Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 36 |
Tarih: | 13.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
Elbette ki bütçe ve elbette ki bir bütçenin adil olması, elbette ki bir bütçenin halkçı olması ve elbette ki bir bütçenin emekçinin alın terinin değerini bilmesi, değeri üzerinden inşa edilmesi "Parlamento" dediğimiz çatı altında her birimizin en öncelikli hedeflerinden, çabalarından bir tanesi olmalıdır. Lakin, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütçenin savaş bütçesi olduğu ve/veya bir bütçenin adilane bir barış bütçesi olduğu her şeyden önce onu oluşturan siyasal saik ve onun oluşmuş olduğu siyasal iklimden de ayrık ele alınamaz. Darbenin tam da merkezinde ve darbenin tüm etkisinin toplumun iliklerine kadar hissedildiği bir ortam içerisinde bir barış bütçesini inşa etmek namümkündür.
Bugün bu Parlamento çatısı altında, bu sırada, HDP Grubunun bulunduğu sırada HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş yoksa, Figen Yüksekdağ yoksa, İdris Baluken yoksa, Çağlar Demirel yoksa, Besime Konca ve diğer bütün milletvekillerimiz yoksa bu Parlamentoya darbe yapılmış demektir, milletin iradesine darbe yapılmış demektir, milletin hür iradesi ötekileştirilmiş demektir; eğer CHP sıralarında Enis Berberoğlu yoksa milletin iradesine darbe yapılmış demektir. Darbenin olduğu bir ortam içerisinde ve darbenin hüküm sürmüş olduğu bir ortam içerisinde ne demokrasiyi inşa etmek ne de adilane bir bütçe oluşturmak ve gelir dağılımı arasında bir adaleti oluşturmak mümkün değildir, mümkün olmamıştır ve mümkün de olmayacaktır. Bu itibarla da ben öncelikle, bir kez daha 4 Kasım darbesini kınıyorum. Eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, gazeteciler, yazarlar, aydınlar, mağdur olan her kim varsa bütün onlar özgürlüğüne kavuşmadığı müddetçe bu ülke aydınlık bir yola girmenin kapısını aralamış olamayacaktır.
Bu bütçe tartışmasından önce ve ivedilikle bizim yapmamız gereken, başarmamız gereken "herkesin farklı ama herkesin eşit olduğu" ilkesi üzerinde buluşabilmektir. Bu cumhuriyeti kuranlar, omuz omuza, kol kola mücadele edenler, Çanakkale'de toprağın altına girenler, onların torunlarıdır bu Meclisi oluşturanlar; Kürt'ü, Türk'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Pomak'ı, Süryani'si, Ermeni'si vesairesi. Peki, yetmiş yıldır, seksen yıldır o kol kola yitirdiklerimizin anısına ihanet edilmiyor mu, yetmiş yıl boyunca kesintisiz bir şekilde onlara ihanet edilmiyor mu? Bu coğrafyada en az yirmi beş milyon Kürt yaşıyor. Bakalım bu bütçe kalemine, Sayın Bakan; Kürtçeye, Kürtçenin geliştirilmesine, Ermeniceye, Süryanicenin geliştirilmesine, Pomakçaya, Lazcaya, Lazcanın geliştirilmesine yani bu toplumu oluşturan diğer etnik kimliklerin, kültürel kimliklerin ve çeşitliliklerin geliştirilmesine, korunmasına ve geleceğe aktarılmasına ayrılan kaynak nedir, ne kadar kaynak ayrılmıştır? Çok açık ve net söylüyorum: Ne kadar kaynak ayrılmıştır? Eğer sevinçte ve tasada bu ülke nüfusunun tamamının ortak olmasını istiyorsak haklarda eşit olmamız lazım; eşitçe, özgürce, kavgasız, nizasız, ölümsüz bir gelecek inşa etmek istiyorsak önce adaleti tesis etmemiz lazım. Asimilasyon yetmiş yıllık cumhuriyet tarihi boyunca milim şaşmadan devam ediyor. Bakın, "Bir Kürtçe televizyon kanalı var, daha ne istiyorsunuz?" derseniz bu asimilasyonun daniskasıdır. Anaokulundan üniversitenin son sınıfına kadar Türkçe bu ülkenin ne kadar bir gerçekliği, realitesiyse Kürtçe de aynı şekilde bu ülkenin realitesi olduğunda, eşit kaynak ayrıldığında, Türkçenin yanı sıra Kürtçeyle, Türkçenin yanı sıra yurttaşın olduğu Arapçayla, Lazcayla, Ermeniceyle, Asuri-Süryaniceyle eğitim yapıldığında asimilasyon ortadan kalkmış demektir.
Bakın, öyle bir zaman diliminin içerisinden geçiyoruz ki Palmira'nın bombalanması nasıl bir zihniyetse ve nasıl bir kültüre, insanlığın ortak değerine saldırı ise Hasankeyf'in ekonomik ömrü altmış yıl olacak bir baraja kurban edilmesi ve bombalanması da aynı zihniyetin eseridir. Âdem'in coğrafyası -çok açık ve net söylüyorum- Rıha, halîlürrahmân coğrafyası ne üretir bilir misiniz? Ya Halil üretir ya İbrahim üretir ya İbrahim Halil üretir ya da Halil İbrahim üretir ama netice itibarıyla Nemrut'a karşı direnenleri üretir. İşte, bizim duruşumuz tam da budur; kimden gelirse gelsin Nemrudiliğe karşı çıkmak, itiraz etmek. Gücümüz belki bir karıncanın su taşıması gücüdür ama karşı çıkıyoruz, su döküyoruz bu ateşe ve bugün bu ateşi korlayanlar, bu ateşe yelpaze dökenler, hiç şüpheniz olmasın, Hitler de kütüphaneleri yakmıştı. Onlar tarih kitaplarında nasıl bir çirkin suratsa bu anlayış da tarih kitaplarında çirkin bir surat olmaya adaydır.
Değerli milletvekilleri, sadece bununla da sınırlı değil. Bakın, her defasında, bugün dahi, siyasal iktidar ve Hükûmet ve Hükûmet yetkilileri her fırsatta "milletin iradesi" der. Seni seçen millet ne kadar saygınsa Kürt'ü seçen millet de o kadar saygındır. Sana oy veren millet bu coğrafyanın ne kadar sahibiyse Kürt'e oy veren ve Kürt'ü seçip kendi belediye başkanı yapan millet de bu coğrafyanın o oranda sahibidir. Gültan Kışanak'ı -şahsında bütün belediye başkanlarını bir kez daha burada saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum- onu cezaevine koyan bir zihniyet milletin iradesine zerre kadar saygı duyan bir zihniyet olamaz. İstediğiniz bütçeyi oluşturun Sayın Bakan, istediğiniz bütçeyi oluşturun. Eğer savaş varsa gedikler aha böyle olur. O gedikleri kapatamazsınız, o delikleri kapatamazsınız. Yapılması gereken tek şey var: Bir an önce asimilasyondan vazgeçmek, kültürel soykırım politikalarından vazgeçmek, çatışma politikalarından vazgeçmek, kendinden olmayanı ötekileştiren, kendinden olmayanı zindana koyan anlayıştan vazgeçmek.
İki gün boyunca Manisa ilimizdeydim. Bir kez daha, Manisa'da bulunan, HDP'ye gönül vermiş, demokrasiye gönül vermiş, barışa gönül vermiş, kardeşliğe gönül vermiş tüm insanlarımızı buradan selamlıyorum. Sayın Başkan, siz de hukukçusunuz. İki yıl boyunca ha, iki yıl boyunca, tek bir suçu legal demokratik siyasetin il başkanı olduğu için tutuklanan veya yöneticisi olduğu için tutuklanan veya sandık müşahidi olduğu için tutuklanan ve iki yıl boyunca mahkeme huzuruna çıkarılmayan insanlarla karşılaştım ben. Gerekçe ne biliyor musunuz? Manisa'da HDP, milletvekili çıkarma aşamasına gelmiş. Ne yapıp edip bunun önünü kesmemiz lazım, ne yapıp edip HDP'yi terörize etmemiz lazım, HDP'yi kriminalize etmemiz lazım. İddianamede ne var biliyor musunuz? Bir düğüne gitmişler geline çeyrek altın takmışlar. İddianamede ne var biliyor musunuz? Birbiriyle telefonda konuşmuşlar, buluşalım, çay içelim, kahve içelim... Çay içmek ve kahve içmek bir kriminalize, bir örgütsel deyim hâline dönüştürülmüş. İddianame -tamı tamına ha- bir hukuk metni değil, faşist bir zihniyetin sadece ve sadece eseridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, sabrınız için teşekkür ediyorum.
Bir gün mutlaka bu ülkede özgürlük, eşitlik ve adalet hâkim olacaktır. Bu duyguyla sizleri selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)