GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:16
Tarih:01.11.2017

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer kulaklarımızı haksızlıklara tıkarsak, kapatırsak, eğer özgürlükleri yok edersek, onlara yol açmak için herhangi bir çaba göstermezsek ne yenilen et helal olur ne kullanılan yağ ne gıda malzemeleri ne de yaşam helal olur. Bugün gerçekten yaşam insanlara haram olmuş durumda. Türkiye'nin genel olarak durumu budur.

İki gün sonra 4 Kasım darbesinin yani cezaevinde olan milletvekillerimizin gözaltına alınmalarının yıl dönümü olacak. Bu, sizleri pek ilgilendirmiyor çünkü herhâlde, ancak kendiniz yargılandığınız ve kendiniz cezaevlerinde olduğunuz zaman, o zaman anlayacaksınız ki gerçekten bir milletvekili nasıl yargılanmalı, bir milletvekilinin dokunulmazlığı ne olmalı, nasıl olmalı ama bunun için, evet, gerçekten bununla kendinizin yüzleşmesi gerekiyor.

Bugün Anayasa Mahkemesi önünde tutuklu eş başkanlarımız, milletvekillerimiz için basın açıklaması yaptık ve aylardır bir karar vermeyen, aslında gerçekten yargı rolünü, denge, denetim rolünü yerine getirmeyen Anayasa Mahkemesine seslendik ve "Elinizde kendi içtihatlarınız olduğu hâlde siz bir karar vermemekle haksızlık ediyorsunuz, bunu yapma hakkına sahip değilsiniz." dedik. O anda orada bulunan Emniyet görevlileri ne yapıyordu dersiniz? Sayın AK PARTİ milletvekilleri, gittiğiniz yerlerde Emniyet görevlileri etrafınızda pervane oluyorlar değil mi? Bizim ise karşımızda fotoğrafımızı çekiyorlar, karşımıza geçiyorlar ve fotoğraflarımızı çekiyorlar; bu, ibretlik bir şey. İşte, eğer siz bir Meclisin itibarını korumak istiyorsanız o Meclisin her üyesine aynı muamelenin yapılmasını sağlamakla yükümlüsünüz. Aksi takdirde, daha sonrasında kendiniz haksızlığa uğradığınızda gerçekten bunun için hak talep etmeniz sizler için zor olacaktır.

Şimdi, ben uzun yıllar insan hakları alanında çalıştım. 1990'lı yıllarda İnsan Hakları Derneğinde çalıştım ve gerçekten, insan haklarının çok geniş bir yelpazesi olduğunu biliyorum. Bugün Barış Anneleri buraya geldiler, değişik şehirlerden geldiler Barış Anneleri. Bir hafta önce randevu istemişler. Evet, istedikleri randevunun açıkça "Şunun için istedik, bunun için istedik." diye yazılı kısmı danışmanınızla yapılan yazışmalarda mevcut. Kürt sorununun barışçıl çözümü, cezaevlerinde olan açlık grevleri... Aynen hepsini gösteririm size ama bu hiç önemli değil. Bir İnsan Hakları Komisyonu Başkanı... Eğer bir insan, Öcalan dokuz yüz kırk beş gündür tecrit altındaysa tecrit insanlık suçu mudur, işkence midir? Cezaevlerinde bu yüzden eğer açlık grevleri başlamışsa ve bu ülke eğer 1990'lı yıllara dönme tehlikesini taşıyorsa aynı şekilde, cezaevlerindeki açlık grevleri bunlara bağlıysa ve bu insanlar gelip bunları dile getirmek istedilerse, bu ülkede Cumartesi Anneleriyle orada oturuyorlarsa, aynı şekilde onlar da bulundukları yıllarda hâlâ çocuklarının mezarlarını, hâlâ çocuklarının kemiklerini bulamadıklarını ifade edeceklerse bir İnsan Hakları Komisyonu Başkanı "Bunu mu istiyorlar, şunu mu istiyorlar, bunu mu yazmışlar?" deme lüksüne sahip değildir. Karşısına alır, der ki: "Ben size katılmıyorum, ben sizinle aynı düşüncede değilim." Ya da bunları demez, sadece sorunları dinler. Biz İnsan Hakları Derneğinde Aczmendilerle de görüştük, onlarca Aczmendi geldi o derneğe, travestilerle de görüştük, işini kaybeden albaylarla da görüştük; insan hakları bunu gerektirir. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olmak da böyle bir şeydir. Bu sıfatı siz ancak herkese eşit mesafede durarak, herkesin hakkını gözeterek ve onu dinleyerek ama onunla aynı görüşte olarak değil, onu dinleyerek, anlayarak, ihlalleri tespit ederek çözebilirsiniz, bu sıfatı da ancak böyle hak edersiniz. Kusura bakmayın, biz böyle gördük. Bizim literatürümüzde insan hakları böyle bir şey. (HDP sıralarından alkışlar)