gerektiğine gerekçe olarak "Türkiye'de Kürt vardır, ben de Kürt'üm." dediği için Yüce Divanda yargılanıp haksız yere, nahak yere hapis cezası almasını ve cezaevinde yatmasını gösterdi. Devran değişti, sular aktı. Şimdi, toplumsal meseleler konjonktüre göre eğilip bükülecek meseleler değil. Dün, Kürt olduğunu, "Kürt var." dediğini teyit ettiği için adını bir havalimanına layık gördüğünüz bir şahsiyeti ve onun kullandığı kavramı bugün buralarda menetmeye çalışıyorsunuz. Yol mu? Değil. Faydası var mı? Yok. Hiçbir kitapta yeri var mı? Asla. Peygamberiniz bununla amel etmiş mi? Etmemiş. Neyi referans alarak ve ne umarak böyle yapıyorsunuz?

Kürt halkı -ben de söyleyeyim de bir yaptırım uygulanacaksa bana da uygulansın- bunun bedelini ve bu konudaki artık "trajikomik" mi diyeyim, "iğrenç" mi diyeyim, "çapaklı" mı diyeyim, hangi kavramı Meclis mehabetine uygun buluyorsanız onu yakıştırın... Önce dediler ki: "'Nevroz' diye bir şey yoktur." Kürt halkı bu anlayışı iyi tanıyor. "'Nevroz' Türk bayramıdır." dediler. Kürtlerin yaklaşımı da "Orta Doğu halklarının bayramıdır." şeklindeydi.

Sonra devir değişti ve ilk "Nevroz" kutlamasında Cizre ve Nusaybin'de 92 kişiyi hedef gözetmeden tarayarak öldürdüler, sadece kendi bayramını kutlamak isteyen insanları. 1992 yılında Mehmet Muş, hemen bakabilirsin.

Ardından dediler ki... Olağanüstü hâl valisi vardı, hırsızlıkla suçlanmıştı -hani devletin gizli ödeneğini İstanbul'a atanınca yanında getiren- Allah amelince rahmet etsin. "Terör" dediğin zaman hırsızlığın her türü mübahtı, 2 milyon markını -şimdi kalmadı- yanında getirdiği açığa çıktı, "Aman, terörle mücadele..." falan, her şeyin üzerine bir şal. O kutladı, Diyarbakır'daki kamu müdürlerini bile toplayamadılar. Devlet bir toplumsal bayrama, bir halkın bayramına müdahil olursa böyle oluyor. Ateşten atlarken de tamponunu yaktı, o Kürt gençleri gibi atlayamadılar, resmî tören bu kadar olur.

Sonra devlet tekâmül etti, dedi ki: "Kutlayabilirsiniz ama "Nevroz"u 'w'yla değil 'v'yle yazacaksınız." Kürt'ün çilesi bir türlü bitmiyor. "Nevroz"u "w"yla yazdığı için bu ülkede hapis cezası alan yüzlerce insan var. Niye? Alfabedeki bir harfi bir bölücü propaganda sayma zekâsı akıllara seza. İçinizde değerli Kürt vekilleri var, bunun, bu dönemin ayrıntılarını sorun, yakıcılığını sorun, size anlatsın.

Şimdi, Ladino dilinde bir deyim var "..."(x) der. "O tozlar bu çamurları getirdi."

Bizim sizden farkımız şu: Bakın, bir müşterek tavır içine girdiğimizde bile kamusal alanda görülmüyoruz ve bir başöğretmen edasıyla -öğretmenleri aşağılamak şey değil ama- sürekli yerindelik denetimi yapacak bir Meclis Başkan Vekiline de ihtiyacımız yok. Ne dediğini bilen, ağzından çıkanın nereyi gittiğini bilecek kapasitede, kalibrede insanlarız. (HDP sıralarından alkışlar) Ve bu Mecliste "Bu kürsüde ne söyleyemiyorsunuz ki silahlı mücadeleye gidiyor bu insanlar?" diye Başbakanınız, Başbakan Yardımcınız, bakanlarınız defalarca bu kürsüde söyledi. En etkilisi Sayın Arınç'ın konuşmasıydı: "Bu kürsüye gelecekler, hoşumuza giden gitmeyen ne varsa söyleyecekler. Bu da bizim görevimizdir." Sayın Kurtulmuş'un bu konuda ne düşündüğünü gerçekten merak ediyorum.

"Kürdistan"ı siz bir coğrafi deyim olarak ya da bir tanımlama olarak ya da bir kavram olarak beğenmiyor olabilirsiniz, sizin tüylerinizi diken diken ediyor olabilir. Burada "Benim yurdumun, halkımın adı söylenemiyor." duygusunu bir gence verirseniz, dünyanın bütün OHAL bütçelerini, tankını, topunu, tüfeğini bir araya getirseniz o gencin önüne mâni olamazsınız.

Siz zannediyor musunuz biz kalpsiz insanlarız, yitip giden canlara en az sizin kadar yanmıyoruz? Bunların hepsinin giden müşterek geleceğimiz olduğu konusundaki basiretimiz sizden bir saç teli kadar beri zannediyor musunuz? Bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir kavrayıştır? Giden herkesle beraber; asker, polis, gerilla, suçlu, suçsuz... Hepsi geleceğimizin ortak kaybıdır. En az sizin kadar biz de yanıyoruz. Bizim sizden farkımız "Yüz yıldır kullanılan yöntem bu meseleyi daha da derinleştirmiş. Kardeşim, başka bir yol mümkündür ya da mümkün müdür?" sorusunu sormamız. İşte sizin hepinizden burada ayrılıyoruz. Sadece bunu yapmıyoruz, bunun için bedel ödüyoruz. Önceki gün bütçe konuşmam vardı ama aynı zamanda zorla getirmem de vardı. Önceki günkü Millî Savunma bütçesinde barış sürecini anlatacaktım, barış paradigmasını anlatacaktım ama mahkemelerde sürünüyoruz. Dinlenmiyoruz. Hâkim diyor ki: "Müşterimiz çok, işimiz çok, seni mi dinleyeceğiz?" Ama içeri atarken, fezlekeler hazırlanırken hiç böyle demiyordunuz "İşimiz çok falan filan." diye.

Şimdi, normalde, Kültür Bakanlığı üzerine konuşacaktım fakat yaşananlar bir akıl yitimi. Bu yolda ısrar edebilirsiniz. Şüphesiz, çoğunluğunuz var, bir arkadaşımızı daha... Bir vekil kürsü dokunulmazlığıyla, kürsü bağışıklığıyla... Kürsüde söylenen söze para cezası ne demek yahu? Dava paraysa hepimiz bunun parasını öderiz, inandığımız şeyleri söylemekten bir dakika beri durmayız. (HDP sıralarından alkışlar) Şu gruba bakın, bu gruptaki her birinin bu uğurda ödediği bedeller canından, malından, yakınlarından, itibarından feragat etmekle temayüz etmiştir, bu üç kuruş paradan mı korkacağız? Ama bunun aksi bir yol mümkün. Bu bir çılgınlık, bunun nereye varacağı belli olmaz. Orhan Miroğlu buraya çıkıp "Ben Türkmen'im." mi diyecek? Mehmet Metiner buraya çıkıp "Ben Türkmen'im." mi diyecek? Bu, buraya götürür.

Faşizm, söz söyletme mecburiyetidir. Türkiye İşçi Partisi Meclise ilk girdiğinde -Meclis tutanaklarında var- şöyle bir anlayış vardı: Oturumu yöneten başkan vekili oturumu kesiyor "Efendim, nazarıdikkatimi celbetti, kürsüdeki konuşmacılar komünizmi telin ederken Türkiye İşçi Partisi sıralarından hiçbir alkış gelmiyor." diyor. Bu Meclis böyle başkan vekilleri de gördü, böyle mi anılmak istiyorsunuz?

Kültür meselesine... Sayın Başkan, benim beş dakika da şahsi konuşma hakkım var, onu bu konuşmaya dâhil edebiliyor muyuz?

BAŞKAN - Edemezsiniz çünkü orada aleyhe konuşacaksınız.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - E, canın sağ olsun, tamam, vakit kaybetmeyelim.

BAŞKAN - Teknik olarak mümkün değil.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Başka zaman yapıldı Sayın Başkan.

Kültürü yok ki bu ülkenin...

BAŞKAN - Benimle bir alıp veremediğiniz var ama ilgiyle dinliyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Böyle anılmanıza kalbim razı değil, ondan olabilir mi?

BAŞKAN - Onu söylerseniz rahatlatıcı olur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, son konuşmacıysa...

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, son konuşmacı, olur, son konuşmacı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Böyle anılmanıza...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ver Başkan, beş dakikayı da ver.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hakkımız olanı bile alamıyoruz. Önemli değil, beş dakika sonra konuşuruz. Yok, konuşma...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Pardon, özür diliyorum Sayın Başkan.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Süre çalışıyor Ahmet, süre çalışıyor, taksimetre gidiyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, grupların uzlaşısı var bu konuda, sadece iletmek isterim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Süremi dondurun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Beş dakikayı ekleyemiyorum, o başka bir koşul.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ya, tamam, eklemeyin, durun konuşayım ya.

BAŞKAN - Herkes konuşuyor, ben konuşunca kızıyorsunuz, anlamadım ki.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, kültürü yok ki bu ülkenin bütçesi olsun. Kültür meselesinde "kültür endüstrisi" denen bir kavramı tartışmamız gerekiyor. Geç kapitalizmin kalbidir kültür endüstrisi ve kültürü oluşturan her bileşenin değerinin, duygusunun, düşüncesinin, inancının, bilgisinin, sanatının, geleneğinin, göreneğinin sermaye kılındığı bir sistemdir. Sermaye kılınınca ne olur? Bu Hükûmetin en çok yakındığı şey: "Kültür alanında biz bir hegemonya oluşturamıyoruz." Bu benim tercümem. Onlar diyorlar ki: "Sanat alanını, kültür alanını başkaları belirliyor."

Ben de kısacık bir şey söyleyeyim: TRT'de Kur'an-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması var. Siz hiç denk geliyor musunuz ya da izliyor musunuz bilmiyorum. Alfabeden önce Kur'an-ı azimüşşanla tanışan bir kardeşinizim ben. O zaman amme cüzünün arkasında fiyatı yazmazdı, "hediyesi" yazardı. Kur'an-ı Kerim'in arkasında da fiyatı yazmazdı, "hediyesi" yazardı, paraya tahvil edilemeyeceği için.

Şimdi, her günün 1'incisine 2 altın, 2'ncisine 1 altın, en son, en güzel tilavet edene de 50 altın, Sayın Bakan, ödül veriyorlar. Kur'an'ı bir yarış metaına... Kültür endüstrisine kafa yormanızı öneriyorum. Değerli danışmanlarınız var. Bir Kur'an-ı Kerim -bu kadar uhrevi- masivaya bu kadar çevrilebilir mi, böyle teşvik edilebilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - İyi ki dolar vermiyoruz, iyi ki dolar vermiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Önder, şimdi bir düzenleme yaptık, size beş dakika daha veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, biz beş dakikayı istemiyoruz, sadece bu süresinden uzatma istiyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tamam, benim ek süremi verin, o beş dakikayı en sonunda kullanayım.

BAŞKAN - Peki, o zaman bir dakika ek süre veriyorum size.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hani olmuyordu?

BAŞKAN - Şimdi yaptık onun düzenlemesini.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ya, işte biz de onu söylüyorduk.

BAŞKAN - Buyurun devam edin konuşmaya, hiç uğraşacak hâlim yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onun için, bu olgu, "kültür endüstrisi" denilen... Siz, bu neokapitalizmin bütün sistemini, bütün piyasa sistemini uygulayarak İslami kültür geliştiremezsiniz, boşa yeteneksiz insanlara para, kaynak falan -bu milletin- ayırmayın. Bunu en iyi idrak edebilecek insanlardan birisiniz. Sizin var mı bu vahşi neoliberal sisteme, bu kapitalist sisteme bir eleştiriniz? "Hegemonyayı sağlamış." dediğiniz o sosyalist sol sanatçılar var ya, ömür boyu bir ekmeğin peşinde koştular. Orhan Kemal'in hayatını okuyun, doyduğu, iki hafta üst üste doyduğu, evine ekmek götürdüğü vaki değildir.

Şimdi, bir tanım kullanacaktım, geri vazgeçtim, gerçekten kaba olur. "Sarayda yaşayan saraylı gibi düşünür." Marx söylemiş, canı rahmet istedi. Sarayda yaşayıp halkın ya da muhafazakârlığın ya da kutsalın sanatı yapılabilemez de onun için siz geridesiniz, bir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - İki, sanat da olsa bir bedel ödemeyi göze almak gerekir. Sizin tırnağı taşa değen bir tane "sanatçı" diye tanımladığınız insan yok. Olması da mümkün değil.

BAŞKAN - Süreniz bitti Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Getirdiniz, hat ile tezhip ve bir de tespihi eklediniz, bu üçüyle de ne sanat olur ne muhafazakârlık olur ne Müslümanlık olur...

BAŞKAN - Süreniz bitti, teşekkür ederim Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...olursa neoliberalizmin, böyle bir şeyin kötü karikatürü olur. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Senin hakkından Allah gelir ya, başka bir şey demiyorum. Senin hakkından ancak Allah gelir. O kadar dil uzattın ki Kur'an-ı Kerim'e de, okuyana da.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Devam edeceğim abla, sonra söylersin.