GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:31
Tarih:30.11.2017

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim adına söz almış bulunmaktayım. Konumuz, Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat Yasası'nın değişmesi.

Peki, Yüksek Seçim Kurulunun mevcut durumu nedir? Ben biraz onu, küçük bir fotoğrafını anlatmak istiyorum. Yüksek Seçim Kurulu, hani seçenin ve seçilenin güvenli koşullarda, tarafsız, bağımsız seçim yapılması için oluşturulan bir bürokratik kurum. Özeti bu. Peki, şu anda Yüksek Seçim Kurulu, işlev olarak baktığınızda bu işlevini yürütüyor mu? Bu konuda çok ciddi sorunlar var. Hem en ölçüsüz hem en antidemokratik uygulamalardan geçiyoruz, OHAL başta olmak üzere. Böyle ortamlarda seçimler yapıldı, kendi başına eşitsiz bir ortamda seçimler oldu ve o seçimler de yapılırken silahların, panzerlerin, TOMA'ların içinde, çıplak silahların eşliğinde ve bir bütün olarak devletin bütün imkânlarını kullanan ve devlet hazinesinin bütçesini kullanan bir iktidar partisinin seçimleriyle -düşünün- onlarla bir rekabet ortamı -tırnak içinde- olmayan bir rekabet ortamı üzerinden seçimler yapıldı. Bu en yakın ne zaman oldu? 16 Nisanda oldu. 16 Nisanda tam seçimler, sayımlar yapılırken mühürsüz oylar sayıldı, mühürsüz oylar. Ve bu mühürsüz oylar sadece başkanlık sistemi adına kendi gücünün teyidini etmek, kendi gücünü tekrar orada kullanmak, zorun gücünü orada kullanmak üzere yapılan bir işlemdi.

Peki, burada kim kaybetti? Burada AKP kaybetti, net söylüyorum. 16 Nisanda AKP'nin ilk kaybediş hikâyesi orada başladı ve kendi meşruiyetini tartışır hâle geldi. Biz bunu yıllardır söylüyoruz, bizden önceki partiler de söyledi, biz de söylüyoruz. Bir buçuk yıl önceden beri yaklaşık, 4 Kasımda bizim eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin tutuklanması, öncesinde belediye başkanlarımızın tutuklanmasıyla zaten... Yüksek Seçim Kurulunun o kadar eşitsiz koşullarda yaptığı seçime rağmen, bizim her türlü zorun gücüne karşı aldığımız başarıyı hazmedemeyen AKP, oradan da bize, arkadaşlarımıza bir ambargo uyguladı, bir müdahalede bulundu ve milletvekili arkadaşlarımız tutuklandı, 5 milletvekili arkadaşımızın da vekilliğini düşürdü.

Dün değil ondan önceki gün de ne oldu? 75 tane bize fezleke geldi. Nedir fezlekelerimizin konusu? İtiraz etmişiz, eleştirmişiz ve bu minvalde konuşmalar yapmışız, basın açıklamaları yapmışız. Yaptığımız basın açıklamaları fezleke konusu oluyor ama milyon dolarlar -söylerken bile insanın yorulduğu- milyon eurolar bakanların aldığı, Amerika'da herkesin, bütün ulusal basında, prestijli basında, herkesin otorite olarak kabul ettiği basında, medyada geçen haberler bile sizi rahatsız etmedi. Şu anda bakıyorsun bütün sandalyeler yine boş ve her zamanki gibi sadece itiraz noktasında ya da oy noktasında bu sandalyeler dolmuş olacak.

Çok yazık... Çok yazık... Bu ülkede asgari ücretli 355 dolar alır iken 45-50 milyon eurodan bahsedilen bakanların aldığı, rüşvet olarak bahsedilen bakanın...

SALİH CORA (Trabzon) - İftira...

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - İftira veya değil.

...alan bakana dair bir tane soruşturma açılmış değil, bir tane. Hiç mi insan açmaz ya? Hiç mi demez beni bu kadar tartışıyorlar, herkes bir şey söylüyor, ben bir soruşturma açayım? Der ya. Bir açayım da soruşturma bu mevcut durumun ne olduğunu en azından kendimi aklayayım der. Açmıyorsunuz soruşturma, buradan da araştırma komisyonu istemiyorsunuz, zaten yargı elinizde ve bu şekilde, bir devleti ve bir ülkeyi yönettiğinizi düşünüyorsunuz. Böyle bir şey olamaz.

Bakın, bugün Siirt Şirvan'da insanlar kerpiç evde yaşadığı için dam çöktü ve 3 kişi bir aileden yaşamını yitirdi. 8 kişilik aileden 3'ü hayatını yitirdi, 5'i ağır yaralı. Bu sizde hiç mi rahatsızlık yaratmıyor, hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor? Ben burada 50 milyon dolardan bahsedeceğim, ha bire bana veya bir başka arkadaşımıza bunun olmadığını söyleyeceksiniz ama buna dair hiçbir girişiminiz, hiçbir çabanız olmayacak; tek yaptığınız çaba reddetmek ama onun pratik karşılığı da hiçbir şekilde yok. Nasıl reddettiğiniz anlaşılmıyor ama orada, hemen yanı başınızda bu ülkenin yurttaşları yoksulluktan, açlıktan, kar, kış koşullarından ölüyor ve o insanların bu ülkenin yurttaşları olduğunu da bildiğiniz hâlde, yeri geldiğinde gidip onlarla konuştuğunuz hâlde bugün ölümlerine karşı en ufak bir ilgi, duyarlılık ve buna karşı bir sorumluluk hissetmiyorsunuz. Bu, gerçekten insanlık ayıbıdır. Her şeyi söyleyebilirsiniz ama orada yoksulluktan insanlar ölüyorsa, kış koşullarında soğuktan ölüyorsa, soba zehrinden ölüyorsa, evinin damı başına düştüğü için ölüyorsa bu, bu ülkenin ayıbıdır ve başta bu ülkeyi yönetenlerin ayıbıdır.

Evet, ne söylesek kâfi değil ne söylesek bu iş çözülmüyor. Aylardır, yıllardır aynı şeyi söylüyoruz ama sizde en ufak bir olumluya giden bir adım atılmıyor ve sanıyorsunuz ki, siz bu ülkenin değil, başka bir ülkenin Hükûmetisiniz. Sanki bu AKP bir başka ülke yönetiyor. Niye bunu söylüyorum? Bakın, size ben birkaç istatistiksel veri vereceğim, TÜİK verilerine göre söylüyorum: Nüfusun yüzde 20'sinden yani 16 milyondan daha fazlası açlık sınırının altında ve yine bu ülkenin nüfusunun yüzde 60'ından fazlası yani 48 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve asgari ücretle çalışan işçi sayısı 7 milyona yakın. Bu kadar ağır bir tablonun karşısında yapılan işlemlere baktığınızda, söylenen sözlere baktığınızda, davranış biçimine baktığınızda sanki bu 16 milyon insan bu ülkenin vatandaşı değil ya da siz bu ülkenin Hükûmeti değilsiniz. Bence bu konuda bir karar verirseniz çok iyi olacak çünkü bu konuda sizde bir kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum. Öyle değilse de bugün milyonlarca insanın yoksulluğuna karşı, yoksunluğuna karşı, yaşadıkları problemlere karşı burada oturur bir çözüm mekanizması üzerinden tartışma yürütürdük ama onlar hiçbir zaman ne yazık ki olmuyor.

Bakın, Türkiye, Demokratik Ülkeler Sınıfı Endeksi'nde 165 ülkeden 97'nci sırada. Türkiye'yle birlikte aynı sırada olan ülkeler hangisi biliyor musunuz? Zambiya, Gürcistan, Guatemala, Arnavutluk ve Ekvador.

Yine, Yargı Bağımsızlığı Endeksi'nde 2014'te 148 ülkeden 85'inci, 2015'te 143 ülkeden 101'inci, 2016 yılında 139 ülkeden 107'nci sırada. Ve şu anda, şu boş sıralardakilerin yani seçilen insanların sorumluluğu gelip burada "Neden bu hâle geldik, niye biz bunu tartışmıyoruz?" demesi gerekirken maalesef böyle bir durumla karşı karşıya değiliz. Ve bu da, yazıktır ki bu ülkeye, yazıktır ki milyonlarca insanın bunu yaşamasına mecbur bırakan insanlara, yazıktır yani.

Evet, ben yine başka bir şeyden bahsedeceğim. Şimdi, bir de daha enteresan bir şey var. Şimdi, bu ülkenin bir Cumhurbaşkanı var, güzel. Aynı zamanda bu partinin grup başkanı. Şimdi, benim kafam karışıyor, siz bana bunun hakkında bir açıklama yapar mısınız? Bakın, Cumhurbaşkanı olarak konuşuyor ama grup toplantılarında da gelip burada konuşuyor, doğru mu? Grup toplantısında konuşurken AK PARTİ Genel Başkanıdır. Diyelim ki AK PARTİ Genel Başkanı konuşuyor ama hakaret ettiğinde Cumhurbaşkanı oluyor. Eğer ben eleştirirsem ben yargılanıyorum. Şimdi, burada nasıl oluyor bu iş?

SALİH CORA (Trabzon) - Hakaret etmeyin. Hakaret etmezseniz sorun çözülür.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bir açıklaması var mı bunun? Benim kafam bu rol konusunda bir sorun yaşıyor yani herhâlde milyonlarca insan aynı şeyi yaşıyor. Şimdi, konuşurken Cumhurbaşkanı, partide grup başkanı, hakaret ettiğinde Cumhurbaşkanı, ben eleştirdiğimde ben suçluyum. Bu nasıl bir ilişki ağıdır, gerçekten varsa bunun bir açıklaması, makul bir açıklaması gelip burada yaparsanız çok iyi olacak çünkü 3.665 insan Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanıyor. Bunu nasıl açıklayabilirsiniz, çok merak ediyorum. Ve bu 3.665 insan - şu an için böyle, belki şu anda biri sosyal medyada her an bir eleştiri ya da bir tenkitte bulunabilir çünkü Zarrab meselesi herkesi kapsadığı için ister istemez insanlar oraya bir eleştiri yapar ve buna hakkı da vardır, dolayısıyla şu anda belki sayı artmış da olabilir. Bunun karşılığı nedir arkadaşlar, nedir yani? Siz bir gün içerisinde HDP milletvekillerine 75 fezleke göndereceksiniz ve size bir tane dahi fezleke gelmeyecek. Ya, insan hiç olmazsa bir trafik kazasından, bir ışıktan geçtiğinden bir fezleke hazırlar, der ki yani: "Ben onlara o kadar fezleke gönderiyorum, bir tane de kendi partime göndereyim bana demesinler 'Yargı bağımsız değil.'" Usulen de olsa insan bir tane gönderir ya da ne bileyim, yere çöp atmaktan gönderir, kırmızı ışıktan geçmekten gönderir, hızdan gönderir ama bir tane fezleke gönderir.

SALİH CORA (Trabzon) - Öyle bir şey yapmıyoruz biz, kurallara uyuyoruz.

AHMET TAN (Kütahya) - Size trafikten geldi mi hiç?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Yani, şimdi, buradaki bütün yurttaşların, burada bulunan 315'inin de kusursuz, dört dörtlük bir yurttaş olduğunu söylemek biraz akla zarar bir durum çünkü şu anda bu Hükûmetin üyeleri Amerika'dan, İtalya'dan, ta Man Adası'ndan, daha ismini bilemediğim onlarca adadan, yüz binlerce kilometre ötedeki adalardan offshore hesaplarından dolayı, benim bilmediğim ama sizin çok iyi bildiğiniz onlarca yerde bu tartışılıyor.

Dolayısıyla, biraz gerçekçi olun, insanların aklına saygı duyun, insanların hayatına saygı duyun, insanların yaşanmışlıklarına saygı duyun ve bu yanlışta ısrarcı olmaktan vazgeçin. Bu ülke hepimizin ülkesidir, yapılan her şey, yapılan her yanlışta sadece siz sorumlu olmuyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Son bir cümle...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yiğitalp.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Burada milyonlarca insan bundan sorumlu oluyor. Türkiye'nin itibarsızlaşması sadece sizi etkilemeyecek, hepimizi etkileyen bir durumdur. Sürekli skandallarla tartışılan bir ülke olmaktansa varın, kendi iç dinamiklerinizi demokratik zemine çekin ve herkesi de o masada tartışmaya açın. En başta da Kürt sorunu, demokratik zemin ve ölçülerinde tartışarak bu iş çözülebilir çünkü bu kadar yolsuzluğun, yoksulluğun, hırsızlığın, talan ve yağmacılığın en büyük sebebi antidemokratik ülkelerde olur. Bu işin de tek yolu demokratik olmaktan geçer.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yiğitalp.