GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:12.12.2017

HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Dengir Bey'e bu deneyimden süzülen hikmetli konuşması için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Ziya Paşa'nın bir beytiyle cevap vermek istiyorum Dengir ağabeye. "Hayr umulur mu böyle bir gecenin seherinde." der Ziya Paşa. Evet, temenni iyidir, iyimser bir bakıştır ama böyle bir gecenin seherinde bizi ne bekliyor ve böyle bir gecede -ya da düzelteyim- sehere kavuşmak mümkün mü? Selahattin Demirtaş'ın yazdığı kitaptan bahsetmiyorum, şafak vakti, gün.

Şimdi, şüphesiz ki bu, milletvekillerinin niteliğiyle ilgili bir şey değil Dengir ağabeyin bahsettiği iş, bir sistem meselesi. Sayın Başbakanın dün yaptığı bir belirlemede saklı bütün bu meselenin niye buralara geldiği. Birçok alametleri belirdi, herhangi birisinden yürüyebiliriz. HDP'li belediyeler için dedi ki: "Onların durumu özel." Asrın liderinin seslenişiyle seslenmek istiyorum: Ne özeli, genel, genel. Ne özeli? (HDP sıralarından alkışlar) Özel olan Ataşehir Belediyesi, bir tane. Siz bu memlekette 94 tane belediyeyi gasbedeceksiniz, ona da özel diyeceksiniz, sonra da milletten bir uyum, kardeşlik, kaynaşma bekleyeceksiniz. İşte "Hayr umulur mu böyle bir gecenin seherinde." tam burada yatıyor.

Efendiler, bu memleketin coğrafi olarak üçte 1'inde seçim sonuçlarını mülga saymışsınız, üçte 1'inde seçim sonuçlarını iptal etmişsiniz -kibarlığı bir yana bırakalım, adlı adınca çağıralım- gasbetmişsiniz. Üstelik nasıl yapmışsınız bunu? 411 sayılı torba yasayla. 19 Ağustosta Meclisimiz görüşmüş bunu; bitimi biraz daha farklı, ağustos ayı sonuna doğru. Bu "kayyum"u o zaman icat etmişsiniz, yüzyılın icadı -AK PARTİ'nin- "Ne lazımsa yaparız." diyorlar. Bugünlerde CHP'yle Kemalizm yarışına girmişler. İyi olan kazansın diyoruz, biz bu yarışta yokuz.

Şimdi, HDP'nin etkili muhalefetiyle bu kayyum meselesi bu torbadan çıkarılmış ama bu çıkarılma işlemi sayın milletvekilleri, bir içişleri bakanına sebep olmuş aynı zamanda. "Ya, bu kayyum ahlaki bir şey değil." diye düşünen hemen sistemin dışına itilmiş. Sizin, Meclisten geçiremediğiniz, ricat ettiğiniz bir yasayı kanun hükmünde kararnameyle sürüştürmenizin, fiilî bir durum hâline getirmenizin demokrasi jargonunda varsa bir karşılığı siz söyleyin, biz de rahat edelim.

Şimdi, böylesine, bir memleketin -coğrafi olarak- üçte 1'inde -3'ü büyükşehir, 10 vilayet, 72 tane ilçe, 12 tane belde- siz burada halkın "Bu beni yerelde yönetebilir, yönetmeli ve bu yönetmeli." dediği iradeyi bir ay içerisinde tarumar edeceksiniz, sonra da buna "özel" diyeceksiniz. Ya "özel" ile "genel"in tanımını bilmiyoruz biz ya da Başbakan bundan bihaber. Hikâyenin kalbi burada atıyor. Siz, bu 94 belediyenin seçmenine "Ya kutuplaşmayalım, kıvançta ve tasada bir olalım." derseniz, size hangi organıyla gülmesini istersiniz? Seçin, beğenin. Sen benim irademi yok sayıyorsun, gasbediyorsun, sonra da bana dönüp "Kıvançta ve tasada bir olalım." diyorsun." İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz; bunları da ezberleyin, Kemalizm konkurunda bunlar hep size lazım olacak. Ondan sonra bunu bekliyorsunuz. Vallahi, güneş batıdan doğarsa belki.

Şimdi, bu memleketin bir hizalama aracı var. "Kürt" dedin mi, "farklı inançlar" dedin mi bu memlekette hizaya girmeyecek, sistemin içine koşar adım dâhil olmayacak pek az insan var. Bu ezber her seferinde çalışıyor, o kadar vahim ki yasama dokunulmazlıkları kaldırılırken de çalıştı. Ana muhalefet partisi bunun zincirleme, müteselsilen yarın öbür gün kendisinin de başına geleceğini bilemedi, acı bir şekilde tecrübe etti.

Belediyelere "terör" dediler, bütün bu belediyelere. Bu 94 belediyenin 27 kadın belediye eş başkanı da dâhil olmak üzere daha birçoğunun davasının bile açılmadığını biliyor musunuz? Davası açılmamış, ne ile suçlandığını bilmiyor. Terörle, şiddetle ya da son zamanlarda ortaya saçılan, para pul, akçeli işlerle ilgili bir tek dosya, bir tek itham -yalan da olsa- bir şey ortaya konulmuş değil.

Bütün belediye eş başkanlarımızın şahsında, yoldaşımız, yol arkadaşımız, onurlu, güzel insan Sayın Gültan Kışanak'ı buradan selamlamak istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Tutuklanması için Meclis Darbe Komisyonuna ifade vermesini beklediler ve Meclis Darbe Komisyonunda bilgisine başvurulan bir şahıs ve bu Parlamentonun emektar bir vekili olarak geldiğinde bir hadsiz vekil ona dedi ki Darbe Komisyonunda: "Cemaat seni ziyaret etmiş ve sana devletin HDP'nin içindeki ya da PKK'nin içindeki ajanlarının listesini vermiş." Bunu söyleyen insanın çok değil iki hafta sonra Pensilvanya'da dest bağlamış bir şekilde fotoğrafı çıktı. "Sevgili kardeşim, verdilerse el bağlayanlara vermişlerdir." denildiğinde ağzını açıp bir şey demedi. Buradan gitti, uçağı Diyarbakır'a indi ve Gültan Kışanak gözaltına alındı. Onurumuzdur, diğer bütün belediye eş başkanlarımız gibi, hepsini buradan saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin demokratik dönüşüm tarihi yazılıyor ve siz bu demokratik dönüşüm tarihinde "demokrasi" denilen şeyin yerellik, yerinden yönetim, yerelin karar süreçlerine katılması demek olduğunu ağır mahkûmiyetler ve can güvenliği ve işkence ve itibarsızlaştırma olarak ödüyorsunuz. Bu, dünyada ödenmiş en kıymetli bedellerdendir tıpkı içeride olan başta eş genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin olduğu gibi.

Millî Savunma Bakanlığının bütçesinde müzakere sürecine dair konuşmak istemiştim "Savaş paradigması mı, barış mı? O bize ne getiriyor, öbürü bizden ne götürüyor?" diye. Fakat zorla getirmem var İstanbul 26. Ağır Cezada, o gün mahkemede olmak zorundayım. Niye? Yasama faaliyetinden alıkoymak bu değil de nedir? Neyse ki her biri birbirinden yetkin bir sürü yoldaşımız var, bir arkadaşımız bu görevi üstlenecek.

Savaşla alınacak hiçbir yol yok. Savaşla hizalayabilirsiniz. Bundan sonra CHP'yi hizalayamayacaksınız. Niye? Bir bedel ödedi ve farkına vardı: "Bunlar öyle yani bu kadar söyledikleri gibi değil, dertleri -sözde- 'terör' falan değişmiş. Bunlar, muhalif olan, başkaldıran, aykırı giden, sistemin birazcık dışında durmayı tercih eden, bize, yaptıklarımıza ayna tutan herkese düşmanmış." Bunu deneyimlediler, öğrendiler. En kötü çatışmasızlık bir günlük bir savaştan iyidir, isterse asırlarca sürsün. Konuşmaktan zarar görmüş bir toplum, bir halk gösteremezsiniz ama savaşın ortaya koyduğu toplumsal maliyet ortada. Bir çelişki var, yandığımız ve itiraz ettiğimiz bu. Müsebbibi sizsiniz, faturasını bütün ülke ödüyor ve belki de en az siz ödüyorsunuz.

Şimdi, Başkanlık Divanı üyesi olmam hasebiyle Meclis bütçesine dair de bir şeyler söylemem gerekiyor. 336 sayfa, amiyane tabirle zembil gibi, bir çalışma raporu bastırılmış. Başkanlık Divanında -işte Sevgili Başkan Vekilimiz orada, Genel Sekreterimiz orada- dilimizde tüy bitti. Arkadaşlar, "internet " denen bir şey var. Bize her seferinde gündemi böyle sayfalarca basıp dağıtmayın, mailimize atın. Belki farkında değilsiniz, inovasyon çağı diye süpürgecilere ödül vermeye benzemez bu, inovasyon böyle bir şeydir yahu, hepimiz internet okuryazarıyız. Yazıktır, bunlar için ağaç kesiliyor, kimse de açıp merak etmiyor. Soruyorum buradaki 550 vekil arkadaşımıza: Hiçbiriniz bunu evinize götürüp kütüphanenize koyar mısınız? Ben götürsem hani kapı cereyandan çarpmasın diye -zembil gibi çünkü- kapının önüne koyarım. Niye? Edebî bir değeri yok, bilimsel bir değeri yok, arşivlik bir değeri yok. 336 sayfa, birinci sınıf kuşe hamur, böyle bir şey. Peki, içinde ne var? İçi çok önemli. İçinde 5 tane avize var, 5 tane avize fotoğrafı, Çekoslovak avizesi. 5 yerde var, bir tek yerde bu ülkenin üçüncü büyük partisinin eş genel başkanlarının fotoğrafı yok. 5 tane avize fotoğrafı var, bir tane Selahattin Demirtaş fotoğrafı yok. Bekaroğlu diyordu ya: "Cami yok içinde." Sadece cami değil, bakın neler yok. 81 ilin müftüsünün fotoğrafı var hem vallahi hem billahi ama bizden bir tane milletvekilinin fotoğrafı var, o da cezaevinde, İdris Baluken'in. Niye? Bu 15 Temmuzun yüzü suyu hürmetine. Diyanet Başkanının fotoğrafı var, Figen Yüksekdağ'ın yok. Yahu bugünlerde antiemperyalizm rüzgârına kaptırmışsınız kendinizi, Dunford'un, Amerikan Genelkurmay Başkanının bile fotoğrafı var, bizim genel başkanlarımızın fotoğrafı yok. (HDP sıralarından alkışlar) Daha kerih olanı başta Divan, hepinizden özür dileyerek söyleyeyim, söyleyeyim mi, söylemeyeyim diye çok tereddüt ettim- 2 tane de abdesthane fotoğrafı var, gene 2 tane eş genel başkanın fotoğrafı yok. Abdesthanenin fotoğrafını koymuşlar, bu 3 partinin liderlerinin fotoğrafı var, bir partinin liderinin yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Asansör bile var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - 3 tane de asansör var, babana rahmet. 3 tane asansör var; saydım, birden fazla olanları sayıyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Müteahhidin fotoğrafı yok ama.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onlar da var. Onları da sivil toplummuş gibi itelemişler içine. Müteahhit ne zaman sivil toplum oldu?

Herkes şahittir bir yanlış beyanda bulunuldu, "Oy birliğiyle Divanda kabul edildi bu GYODER." denildi; değildir. Reklam spotu gibi yaptı ya, kendi adını bastı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - FETÖ'cülerin kardeşi yaptı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Başkanlık Divanı tutanaklarını açın okuyun, FETÖ'den dolayı mal varlığına el konulmuş müteahhitler...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kardeşleri...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...bunun, bu GYODER'in içerisinde mevcutlar, yönetiminde, yürütmesinde varlar. Şimdi propaganda olmasın adlarını söylemeyeyim. Başkanlık Divanında söyledim, kayıtlara geçirdim.

Milletin Meclisini millet mi yapar? "Milletin Meclisini millet yapar." demek, işte bu bütçeden yapılması demek. Yarın öbür gün Gayrimenkul Yatırım Ortaklığıyla ilgili bir yasaya burada "evet" derseniz hepimiz şaibe altına girmez miyiz? Söyledik, çifayda.

Peki, bunun yerine ne var? Bunun yerine, Allah uzun ömür ve sağlıklı ömür versin, her sayfada Meclis Başkanımızın gül cemali var. Bu "Yiyin, için, tasadduk edin." falan, hiç bunlardan haberdar değil misiniz kardeşim? Bunu gönderirdin bütün vekillerin mailine. Bu, küçük bir örnek ama büyük bir örnek aslında. Tüm bu israf anlayışının, tüm bu hovardalık, mirasyedilik, savrukluk anlayışının kristalize olmuş bir hâli.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Talan...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - "Bunu yapmayın." diye de Başkanlık Divanında hiç söylememişsem üç beş kere söylemişim. Bir kere maille gönderdiler, bir eski başbakana atfedilen fıkra gibi. Demiş "Ya bu Başbakanlığın arşivi çok doldu. Bunları SEKA'ya gönderin hamur olsun." Sonra bir durmuş, hani devlet aklı ya "Ya yine de her birinden birer fotokopi alın." demiş. Bu akılla o akıl arasında hiçbir fark yok. Var mı Sayın Bakan? Ayıp değil mi, günah değil mi, yazık değil mi; 5 tane avize olacak? Vallahi avizenin sayısı asrın liderinin sayısından fazla, o da 4 yerde gözüküyor. Bu Çekoslovak avizesi neymiş kardeşim? Abdesthanenin ne işi var Meclis gibi... Nezahetten, mehabetten bahsediyorsunuz.

Sevgili arkadaşlar, peki ne var dedik Faaliyet Raporu içerisinde? 15 Temmuz önemli bir yer tutuyor, tutmalı da. Hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımızı büyük bir saygıyla, rahmetle yâd ediyorum. Yaralanan, bu uğurda sağlığını kaybeden bütün insanlara, bu devletin bütün imkânlarıyla eşit, adil bir şekilde, kaydıhayat şartıyla bakmaları gerektiğini ve bu konudaki duyarlılığı desteklediğimizi belirtiyorum. Ama el insaf! Darbenin mağduru onlar, darbenin mağduru siz değilsiniz ki. Siz bu darbenin olsa olsa ve kendinizi bilseniz mahcubu olursunuz. Nereden mi olursunuz? Burada dinliyoruz sabahtan beri, Maliyede, yargıda, Millî Eğitimde, Diyanette -müstafi bir başkan oldu Diyanette, niye gittiği, nasıl gittiği hiç konuşulmadı- hepsinden vahimi, orduda kök salmış bu yapı ve bunlara dair bütün düzenlemeleri burada -en azından son üç dönemde ben şahidim- canhıraş bir şekilde, hulusi kalple, büyük bir imanla savunmuşsanız, bu darbenin mağduru olamazsınız, mahcubu olursunuz. Bari bu mahcubiyetle durun, millet de desin ki: "Ya, tamam işte, olmuş bir şey, en azından idrak etmişler." Bu darbenin mağduru, başta hayatını kaybedenler sonra sağlığını kaybedenler, sonra da fırsatı ganimet bilerek aşından işinden, eşinden ettiğiniz binlerce KHK mağdurudur; bu darbenin mağduru onlardır. Size ne oldu? Tırnağınız taşa değdi mi? Yok. Değmesin de ama kalkıp da böyle bu darbenin mağduruymuş gibi de her seferinde ahkâm kesip bunu bir sopa gibi muhaliflerin üzerine sallamayın.

Bu Meclis eğer bu bütçeyi hak edecekse... Cezaevinde ve her gün mahkeme kapılarında olan, sadece kürsüde yaptığı konuşmalar için, kürsüde yaptığı konuşmayı dışarıda tekrarladığı için zindanlara attığınız, kılınızı da kıpırdatmadığınız vekiller için, onların yasama faaliyetine katılması için eğer bir inisiyatif almazsanız bu paranın her kuruşu bize haramdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben kendi adıma bunu reddediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bir abdesthane kadar kıymeti olsun bu vekillerin.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Önder.