GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:14
Tarih:26.10.2017

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz uluslararası sözleşme hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumundan kaynaklı fırsatlar kadar önemli tehditlerle de yüz yüzedir. Bölgemizdeki gelişmeler Türkiye'nin doğrudan yaşam alanlarını etkileyecek mahiyettedir. Komşularımızla süren iç çatışmalar yaşama hakkının, hayatta, kalabilme ve insanca bir yaşam sürdürebilmenin ne kadar önemli olduğunu hepimize göstermektedir.

21'nci yüzyıl dünyasında, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması beklenirken ne yazık ki uluslararası terörizm, iç karışıklıklar, uluslararası hukuka aykırı çifte standartlar, demokrasi adına yapılan hukuk ihlalleri egemen olmaktadır. Bu süreçte kendi imtiyaz ağlarını genişletmek isteyen güçler, insan hakları bayraktarlığı altında etnik ve dinî kimlikleri kaşıyarak millî kimliği zayıflatmaya çalışmaktadır. Asgari müşterekleri zayıflayan, ahenkli bir toplumsal birliktelik zemini oluşturamayan, ortak karar ve çözüm üretemeyen toplumlar da bu yapı içinde millî direnç kalelerini kaybetmektedir.

Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada gelişen terör ve şiddet olaylarının etkisinden korunması, şüphesiz ki Türk millî kimliğini, millî değerlerini, kardeşlik hukukunu ve cumhuriyetin temel niteliklerini esas alan politikaların uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Türkiye, bir yandan başta FETÖ ve PKK olmak üzere terör örgütleriyle mücadele ederken diğer yandan da Kuzey Irak'tan başlayarak güney sınırımız boyunca Akdeniz'e kadar uzanması arzu edilen bir terör koridoru inşasına mani olmaya çalışmaktadır. Devletimiz, kuşkusuz ki kendi güvenliğini başka devletlerin insiyatifine terk etmeyecek, tehditler karşısında her türlü tedbiri alacak ve uygulayacaktır. Bu konuda devletimize, güvenlik güçlerimize her türlü desteği veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.

Bunlarla birlikte, Türkiye'nin, büyüme ve kalkınma hedefini sekteye uğratmadan yoluna devam etmesi, 2023 bölgesel güç, 2053 küresel güç hedefini yakalaması gerekmektedir. Böylesi bir hedefin gerçekleştirilebilmesi için ise bir yandan Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadele edilirken diğer yandan da ekonomik ve sosyal sorunların çözülmesi, adalet anlayışının egemen kılınması gerekmektedir. Nimet ve külfet paylaşımında adil olacak bir yönetim düzeninin tesisi bu gibi zor dönemlerde millet olarak kenetlenebilmeyi ve devlete güveni tesis edecektir. Devletimizin kuruluş ilkeleri ile cumhuriyetimizin temel niteliklerini ortak payda yapan, ekonomik, siyasi ve sosyal alanda tesis edilecek bir toplumsal uzlaşma dinamiği de enerjimizi, Türkiye'nin kalkındırılması, milletimizin refahının artırılması ve devletimizin milletler camiasında daha da güçlendirilmesi yönünde kullanabilmemizi kolaylaştıracaktır.

Bu kapsamda, Türkiye'nin kronik hâle gelmeden önlem alınmasını gerekli gördüğümüz sorun alanlarına dikkat çekmek istiyorum. Bunların başında ekonomik sorunlar gelmektedir. Türkiye, ulusal ve uluslararası konjonktürel olumsuzlukların etkisi olsa da sağlıklı ve sürdürülebilir bir yatırım, üretim ve istihdam zinciri oluşturamamıştır. İşsizlik oranı, son rakamlara göre yüzde 10,7 görünse de iş aramayıp da iş bulduğunda çalışabilecek durumda olanlarla birlikte bu oran yüzde 16,5 civarındadır. Bu durumda, gerçek işsiz sayısı da 5 milyonu, 5,5 milyonu aşmaktadır. Gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 21'in üzerindedir. Bu durumun yoksullaşmayı artıracak olmasının yanı sıra, yaratacağı sosyal sorunlar nedeniyle uzun süre sürdürülemeyeceği de açıktır. İthalat bağımlılığı, düşük tasarruf, aşırı tüketim ve israf, yüksek reel faiz, yatırım yetersizliği, düşük teknolojili ürün üretim; ve enflasyon gibi ekonomik sorunlar düşük ve istikrarsız büyümeye, yüksek işsizliğe, düşük gelir ve adaletsiz gelir dağılımına, yüksek cari açıklara, düşük verimliliğe, özel kesimin dış borcunun ve hane halkı borç yükünün yüksek boyutlara ulaşmasına sebep olmaktadır.

Tarımda uygulanan üretim ve fiyat politikası ile girdi maliyetlerindeki yükseklik tarımsal üretimi azaltmaktadır. Tarımsal ürünlerin katma değerli ürünlere dönüştürülememesi ve dünya üretiminde söz sahibi olduğumuz stratejik tarım ürünlerine sahip çıkılamaması hem üreticimizi mağdur etmekte hem de millî ekonomimize zarar vermektedir.

O sebeple, öncelikle ekonomide piyasalara güven telkin edecek, yatırımı, üretimi, ihracatı ve istihdamı artıran etkili yapısal tedbirler alınmalıdır. Sürdürülebilir ve yüksek bir büyüme ortamı tesis edilmeli, ekonominin dış kaynak bağımlılığı azaltılarak şoklara karşı dayanıklı hâle getirilmelidir. Gelirin adil bölüşümünü esas alan ve sosyal dokuyu güçlendiren, ülkemizin kendi imkân ve şartlarıyla doğal ve beşerî kaynaklarını harekete geçirecek programlar uygulamaya konulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, diğer bir risk ise kamu yönetimindeki tahribattır. Bürokrasinin hantallaşması, liyakat yerine siyasi ya da belirli bir grubun çıkarlarını önceleyen anlayışın hâkim olması, devletin hangi işi hangi teşkilatlar eliyle ve hangi nitelikteki insan gücüyle yapacağına dair bir planlamanın yapılmaması, kamu personelinin atanma ve yükselmelerinde objektiflikten uzaklaşılması, hukuki ve mali statülerdeki karmaşa bunlardan bir kısmıdır. Kamu yönetiminin karakterini belirleyen en önemli ilke, bürokrasinin kalitesinin artırılmasını amaçlayan liyakat ilkesidir. Kişiyi, grubu veya siyasiyi korumaya dönük atamalar ise bürokrasinin niteliği ve kamu hizmetlerinin kalitesi üzerinde oldukça olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu nedenle, kamuda işe alınmadan başlamak üzere, ilerleme ve yükselmede, tayin, terfi ve yer değiştirmede liyakat ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranılmalıdır. Demokratik meşruiyetin güçlendirilmesi ve devlete duyulan güvenin artırılması amacıyla yolsuzluk ve usulsüzlük gibi güven sarsıcı uygulamaların önüne geçilerek hukuk devleti güçlendirilmelidir. Türkiye'nin köklü devlet geleneğini çağdaş gelişmelerle buluşturan bir kamu yönetimi yapısı ve işleyişi oluşturulmalıdır. Atamalarda sadakati terör örgütlerine, lobilere, cemaate veya localara değil, Türk devletine ve Türk milletine olanlar tercih edilmelidir.

Bu vesileyle bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde istihdam edilen ve terörle mücadele başta olmak üzere Silahlı Kuvvetlerin çeşitli kademelerinde görev yapan uzman çavuşların önemli problemleri bulunmaktadır; çalışma şartları, mali ve sosyal hakları, yer değiştirme, kadro ve emeklilikle ilgili sıkıntıları, devlet tarafından kendilerine silah verilmemesi, lojman ve benzeri sorunlar bunlardan önemlileridir. Kuşkusuz bu sorunlar ilgililerce de bilinmektedir ve inanıyorum ki çözümü için de gayret gösterilmektedir. Ancak giderek kronikleşen bu problemlerden bazıları öncelikle ve ivedilikle çözülmelidir. Bazı sorunların çözümü yasa değişikliği dahi gerektirmemekte, alt düzenleyici işlemlerle çözülebilecek mahiyette bulunmaktadır. Kendilerine her türlü silah ve teçhizatı teslim ettiğimiz, terörle mücadelede etkin rol üstlenen uzmanları lütfen, mesai saati bitiminde kaderiyle baş başa bırakıp hainlere fırsat tanımayalım. Öncelikle ve ivedilikle silahlarını verelim, lojmanı olmayanlara lojman temin edelim. Devletimizin, kuşkusuz buna gücü de kudreti de vardır.

Öte yandan, bürokrasideki hantallığı, teşkilatlanmadaki tutarsızlıkları, personel rejimindeki hukuki ve mali statü karmaşasını, ücret, unvan ve mobbing kaynaklı mağduriyetleri giderelim. Atamalarda sendika tercihlerini değil, liyakat, hakkaniyet, Türk vatanına ve Türk devletine sadakati esas alalım.

Değerli milletvekilleri, son olarak da toplumsal kalite ve ahlak anlayışında meydana gelen tahribata dikkat çekmek istiyorum. Toplumsal ahlak ve kalite anlayışının hâkim kılınamaması ile millî ve manevi değerlerin tahrip edilmesi sonucu siyasette, adalette, kamu yönetiminde, iş hayatında ve birçok alanda değer erozyonu yaşanmaktadır. Yolsuzluk ve benzeri istismarlar, vatandaşlarımızın kamu kurumlarına dolayısıyla devlete olan güvenini sarsmaktadır.

Yine, bu kapsamda olmak üzere son yıllarda uyuşturucu kullanımındaki artışa işaret etmek istiyorum. Uyuşturucu toplumsal hayatı ve gençlerimizin geleceğini tehdit, aileleri ise perişan etmektedir. Çocuklarımızı uyuşturucu belasının tehdidi altından kurtarmalıyız. Bu konuda daha güçlü bir mücadeleye ve ailelerin bilinçlenmesine ihtiyaç vardır. Sadece torbacılarla değil, baronlarla da mücadele şarttır.

Bu düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyor, hafta sonu idrak edeceğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nızı kutluyorum. (MHP sıralarından alkışlar)