| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi meriyete girmeden önce 2019'a kadar yaşadığımız, yaşayacağımız uyum yasaları sürecine ve öncesine dair bazı görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Türk milleti büyük iç ve dış tehditlere maruz kaldığı badireli dönemlerde birtakım iç kavgalara tutuşsa da, iktidar ve nüfus mücadeleleri yaşasa da bir yolunu bulup ittifak ederek bekasını daima korumuştur. 15 Temmuz ve sonrası da Türkiye'nin en büyük bölücü, ayrılıkçı tehditlerden birine maruz kaldığı bir süreç olmuştur. Bu süreçte milletimiz hem kendi iç barış ve dayanışma ruhunu öne çıkarmış hem de genetik kodlarının tetiklediği bağımsızlık ve hürriyet refleksiyle devletin bütünlüğünü kurtarmıştır.
Bununla beraber, 15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında atlatılan tehlikenin tamamen ortadan kalkmadığı, Türkiye'nin toplumsal kaynaşma, birlik ve beraberliğe eskisinden daha çok ihtiyaç duyduğu, inkâr edilemez bir gerçektir. İhanet kalkışmasının faili olan FETÖ, bölücü terör örgütü PKK ve IŞİD gibi örgütleriyle iş birliği, el birliği etmektedir. Çok boyutlu küresel güçlerin desteğindeki bu ittifak, ihanet ve bölücülük ittifakı karşısında birlik, bütünlük, tesanüt ve millî mutabakat ihtiyacı kendini her geçen gün daha çok hissettirmektedir.
Türkiye'nin toplumsal dokusu zengin bir hazine gibi Orta Asya'dan Kafkasya'ya, oradan Anadolu coğrafyasına taşınan devlet kurma ve yönetim geleneklerinin eseridir. Selçuklu ve Osmanlı Devleti'nin bin yılda kardığı harçla oluşan bu güçlü ve mukavim sosyal doku, bölücü faaliyetlerin Türkiye'yi ayrıştırmasına izin ve fırsat vermemektedir. Atalarımız bize bütün iç ve dış etkenlere karşı üstün direnç gösteren toplumsal barış iklimi bırakmışlardır. Selçuklu ve Osmanlı'dan kalma sosyal barışın egemen olduğu topraklarımızda her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı akım, kardeşlik ve barış ikliminde erimekte, yaşama şansı bulamamaktadır. Bu şaşmaz hakikatin en son örnekleri yakın tarihimizde Osmanlı'nın son döneminde ve millî mücadele yıllarında görülmüştür.
Ayrılıkçı, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı halkın gösterdiği birliktelik ve dayanışma ruhu son olarak 15 Temmuzda meydanlarda tecelli etmiştir. 15 Temmuzda iman seli gibi sokağa taşan insanların tankların önüne yatarak, kendini kurşunlara siper ederek, ihanet teşebbüsünü kırmak için canını ortaya koyarak gösterdikleri millî direnç, maşeri vicdana binlerce yıllık birikimin yön verdiğinin ispatıdır. O gün, bütün dünya Türk toplumunun kendiliğinden organize olmak suretiyle varlık azmini koruduğuna ve ilelebet de koruma azmiyle mücehhez bulunduğuna şahit olmuştur. Darbecilerin ve onu destekleyen küresel aktörlerin direncini işte bu sarsılmaz azim ve irade kırmıştır. 15 Temmuz darbe kalkışmasına mukavemet ederek milletimizin gösterdiği tarihî refleks ve kendi varlığıyla beraber devletin bekasını da koruma yolunda icra ettiği hayati işlev, aynı zamanda bir demokrasi destanıdır. Türk milleti kendi mevcudiyetiyle birlikte binlerce yıllık üstün bir geleneğin mahsulü olan devletinin de en kıskanç, en hararetli ve en kararlı savunucusu ve muhafızı olduğunu bu uğurda canını feda ederek göstermiştir. Milletimizin bağımsızlık azminin, birlik ve beraberlik şuurunun maşeri vicdanda temerküz ettiği ortaya çıkmıştır.
15 Temmuz destanı, aynı zamanda, Türk milletinin iç ve dış tehditlere gösterdiği muazzam direncin tezahürüdür. Yaşadığımız coğrafyada kıyamete kadar hayat sürmenin yolu, bu destansı direnişi hafızalarda daima diri tutmak, gelecek nesilleri bu bilinçle donatıp yetiştirmekten geçmektedir. Bu sebeple 2016 Ağustosundan itibaren Türkiye bertaraf ettiği tehdidin tamamen ortadan kaldırılması için seferber olmuş ve bu seferberlik millî mutabakatla taçlandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu ifadelerimizden hamaset edebiyatına soyunduğumuz, ağdalı bir belagatle yüce Meclisin vaktini boşa sarf ettiğimiz sanılmasın. Unutulmasın ki Türkiye 15 Temmuzda uçurumun eşiğinden dönmüştür. Şükür ki o günün gecesi milletimiz bekasına ve bütünlüğüne yönelen tehdide yediden yetmişe bütün fertleri ve her kesimden insanıyla göğsünü siper etmiş, dayanışma ve birlik beraberlik şuuruyla yıkıcı tehdit savuşturulmuştur.
Politikacıların ve siyasi partilerin en önemli görevi, millî direncimiz ve varlık azmimizin enerji kaynağı olan toplumsal birlikteliğimizi, sosyal barışı korumaktır. Bizlere düşen, birlik ve bütünlüğümüzün korunması için olanca ölçüde kıskanç ve titiz davranma gerekliliğidir. "Birlikten kuvvet doğar." sözü klasik bir retorikten ibaret olmayan, binlerce yıllık içtimai kültürün damıttığı bir tecrübe hasılasıdır. Birlik olmalı, bütünlüğümüzü koruyabilmeliyiz. Türkiye'nin bekasının, toplumsal barış ve bütünlüğün korunması her türlü politik ve kişisel endişenin, çıkarın önünde ve üstündedir. Tarih boyunca görülmüştür ki bölücülük ve tefrika, milletimizi ve devletimizi daima badirelere, uçurumlara sürüklemiştir. Türk milletinin ayrışıp, bölünüp birbirine düştüğü dönemlerde topraklarımız yabancı güçlerin işgaline uğramış, millî bağımsızlığımız maalesef yitirilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin 15 Temmuz ve sonrasındaki süreçte takındığı tutumun ve siyasi duruşun bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi 2016 Ağustosunda şekillenen millî mutabakat ruhunun peşinden durup dururken koşmamaktadır, peşine düşmemektedir; Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, Türkiye'nin hükûmet sisteminin sağlam bir hukuki ve anayasal zemine oturtulması için Hükûmete durup dururken teklifte bulunmamıştır. Gün birlik günüdür, dem dayanışma demidir. Topraklarımızın dışında, bilhassa okyanus ötesinde Türkiye'nin mahvı için kurulan fesat ve imha mahkemeleri ile bölgemizde taşeron terör örgütleri vasıtasıyla kurulan bölücü tezgâhlar karşısında bütün siyasi partilerin ortak tavır ve duruş sergilemeleri esasen bir vatan borcudur. Bu durumu mevcut iktidar partisinin meşru olmayan yollarla iktidardan uzaklaştırılması için fırsat olarak kullanmak doğru değildir. Türk milletinin etine aş erenlere ayran yetiştirmektir. Bize zincir vurmak, tarih sahnesinde yeniden güçlü günlerine dönme yolunda ilerleyen Türkiye'nin yoluna hendekler kazmaktır. Çünkü düşmanlarımızın hedefi iktidar değil, doğrudan Türkiye ve Türk milletidir. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi de her zaman olduğu gibi, siyaset anlayışını birlik ve beraberlik eksenine oturtmuştur. Bugün, aramızda hürriyet, eşitlik, kardeşlik hatta adalet prensiplerini savunarak Türkiye'nin altını oymaya çalışan ayrılıkçı unsurlar ile onların iş birlikçilerine zeytin dalı uzatanların yakın tarihimizden ibret alacaklarına inanmak istiyoruz. Geçmişten bugüne ulaşan tarihî ibret levhaları karşısında, Milliyetçi Hareket Partisi, sık sık, millî mutabakatın, millî meseleler söz konusu olduğunda özellikle siyasi partiler arasında meşru ittifakların taşıdığı önemin altını çizme ihtiyacı duymaktadır. Bizim ittifaktan muradımız, ülkeye, emperyalist ülkeler ve onların taşeronları olan örgütlerle gizli veya açık bir itilaf siyaseti değil, tersine, milletle birlik ve bütünlük tesis etmektir.
Kim milletten uzaklaştıysa ihanetin kucağına ve ağına düşmüştür, kim düşmanla gizli veya açık iş birliği ettiyse cezasını millet kesmiştir. Zamanla ihanet edenler ayıklanmış, işbaşından uzaklaştırılmıştır. Millet, çeşitli bahanelerle kirli hesaplarını müstevlilerin kirli emelleriyle tevhit edenleri önünde sonunda tasfiye etmiştir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonrasının Türkiye'nin iç ve dış sorunlar yumağıyla giderek daha çok boğuştuğu bir dönem olduğu hatırlarda tutulmalıdır. Türkiye, cumhuriyet tarihinin en ciddi rejim bunalımıyla karşı karşıya kalmıştır bu dönemde. Tarih bir kere daha tekerrür etmiş, ihanet ağlarını demokrasi ağacının dallarına, evrensel insani değerlerin, evrensel ilkelerin gövdesine örmüştür. En kötüsü de FETÖ, PKK ve IŞİD gibi terör örgütleri Türkiye'ye ittifak hâlinde topyekûn saldırıya geçmişlerdir. İşte böylesi bir dönemde "İhanet ve ayrılıkçılık Osmanlı Devleti'nin sonu olmuştu ama Türkiye'nin sonu olmamalıdır, olmayacaktır." teziyle hareket eden Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi engellemelerin ortadan kalkması için hamle yaparak tarihî bir fonksiyon icra etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinde bugünümüzün ve yarınımızın millî mutabakat ve konsensüs içinde dizayn edilmesinin zaruretine inanılmaktadır. 2019 yılında milletimizin vicdan ve iradesinde vasat bulmuş dayanışma ruhuyla, yeni bir ittihat ve ittifak şuuruyla demokratik engelleri aşmak, bekamıza diş bileyen oyunları birer birer bozmak da millî mukavemetin gerek ve zaruretleri arasındadır. Aslında, 15 Temmuzdan sonra millî mutabakat için müthiş bir fırsat doğmuş ancak politik hırslar ve endişelerle iflah olmaz vehimler yüzünden bu hava dağıtılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi bu konsensüsün yeniden tesisi için yola çıkmıştır ve bu yolda üzerine düşeni kâmilen yapmak için çaba göstermektedir. Neticede, milletimiz, AKP ve MHP'nin ittifakıyla hazırlanan Anayasa değişikliğine onay vermiş, tehditlerin, arkasında millet çoğunluğunun durduğu güçlü bir hükûmet sisteminin önünü açarak bertaraf edilmesinin yolunu açmıştır. Artık adım adım Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin taşları yerine oturmaktadır. Bununla beraber uyum yasaları Meclisten geçirilip sistemin taşları yerli yerine oturuncaya kadar siyasi sallantıların devam etmesi, birtakım arızaların çıkması mümkündür. Ayrılıkçı ve bölücü tehlike tamamen geçinceye, ülkede dinamikler ve her türlü ortam normalleşinceye kadar siyasi partilere düşen, millî mutabakat içinde hareket etmektir. Bu yapılırken 2019 yılında Anayasa değişikliği hayata geçmeden önce uyum yasalarının siyasi uzlaşma arayışı içinde çıkarılması da hayati önem arz etmektedir. İşte bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Anayasa değişikliği sürecinde olduğu gibi, uyum yasaları sürecinde de devreye girmiş, Seçim ve Siyasi Partiler Kanunu'nda da kendi kurumsal kimliklerini korumaları şartıyla, siyasi partileri ortak hedeflerde buluşturacak bir çatıyı esas alan hukuki değişikliklerin yapılmasını teklif etmiştir.
Milletimiz, 16 Nisanda Milliyetçi Hareket Partisinin siyasetüstü millî öncelik ve hassasiyetlerle henüz tamamen bertaraf edilmemiş küresel tehdidi dikkate alan yapıcı siyasetini tasvip ettiğini göstermiştir. Milletin bu teveccühünün karşılıksız bırakılmaması ve buna icabet edilerek uzlaşma kültürünün muhafazası, 2019 seçimlerine giden yolda siyasi bir vecibe olarak görülmektedir.
Genel Başkanımızın 2019 seçimlerinde siyasi partiler arasında açık ittifaka zemin hazırlanması için yasal düzenleme öngören teklifi, bu çerçevede oldukça önemli bir adımdır. Söz konusu teklifle sistemde aksaklıkların yaşanmaması, erkler dengesinin korunması ve siyasi partilerin demokrasimiz içindeki fonksiyonlarını bihakkın icra edebilmeleri planlanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği üzere, bugünkü yasalar açık bir ittifaka izin vermemektedir. Bu yüzden geçmişte siyasi partiler hileişeriye yoluyla ittifaka girmişlerdir. Bu durum, nispi bir belirsizliğe yol açarak hem seçmenin tercihlerini olumsuz etkilemekte hem de istenen sonuçların elde edilmesine mâni olmaktadır.
Diğer taraftan, bir başka partinin amblemiyle ve onun çatısı altında seçime girilmesi, ittifakı kabul eden edilgen konumdaki partinin kurumsal kimliğini zedelemekte, tabanda aşınmalara yol açmaktadır. Bu durum, aynı zamanda, ittifaka dâhil olan adayların söylemlerini halka anlatma ve onları ikna etme noktasındaki inandırıcılıklarını da sınırlamaktadır, oysa bazı Batılı ülkelerde seçimlerde açık ittifaka izin veren yasalar mevcuttur. İleri demokrasilerde ittifak meşru ve savunulan bir çıkış yoludur. Bu meseleye bir siyasi partinin baraja takılmadan parlamentoya girmesinin önünü açma çabası şeklinde bakmak yanlış, şaşkın ve şaşı bir niyet olur. Anayasa değişikliği sürecindeki mutabakatın sürdürülmesinin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde hayata geçirilmesi bakımından yararlı olacağını düşünmekteyiz. Sayın Genel Başkanımız bu bağlamda bir cumhur ittifakı önermektedir. Bu teklifin en temel amacı güçlü bir parlamento oluşturmaktır. Zaten Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hedefinde de kuvvetli bir meclis vardır. Sayın Devlet Bahçeli'nin önerdiği cumhur ittifakı önceden belirlenmiş iki partinin uzlaşması olarak algılanmamalıdır, bu sadece ittifakın çerçevesini çizen bir tekliftir yani sadece bir kanun teklifi önerisidir, bütün partiler için geçerlidir. Yasal değişikliklerle bu yol açıldığında, 16 Nisanda Anayasa değişikliğine karşı birleşen siyasi parti, sivil toplum örgütü ve diğer teşekküllerin de müşterek bir çatı tesis etmeleri mümkün olacaktır. Son günlerde gündeme getirdiğimiz siyasi partiler arasındaki seçim ittifakı düşüncesi ne iktidar partisinin oy kaybından ne de Milliyetçi Hareket Partisinin baraj altında kalacağı endişesinden kaynaklanmıştır. Burada asıl olan, yeni sistemde, yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinde, güçlü yürütme karşısında onu dengeleyen güçlü bir yasama organının oluşturulması, halkın kahir ekseriyetinin de böyle bir oluşuma destek vermesidir. O takdirde, cumhur ittifakı siyasi partiler kadar -adı üzerinde- cumhurun yani halkın da ittifakını sağlayan bir adım olacaktır. Bu yolla, biz, aslında ittifakı milletle, halkla yapmış olacağız. İttifak, bir gruplaşma ve ayrışma husule gelmesinden ve oyların belli bir çatının sandığında yığılmasından ziyade, Cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinin hem sağlıklı işleyişini temin eden hem de bu işleyişi denetleyen etkin bir parlamentonun teşekkül etmesini hedeflemektedir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçimi kazanacak ve yürütmenin başına geçecek adayın yüzde 50 artı 1 alması zarureti dikkate alındığında, Parlamento aritmetiğini tayin edecek ittifakların ne kadar gerekli, normal ve meşru olduğu da kabul edilecektir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde istikrarın ve erkler dengesinin temini için güçlü bir parlamentoya daha çok ihtiyaç duyulacağı inkâr edilemez bir hakikattir. O hâlde, 2019'da hayata geçecek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin dinamikleri ve anayasal çerçevesi dikkate alındığında güçlü bir Meclis yapısının taşıdığı önem takdir edilecektir. Güçlü Türkiye Büyük Millet Meclisi, güçlü yönetim, sağlıklı bir demokrasi demektir.
İşte bu bağlamda, cumhur ittifakı bize istenen tablonun ortaya çıkması için fırsat ve imkân verecektir. Güçlü bir parlamento yürütmeyi dengelemekle kalmayacak, etkin bir murakabe organı olarak işlev üstlenecektir; güçlü bir yasama organı, kuvvetli bir hukuk sistemini oturtmak için gereken demokrasi silahlarını da elinde bulunduracaktır. Bu sayede, Parlamento sadece yürütme karşısında etkin bir denge unsuru olmakla kalmayacak, yargı erkinin de denge mekanizmasındaki yerini sağlamlaştıracaktır. İttifakı esas alan yasal değişiklikler yapıldığında mevcut sistemin tıkanıklıklarının giderilmiş olacağı yeni hükûmet sisteminde şu anki yapıdan daha dominant bir parlamentonun teşekkülünün yolu açılmış olacaktır. Böylelikle, siyasi hedef ve niyetleri, Türkiye'nin geleceğine dair asgari müşterekleri olan kitlelerin gücü bir çatı altında birleştirilerek ortaya çıkan sinerjinin Meclise yansıması sağlanmış olacaktır. Mecliste millî iradeyi daha bariz yansıtan bir siyasi tablo oluşacağından üç büyük denge unsurundan biri olarak yasama erki, bugüne kadarki en müessir konumuna ulaşabilecektir. İttifaklar gerçekleştirilerek yapılan seçime tek çatı altında girme konusunda uzlaşan partilerin birlikteliğinde kurumsal kimliklerin korunması da esas olacaktır. Oyların dağılımı partilere münhasıran olacak, bu sayede, ittifakta yer alan her partiye kendi tabanından veya kendi seçmenlerinden gelen oyların miktarı da belli olacaktır. Meclis aritmetiğini belirleyecek oy yekûnu ise ittifakın toplam oyu temel alınarak belirlenecektir. Bu sayede hem ittifak bünyesindeki partilerin kurumsal kimlikleri ve tüzel kişilikleri korunmuş hem de konsolide olmuş oyları sandığa yansımış olacaktır. İttifakta yer alan siyasi partiler Parlamentoda kendi oylarıyla grup oluşturabileceklerdir. Diğer taraftan, genel seçmen kitlesinin çoğunluğunun temayülü en kuvvetli şekilde bir uzlaşma ikliminde toplanmak suretiyle fevkalade verimli bir netice elde edilmiş olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, cumhur ittifakını, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden esinlenerek ve bu sisteme atfen düşünmüş olup Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de etkilemesini öngörmektedir. Bu nedenle, cumhur ittifakı, halkın kahir ekseriyetinin temayülünü bir mıknatıs gibi kendisine çekebilecektir. İttifak, güven ve umut vermekle kalmayacak, güçler dengesinin teşekkülünü de açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Anayasa değişikliği referandumunda yüzde 51 olan halk desteğinin, oyunun böyle bir ittifak sayesinde çok daha yüksek oranlara çıkması mümkün olacaktır.
Konuşmama yüce Meclisi saygıyla selamlayarak son veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın.