Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 35 |
Tarih: | 12.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, çok değerli Diyanetten hazıruna da buradan saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben insanlık mirasıyla ilgili, ortak değerlerle ilgili birkaç cümleyi sizinle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Bildiğiniz gibi, manevi miras olarak inandığımız ve temeli vahye dayanan, peygamberler vasıtasıyla da sürekli olarak insanlığa devredilen, eskimez, eskitilmez ve asla ve asla hiçbir zaman ihmal edilemez bir miras var. Biz buna "dinî miras" diyoruz, "manevi miras" diyoruz. Mesela, peygamberlerden devredilen bu mirası, Hazreti İsa dönemine baktığınız zaman, 30 yaşında bir peygamber, otuz aylık peygamberlik süresi var ve kendisi bu mirasını havarilerine devretmek suretiyle insanlığa kıyamete kadar bu şekilde bir hizmetin öncülüğünü yaptı. Daha sonra Hazreti Muhammed (SAV) Efendimiz de bu insanlık mirasını arkadaşlarına ve ehlibeytine devretti. Dikkat ederseniz, İslam tarihine baktığımız zaman, ehlibeytin bu mirasın en büyük hissedarı olmasına rağmen, âdeta tarihte ihanete uğradıklarını söylesek haksızlık yapmış sayılmayız. İşte, bu şekilde, tarihî mirasın zaman zaman emanete riayet edilmeksizin birtakım ellerde dolaşmış olması dinî skandalların da kapısını aralamıştır. Daha sonra "ulema" olarak tanımladığımız -biz her ne kadar müspet ilimler ile diğer ilimler arasında bir ayrım yapmasak da bu mirasın vârisleri olarak ulemayı tanıdık ve bu şekilde tanımladık- ne yazık ki ulema da bu mirasa zarar verdi. Ulemamız, ehlisünnet uleması genel anlamda bu mirasa zarar verdi. Peki, iyi niyetli çabalar, gayretler, mücadeleler, bu mirasa karşı borcunu yerine getirenler olmadı mı? Elbette ki oldu, elan da var, yarın da olacak ancak en önemlisi, bu mirasın yenilenme gerçekliğinden, hakikatinden uzaklaştırılması tehlikesi sürekli olarak örtbas edildi. Bu mirasın karakterinde, bu mirasın tabiatında, bu mirasın özünde yenilenme vazgeçilmezdir. Dinî terminolojiyle yani dinin kendi, İslam'ın kendi kavramlarını kullanırsak tecdit bu mirasın vazgeçilmez şartıdır. İşte, bu tecdit yaşanmadığı için bugün de hepimizin şahit olduğu din meselesi, diğer dinler meselesi, diyanet meselesi -tenzih ederek söylüyorum hocalarımı- kabul edilemez, zaman zaman bizi komik duruma düşürecek birtakım fetvaların âdeta konusu oldu.
Bakınız değerli kardeşlerim, Hazreti Peygamber Efendimiz'in (SAV) Veda Hutbesi'nin birinci paragrafında "insanlar" diye çağrısı var, insanlara çağrısı var ve bu çağrı oradaki ashabın yani Peygaberimiz'in arkadaşlarının muhatap alınarak bütün insanlığa yapılan çağrıdır. Sadece o paragrafla ilgili ben bu Meclise partim adına şu anda teklif ediyorum: Buyurunuz, o paragrafı hayata geçirin. Biz sizin bu konuda getireceğiniz her türlü öneriye de açığız ve kabulümüz. Nedir o paragraf? Özet olarak, bir teşbihte bulunuyor Hazreti Peygamber. Hac günlerini ve hac ayını, bir de oradaki o kutsal mekânları mukaddes mekânlar olarak tanımlar ve der ki: "Bunlar nasıl mukaddesse, bu günler nasıl mukaddes günlerse, bu ay nasıl mukaddes bir aysa, şu anda Mekke nasıl mukaddes bir şehirse canlarınız, mallarınız, kanlarınız mukaddestir ve her türlü tecavüzden de muhafaza edilmiştir." Buyurunuz, bugün memleketimizde akan kanlarla ilgili, heder edilen canlarla ilgili, o kutsallıklarıyla ilgili bu paragrafı hayata geçirerek bu şekilde bu mirasa bağlılığımızı yerine getirelim.
"Terörle mücadele ediyoruz." diyorsunuz ve getirdiniz bunu devletin bekasıyla da taçlandırdınız. Devletin bekası adaletle olur. Eğer devletin bekasını istiyorsak, devletin daim olmasını istiyorsak, devletin kaim olmasını istiyorsak, birincisi, toplumsal olarak devletin adaleti kendisine bir ahlak olarak kabul edip o şekilde... Bizim CHP'li bir arkadaşımızın Hazreti Ali'ye atfen, Kerremallahu Vecheh'ye atfen "Devletin dini olsa olsa adalettir." dediği gerçekliği bizim bugün kabul etmemiz gerekiyor.
Biraz önceki Sayın Bakan arkadaşım Müslüm Bey cenazelerden bahsetti. Ya değerli arkadaşlar, sayın hocalarım; şimdi, defin hakkı, cenaze hakkı, ölüm hakkı yok mu? Yani insanlar öldükten sonra da bizden kurtulamıyorlar mı? Defin yapamıyoruz, aileler çocuklarını defnedemiyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın çıkıp... Ya, olumsuz görüş bildirin. Ben, buradan, olumlu bir görüş bildirin şeklinde haddimi aşmıyorum. Çıkın, deyin ki: "Evet, dinen bu konuda bu şekilde yapmamız gerekiyor." Yani çıkıp birtakım, işte "Boş ol, boş ol..." veya başka konulara şu anda magazin konusu olacağınıza bu ülkenin şu anda içten içe, içten içe sürüklendiği tehlikenin, sürüklendiği uçurumun neden manevi sorumluluğunu üstlenmiyorsunuz? Neden çıkıp demiyorsunuz ki: "Bu ülkeyi manevi bağlarla biz kenetleyeceğiz, bu ülke toplumlarını bir arada biz tutacağız." Çıkın, bunu söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Her zaman söylüyoruz.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) - Buna ihtiyacımız var, toplumun ihtiyacı var. Devletler bir şekilde kendilerini ayakta tutmayı bilirler ama toplum gidiyor, toplum parçalanıyor. Bakınız, şu anda kopuşlar artık duygusal kopuşlar değil; âdeta öyle kopuşlar yaşanıyor ki bundan sonraki nesiller emin olun bizlere rahmet okumayacak.
Bu duygu ve düşüncelerle ifadelerimi bu şekilde gönülden dile getirirken herhangi bir arkadaşımızın ve herhangi bir partinin inşallah tadını kaçırmadık, inşallah moralini bozmadık diyorum.
Bütçeniz hayırlı olsun, bütçemiz hayırlı olsun. Savaş bütçesi yerine barış bütçesi olsun, barışa vesile olsun, barış bizim hedefimiz olsun, biz de barış yolcusu olalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.