| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla ilgili gündem üzerinde konuşacağım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, normalde insanın ve canlı-cansız varlıkların tümünün yaşam alanlarıyla ilgilenen Bakanlık. Doğal hâliyle, buraları koruyan, buralardaki kültürel varlıkları, tarihî değerleri, bütün burada insanların yaşam alanlarına yönelik yapılan yapılaşmaların tümünü koruyan, onları bir şekilde, doğanın diğer bileşenlerini de tahrip etmeden, onlara zarar vermeden planlayan bir bakanlık olması gerekiyor.
Dünyada -hemen hemen her alanında- çevre ve şehircilik bakanlıklarının yaptığı hatalar, yanlış projeler falan oluyor. Ama bizim ülkemizde öyle bir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var ki maalesef, bütün tarihî yerlerin tümünü, parkları, meraları, zeytinlikleri, yeşil alanları, bütün koruma alanlarının tümünü sadece ticaret mantığıyla, rant mantığıyla ele alan, şehirlerin tümünü de tarihî dokularıyla birlikte tahrip eden büyük, şekilsiz, zengin binalara açan bir bakanlık rolü oynamaya başladı. Özellikle bu son dönemde, bu birkaç yıllık süreç içerisinde bu tahribat tamamen bir yıkıma dönüşmüş durumda. Zaten ekonominin bir bölümü yani şu an bu millî savunmaya ayrılan 120 milyar için diyorum hani Emniyettir, MGK'dır, MİT'tir, Jandarmadır, savunma sanayisidir, müsteşarlıktır; buraya ayrılan bütün bu bütçenin yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıysa nasıl bu ülkenin olanaklarını -tarım alanlarını, tarihî yerlerini, bütün bunların tümünü- ranta çevirerek gelir elde edip, bu alanlara ya da bir şekilde yandaşlara sermaye sunabilirim biçiminde neredeyse bir olay kurumu hâline dönüşmüş durumda. Yani kendisine ayrılan bütçeyle oraları yenileme, çevremizi, doğamızı yenileme, şehirleri bütün o doğal güzellikleriyle birlikte yeniden yapma yerine, maalesef, bunların tümünü tümden yıkarak ranta çeviren, âdeta izin verme kurulu biçimine dönüşmüş durumda. Her torba yasayla, dikkat edilirse -bu son bir yılı bile incelediğimizde- çevreye yönelik bir tahribat, şehirlere yönelik bir tahribat, kıyılara yönelik bir tahribat gündemimize gelmektedir. Bir tarafta Zonguldak'ı, Trabzon'u, diğerlerini hastaneler üzerine tartıştık, kıyılar üzerine tartıştık; yine aynı şekilde Sur'u, Cizre'yi, diğerlerini, şehrin neredeyse büyük bir bölümünü binlerce yıllık tarihiyle birlikte yok eden, işte o zorla kamulaştırma yasalarıyla tartıştık; meralara, zeytinliklere, diğer bütün alanlara yönelik sanayi ve benzeri küçük bir azınlığın rant alanlarını oluşturma üzerine bütün o torba yasalarda getirilen yasaların tümünü tartıştık maalesef.
Şehir alanlarında bugüne kadar bu iktidar döneminde -bizzat kendi ağızlarından ifade ettikleri gibi- ortaya çıkmış olan yani şehircilikte ortaya çıkmış olan ihanet edilen iller, parsel parsel satılan işte bu şehrin bütün değerleri, cemaatlere ve diğer yerlere sunulan rant alanları, binlerce yıllık tarihleriyle birlikte Sur ve benzeri yerleri zorla tahrip edilen, yok edilen ve yeni biçimde yapılacak şekilde aslında dalga geçilerek bütün o tarihleri yok eden, ranta açan; yol, köprü, havalimanı projeleriyle İstanbul gibi şehirler başta olmak üzere bütün şehirleri yok eden, bir daha geriye dönüşümü olmayan, sadece para üzerine bir siyasetle ele alan; yine "kentsel dönüşüm" adı altında insanların yaşam alanlarını daha yaşanılır hâle çevirmek yerine, bunları tamamen büyük binalara peşkeş çeken, onların rantını açan bir anlayışla karşı karşıyayız.
Daha bugün Esenyurt Belediyesi yani çok tartışılan Esenyurt Belediyesinin Başkanı Necmi Kadıoğlu, bütün o yıkımlarıyla birlikte tartışıldıktan sonra, geride büyük tahribatlar bırakarak, yine görevini devrederek ayrılmış oldu.
Cizre ve Sur'a yönelik uygulanan politikalara o kadar karşı çıkmamıza rağmen, güvenlik ve benzeri gerekçeler ileri sürülerek İdil, Silopi, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova, hiç o hendek meseleleri olmayan alanlar da dâhil olmak üzere bunların tümü yıkım alanlarına çevrilerek oradaki halklar mağdur edildiler, kendi ekonomik ve kültürel alanlarından koparıldılar, şehirlere gönderilerek işsizler ordusuna katıldılar.
Avcılık ve diğer meselede de hayvanlara, sokak hayvanlarına ve diğerlerine yönelik büyük bir katliam hâlâ devam ediyor. Bu noktada da maalesef, bunlar, bir şekilde, bu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ona bağlı olarak diğer bakanlıklar tarafından engellenmek yerine daha çok özendirilmekte ve bütün o sokak hayvanları dâhil, bunların tümü de yaşamları boyunca şehirlerdeki otomobil ve benzeri kazalara terk edilmektedir.
Şimdi tam teşekküllü bir yasa daha gündeme getirdiler yani bütün bu tahribatların tümüne karşı sürdürülen mücadelelerle kazanılan tüm haklar -mahkemelerin tümü- yeni bir yasa tasarısıyla tekrar gündeme getirilerek kazanımların tümü ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Yeni yasada ne var? Üstün ulusal çıkarlar, kamu yararı, strateji, güvenlik, ülkenin merkezî planları adı altında bütün koruma alanları yani tabiat alanları, yaban hayatı koruma alanları -"mutlak koruma alanı" olarak geçiyor bunlar- millî parklar, tabiat parkı, tabiat alanı, tür ve habitatı koruma alanlarının tümü yani altı tane statü biçiminde var olan, çevreyle ilgili olan bütün bu koruma alanlarının tümü yeni yasayla birlikte tamamen ranta açılmış olacak. Dört tane temel maddeyle bu meseledeki bütün o koruma zırhlarının tümü kaldırılmak istenmektedir. Nedir bunlar? Birincisi: Bütün o koruma alanlarının yanında, Orman ve Su İşleri Bakanlığı bütün diğer bakanlıkları da bir tarafa bırakarak -yani Tarımdır, işte Çevre ve Şehirciliktir, Turizmdir -diğerleri de dâhil- bütün bu statülerin tümünü tek statüde toplayabilecek yani turizm alanında tarihî bir kenti ya da herhangi bir merayı, diğerlerini, bir parkı tek bir statüde toplayabilecek; bütün statülerin tümünü iptal etme hakkına sahip olmuş olacak. Yine, bu statülerin hepsine yönelik bunları daraltma, istediğini istediği biçimde bu koruma-kullanma biçimindeki dört statüye indirerek, onları her şekilde rant alanlarına açarak kullanılmasını sağlayacak. Yani bir şekilde ÇED'lerle ya da mahkemelerle, diğer mücadelelerle birlikte elde edilen bütün bu hakların tümü Bakanlığın bir kararıyla birlikte ortadan kaldırılmış olacak ve bu sürekli hâle getirilecek. Diyelim, bugün mutlak koruma alanı olan bir yer, yarın bir şirket başvurduğunda, istenildiği anda koruma alanı olmaktan çıkarılarak aynı anda tahribata açılmış olacak. Bunların yapmış olduğu tahribatların tümü hiçbir şekilde cezaya tabi tutulmayarak "Ya eski hâline getireceksin, getiremezsen de küçük cezalar ödeyerek bu meseleyi kapatacaksın." biçiminde bir hakla da bir şekilde taahhüt altına alınmış oluyor.
Doğaya yönelik yapılan bütün mücadelelerin -Cerattepe'ye, Gezi'ye ve diğerlerine yönelik- bir tanesini kışkırtma olarak ele alıyor, diğerini dış güçlerin oyunu; Yeşil Yol'a yönelik mücadelede "Havva ananın kaçak binası vardı. İşte, onu orada ranta çevirmek için yapıyor." diyor; diğer tarafta, "Bunlar bir avuç köylü." diyor Bergama'dakine, Munzur'dakine "Bunlar ideolojik örgütlerin oyunu." diyor; Hasankeyf'e "Siyaset rantı yapmak istiyorlar." diyor, Kaz Dağlarına "İşi olmayanlar ya da bundan kendilerine sonuç çıkarmak isteyenler..." biçiminde suçlamalarla bu mücadeleleri de ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Yenilenebilir enerji noktasında, Bakanın dün ifade ettiği biçimde, 1.500 tane HES ve diğer barajlar yapılacak; yine, aynı şekilde nükleer santral yapılıyor. Dünyanın neresinde bu kadar baraj ve nükleer santral yenilenebilir oluyor? Yani eskiden, Çernobil kazası sonrasında bize "Karadeniz'de bir şey olmaz." diyerek çay içen bakanın yerine, şimdi de maalesef, Çernobil'i bizim ülkemize getiren, Sinop'a getiren, Akkuyu'ya getiren bir bakanla karşı karşıyayız ve bunu da halka "Biz yenilenebilir enerjide 1'inci sıraya geleceğiz." diyerek -nükleer enerjinin neresini yenileyebiliyorsa- bu meselede de halkı kandırarak bu rant alanıyla bu meseleyi maalesef insanların zararına, halklarımızın zararına, ülkemizin zararına işlemeye çalışıyor.
Her şey para değil. Yani elbette bu ülkenin ekonomisine yönelik çalışmalar yapılabilir ama öyle bir an gelir ki paradan vazgeçerek bu ülkenin zenginliklere sahip çıkmamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL ATAŞ (Devamla) - Bir dakika süre verir misiniz.
BAŞKAN - Peki, buyurun, tamamlayın lütfen.
ERDAL ATAŞ (Devamla) - Yani bütün bunların içerisinde bizim yapmamız gereken; birincisi, bu ülkedeki bütün bu meslek örgütlerinin, yöredeki halkların, onların kurumlarının, uzmanların ve yereldeki o bütün kamu kuruluşlarının tümünün dâhil olduğu konseptlerle projeler işletilerek, yarıştırılarak en azından bu ülkede var olanı koruma, onlara yenilerini ekleme siyasetiyle bu meseleyi sürdürmemiz lazım.
Tüm bunların yanında, biz HDP olarak halklarla, ekoloji kurumlarıyla, canlı, cansız varlıkların tümüne yönelik yapılan bu tahribat projelerinin tümüne karşı çıkmaya, ranta yönelik yapılan bütün bu politikaları da boşa çıkarmak için mücadele etmeye devam edeceğiz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)