| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 26.10.2017 |
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; başta Eş Genel Başkanlarım olmak üzere tutuklu vekil arkadaşlarımı, geçen yıl bugün tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları olmak üzere kayyum atanan belediye başkanlarımı buradan selamlıyorum. Unutmasınlar ki onlar halkın gönlündeki sevgi ve saygılarını koruyorlar, gönlümüzün başkanıdırlar; gün geçtikçe onların kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Son zamanlarda iktidarın, büyükşehir belediyelerine ve diğer belediyelere yaptığı işlemlerden sonra onların kıymeti halk nezdinde çok daha iyi anlaşılıyor.
Şimdi, uluslararası anlaşmalar imzalıyoruz, uygulamaya çalışıyoruz. Buraya bundan önce gelen uluslararası anlaşmalar genelde Avrupa Birliği uyum yasalarına kaynaklık eden sözleşmelerdi ama sonuç ortada. Uluslararası ilişkiler sadece anlaşma imzalamakla olmuyor. Bu anlaşmaların çoğu kültür ve eğitim üzerine. Fakat bunun böyle olması için tarihimizi ve kültürümüzü iyi bilmemiz lazım.
Millî Eğitim Bakanlığının müfredatla ilgili skandal girişimleri yetersiz kalmış olacak ki bir yenisine imza atmış bulunmakta. 6'ncı sınıf Kur'an-ı Kerim dersi için hazırlanan kitapta, İbrahim Peygamber'i ateşe attığı kabul edilen Babil Kralı Nemrut ile Nemrut Dağı arasındaki fark unutulmuştur. Skandal sadece bununla sınırlı kalmamış, milattan önce 109 yılında bağımsızlığını sağlayan Kommagene Krallığı'nın Nemrut Dağı'nda inşa ettiği heykeller kitapta "Nemrut'un putları" görseli olarak kullanılmıştır, işte bu. Bu, dünyanın 8'inci harikası. Maalesef, bunlar "put" diye Kur'an-ı Kerim dersinde anlatılıyor. Gençlerimizi böyle zehirlemenin hiçbir anlamı yok.
Adıyaman Nemrut'la vardır. Nemrut, gerçekten, tarihsel bir zenginliktir Adıyaman için. Bu tarihsel süreç farklılığını, coğrafi farklılığı da dikkate almayan sözde uzmanlarımız Adıyaman'ın Kâhta ilçesinin kuzeyinde yer alan Toros Dağlarının parçası olan, dünya kültür mirası olarak kabul edilen Nemrut Dağı'ndaki heykelleri inançsızlığın, ahlaksızlığın, çirkinliklerin ve putperestliğin merkezi olarak anlatmıştır. Buna ancak "Yuh!" denir, başka bir şey demek istemiyorum.
İnsanlık tarihinin ortak mirası sayılan böylesi değerleri bir şekilde put olarak göstermek Hükûmetimizin alışkanlığı hâline gelmiştir ki daha önce de benzer bir şekilde, yine bir belgesel çekiminde Urfa Göbeklitepe'deki dikilitaşları put gibi gösteren çalışmalara imza atmıştınız. Bu tutumunuz tarihsel toplum değerlerinin hiçe sayılmasının en açık ifadesidir. Hükûmetiniz bu utanç tablosuna bir son vermelidir. Buradan sadece Millî Eğitim Bakanlığını değil, Kültür ve Turizm Bakanlığını da göreve davet ediyorum.
Geçmiş yıllarda tahrip edilen heykeller gibi, en son bundan birkaç ay önce, Kommagene Krallığı'ndan kalan Karakuş Tümülüsü'nde bulunan iki bin yıllık aslan heykeli bilinmeyen kişi ya da kişilerce tahrip edilerek bir bölümü kırılmıştır. Yine burada Hükûmetin yanlışı var çünkü yalan yanlış bilgiler veriliyor, millet bunları put sanıp gidip onları yıkıyorlar, bu güzellikleri, bu tarihi yok etmeye çalışıyorlar. Ne oluyor? Sonuçta olan ülkemize oluyor, olan Adıyaman'ımıza oluyor. Gelen turist sayısına bakın, son zamanlarda turist yok denecek kadar azaldı. Adıyaman IŞİD'le anılan bir kent oldu, canlı bomba merkezi oldu, turist gelmez oldu. Birkaç ay önce Kâhta'nın en büyük turistik oteli Zeus Otel yıkıldı; sebebi turizmin bitmesi. Tabii, turizm için barışçıl bir iklim de gerekiyor. Maalesef, dünya çağ atlarken biz hâlâ iç barışımızı sağlayamamışız.
Almanya'ya gidiyoruz, "Asimilasyon bir insanlık suçudur." diyoruz ama ülkemizdeki Kürtleri asimile etmek için elimizden geleni yapıyoruz. İşte, Şırnak. Arkadaşlar, lütfen şuna bakın. Ben okula Türkçe öğrenmek için gittim. Ana dilim Kürtçedir. Bu çocuklara Kürtçe konuşma yasağı... Hiç Türkçe bilmeyen bir çocuğa, Kürtçe konuşan bir çocuğa "Kürtçe konuşma." diyor, "Kürtçe konuşma." diyor. Bu nerede geçiyor? Şırnak'ta. "Kürtçe konuşmayalım." Bu öğretmen bu fişi nasıl yazabiliyor, bu gücü nereden alıyor? Topluma kin ve nefret aşılamaktan başka ne işe yarıyor bu davranış? İktidar bu zavallı öğretmen için bir tasarrufta bulunacak mı, yoksa "Bravo!" mu diyecek yoksa yarın müdür mü yapacak, merak ediyorum.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - O öğretmenin derhâl görevden alınması lazım.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - "Irkçılık en büyük insanlık suçudur." diyoruz. Herkes bunu kabul eder, biz de kabul ediyoruz, Meclis de kabul eder ama ırkçılığın, kutuplaştırmanın âlâsını yapan, 80 yaşında Hakk'ın rahmetine kavuşan Hatun anamızın cenazesine saldıran güruhu kolluyoruz, resim çektiriyoruz, birkaç gün cezaevinde tuttuktan sonra salıveriyoruz. Önce bu tür olaylarla yüzleşelim diyorum, birlikte yaşamanın formüllerini, çarelerini bulalım, sonra uluslararası anlaşmalar yapalım.
Uluslararası eğitim iş birliği anlaşmaları yapıyoruz ama bizim kendi eğitim sistemimizde bir iş birliğimiz var mı? Şu an TEOG sistemi kaldırıldı ancak yerine ne geldiği belirsiz. Yani eğitim sistemi belli olmayan, şu an eğitim sistemi belirsiz, askıda olan bir ülke konumundayız. Bunun sebebi nedir, bilen yok. Bir sabah uyanıyoruz; "Ben bu sistemi beğenmedim, kaldırın." diyoruz. Yine, saray lütfetti geçenlerde "Yardımcı doçentlik nedir?" dedi. İçinizde onlarca akademisyen var, sayın grup başkan vekili de akademisyen. Nice bedeller ödeyerek doçent oldunuz, kariyer yaptınız. Ama "Bu yardımcı doçentlik nereden çıktı?" deyip çöpe atmanın bir anlamı var mı? Bu konuda hiçbiriniz bir fikir ürettiniz mi, hiçbir eleştiri ve öz eleştiriniz, doğru ve yanlış bir tepkiniz oldu mu, bir eleştiriniz oldu mu? Tövbe... Peki, yerine bir sistem hazırlamış mıyız? Yok, ne geleceği belirsiz.
Eğitim ve öğretimle ilgili düzenleme yaparken gelecekle ilgili, gelecek tasavvuruyla ilgili bir program ortaya konur. Bu programda da mümkün mertebe toplumun tüm kesimlerinin ortaklaşmasının zemininin yaratılması gerekir. Bu nedenle, kamuoyunda yeterince tartışılması, çok geniş bir konsensüsle ortak düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekir. Yoksa son on dört yıl boyunca eğitim sistemi bir yapboz tahtasına döner ki burada yapılan bozulan hem bizim hem de çocuklarımızın geleceğidir. Eğitimdeki yanlışların temelinde iktidarın tekçi anlayışları yatmaktadır arkadaşlar. Siz kalkıp dindar ve kindar nesil yetişsin çabasında olursanız asla ülkemizde birlik, dirlik ve kardeşlik gerçeğine ulaşamazsınız.
Millî eğitimde bugün öğretilen din anlayışı Hanefi mezhebine göredir. Ben de Hanefi mezhebindenim ama Türkiye'de Hanefi mezhebi dışında da mezhepler var, değişik inanç grupları var. Ben şahsen, çocuklarımın bu tekçi anlayışla dindar ve kindar olarak yetişmesini asla kabul etmiyorum ve böyle de yetiştirmiyorum. Türkiye'de ve dünyadaki diğer inanç gruplarına, halklarına saygılı olsun istiyorum, evrensel değerlere sahip olsun çocuğum; nefret ve kin yerine barış, sevgi ve saygılı bir birey olmasını istiyorum; insanları sevsin, hayvan sevgisini alsın, doğayı ve çevreyi sevsin istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ortak bir programdan ziyade sadece kendi siyasal programınıza göre eğitimi dizayn etmeye çalışırsanız, yarın başka bir iktidar geldiğinde, yaptığınız bu program -aynı sizin düşüncenizle- onlar tarafından yeniden dizayn edilecektir. Sonuçta, kazanan kimse olmayacak, kaybedilen yıllar, kaybedilen kuşaklar ve kaybedilen gelecek yanımıza kâr kalacaktır.
Bu nedenle, her gelen iktidar ve hatta her gelen bakanla birlikte değişen bir eğitim sistemi yerine, üzerinde tüm toplumsal kesimlerin ortaklaştığı bir eğitim sisteminin bir an önce yerleşmesinin ülkenin hayrına olacağı kanaatindeyim. Hükûmetler eğitim sistemini yeniden kurgulayan değil, sadece bakanlık eliyle ve yerel mekanizmalarla sadece koordinatör işlevi görmelidir. Hatta denetlenebilir özerk yapılarla işleyen bir süreç hükûmetlerin müdahalesinden de bir nevi kurtulmuş olacaktır. Bu kadar merkezîleştirilmesi yerine, AKP elini eğitimden çekse daha hayırlı olur diye düşünüyorum.
Sorun nerede gerçekleşiyorsa çözümün de orada aranması ve çözümün yerel dinamiklerle, yerel mekanizmalarla çözülmeye teşvik edilmesi gerektiği inancındayım. Çünkü ister sağlık ister eğitim sorunları olsun, bu sorunu bütün yönleriyle sosyal, psikolojik, ekonomik ve benzeri faktörleri en iyi hissedebilenler -bizzat sorun kaynağında- uygulamalarla muhatap olan insanlardır.
Bu nedenle, bütün sorunları tek merkezden çözmeye ve denetlemeye yönlendirilmiş bir uygulamanın eninde sonunda, yerel mekanizmaların hantallaşmasına ve problemin çözümünü uzatacağı, nihayetinde çözümsüzlüğe doğru gideceği aşikârdır. Hangi alanda olursa olsun, sorunun çözümünde yerelde faaliyet gösteren mekanizmalar oluşturulması, eğitim kurumlarının da -sorunların çözümüne yönelik- kendi özgünlükleri ve özgürlük alanları dikkate alınarak sorunların kendi kurumlarında çözmeye yönelik bir anlayışın geliştirilmesi gerekmektedir. İşin denetlenmesi hususunda bağımsız ve tarafsız, sağlıklı işleyen bir yargı sisteminiz varsa yereldeki en küçük bir sorunu, kaygıyı en kısa zamanda ve adil olarak çözecektir yoksa eğitim alanlarındaki sorunları çözmek adına her şeyi merkezileştirmek, merkezin denetimi altına almak çalışmak bağımsız bir yargının olmadığı ortamda bir işe yaramayacaktır.
Yine, en güzel sistem, en güzel işleyiş, kayırmacılık olduğu, liyakat değil de tarafgirlik gözetilerek iş ve işlemler yapıldığı müddetçe sistem çirkinleşmeye, çürümeye ve hatta batmaya mahkûmdur.
On beş yıllık AKP iktidarı boyunca, eğitim ve öğretim dâhil, her kurum ve kuruluşta...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - ...hiçbir zaman liyakat ölçütü esas alınmamış, tarafgirlik ve biat ölçütüne yer verilmiştir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)