GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:06.12.2017

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, asıl vatandaşın gündemini, açlığa, yoksulluğa, enflasyona dair birkaç hususu aslında konuşmamız lazım, daha doğrusu Meclisin asıl gündeminin ekonomi gündemi olması gerektiği çok açıktır.

Nedir şu anda ekonomi gündemi? Bildiğimiz üzere kaç gündür konuşuluyor; Zarrab davası, Man Adası belgeleri, Malta olayına bağlı olarak Paradise ve Panama belgeleri, şimdilik bir suç ekonomisinin bu ortaya saçılan kısımlarını oluşturuyor.

Şimdi, bununla birlikte enflasyondaki yükseliş halkın satın alma gücünü hızla eritiyor. Merkez Bankası dolara müdahale etmek yerine geçici çözümler peşinde koşmaya devam ediyor. Daha Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmaya başlamadan Çalışma Bakanı işçiden fedakârlık yapmasını istedi.

Şimdi, burada, gerçekten hayat pahalılığı nasıl ifade ediliyor iktidar tarafından? Diyorlar ki: "Gıda fiyatları yüksek, bu nedenle enflasyon artıyor." Bu şekilde bir gerekçe uydurulması gerçekten akla ziyan bir açıklama. Enflasyonun ve buna bağlı yükselen fiyatların arkasında ithalat artışı olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Yüksek ithalat ve buna bağlı yüksek büyüme sevdası kur baskısı nedeniyle sürekli fiyatları yükseltiyor.

Şimdi, burada Merkez Bankasının rolü ne? Merkez Bankası iktidarın emrinde, günü kurtarma peşinde ve kalıcı müdahaleler yapmayı asla tercih etmiyor. Bunun yerine, halkın yararına olmayan adımlarla toplumsal maliyeti her geçen gün daha da artırıyor.

Bugüne kadar Merkez Bankasının açıkladığı hiçbir hedef ne gerçekçiydi ne tutturulabildi. Buna hepimiz tanıklık yapıyoruz. Aslında bu yönüyle Merkez Bankası halkın gözünün içine baka baka suç işliyor.

Şimdi, burada, Türkiye'de ekonomi, enflasyon, işsizlik ve kurun aynı anda yükseldiği bir felakete doğru hızla gidiyor. Ekonomi dünyasının şikâyetleri, dertleri ve bu konudaki söylemleri maalesef Meclise kadar ulaşamıyor. Halkın gündemini buradaki milletvekilleri ne kadar duyuyor? Aslında bizim bunu konuşmamız gerekiyor.

Şimdi, piyasa mekanizması Merkez Bankasının faiz artırımını beklerken Cumhurbaşkanı çıkıp OHAL yetkisiyle faizi düşürme çağrısı yapıyor. Aslında Merkez Bankasına müdahale ediyor ve anayasal suç işliyor. Cumhurbaşkanı anayasal suç işleme konusunda gerçekten uzun süredir istikrarlı bir şekilde adımlarını atmaya devam ediyor. Aslında Erdoğan'ın kendisi de faizi düşürmenin mümkün olmadığını gayet iyi biliyor ama kendisinden kaynaklı, siyasetten kaynaklı bir suçu Merkez Bankasına devrediyor, ihraç ediyor ve böylece kendisinin suçlu olduğunu, bu konuda sorumlu olduğunu saklamak adına 17 Kasımda ayrıca bir açıklama yaptı. Bu açıklamada diyor ki: "Faizin sebep, enflasyonun netice olduğu kanaatindeyim. Bu konuda beni anlamayanlar er veya geç anlayacaklar. Enflasyon, yok hıyarmış, yok salataymış, bunlardan kaynaklanan bir şey değil. Ana sebep faizdir faiz. Bunu öğreneceksiniz." Bunu söylüyor Cumhurbaşkanı. Bu açıklamadan sonra beklediğimiz şey oldu ve dolar 3,90'a ulaştı.

Şimdi, biz, Sayın Erdoğan'a açık çağrı yapıyoruz: Faizler düşürüldüğü durumda, enflasyon, işsizlik ve kurda iyileşme gerçekleşmezse istifa edecek misiniz? Oluşacak zararın, hasarın maliyetini topluma yüklemek yerine, istifa etmek suretiyle kendiniz yüklenecek misiniz? Biz bunu açık çağrı şeklinde söylemek istiyoruz.

Yine Merkez Bankası döviz garantisi hamlesi yaptı. Bu hamle halklarımızı korumak yerine özel sektöre bir kur garantisi veriyor aslında. Bu hamle sonrası dolar yükselmeye devam ederse zararı hazine yani halk karşılayacak. Merkez Bankası yükü halkın sırtına atan bu yaklaşımlardan ivedilikle vazgeçmelidir.

Ekonomi gündemi çok ağır, gerçekten sonuçlar çok vahim ve bunun en büyük bedelini, tabii, ekonomi dünyasıyla birlikte vatandaş çekiyor. Üçlü bir sarmal var bu konuda: İşsizlik, enflasyon ve kur üçlüsü. Burada açıkçası, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının tüm müdahalelerine rağmen, işsizlik, enflasyon ve kur aynı anda yükseliyor. İşsiz sayısı 4,5 milyona ulaştı. Genç işsiz oranı yüzde 19,8; genç kadın işsizlik oranı yüzde 27,5. En çarpıcı olanı ise ne istihdam ne de eğitimde olan gençlerin oranı yüzde 26,7'ye yükselmiştir.

Şimdi, kur meselesine bakınca, serbest kur rejimi içerisinde Türkiye'de büyük döviz dalgalanmaları yaşanıyor. Dolar, Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı gün, 28 Şubat 2015 gününde 2,51'di; 29 Kasım 2017 itibarıyla 3,97. Bu aradaki fark, kur dalgalanmalarının ne kadar vahim olduğunu aslında ortaya koyuyor. Şimdi, burada, peki, son dönemlerde yaşadıklarımızın halka tahvilini nasıl yapabiliriz? Bu kadar büyük ekonomik sıkıntılar içinde, bu üçlü sarmal içinde, uluslararası davalar içinde fatura nasıl yansıyor? Türkiye yurttaşlarına, 80 milyona nasıl yansıyor? Zarrab, biliyoruz hepimiz, New York'ta Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a 50 milyon avro, 7 milyon dolar, 2,5 milyon TL ve 700 bin TL'lik saat gibi bazı rüşvetleri verdiğini itiraf etti. Zarrab'ın sadece Çağlayan'a ödediği rüşvet toplamda Türk lirası olarak 280 trilyondur. Zarrab'ın Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar, Muammer Güler gibi Hükûmet yetkililerine, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan gibi bürokratlara ne kadar rüşvet ödediğini şimdilik bilmiyoruz, bu konuda henüz konuşmadı. Çağlayan'ın Zarrab'dan aldığı 280 trilyon rüşvet o kadar büyük ki gelin bunu vatandaş diliyle çevirelim. Asgari ücretle çalışan 200 bin emekçinin aylık ücretine denk geliyor. Bir asgari ücretlinin, ücretli emekçinin alın teriyle bu parayı kazanabilmesi için, bu rüşvet karşılığı olan meblağı kazanabilmesi için on altı bin altı yüz altmış altı yıl çalışması gerekiyor. Evet, yanlış duymadınız, bunu hesapladık, on altı bin altı yüz altmış altı yıl. Bu, Zarrab'ın Çağlayan'a verdiği rüşvet miktarı. Peki, bu parayla başka ne yapılabilir? 2.800 derslik yapılabilirdi. 250 tam teşekküllü okul yapılabilirdi, 200 öğrenci yurdu yapılabilirdi -Aladağ'da, çocuklarımız orada diri diri yandı yurtta- 200 yataklı tam teşekküllü 5 hastane yapılabilirdi, 62 bin ataması yapılmayan öğretmenin ataması yapılarak bir aylık maaşı aslında ödenebilirdi, maden işçileri için 16 kişilik tam 1.012 yaşam odası kurulabilirdi, 280 bin işsize bir aylık 1.000 Türk lirası işsizlik maaşı ödenebilirdi, 80 bin öğrenciye bir eğitim öğretim yılı boyunca aylık 400 lira burs verilebilirdi, 9.500 kadına kendi işini kurabilmesi için 30 bin Türk lirası tutarında karşılıksız kredi verilebilirdi. Gerçekten, bu konuda halkın bu olayları izlediğini, aslında bu meselelerin hepsinin farkında olduğunu biliyoruz. Asgari ücretle çalışanlar açlık sınırının altında yaşayanlar, bugün televizyonlarda dudak uçurtan rüşvet alım veriminin pazarlığını dinliyorlar ve iktidarın bu konuda, açlık sınırı altında yaşayan vatandaşlar için ne adım attığını merak ediyorlar. Biz de halkın vekili olarak gerçekten bu ülkede artık halk yararına, vatandaş yararına bir ekonomik politikanın, onlara yük getirmeyecek bir ekonomik politikanın özenle, önemle ve ivedilikle gündeme alınması gerektiğini söylüyoruz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.