GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:32
Tarih:05.12.2017

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, biraz önce grup başkan vekilimiz tarafından yapılan konuşmada, özellikle Eş Genel Başkanlarımızın duruşmasının yarın ve öbür gün olduğu ifade edildi. Bu konuda, ben de şu ana kadar olan gelişmeleri ve gerçekten Meclisin bu konuya yaklaşımının ne kadar kabul edilmekten uzak olduğunu, ne kadar vahim olduğunu bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz, son günlerde bütün Türkiye'de ve dünyada, sadece Türkiye'de değil, "Zarrab" diye bir mesele çalkalıyor her tarafı. Konuştu mu, ne dedi, ne yaptı, kimi suçladı, kime rüşvet verdi, daha önce kiminle ilişkisi vardı, bunları, hepimiz ulusal kanallardan, havuz medyasından değil, internet hesaplarından takip etmek zorundayız çünkü doğrudan ilgilendiriyor, aslında Türkiye'yi ilgilendiriyor, sadece dünyayı değil. Fakat bu konuda ağır bir sansür politikası, kuşlar, böcekler, belgeseller söylenmeye devam ediyor.

Bir de yeni bir moda oluşmuş; FETÖ-NATO ittifakı, FETÖ-ABD ittifakı. Zarrab düne kadar hayırsever, muteber, işte, plaketler verilen bir vatandaşken bugün itirafçı oldu, iftiracı oldu vesaire, vesaire... Bunları dinliyoruz. Yalnız, bunu söyleyenler... Hani derler ya kendi evinin içine bak, evinin içine bak! Sen oradaki mahkemeyi "çadır mahkemesi" diye niteliyorsun da oradaki savcılar hakkında garip bir şekilde, hukukta yeri olmayan bir şekilde, cumartesi günü savcılar New York savcıları hakkında soruşturma açıyor ama şu ana kadar rüşvet verdiğini söylediği hâkimler, savcılardan birisi şu anda Yargıtayda. İsmini vermiyorum kişilik hakları zarar görmesin diye.

Bu hâkim şu anda Yargıtay üyesi. "Rüşvet verdim tahliye olmak için." diyor. O Yargıtay üyesi hakkında neden bir soruşturma yok? Yurt dışına çıkış yasağını kaldıran savcıyla ilgili bir soruşturma var mı? Çağlayan hakkında 50 milyon euro rüşvet verdiğini söylüyor. Niye savcılar harekete geçmiyor? İşte burada yargıyı durup bir düşünelim. Bu yargı neye göre hareket ediyor? İşte buna göre hareket ediyor. Bir partinin Eş Genel Başkanları, biri Figen Yüksekdağ, biri Selahattin Demirtaş. Yarın Sayın Yüksekdağ Sincan'da, diğer gün Demirtaş da Sincan'da üç yüz doksan yedi gün sonra mahkeme önüne çıkacak, diyemiyorum çünkü çıkarılmıyor çünkü Adalet Bakanlığının talimatı var, "SEGBİS'le onun beyanını tespit edin." diye bir talimatı var ve burada bu belgeyi sorduk, dedik ki: "Gizli ibareli belge elimizde. Adalet Bakanından cevap bekliyoruz." O dönemki Meclis Başkan Vekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı "Ben Adalet Bakanıyla görüştüm, ilgilenecek." dedi ama şu ana kadar Adalet Bakanlığından ve Hükûmetten "Ben yargıya talimat vermedim, o imzayı atan hâkim hakkında soruşturma açtım." diye bir açıklama yok çünkü talimat vermişler. Bu ne? Şurayı okuyorum arkadaşlar, bugün geldi, duruşmaya iki gün kala: "Tebliğin veya davanın mevzusu: Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, terör örgütü propagandası yapmak, suç işlemeye alenen tahrik etmek." İhtar, numara var. "Sincan Cezaevi Kampüsü prefabrik duruşma salonunda duruşma yapılacak." diye tebligat gelmiş. Bu salon -avukat arkadaşlar gittiler öğleden önce- 20 kişilik salon arkadaşlar, 20 kişi, yanlış duymadınız. Demirtaş'ın ve Yüksekdağ'ın 2 bine yakın resmî, noterden vekâletli avukatı var. Bıraktım izleyicileri, binlerce avukat 20 kişilik salonda nasıl duracak? Bir partinin eş genel başkanı... Bir de tarihine bakalım. Hukuksuzluk bununla bitmiyor. Ne oldu? 4 Kasımda, beş ilde ortak bir operasyon yapıldı, alındılar, uçakla Diyarbakır'dan Edirne'ye, Kandıra'ya ve Silivri'ye götürüldüler. Yargı bağımsız mı? Değil tabii ki, haşa, öyle bir şey diyemeyiz yani. Yargı kendisi mi karar verdi buna? Özel uçakları yargı mı kaldırdı? Hâkimler avukatların önünde şunu demişler 4 Kasımda, hepimiz mahkemedeydik: "Çabuk olalım çünkü uçak kalkacak." Mübaşir bunu söylüyor, mübaşiri kulağımızla duyuyoruz. Özel uçak hazırlandığı ve uçakla götürülecekleri önceden planlanmış. Peki, sonra ne oluyor? Edirne'den sonra hepsi üç ay tecritte tutuldu, tek başına tutuldu.

Sonra, biz milletvekilleri olarak arkadaşlarımızı, Eş Genel başkanlarımızı ziyaret edemiyoruz. CHP'li milletvekili arkadaşlar gidiyorlar, bize selam getiriyorlar. Avukat olduğumuz hâlde gidemiyoruz. Sebebi ne? Keyfî, cevap verilmiyor, hiçbir cevap yok. Kanuna aykırı bir şekilde, zorbalıkla, hukuka aykırı bir şekilde bizim ziyaretimiz engelleniyor. Bununla da kalmıyor. Dava yedi ay sonra Diyarbakır'da açıldı. Aylar sonra dediler ki: "Biz Demirtaş'ın güvenliğini sağlayamayız, bunu Ankara'ya gönderiyoruz." Ankara'ya geldi. Dedik tamam, yargı önüne çıkacak. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi... Erdoğan konuştu, "Yasin Börü" dedi, "6-7 Ekim" dedi; hâkim aynı gün karar verdi, dedi ki: "Bu dava, Yasin Börü davasıyla birleşsin." Bu kadar tesadüf olur mu? Tabii ki olmaz yani bu ülkede yaşıyoruz. Bunu halka anlatıyorum ben, Türkiye yurttaşlarına anlatıyorum. Bir partinin, bir siyasetçinin başka bir siyasi parti tarafından nasıl büyük bir zorbalıkla cezaevinde tutulduğunu ve hukuksuzlukta çığır aştığını anlatmak için yapıyorum.

Sonra, neyse ki uyuşmazlık gitti geldi, gitti geldi, en sonunda 19. Ağır Ceza Mahkemesinde karar kılındı. Ateş topu, bu davayı kimse almıyor. En son 19'a gitti. Sonra "Mahkemeye gelemezsin." dediler. Niye? Demirtaş özel bir kişiymiş, tanınıyormuş, güvenlik alamazlarmış. İnsaf ya! Buraya AKP'nin Genel Başkanı geliyor, binlerce korumayla geliyor. Bu ülkede Hükûmet ve devlet bir yargılamanın güvenliğini alamıyor mu? Onun etrafını kuşatamıyor mu? Her tarafı zapturapt altına alan bir Hükûmet 6,5 milyon insanın iradesinin temsilcisini mahkemeye neden Sincan'a götürüyor? Diyarbakır'dan aldınız, Ankara'da da güvenlik yok, Sincan'da da yok, hiçbir yerde güvenlik yokmuş. O zaman neyin peşindesiniz? Çünkü iddialara güvenmiyorsunuz; çünkü Demirtaş konuşursa, çünkü Yüksekdağ konuşursa bu yalanların hepsi ortaya çıkacak; çünkü mahkeme karşısında yargılanan değil, yargılayan olacaklar. Bunu çok iyi biliyorsunuz ve tarih önünde bunun hesabını vereceksiniz. Tarih önünde bu yargılamanın nasıl yönetildiğini, nasıl arkadan kontrol edildiğini, "20 kişilik salonda duruşma yapın." dendiğini, hepiniz bunun hesabını vereceksiniz ama Türkiye içinde, ama uluslararası yargı mekanizmasının içinde.

Demirtaş'ın Binali Bey'den ne farkı var? Kılıçdaroğlu'ndan ya da Sayın Bahçeli'den ne farkı var? Üçü de lider, partilerinin başkanları. (HDP sıralarından alkışlar) Yüksekdağ da aynı konumda. Kendileri bugün tutuklu olsaydı, siz bu kadar rahat davranıyor olabilecek miydiniz? Siz HDP'yi unutturmaya çalışıyorsunuz, konuyu değiştiriyorsunuz. Ya, bu Parlamentoda 3'üncü grubun milletvekilleri ve genel başkanları rehin ve yargı onları yargılamıyor. AKP iktidarı kendi siyasi hesaplarını yerine getirmek için onlara orada el koymuş ve yargılama da yapmıyor. Bir cinayet failinin, bir tecavüz failinin, herhangi bir suçtan sanık birisinin yüzlerce kişilik salonda yargılanabildiği bir ülkede, bir partinin eş genel başkanları neden 20 kişilik salonda ve prefabrik bir yerde yargılanır? Ve utanmadan diyeceksiniz ki: "New York'ta çadır mahkemesi kurulmuş." Siz çadır mahkemesi bile kuramıyorsunuz ya! Mahkeme dediğiniz, oyuncağa dönüştü. Tiyatroculardan özür diliyorum, artık, tiyatro yapıyorsunuz demeyeceğim. Gözümüzün içine baka baka yalanda dünya rekoru kırdınız. Bu ülkeye bu kadar gerçek dışı beyanda bulunan ve buna inanan başka kimse yoktur herhâlde.

Bunu AKP Grubuna soruyorum: Neden prefabrik mahkeme? Neden mahkemeye çıkmıyor? Neden o mahkemenin izlenmesi engelleniyor? Neden bütün televizyonlara "HDP'yi göstermeyin." talimatı verildi? Neden hiçbir televizyon kanalında HDP yok? Bunları açıklayın.

Bütün bunları yaptınız, hâlâ HDP yüzde 13'lerde, indiremezsiniz. Biz gittikçe artacağız ve sizin kâbusunuz olmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)