Konu: | Cezaevlerine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 11 |
Tarih: | 19.10.2017 |
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ama konu cezaevleriyken, şu anda muhtemelen ekranları başında bizi izleyen, cezaevinde olan, şu anda tutsak edilen milletvekili arkadaşlarımızı, belediye eş başkanlarımızı ve siyasi soykırım operasyonlarıyla şu anda cezaevinde tutulan bütün siyasi tutsakları da buradan saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'nin en krizli, en kaoslu alanlarından biri maalesef cezaevleri. Gerçekten şu anda görünmeyen, kapatılmış bir alan olan ancak kanayan bir yara olarak cezaevi ve cezaevi uygulamaları karşımıza çıkıyor. Her gün mütemadiyen bizler ya da basın, cezaevindeki işkenceler, hak ihlalleri, onur kırıcı birtakım uygulamalarla ilgili bilgi sahibi oluyoruz. Bunlarla ilgili size sadece birkaç örnek vererek geçeceğim ancak şöyle kategorik olarak saymak gerekiyor: En temel sorun, aslında çözüm süreci döneminde üzerinde konuşulan, belli bir mutabakata da varılan hasta tutsaklar meselesi. Bugün yüzlerce hasta tutsak cezaevinde tabutuyla çıkmayı bekliyor çünkü Adli Tıp Kurumu bir "Cezaevinde kalabilir." raporu verebiliyor ama bir müdahaleyle "Cezaevinde kalamaz." raporu verebiliyor. Ki biz Adli Tıbbın da içerisinde bir sürü cemaatçinin olduğunu ve buna karşı operasyonlar yapıldığını da baz alırsak eğer aslında Adli Tıp Kurumunun verdiği raporların da çok da gerçekçi olmadığını biliyoruz. Ancak 2 tane örnek vereyim: Düzce Cezaevinde Selami Keleş var, şizofrenik belirtileri var epilepsiyle birleşmiş, günde 3-4 defa kriz geçirmesine rağmen, tek başına hayatını idame edememesine rağmen bugün cezaevinde tutuluyor.
Yine, Düzce Cezaevinde hasta mahpus, Atilla Coşkun... Beynindeki tümör artık gözle görülür bir şekilde olmasına rağmen hâlâ bununla ilgili bir adım atılmış değil ve cezaevinde tutuluyor.
Bu hasta tutsakları meselesinde bunlar gibi size yüzlerce hasta tutsağı buradan sayabilirim ama "Sadece bununla mı kalıyor?" derseniz hayır. Bir de artık cezalandırma yöntemine dönen sürgün meselesi var. Her gün cezaevlerinde bir yerden bir yere tutsakların sürgün edildiği haberleriyle uyanıyoruz. Belki vicdanlarınıza seslenir ya da belki bir daha düşünürsünüz diye söylüyorum, en son olarak dün 84 yaşındaki "Sise" adında bir kadın -84 yaşında, bakın, zaten hukuk devletinde 84 yaşındaki bir kadının cezaevinde tutulmayacağını biliyoruz ama- Muş Cezaevinden kelepçelenerek aç susuz bir hâlde Tarsus Cezaevine kadar sürgün edildi. Bence bunun üzerine düşünmemiz lazım değerli arkadaşlar, 84 yaşındaki bir kadının topluma nasıl bir zararı olabilir ya da toplumda nasıl güvenliğini tehdit edebilir ya da başka bir yol, yöntemi yok mu? Yani, biz biliyoruz ki tutuklama bir tedbir, başka şekilde de tedbirler uygulanabilir, ev hapsi de uygulanabilir, o kadın, evinde de aslında bir şekilde cezası uygulanabilirken, şu anda 84 yaşındaki bir kadın, cezaevinde ve sürgüne maruz kaldı. Bunun gibi onlarca örnek yine sayabilirim.
Evet, değerli arkadaşlar, cezaevi meselelerinden bir tanesi daha süngerli oda meselesi. Süngerli odanın ne olduğunu ben size isterseniz açıklayayım. Etrafı kapalı bir oda, ortasında bir klozet, etrafı camekânlı ve tutsaklar orada tutulup bütün kişisel ihtiyaçlarını giderebilmeleri için de bir alan yaratılmayıp insanlar sürekli gözlem odalarında tutuluyor. Özellikle kadınlar erkeklerin gözetimi altında kişisel ihtiyaçlarını bile gidermek zorunda bırakılıyorlar. Bu kadar onur kırıcı davranışlar var.
Artık cezaevindeki işkenceyi, darpları saymıyoruz bile ama hazır işkenceden söz etmişken Başkanlık Divanına bir sorum var: Geçen haftalarda ben işkenceyle ilgili bir önerge verdim. Başkanlık Divanından önergenin kaba ve yaralayıcı olduğu gerekçesiyle önergem reddedildi. Değerli arkadaşlar, bu ülkede işkenceyi insanlığa karşı suç olarak tanımladığımızı geçenlerde söylemiştim. Asıl bizi yaralaması gereken, asıl insanlık onuruna saldırı olan işkenceyken bunu dillendirmenin kaba ve yaralayıcı olduğu tek ülke Türkiye'dir herhâlde. Eğer kaba ve yaralayıcı cümleler duymak istemiyorsak, gelin cezaevlerindeki bu işkenceleri araştıralım. Bakın, 1980 döneminde Diyarbakır Cezaevinin bizi getirdiği nokta ortada, bir tane daha, hatta onlarca cezaevi daha yaratmaya ihtiyacımız yok diyorum. Umarım bu konuda biraz düşünürsünüz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.