GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:11
Tarih:19.10.2017

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi 550 vekilden oluşuyor ve 81 vilayetin vekilleri burada ve 81 vilayetin, kentin vekilleri burada. Hem kendi kentlerinin sorunu hem de Türkiye'nin sorunlarını konuşmak ve çözüm mekanizması olarak bunu da tartışmak üzere buradalar ve bu sebeple, bu motivasyonla tartışmak, konuşmak, çözüm üzerinden bir politika geliştirmek için burada, bu amaçla oluşturulmuş.

Peki, ben size birkaç veri vereceğim. Türkiye'de son altı yılda uyuşturucuda artış oranı 17 kat artmış. Bununla ilgili bir gün toplantı oldu mu? Hayır. En son 2014'te bir komisyon oluştuğu söyleniyor ama 17 kat da artmış. Bu komisyon bu arada herhâlde artış hızını mı izliyor, ne yapıyor, onu da bilmiyorum. Ayda 30 kadın katlediliyor, buna karşı bir şey var mı? O yok. "Kadın cinayetlerinin artırılmasının engellenmesi için çözüm önerisi geliştirelim mi?" Ona da "Yok." "Ne yapalım?" "Müftülük nikâhı getirelim." "Olabilirse kadın cinayetleri artsın."

Onun dışında yılın ilk dokuz ayında 1.485 işçi iş cinayetinden hayatını kaybetmiş. Buna dair bir çözüm var mı burada? O da yok. Peki, ilk dokuz ayda trafik kazasından kaç insan hayatını kaybetmiş? 2.912 insan hayatını kaybetmiş, 400 bine yakın insan da yaralanmış. 4 kişiden biri işsiz.

Ülkenin devlet kurumlarından, bürokrasi kurumlarından en güvensiz bürokratik kurumu kim? Yargı. Peki, ekonomik kriz var mı? Alabildiğine fazla. İnsanlar ekonomik krizin altında inim inim inliyor. Sokağa çıkmadınız, şimdi belki haberiniz yoktur ama bir çıkın, kendi kentinize, kendi seçildiğiniz kente, varoşlara gidin, orta sınıfa gidin, bir gezin, ekonomik kriz var mı, bu halkın durumu nedir, ne istiyor, biz şimdiye kadar ne yaptık, bir oturun kendinizi arkadan şimdiye kadar olan süreci bir değerlendirin.

4 milyona yakın mülteci var, 4 milyona yakın mülteci var. Bu mültecilere dair yapılan iyileştirme ya da kendi ülkelerine dönebilmesi için barışçıl bir politika izleme yaklaşımı var mı? Yok. Tam tersine Suriye'de daha çok nasıl olunabilir? Irak'a gidelim, oradaki Kürtlerin yapmış olduğu referandum üzerindeki kazanımlarını nasıl daha çok engelleyebiliriz? Olabiliyorsa 4 milyon değil, 10 milyon mülteci buraya gelsin, resmen bunun çabası var.

Eğitim kurumlarına bakıyorsunuz, her gün bir şey oluyor; bir 4+4+4 oldu, o kaldırıldı, TEOG vardı, TEOG kaldırıldı, şimdi ne olacak, o belli değil. Şimdi üniversite sınavları da kaldırılacak, o da bir tartışma konusu.

Adalet ve düşünceyi ifade özgürlüğü var mı, o da yok. En ufak bir düşüncenizi söylediğinizde, itiraz ettiğinizde çok rahatlıkla tutuklanabilirsiniz, yargılanabilirsiniz. Onlarca yıl belki iddianameniz bile hazırlanmayacaktır.

Şimdi, CHP, silahsızlanma üzerinden bir önerge verdi çünkü silaha erişmek çok kolay, her an silah alabilirsiniz, öldürebilirsiniz, kadın katledebilirsiniz ya da maganda kurşunuyla hayatınızı kaybedebilirsiniz. Buna dair bir çalışma var mı? Yok.

Peki, ne yapıldı burada? Eyüpsultan'a... Eyüpsultan yani oradaki o "sultan" yanına gelsin diye burada bir önerge geçti. Peki, ne yapıldı iki gündür? Tam üç gündür burada ortalama herhâlde bir kırk saattir çalışma yürütüyoruz, müftülük yasasını konuşuyoruz. İnsanlar uzayda yaşam var mı, oraya gidelim, ne yapalım, bununla ilgili çalışma yürütürken burada yüz yıl bizi geriye götürecek çalışma üzerinden yasalar çıkarılmaya çalışılıyor.

Gidişat iyi değil, ülke batmış durumda. Bu ülkenin bir Kürt sorunu var ve bu anlattığım sorunlar Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sonuçlarıdır çünkü savaşın olduğu yerde, çatışmanın olduğu yerde insanların birbirini dinleme, birbirini denetleme, hukuk mekanizmasının işlevini yerine getirebilme koşulu olmamış oluyor. Bunun en büyük sebebi de çatışmayı sürdürebilmek konusunda, ırkçılığı, tekçiliği, tek zihniyeti, tek inancı üzerinden ısrarla halka, topluma ırkçılık propagandasını ve ırkçılık üzerinden siyaset yapmayı getiriyor. Başkaca bu ülkeyi yönetemiyorsunuz.

Bakın, iki gün önce OHAL geçirildi burada. OHAL'in bu ülkeye neler yaptığını tek tek anlattım, dedim ki bakın, OHAL bunları getirecek ve yine böyle sıralar boştu, yine bu boş sıralara anlattık, sonra yine boş sıraların sahipleri gelip oylamada "evet" dediler.

Gerçekten ne yapmayı bekliyorsunuz? Daha ne olacak, anlamıyorum. Daha ne bekleniyor? Bu kadar elimizde istatistiksel veri var, binlerce insan hayatını yitirmiş diyoruz. Bakın, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden dolayı, Birleşmiş Milletlerin raporu var, 4 bine yakın insan hayatını kaybetti. Ablukalardan dolayı 500 bin ila 1 milyona yakın insan yerinden göç edildi. Tıpkı 1990'lı dönemlerde 4 bin köy nasıl boşaltıldı, 5 milyon insan nasıl metropollere gitti; bu, sorunu çözmedi, çözülmedi çünkü güvenlik politikalarına yine yaklaşıldı. Kürt'e bakarken ne bakıldı? Kürt sorunu değil, Kürt'ün güvenlik politikası olarak bakıldı. Oysa bu ülkenin Cumhurbaşkanı, AKP'nin Genel Başkanı çok değil üç yıl önce dedi ki: "Bu ülkenin Kürt sorunu var." "Ben artık, baldıran zehri içeceğim." dedi, "Anneler ağlamasın." dedi; arkadan dedi ki: "Düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur." Böyle kendi içinde dün söylediğini inkâr eden, dün söylediğini kendince terörize eden, dün söylediğini, kendi düşüncesini, kendi politikasını inkâr eden bir yerden bu ülke yönetiliyor. Böyle bir yönetim mekanizması, maalesef ve maalesef kendisiyle beraber ülkeyi batağa götürüyor. Dün Davutoğlu bize her türlü eleştiriyi hakaret düzeyinde yapardı, bugün biz Davutoğlu'na sahip çıkacak düzeye geldik. Adamın kitapları cezaevlerine girmiyor.

Kadir Topbaş'tan bahsediyorsunuz. "Kayyumlar atandı." dedik, "Bakın, bir defa, kayyumlar antidemokratiktir, gasptır." dedik. Buradan hepiniz alkışladınız. Kendi partinizin yere göğe sığdıramadığınız büyükşehir belediye başkanı şu anda zorla istifa ettirildi, yerinde duruyor. Bugün Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: "İstifa etmezse sonuçlarına katlanır." Buradan yargı mı çıkacak? Buradan kimse bize yargının bağımsız olduğunu söyleyemez, bundan sonrasında hukukun işlediğini söyleyemez, bundan sonrasında oluşan, olabilen her şeyin ne kadar kötü olduğu konusunda asla ve asla yakınamaz, "Ben kandırıldım." diyemez çünkü iki buçuk yıldır biz burada bu sürecin bu noktaya geleceğini söyledik.

Bakın, şu anda Sayın Öcalan üzerinde iki yıla yakın süredir bir tecrit var. Oysa 11 Eylül 2016'da kardeşi gittiğinde şunu söylemişti: "Eğer bu sorunu çözmek istiyorlarsa çözümü kolaydır, altı ayda ben çözerim." O zaman gidilmiş olsaydı, o anahtarla o barış anahtarı açılmış olsaydı bugün bu kadar şeyle karşı karşıya gelmemiş olacaktık. Ama bunlara karşı bir görmeme hâli, bir duymama hâli, varsa hiç işitmeyeyim, varsa ben hiç duymayayım, ben söylersem sonra başıma bir iş gelir diyerek bu iş gitmez. Böyle diyenler -bakın, Kadir Topbaş gibi- onlar görevden alındı. Davutoğlu gitti. Yarın öbür gün buradan kim gidecek onu da bilmiyoruz. Siz sanıyor musunuz ki bu yapıldığı zaman bize sıra gelmeyecek? Sessiz kaldınız, görmezden geldiniz, her haksızlık, her vicdansızlık bir gün sizin kapınızı da çalacaktır. Bu sadece siz değil, bizim için de öyledir. Eğer biz haksızlık yapıyorsak, biz vicdansızlık yapıyorsak, biz ölümler üzerinden methiye diziyorsak bizim kapımıza gelecektir, fark etmiyor.

Buradan kadın cinayetleri üzerinden söyleyecektim ama bugünkü konjonktürde kadın cinayetlerinin artışından tutun silahlanmaya kadar artan her türlü yolsuzluk, yoksunluk, işsizlik ve ekonomik krizin ana esası, öznesi Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür, Kürt sorununa yaklaştığınız güvenlik politikalarıdır. Dün "Kürt vardır." dediğiniz, bugün "Düşünmezsen Kürt yoktur." dediğiniz kendi içinizdeki tutarsız, çelişkili, konjonktürel yaklaşımlarınızdır ve bu sürdürülebilir bir politika değildir, sürdürülebilir bir yaşam biçimi değildir, milyonlarca insan ama milyonlarca insan ve özellikle bunun yarısı olan kadınlar huzursuzdur, güvensizdir, geleceğe kaygıyla ve öfkeyle bakmaktadır. Şu anda sizin Suriye üzerinden yürütmüş olduğunuz, Irak üzerinden yürütmüş olduğunuz politikalara karşı gönderdiğiniz her askerin annesi, her askerin kardeşi, her askerin kız kardeşi ve yakınları, kadınlar özellikle bu işin içinde korkunç kaygıyla, güvensizlikle ve isteksizlikle bakıyor. Şunu unutmayın: İki asker göndermişsiniz geçen sene, gönderilen askerlerden ikisini IŞİD yakmıştı, daha yeni sahiplendiniz IŞİD'in yaktığını. Yarın öbür gün buna benzer manzaralarla karşı karşıya geldiğimizde burada söyleme hakkına sahibiz, bunun on katını size söyleyeceğiz, belki yüz katını söyleyeceğiz çünkü ölümlerden siz sorumlusunuz. (HDP sıralarından alkışlar)