| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 12.12.2017 |
AK PARTİ GRUBU ADINA KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık teşkilatının Türk-İslam geleneğinden şekillenen köklü, tarihî geçmişine baktığımızda, Selçuklu Devleti'nde Büyük Divan, Osmanlı Devleti'nde Divan-ı Hümayun, Tanzimat Dönemi'nde Başvekâlet Kurumu olarak teşkilatlandığını görmekteyiz. Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla birlikte "Egemenlik, kayıtsız şartsız Türk milletinindir." anlayışının sonucu, tüm devlet yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplanmıştır. "Meclis Hükûmeti sistemi" olarak adlandırılan bu dönemde yürütme erkine ait tüm yetkiler Meclise bırakılmıştır. Meclis, yürütme yetkilerini kullanabilmek için bir İcra Vekilleri Heyetini yani bugünkü anlamda Bakanlar Kurulunu seçmekte, bu heyet de İcra Vekilleri Heyeti Başkanını yani bugünkü Başbakanı tayin etmekteydi. Fakat her bir bakanın doğrudan Meclis tarafından seçildiği ve yine İcra Vekilleri Heyeti Başkanı ile her bir bakanın tek tek Meclise karşı sorumlu olduğu bu sistemde hâliyle güçlü bir yürütme organı ve Başbakanın ortaya çıkması mümkün olmamıştır.
29 Ekim 1923'te Teşkilatı Esasiye Kanunu'nda yapılan değişiklikle cumhuriyet ilan edilmiş ve bu değişikliğin 12'nci maddesinde Başvekilin Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilmesi karara bağlanmıştır. Diğer bakanların Başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra, teşkil edilen kurulun yani Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanı tarafından Meclisin güvenoyuna sunulacağı öngörülmüştür. Bu hükümler 20 Nisan 1924 tarihli ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu'yla aynen tekrarlanmış ve Anayasa'nın 46'ncı maddesinde Bakanlar Kurulunun Meclise karşı kolektif sorumluluğu kabul edilmiştir. 1924 Anayasası'nın bu yaklaşımıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi karşısında siyaseten sorumlu bir kuruluş olarak Bakanlar Kurulunun ve dolayısıyla Başvekilin etkinliği artmaya başlamıştır. Aynı zamanda Başbakanın, Bakanlar Kurulunu oluşturacak üyeleri belirleme ve görevden alma konusundaki yetkileri sayesinde siyasi gücü daha da artmış ve bu durum Başbakanlık teşkilatının süreç içerisinde güçlenmesini sağlamıştır. Cumhurbaşkanının sistem içerisindeki konumu ise Meclise karşı siyasi bir sorumluluğu bulunmamasından dolayı Bakanlar Kurulu ve Başbakana göre ikinci planda kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1961 Anayasası da parlamenter hükûmet sistemi uygulamasını devam ettirmiş ve Bakanlar Kurulu üyelerinin belirlenmesi ve görevden alınmalarında Başbakanı belirleyici kılarak sistem içerisinde Başbakana göreceli bir üstünlük sağlamıştır. Ancak 1961 Anayasası bir tepki anayasası olması nedeniyle Başbakan ve Bakanlar Kurulunu sınırlandıran birçok hükmü de bünyesinde barındırmıştır. 1961 Anayasası'nın yürütme organını göreceli olarak etkisizleştirmesi ve 1960'lı yılların sonlarında baş gösteren şiddet olayları devlet otoritesi ve kamu düzeninin tesisinde ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu süreç 12 Mart 1971 tarihinde bir askerî müdahale ve 12 Eylül 1980'de askerî darbeye giden yolu açmıştır. Gerek 1971 yılında yapılan değişiklikler gerekse 1982 Anayasası'nın getirdiği sistem 1961 Anayasası'nın tam tersine yürütmenin güçlendirilmesi eğilimiyle sonuçlanmıştır. Örneğin, 1971 Anayasası değişiklikleriyle Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiş, 1982 Anayasası'yla da hem bu uygulama devam ettirilmiş hem de Bakanlar Kurulu ayrıca olağanüstü hâl kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle donatılmıştır.
1982 Anayasası'nın 1961 Anayasası'ndan bir diğer önemli farklılığı Cumhurbaşkanının sistem içerisinde güçlendirilmiş olmasıdır. Normalde, parlamenter hükûmet sistemlerinde sadece sembolik yetkilere sahip olması gereken cumhurbaşkanları 1982 Anayasası'yla bizim sistemimizde siyasi sorumluluğu olmamakla birlikte oldukça geniş ve kapsamlı yetkilerle donatılmıştır. Bu da yürütme erkinde iki başlılık ortaya çıkarmış ve Cumhurbaşkanı ile sorumluluk sahibi Başbakan ve Bakanlar Kurulu arasında birçok kez çatışma doğurmuştur. 2007 yılında Meclis tarafından yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 367 garabetiyle engellenmesi, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören bir Anayasa değişikliğinin halk oylamasına sunularak kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece, zaten klasik parlamenter hükûmet sistemlerinde farklı olarak geniş yetkilere sahip Cumhurbaşkanı, doğrudan halk tarafından seçilmenin verdiği siyasi güçle yürütme organı içerisinde asli güç hâline gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KASIM BOSTAN (Devamla) - Yani hem 82 Anayasası'nın Cumhurbaşkanını sistem içerisinde güçlendirmesi hem de Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş kaçınılmaz hâle gelmiştir.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bostan.
KASIM BOSTAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı Başbakanlık bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, bir sesi açar mısınız? Öğrenmek istiyoruz, bilgilenme hakkımız var.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.