| Konu: | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 18.10.2017 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; buradaki müzakereleri dinlerken bazı hususlara açıklık getirme kastıyla, müzakerelere katkı sağlasın diye grup adına konuşma lüzumunu hissettim. Esasen bu konuşma yoktu, doğrudan şahıs adına konuşma yapılacaktı.
Burada getirilen teklif, dinî alana ilişkin bir düzenleme değildir, medeni alana ilişkin bir düzenlemedir; dinî muamelata, dinî normlara dayalı "Biz ne yaparız?" sorusuna cevap mahiyetinde bir çalışma değildir.
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Cumhurbaşkanı farklı söylüyor ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bildiğiniz gibi, halkımız "belediye nikâhı" diye, o resmî nikâhın adını çok veciz bir şekilde böyle adlandırmış.
Esasen, burada bir nevi onun muadili olarak kullanılan "müftülük nikâhı" ifadesi, aynı kategoride medeni nikâhtır. Yapılan nikâhın kendisi, doğurduğu hukuki sonuçlar bütünüyle, hukuki manada dün belediyenin yaptığı nikâhla aynı sınıftadır; aynı şekilde, taraflara, nikâh akdeden kişilere hukuki sonuçlar doğuran bir bağıtı ifade eder. O bakımdan, meseleyi, sanki dinî bir alan üzerinden...
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Niye müftülük?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...getirilen kanun teklifiyle birlikte hususen İslamiyete ilişkin özel alanda muamelata dair bir iş, bir düzenleme yapılıyormuş şeklinde takdim etmeyi bir kere doğru bulmam.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - İhtiyaç var mı? Onu bir söyleyin bize.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İkincisi: Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924'te kuruldu, kurulurken de Şeriye ve Evkaf Vekâletinin yerine kuruldu. O dönemdeki tartışmaları da hatırlayın. Devlet ile din ilişkilerini rasyonel, cumhuriyetin esasen temel ilkeleri doğrultusunda düzenleme kastıyla getirilmiş bir kurumdur. "Müftü" dediğimiz insanlar, "imam" dediğimiz insanlar dinî ihtiyaçları karşılamak... Dinî dediğimiz fakat esasen insanların sosyal taleplerini karşılamak kastıyla örgütlenmiş bir yapıdır.
Esasen, İslamcı tartışmalardan haberdar olanlar, kurumlaşmış bir imam görevliliğinin İslam'da yeri olmadığına ilişkin o zengin tartışmaları hatırlayacaklardır. "Camiye gittiğinizde, bir imam sırtına elbiseyi giyerek gelip orada devletin görevlisi, devletten maaş alan birisi normalde namaz kıldıramaz." der kimi İslamcı tartışmalar. O cemaatin içerisinden birisi gelir, en ehil olan kişi kimse namazı o kıldırır. Ama devlet marifetiyle siz, laik ve seküler esaslı bir yapı içerisinde dinî alanı düzenlemek istediğinizde, devletin görevlilerini oraya tayin edersiniz. Dolayısıyla bizim "müftü" dediğimiz, "imam" dediğimiz kişiler, devletin görevlileridir; dinî alana ilişkin sosyal talepleri karşılamakla mükellef olan insanlardır. Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş kastı da esasen buna yöneliktir.
Denildi ki biraz önce "Diyanet İşleri Başkanlığı homojen, tek tip bir İslam anlayışını dayatmak için birtakım faaliyetler yapıyor."
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hocam, Sayın Cumhurbaşkanı farklı anlatıyor, buna bir açıklama getirirseniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani İslamiyet'in o geniş tefekkür coğrafyasında, Türkiye'nin içinde, periferinde, genel olarak İslam coğrafyasında yaşanan o son derece canlı tartışmaları, renkliliği ve farklılığı ıskalarsanız, böyle, tek tip bir din anlayışı, otomatik, totaliter bir yapı ortaya çıkar vehmine kapılabilirsiniz, öyle bir şey yok.
Mesele sadece mezhepler meselesi değil, modernleşmeyle birlikte, esasen her konuya ilişkin İslamiyet'te çok yönlü tartışmalar olmuştur. Cemaleddin Efgani'yle başlar, Abduh'la devam eder, bunun öncesi de vardır, Mehmet Akif Ersoy vardır, Sebilürreşad vardır. O tartışmaları ıskalamak, bugün yapılan tartışmaları ıskalamak ve sanki "İslam" denildiğinde böyle, bu işin bir matematiği var, bu matematik çerçevesinde Diyanet İşleri de totaliter bir yapı olarak dini şekillendiriyor şeklinde yanlış bir algıya insanlar kapılabilir. Böyle bir şey yok.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - İslamiyet'te ruhban sınıfı var mı Hocam? Müftü var mı İslamiyet'te?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bizim burada yapmaya çalıştığımız, esasen aile kurumunu tahkim etmektir, aile kurumunu hukuki teminat altına almaktır; genç yaşta evlilikler, çocuk yaşta evlilikler, bunlarla hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu bahsedilen hususlar, çok çocuk yapmak, az çocuk yapmak, çocuk yaşta evlilik, şu tür evlilik, bu tür evlilik, bunların hepsi esasen toplumların sosyolojisinde kayıtlıdır. Köye giderseniz, köyde insanlar çok çocuk yapar; şehre giderseniz, insanlar az çocuk yapar. Yaşadıkları toplumsal şartlar, iktisadi şartlar, dünya görüşü onlara bir aile perspektifi verir ve siz ne söylerseniz söyleyin, sonuçta onların çocuk yapma biçimleri üzerinde ancak marjinal bir etki yaratabilirsiniz. Türkiye'nin nüfus artış hızı azalıyor. Niçin azalıyor? Çünkü şehirleştikçe, kırsal alandan şehirlere doğru nüfus arttıkça, insanlar şehre yerleştikçe, çekirdek aile oturdukça insanlar da çocuk yapmıyor.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yoksullaştıkça...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yoksullaşmayla ilgisi yok, o ayrı bir bahis. Şehirli insanlar az çocuk yapar. Zenginlerin kaç çocuğu var? 1-2, yoksullukla ilgili değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Gelecek endişesi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bazen yoksulların 10-11 çocuğu vardır. Yani yoksulluğu bir parametre olarak ortaya koymak çok doğru değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Değil, tek parametreye koyamayız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Çocuk yaşta evlilikler: Hiçbir hukuki düzenleme bunu onaylamaz. AK PARTİ'nin on beş yıllık iktidarında bunu teyit edecek hiçbir unsur gösteremezsiniz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Çok var Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama toplumumuzda böyle bir yara vardır. Buna karşı biz mücadele ettik, siz de mücadele ediyorsunuz. Doğrudur, çok yanlış bir uygulama, çok hatalı bir iş, çocuk yaşta evlilik olmaz, bunu ortadan kaldırmak için bütün kurumların, grupların, siyasetin yaptığı çalışmalara da biz teşekkür ederiz çünkü 12-13 yaşındaki çocuğun -hepimizin çocukları var- evlenmesini kabul edebilir miyiz? Böyle bir şey yok. Bu getirilen düzenleme de asla, hiçbir biçimde bunu kolaylaştırmıyor. Öyle bir bağ kurmak, o illiyet bağı doğru bir bağ değil.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Toplumu ikiye bölecek, Sayın Hatip. Toplumu ikiye bölecek müftülükte kıyanlar, belediyede kıyanlar diye.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu, daha çok politik propagandanın bir dili olarak ortaya çıkar.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ya, Cumhurbaşkanı söylüyor, biz söylemiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, bakın, aslında vahim olanı şudur: Sosyolojiye bakarsanız, geniş aileden çekirdek aileye doğru insanoğlu evrildi, kabilelerde daha farklıydı. Şimdi çekirdek aile de modern hayatla birlikte çok ciddi meydan okumalarla karşı karşıya. Avrupa'ya gittiğinizde görürsünüz, gitmeye gerek yok, parametreler de ortaya koyuyor, boşanma oranları son derece yüksektir. İnsanlar tek başına hayat kurmaya başladılar, tek başlarına yaşıyorlar. New York'a gidin, Manhattan'da tek başına insanların yaşadığı yerler görürsünüz.
Aile, kesinlikle yeni yetişen kuşakların hem birtakım sosyal normları edinmesi bakımından hem de toplumda dayanışma içinde olmaları açısından son derece önemli bir birim; asla aşağılanacak, hakir görülecek, bir kenara atılacak bir kurum değil. Geçmişte, kimi devrimci hareketler bunu burjuvazinin bir tahakküm kurumu olarak takdim ettiler. 1968, Fransa'daki gençliği hatırlayın, bunlar kır komünleri, şehir komünleri kurdular ve burjuva aile tipine karşı burada, o tür değil, gönüllü birliktelik esaslı yapılar kurmaya kalkıştılar. Yürüdü mü? Yürümedi, kır komünlerinde kaldı, bir adım ileriye gitmedi. Sonuç da şu: Çocuklar yetişiyor, gelecek kuşaklar toplumla entegre olacaklar; kesinlikle o çocukların norm kazanması, değer sahibi olması, Mevlâna'nın dediği gibi ayaklarını bir yere basmaları ama aynı zamanda küresel bir ufukla donanmaları çok önemli ve hayati; burada da aile biriminin oynadığı eşsiz bir rol var. Bizim burada esasen tartışmamız gereken, "Aileyi tahkim etmek için devlet hukuken daha neler yapabilir?" Bu bir yoldur yani şu -tırnak içerisinde- "müftü nikâhı" denilen ve hukuki sonuç doğuran nikâh işlemini kolaylaştırmak bir yoldur. Aile kurumunu tahkim etmek için önereceğiniz başka yollar var ise bunları da hep beraber değerlendirelim. Çünkü Türkiye de modernleştikçe, benim gördüğüm, boşanma oranlarının artması, ailelerin parçalanması ve bunun sonucunda bugün kesinlikle öngörmekte zorlandığımız, "defekte" uğramış, normlarını yitirmiş yeni kuşakların yetişmesi tehdidi söz konusu.
Feminizm, elbette modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan bir akım olarak kadının kamusal hayat içerisindeki yerine, mücadelesine çok önemli, anlamlı katkılar sağladı. Feminizmin de tek bir versiyonu olmadığını biliyoruz, onun da kendi içerisinde liberalinden sosyal demokratına, Marksistine kadar, İslamcı feminizmine kadar çeşitli versiyonları olduğunu biliyoruz çünkü modern hayat, kadını bu şekilde bir mücadeleyle donattığında, elbette bunun ideolojik olarak, toplumsal normlar itibarıyla çeşitli kategorilerde karşılığı olur, oluyor da. Ama hangi feminist hareket, hangi kadın hareketi kamusal hayatta kadınlara daha fazla özgürlük, eşitlik, hak talep eden hangi eğilim olursa olsun, esasen hukuki sonuç doğuran bir nikâh bağıtını sağlayan bu kuruma karşı, bunun yanında olması gerektiğini düşünüyorum ben çünkü bu kadınların da lehinedir.
Virginia Woolf, daha bir asır geçmedi üzerinden, 1936'da intihar etti, "Kendine Ait Bir Oda"yı yazdığında -feminizmin en önemli kitaplarından birisi- İngiltere toplumundaki o 1839-1901 dönemine Victoria dönemine ilişkin kadını aşağılayan topluma karşı bir meydan okuma göstermişti, kadına yeni bir yol açmaya çalışmıştı. "Kadının uğradığı haksızlık." denildiğinde aklına hemen "İşte, din adamları kadını aşağılıyorlar." şeklinde bir tekerleme gelen arkadaşların, bu işin esasen tarihsel olarak Batı'da, Doğu'da az gelişmişlikten kaynaklanan -dinle ilgisi yok- sosyolojiden ve az gelişmişlikten kaynaklanan bir durum olduğunu, modernlikle birlikte kadının yeni hayat içerisinde yeni roller edinmek için bir hamle, cüretkâr bir hamle yaptığını görmeleri gerekiyor.
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Orta Doğu'dan da bir örnek ver Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Marilyn Yalom -tabii, Irvin Yalom'un eşi- kadının tarihini yazdı. Orada İslamiyet'e ilişkin bir bölüm yoktur ama Batı tarihinde, Roma'dan itibaren, Amerika'da kadının nasıl aşağılandığını, nasıl yok sayıldığını anlatır. Bu iş az gelişmişlik işi, onu diyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hocam, bunun kanunla ne ilgisi var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani özür dilerim, burada kendi içine gömülü bir akılla meseleyi, birtakım, 2-3 saçma sapan, adı "din adamı" olan kişinin -esasen dinle ilgisiz- geleneksel kategoriler içerisinde akletme biçimi olan kadına yönelik aşağılayıcı dilini İslam adına anlatmak doğru değil. Bu, İslam'dan da habersizliktir. Koskoca bir medeniyete, çok zengin bir tefekkür dünyasına karşı emin olun saygısızlıktır.
Sonuç olarak, kıymetli arkadaşlar, bu yapılan iş, Türkiye'de aileyi tahkim eden bir iştir. Hukuki sonuç doğuran nikâha ilişkin laik ve seküler devletin bir işidir. Bu nikâhı gerçekleştiren kişiler devletin görevlileridir tıpkı belediyenin insanları gibi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, hatibi konuya dönmeye davet eder misiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ve birtakım korkuları, "işte çocuk yaşta evliliklerin böylelikle önü açılacak, şu olacak bu olacak" tarzında korkulara yaslanan bir dili, bu getirilen kanunla ilgisi olmayan bu dili uygun bulmam.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - İç Tüzük'ü hatırlatıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - İç Tüzük sizin müdahale etmemenizi gerektiriyor Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - O da var da. O sonraki madde.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Söylediğimiz sözlerin, yaptığımız analizlerin hakkaniyetli ve adil olması, emin olun son derece saygıdeğer her partinin tabanı, özellikle konuşan kişilerin kendi rasyonel tabanları bakımından da önemlidir ve değerlidir.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, konuya dön.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunları kısaca beyan etmek için söz aldım, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)