Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 37 |
Tarih: | 14.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört sayın bakanın bulunduğu bir bütçede genellikle bütçeye giriş yapmadan, buralara değinmeden konuşma yapıldığını biliyorum. Aslında dün vuku bulan olay üzerine söz aldım ve sarahata kavuşturmak açısından da düşüncelerimi arz etmek için buradayım ama dört bakanın bulunduğu bu toplantıda kendileriyle ilgili de bir cümle sarf etmemeyi saygısızlık sayıyorum.
Özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın Türkiye'deki ağır sorunların en başında gelen kadın meselesinde alması gereken çok yol olacağını... Yüzyılların bir birikimi olarak size devredilmiş, ülkemize devredilmiş, kadına bakışın getirdiği bir sonuç olan bu çileyi bir an önce sarahata kavuşturup çözmesi konusunda bütün Parlamentonun size yardımcı olacağına inanıyorum ve başarılar diliyorum.
Enerji konusunda söyleyeceğim -ihtisas alanım değil ama- çok kısır günler yaşayan bir dönemden de geçtik biz. Ben hatırlarım, Türkiye'nin 4 milyar dolar dış ihracatı vardı, 2 milyar 750 milyon sadece petrol ithaline para ayırabiliyorduk ve çoğu zaman hastanelerde film alacak para dahi bulunmuyordu. Ha bu, sadece geldiğimiz bu noktada sizin eseriniz değil, herkesin katkılarına teşekkür ediyorum ama uzun cumhuriyet hükûmetleri... Özellikle barajlar konusunda, özellikle yapılan yatırımlar konusunda, alınan mesafe konusunda cumhuriyetimizin bugün o noktada olmadığını, belli mesafeler aldığını saygıyla, şükranla görüyorum.
Yine Millî Savunma Bakanımız Sayın Canikli burada. Türkiye'deki bütün demokratik engellerin veyahut da dumura uğrayan demokrasinin, kurumsallaşmayan demokrasinin altındaki en büyük problemlerin... Türkiye'nin bir darbeler ülkesi olduğunu, askerî rejimlerin gelişmelerin ve demokrasinin önündeki en büyük engellerden birisi olduğunu yaşayarak öğrenen birisiyim. İnşallah, bulunduğunuz Bakanlıkta bu anlayışın bazen münferit olarak, daha doğrusu, bazen kurumsal olarak, bazen hiyerarşi içerisinde, bazen hiyerarşi dışında -15 Temmuzda gördüğümüz gibi- bir daha tekerrür etmemesi konusunda gereken tedbirlerin alınması hususunda size de başarılar diliyorum.
Şimdi, aslında o kadar çok söylenecek laf var ki hangisine gireceğimi pek bilmiyorum ama çok da kısa bir sürem var.
Şuradan başlayalım: Size bir tavsiyem var; siz iktidar partisisiniz, iktidar partisinin olgun olması gerekir ve her zaman da bir cümlesinin eksik olması bu Parlamentonun işlevi açısından zorunludur.
Bir tavsiyem daha: Asla FETÖ konusundaki havuzlara girmeyin. Bu havuzda yüzme şansınız yok, doğru değildir. Bu konuda başkalarının söylediği laflara, sözlere laf yetiştirme yarışından da vazgeçilmelidir, bu doğru değildir; âcizane bir ağabeyiniz olarak söylüyorum. FETÖ'ye karşı mücadelenizi biliyorum, görüyorum. Ülkenin kılcal damarlarına girmiş bu melanet anlayışının nasıl palazlandığını da bütün kamuoyu ve bütün Türkiye biliyor. O nedenle bu havuzda yüzmenizi dilemiyorum.
Bir başka konu: Özellikle cumhuriyetle ilgili -arkadaşımızın yaptığı konuşmada- algı açısından müthiş bir noktaya getirdiniz Parlamentoyu. Bizim cumhuriyetle bir sorumuz yok. Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit ve özgür yurttaşları olmak istiyoruz. Bu cumhuriyetin kuruluş iradesine baktığınızda da aşağı yukarı çıkış orijini odur. 1921 Anayasası'na baktığınızda, Türk'ü de, Kürt'ü de, Laz'ı da, Çerkez'i de bu ülkenin esas ve birinci sınıf vatandaşıdır. Kurtuluş Savaşı'nı bunlar birlikte yapmışlardır ama cumhuriyetin, bütün bu güzelliklere rağmen, yaptığı bütün başarılara rağmen, yolda giderken sapkınlıkları da açıkça olmuştur. Bunlardan biri de şudur: Lozan'la teminata bağlanan Kürt halkının haklarının da Türkler kadar eşit olacağı konusundaki meselede maalesef yeteri kadar sonuç almış değiliz. Bu, bizim sorunumuzdur. Bu, bizim cumhuriyetten vazgeçmemizi, bizim devletimizin aleyhine bir beka sorunu hâline getirmemizi gerektirmez. O nedenle bizim meselemiz cumhuriyetle değildir; cumhuriyetin eksiklerinin giderilmesi konusunda geçmişte yapmayanları, şimdi de yapmayanları eleştirme konusundaki görevimizi yerine getirmek zorundayız.
Bu cumhuriyet diğer cumhuriyetlere de pek benzemez. Eğer bu cumhuriyetin nimetlerinden yararlanan insanlar olarak değerini bilebilseydik, bu cumhuriyetin... İslamköylü Süleyman Demirel'i Cumhurbaşkanı yapan Kaptan Ahmet'in oğlu Recep Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapan, bu cumhuriyetin eşitlikçi değeridir. Bu nedenle, bizim cumhuriyetle sorunumuz yok. Cumhuriyetin eksiklerinin giderilmesinde hepimizin sorunlarının olması gerekir, onu yapıyoruz.
Bir başka konu: Buradaki arkadaşlarımızın dün özellikle Osman Bey meselesinde müthiş bir yanılgıya düştüğünü zannediyorum. Onu şunun için söylüyorum: Sizin kuruluş felsefenize, partinizin yapısına baktığımızda, özgürlükler konusunda alabildiğine önü açık, Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı kardeş, herkesi kardeş sayan, ifade özgürlüğü konusunda hiçbir ket ve engel tanımayan, hatta "Ben Türkiye'de Kürt devleti kurmak istiyorum, ayrılmak istiyorum." diyen düşüncenin suç sayılmayacağı, partilerinin kuruluşuna müsaade edecek noktaya gelmiştiniz. Bu doğrudur, yanlıştır, ayrı bir konu. Sakın kimsenin aklına... "Halkların Demokratik Partisinin temsilcisi 'Kürt devleti kuralım.' icazeti istedi." anlamında almayın bunu. Bu, bir fikir özgürlüğü meselesidir.
İki: Parlamentoların işlevleri statüko değildir, tutuculuk değildir. Belki Türkiye'nin gelecekte daha iyi bir ülke olabilmesi için idari yapısının değişmesi konusunda zaman zaman Türkiye'de tartışmalar olmadı mı? Türkiye'de eyalet sistemi tartışmaları olmadı mı? Belki şunu da hatırlatmak gerekir: Rahmetlik Özal iyi ki sizin zamanınızda yaşamadı. Yaşasaydı belki de siz Özal'ı kendi ellerinizle de linç edebilirdiniz. Özal'ın şöyle bir anlayışı vardı: "Kürdistan'ı yani Güney Irak'ta, daha doğrusu Kuzey Irak'ta Kürt devletini biz kurmalıyız, bizim himayemizde kurulmalı." dediklerinde, acaba siz adamı yaşatır mıydınız? Bu noktadan buraya nasıl gelebildiniz? Böyle başlamadınız siz. Ne oldu size? Şimdi, oturuyorsunuz... Bu koca Parlamento neye karşı direndi? 15 Temmuzda elinde silahlar, uçaklar buraların üzerinde uçuyor, bir avuç insan faşizme karşı, darbeye karşı, ülkeye el koyacak insanlara karşı burada toplanıp direnç gösteriyorsunuz. Silah vardı, top vardı, kurşun vardı. Ama dün bir arkadaşımız, asla ve kata söylemediği, söylemek istemediği sözü niyet okuyarak... "Ben kürdistan temsilcisiyim." demedi, "Ben kürdistan milletvekiliyim." demedi, "Kürdistan bölgesinden geliyorum." dedi. Bir coğrafi terimi bu Parlamentoyu yıkacak kadar topa, tüfeğe karşı... Gazi Meclisin sıfatına yakıştı mı bu yani? Çocuklarınıza bırakacağınız güzel bir miras değil bu. Ben Sayın Osman Baydemir'in son konuşmasını da dinledim. "Biz Türkiye milletvekiliyiz, ülkenin her zerresinde bizim hakkımız var, her zerresinde kulu ile kölesiyiz." Bu cumhuriyeti... Kürtler ve Türkler Çanakkale'de aynı mevzilerde ölmediler mi? Kıbrıs'ta birlikte ölmediler mi? Galiçya'da, çölde, Sina'da beraber ölmediler mi? E, şimdi "Kürt" lafı geçtiği zaman potansiyel suçlu kabul edecek hâlde muamele yapıyorsunuz.
Bu partiyi, Halkların Demokratik Partisini terörle eş değer göstermek için, sırf o uğurda yapılmadık iftira ve küçültme konusundaki tavrınız eksik olmadı. Ben milletvekiliyim. Milletvekili değil miyim, kabul ediyor musun milletvekilliğimi? Siz bize milletvekili muamelesi yapmadınız. Siz partimize parti muamelesi yapmadığınız gibi, şahsım da dâhil, milletvekili muamelesi yapmadınız bize siz. Benim arkadaşlarım hapiste, ziyarete gitmek istiyorum, Adalet Bakanlığından izin alamıyorum. Ama bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım diyor ki: "Filan gün Selahattin Bey'e gittim, sana selam getirdim." Benim ağrıma dokunuyor, sizin ağrınıza dokunmuyor mu? Bu nedenle de arkadaşlar, mesele şu: Bu siyasetle bu Parlamentoyu, daha doğrusu bir grubu bile, milletvekillerini eşit yönetemiyorsanız, bu doğru bir şey değil.
İki, bu anlayış şuraya götürecektir: Türkiye'de Çerkez Ahmet vardır, Dersimli Ali vardır, Kürt Osman vardır. Yakında, galiba, biz bu deyimleri kullanırsak Parlamento kürsüsündeki sarf edeceğimiz bu cümlelerle büyük ihtimalle Osman'a reva gördüğünüz muameleleri bize de göreceksiniz.
Çok sözlerin hepsini Mithat Bey söyledi. Bu kürsüde Dersimli Diyap Ağa... Seyit Rıza olayı, Türkiye'deki acılardan birisi değil midir?
Sayın Erdoğan şu cümleyi söylemedi mi? "Ey Kılıçdaroğlu, ben Dersim'le yüzleşmek istiyorum, sen yüzleşebiliyor musun?" demedi mi?
Bu ülkenin iki Cumhurbaşkanı, biri İsmet Paşa, biri Celal Bayar, birisi Kürt Raporu'nu birisi Şark Raporu'nu hazırladı. Celal Bayar'ın Şark Raporu hemen yayına girdi, daha doğrusu dağıtıldı, millet muttali oldu. İsmet Paşa'nın Kürt Raporu seksen beş yıl Başbakanlığın kasasında tutulu kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL DOĞAN (Devamla) - Bitirebilir miyim Sayın Başkan müsaade ederseniz?
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika ek süre veriyorum Sayın Doğan.
CELAL DOĞAN (Devamla) - Sağ olun.
Bunu şunun için söylüyorum: Lütfen, geçmişi ve geleceği, daha doğrusu yakın tarihinizi bilmek istiyorsanız... Cumhurbaşkanlığı yapmış 2 şahıstan bahsediyorum; bu bölgelerdeki incelemeleri yaparken kullandıkları "Kürt" terimini, coğrafi olarak verdikleri sıfatı, bu halkın düzeltilmesi gereken sorunlarının yanında nasıl yer aldıklarını açık açık ortaya koyuyorlar. Ama maalesef, siz, bu noktaya geldiniz.
MHP'li arkadaşlarımdan bir istirhamım var: Siz bütün konuşmalarınızda "Kürt kardeşlerimiz bizim bir parçamızdır." diyorsunuz, "Çanakkale'de birlikte öldük." diyorsunuz, "Galiçya'da, Kıbrıs'ta birlikte öldük, yan yana öldük." diyorsunuz ama o kardeşinizin, doğduğu bölgenin adını söylemesini çok görüyorsunuz, çok görmeyin lütfen. Başka yorumlamayın, sizden ricam bu.
Bu Parlamentoda hepimizin birlikte çalışmasına ihtiyaç var. Batacaksak da birlikte batacağız, çıkacaksak da birlikte çıkacağız. Bizim ne gidecek başka vatanımız var... Biz birlikte yaşamak zorundayız. Eşit şartlar altında bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olmaya devam edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan