| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Adalet Akademisine ayrılan bütçe görüşmeleri üzerine söz almış bulunuyorum.
Doğrusu, Adalet Akademisi, hâkim, savcı adaylarının mesleklerine başlamadan önce daha deneyimli kadroların yetişmesi amacıyla rahleitedrisinden geçtikleri bir merkez; böyle tarif edebiliriz. Yani hâkim, savcı adayları göreve başlamadan önce kendilerine dair, görevlerine dair esasları, etik değerleri ve diğer ayrıntıları bu kurumdan öğreniyorlar. Altı aylık bir staj gibi düşünelim, altı ay adliyede, altı ay da burada bir eğitime tabi tutuluyorlar ya da böyle iddia ediliyor.
Şimdi, yani açıkçası, Adalet Akademisini konuşurken Adalet Akademisine bağlı olmak dışında yargının içinde bulunduğu durum ne? Yani o gencecik öğrencilerin, hâkim, savcı adaylarının o eğitimde gerçekten ne gördüklerini, şu anda hâkim ve savcıların daha çok nasıl karar verdiklerini, bağımsız olup olmadıklarını, bağımsız değillerse nasıl tarafsız olabileceklerini değerlendirmemiz gerekiyor. Zira, söz konusu akademilerde, kendilerinden daha deneyimli ve şu anda bütün dünyanın, Türkiye'nin dehşetle izlediği kararları veren deneyimli hâkim, savcılar eğitimci konumdalar. Şimdi, o eğitimciler bu gencecik hâkim, savcı adaylarını nasıl eğitiyorlar, hangi evrensel ilkelere göre eğitiyorlar, aslında budur bizim temel tartışma konumuz.
Şimdi, bu konuda yargıya ilişkin çokça şey söylendi, ben de bu kürsüden çokça söyledim ama buna dair Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in sözü birçok şeyi açıklamaya yetiyor aslında, diyor ki daha 15 Temmuz yaşanmamıştı: "Geçmişte yargıya olan güven yüzde 70 idi, şimdi yüzde 30'lara düştü." Eminim şu anda bu 30'lar da yerlerde sürünüyor, hiç kimse aslında yargıya güvenmiyor. Eminim iktidar partisi sıralarında oturan değerli milletvekilleri de bu sıralardan kalktıktan sonra yargıya güvenmeyecekler. Şu anda güveniyorlarsa da iktidar partisi milletvekili oldukları için güveniyorlar ama biz yargıya güvenmiyoruz, güvenmemiz için hiçbir sebep yoktur.
Şimdi, diğer istatistiklere hiç gerek yok. Şöyle bir şey var: Türkiye, HSK'yi ne kadar değiştirdi AKP iktidarı döneminde, bunu çok iyi biliyoruz. 17-25 Aralıktan sonra HSYK'nin yapısı çokça değişti, en son 2016 referandumuyla "HSK" olarak revize edildi ve tümüyle yürütmeye bağlandı. Şimdi, Hâkimler Savcılar Kurulunun tümüyle Hükûmete bağlandığı bir ortamda yargı ne kadar bağımsız ve tarafsız olabilir? Bu -hiç hukukçu olmaya gerek yok- herkesin değerlendirebileceği bir mevzudur.
Şimdi, burada, adli yıl açılışları biliyorsunuz artık Beştepe'de yapılıyor, orada yapıldı, sarayda. Hâkim, savcı kura çekimleri bile Beştepe'de yapıldı ve bu kurayı yaptıran ve iktidarda olan parti hâlâ "Yargı tarafsız ve bağımsızdır." diyor. Neye göre tarafsız ve bağımsız oluyor? Tabii ki değildir yani bunu usulen, sadece söylemiş olmak için söylüyorlar çünkü aksi hâlde bir partinin yargısı, siyasallaşmış bir yargı hukuk devletlerinde asla yer bulamaz.
Yani, bununla ilgili şüphesiz çokça anekdot var yargının bağımlılığına ilişkin ama hâkim, savcıların bu konuda çok değerli görüşleri de var. Değerli hocam, partimizin milletvekili Mithat Sancar'ın da bu konuda TESEV'le birlikte yaptığı bir çalışmada çok ayrıntılı değerlendirmeler var. Ben milletvekillerinden gerçekten o kitabı özenle incelemelerini istirham ediyorum. Orada hâkim, savcıların daha önceki yıllarda... 15 Temmuzdan sonra bu hâlde bu itiraflarda bulunamazlar tabii. Onlar bile o dönem ne kadar zor durumda olduklarını söylemişler.
Değerli milletvekilleri, yargı tarafsızlığının ön koşulu bağımsızlıktır. Bağımsız olmayan bir yargı erki zaten tarafsız olamaz. Sicilini tutan, maaşını veren, onu istediği yere atayan, onu istediği yere sürgün eden, onu istediği zaman tutuklayan, onu istediği zaman görevden alan bir kurul, bir iktidar karşısında nasıl tarafsız olabilir yargı? Kendisine zarar gelmemesi için bu konuda gereken, istenilen kararları, istenilen hükümleri vermek durumundadır. Bu konuyu defalarca söyledik, yargı tarafsız değildir çünkü bağımsız değil. Bağımsız olabilseydi, birilerine bağlı olmasaydı, maaşını, özlük haklarını, özgürlüğünü, kişi haklarını başka bir kurumdan alıyor olsaydı şüphesiz yargı tarafsız davranabilirdi ama şu anda bunun asgari koşulları yok.
Şimdi, Adalet Akademisi demişken gerçekten "Adalet nedir?" diye bir sormak lazım; hiç olmayan bir şey, Türkiye'de yok şu anda, adalet değil, adaletsizlik hüküm sürüyor. Yani yaptığımız araştırmalara göre, dünyada başka hiçbir soru bu kadar tutkulu bir şekilde tartışılmadı, adalet kadar, başka hiçbir soru bu kadar kan ve gözyaşı dökülmesine yine sebep olmadı, başka hiçbir soru yine Eflatun'dan Kant'a yoğun bir ilgiye mazhar olmadı. Adalet kavramı tarihsel arka planda da en çok tartışılan kavramlardan biri. Bugün adaletin asgari şartları nedir peki? Adaleti kavram olarak şöyle tanımlayabiliriz sanırım: Herkesin hakkını tanıma, karşılıklı zıt yararlar arasında hakka uygun şekilde eşitlik veya dengenin sağlanmasıdır ve adaletin tesisi için mutlak surette hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun kanunların olması şarttır. Tabii ki kanunların da toplumda yaşayan tüm bireylerin hak ve özgürlüklerini eşit şekilde gözetmesi gerekir. Neresinden tutalım? Bizim ülkemizde vekiller özgür değil, milletvekillerimiz hapiste ve rehin. Kanunları yapan irade hapiste tutulurken kanunların eşitliği gözetlediğini kim iddia edebilir? İktidar partisi tarafından çıkarılan kanunlar tek taraflı bakışla şu anda söz konusu.
Şimdi, burada adalet nasıl sağlanır? Herkese eşit sağlanarak. Daha dün 2932 sayılı Yasa'yla, Şark Islahat Planlarıyla, Cumhuriyet Dönemi'ndeki daha birçok yasayla tehciri, sürgünü, asimilasyonu, inkârı bu ülke yaşadı. Kürtler reddedildi, asimilasyon uygulandı, inkâr edildi, katliama uğradı; Dersim'den, Agıri'den, Koçgiri'den, Roboski'den bugüne geldik. Dün, çok iyi hatırlarım çocukken, Kürtçe konuşulduğu için 2932 sayılı Yasa'yla -1991'de Özal kaldırdı- para cezası veriliyordu. Bugün Meclis kürsüsünde kürdistan bölgesinden söz eden bir milletvekilimiz ceza alıyor. Adalet bunun neresinde? Dün konuştuğumuz için ceza alıyorduk, bugün de konuştuğumuz için ceza alıyoruz, değişen hiçbir şey yok. İşte, adaletsizliği ve adalet kavramının nasıl yaşama geçtiğini buradan tartışmamız lazım. Bu kürsüde düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa, bu kürsüde biz kendi ana dilimizi savunamıyorsak, kendi kimliğimizi savunamıyorsak, kendi kültürümüzü yansıtamıyorsak, yaşadığımız coğrafyayı zikredemiyorsak bu Parlamentoda da, bu ülkede de özgürlük de yoktur, adalet de yoktur. Bu nedenle adalet akademilerinde ne üretildiğini çok merak etmiyorum. Çıkan kararlardan, eğitimcilerin kim olduğundan... Onların şahsından ari bir şekilde söylüyorum. Zaten durum ortada.
Şimdi Adalet Bakanı burada, hazır buradayken Sayın Adalet Bakanı ona da doğrudan sormak istiyorum. Birazdan belgeyi de kendisine takdim edeceğim. AİHM'e gönderilen savunmada -Sayın Adalet Bakanı ve Kurul bugün açıklama da yaptı- diyor ki: "Milletvekilliğinden kaynaklanan haklar devam ediyor." Yani bizim şu anda hapiste bulunan eş genel başkanlarımız dâhil, milletvekilleri -Enis Berberoğlu da dâhil- milletvekilliğinden kaynaklı haklarını kullanabiliyorlarmış. Nasıl kullanıyorlar bilmiyoruz, bunu bir izah etmelerini istiyorum. Burada oy veremiyor, hiçbir denetime katılamıyor, Anayasa değişiyor görüşmelere -taleplerimiz ısrarla olmasına rağmen- katılamıyor, dört duvar arasında nasıl milletvekilliği yapılıyor, gerçekten Sayın Adalet Bakanına soruyoruz.
Hadi bunu da geçtim, her şeyi geçtim, biz cezaevindeki arkadaşlarımızla görüşemiyoruz. Biz milletvekiliyiz, biz milletvekili olarak haklarımızı kullanamıyoruz. Bu konuda neden izin verilmiyor? Tek tek aramak, rica etmek, defalarca görüşmeyi geçiyorum, istisnaları geçiyorum. Gerçekten bu ayrımcı uygulamayı bugün bize izah edin. Biz eş başkanlarımızı ve milletvekillerimizi neden ziyaret edemiyoruz?
Diğeri, Demirtaş şahsında tüm vekiller için soruyorum, onun şahsında tümü için: Dört yüz yedi gündür Demirtaş cezaevinde, 95 duruşması yapıldı. Neden Demirtaş'ı mahkemeye çıkarmıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, çok rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - "HDP'liler mahkemeden kaçıyor." diyordunuz ısrarla, şimdi neden mahkemeleri HDP'lilerden ve Demirtaş'tan kaçırıyorsunuz, bunun izahını istiyorum.
Elimde sizin adınıza imzalanan bir yazı var, cevap alamadığım için buradan sormak zorundayım, Enis Yavuz Yıldırım, Hâkim, Bakan adına, Genel Müdür. Ve bu yazıda şunu söylüyor, diyor ki: "Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan militan konumunda olan ve kamuoyu tarafından yakından bilinen ve takip edilen..." devam ediyor "...olabileceği değerlendirilmektedir..." Bu, sözünü ettiğimiz kişi Demirtaş. Buna Yargıtay kararı ekleniyor ve diyor ki: "SEGBİS'te savunmasının alınmasına..." Bu bir talimattır aynı zamanda. Ve "Anılan Yargıtay ilamı uyarınca işlem yapılması ve işlem yapılamaması hâlinde, gerekli görülürse, günsüz olarak duruşma açılması." diyorsunuz. Bu, yargıya müdahaleyi siz mi yaptınız? Siz yapmadıysanız, bugüne kadar onlarca defa bu kürsüden sorduk, neden yanıt vermediniz? Demirtaş'ın mahkemeye çıkmamasının, vekillerin çıkarılmamasının sebebi sizin talimatınız mıdır? Şimdi bunu size de takdim edeceğim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)