Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı Karar'ı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017 Perşembe Günü Saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1199) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 9 |
Tarih: | 17.10.2017 |
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, az önce CHP Grup Başkan Vekili de söyledi, ben ondan iki dakika önce saydım, ortalama 32 sayın milletvekili var burada ve OHAL devam edecek, OHAL bu ülkenin hayatında ne getirecek, neleri alacak, bunun üzerinden nasıl bir siyaset izlenecek ve bu siyasetin halktaki karşılığı nedir? Halkın temsilcisi olarak burada durması gereken, sorumluluk gereği burada durması gereken milletvekilleri şu anda burada değil ama konuşmalar bittikten sonra gelip oylamaya katılacak. Buradan da oylama üzerinden de 80 milyon insanın nasıl yaşayacağına kendileri karar verecek. Bu bile kendi başına bir paradokstur.
Bakın, OHAL'den bahsediyoruz, OHAL'in normalleştirilmesi hâlinden bahsediyoruz. OHAL gibi toplumu çürüten, toplumu bir bütün olarak zehirleyen, her türlü cezasızlığın, her türlü kuralsızlığın normal bir yaşam hâlinde sürdürülmesine çalışılan ve bunu kendince bir yasal zırha büründüren bir tezkere geçecek şimdi buradan. Bu tezkerenin sorumlularının, az önce söylediğim gibi, şu anda sandalyeleri boş durmakta.
Bakın, ben, OHAL'le ilgili kısaca istatistikler verip OHAL'in bu ülkenin hayatında, bu ülkede yaşayan insanların yaşantısında nelere mal olduğuna kısaca bir değinmek istiyorum. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra darbecilerle mücadele gerekçesi olarak 20 Temmuz 2016'da ilk kez ilan edilen, bugün 5'inci kez uzatılan OHAL'ler neredeyse yaşantının tümünü işgal etmiştir. 21 Temmuz 2016 tarihinde mülga Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ -kendisi de burada- darbe girişiminin tekrarlanmaması için atılması gereken bir adım olduğunu savunarak "Darbenin artçıları, yeni versiyonları olabilir, amacımız üç aydan daha kısa bir süre içinde atacağımız adımları atmak, yapacaklarımızı yapmak, süre dolmadan da OHAL'i yeniden kaldırmaktır çünkü derdimiz yangını söndürmektir." demişti. Bu gerekçeyle OHAL ilan edilmişti. 2002 yanlış hatırlamıyorsam, AKP iktidara gelirken billboardlarda da şöyle bir şey vardı: "Onlar konuşur, AKP yapar. OHAL kaldırılacak." diye. O cümle AKP'yi iktidar etti çünkü o cümlede anahtar şuydu: "Demokratikleşecek." Demokratikleşen her zihniyet, her ideoloji toplumda yani onlarca insanda, milyonlarca insanda karşılık bulur çünkü. O şiarla iktidar olma motivasyonu üzerinden o sloganları kullandı, sloganını kullandıktan sonra iktidar oldu, iktidar olduktan sonra devam etti, şimdi de iktidarını sürdürmek için daha fazlasını yapmak adına OHAL'leri uzatıyor.
Şimdi, OHAL'de neler oldu, ben size kısaca anlatayım: 11 Eylül 2015 tarihinden beri 103 belediyemizin 94'üne kayyum atandı, 71 belediye başkanımız ve belediye eş başkanlarımız, belediye eş başkanlarının vekilleri de dâhil olmak üzere tutuklanarak cezaevine konuldu.
OHAL'de ne oldu? OHAL'de ihraçlar oldu, açığa almalar oldu, sürgünler oldu. 4.302 yargı, 6.470 TSK, 3.106 Jandarma, 155 Sahil Güvenlik Komutanlığı, 22.984 Emniyet Genel Müdürlüğü mensubu, 75.102 kamu görevlisi olmak üzere 112.119 kişi görevinden alındı. Ayrıca, sözleşmesine son verilen, sözleşmesi yenilenmeyen kamu görevlileri de eklendiği zaman, görevine son verilen kamu görevlilerinin toplam sayısı 150 bini aştı. Eğer onları da bir araya getirirsek toplamda ayrıca 30 kamu emekçisi ihraç edildi. 40 bine yakın kamu görevlisi görevden uzaklaştırıldı, daha sonra bunlardan 34 bine yakını görevine iade edildi.
OHAL'de kadın cinayetleri ne oldu? OHAL'de kadın cinayetleri yüzde 50 arttı. Ayda 28 ila bazı aylarda 39 olmak üzere kadın cinayetlerinde artış oldu. Peki, OHAL'de sağlık ne oldu? Sağlık sektöründe çalışan emekçilerden 7.573 kişi hukuksuzca işinden atıldı. 46 hastane, 5 tıp fakültesini kapatan AKP iktidarı, buralarda istihdam edilen binlerce sağlık emekçisinin sağlık hizmeti sunumunu ve halkın sağlığa erişimini kısıtladı. OHAL döneminde 50'ye yakın insan intihar etti, intihar etti ve bu intihar etmelerin gerekçesi olan, kendi iktidarını yürütmek için araçsallaştırılan OHAL'i, şimdi boş sandalyelerde oturan vekiller gelip onaylayacak.
OHAL süresi içerisinde Türk Tabipleri Birliği üyeleri, tabip odaları üyeleri ve sendika yöneticileri, KESK üyeleri ihraç edildi. Meslek odalarına ve sendikalara baskılar arttı, hatta bazı yerlere kayyumlar atandı. Acele kamulaştırma üzerinden Sur'da, Şırnak'ta, Cizre'de, Mardin'de, Nusaybin'de kamulaştırma yapıldı, TOKİ marifetiyle oranın tarihsel hafızası silinme, ranta dönüştürülme ve bunu ticarileşme üzerinden yine bir siyaset izledi.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, sit alanı olan yer OHAL marifetiyle birinci derece sit alanından üçüncü derece sit alanına getirildi ve şu anda ticari alana dönüştürülme düzenine aynı gayretle devam ediliyor.
Peki, zeytinlik alanları bundan muaf mı? Hayır. Zeytinlik alanları, meralar, kıyı alanlarının talan edilmesi de bu OHAL kapsamında maalesef devam ediyor. Peki, onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış Hasankeyf ve Sur için ne diyoruz, ne söyledik? O zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz, aynı kamulaştırma, aynı talan, aynı yağmacılık zihniyeti OHAL marifetiyle devam etmekte. Üç bin yıllık tarihe ev sahipliği yapan Urartu medeniyetinin izlerini taşıyan, Van Edremit'te birinci derecede sit alanı olan, tarihî ve kültürel açıdan titizlikle korunması gereken Dilkaya Höyüğü alanı AKP'nin atadığı kayyum eliyle tuvaletlere ve otoparka dönüştürüldü. AKP'nin tarihe bakışını buradan görebiliriz. Ankara'nın akciğerleri olan ODTÜ ormanları yol bahanesiyle aynı talana maruz kaldı.
OHAL ve savaş... Maliye Bakanının açıkladığı verilere göre -AKP'nin savaş maliyeti- güvenlik ve savunma için 2017 yılının ilk yedi ayında 3 milyar 364 milyon TL harcandı. Savaş malzemeleri için milyarlar harcayan AKP iki ayrı kalemde gösterilen gizli hizmet giderleri için 2017 yılı başından itibaren toplam 1 milyar 852 milyon 799 bin TL harcadı. AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın kullandığı, hesabı sorulmayan örtülü ödenekten ise sadece temmuz ayında 154 milyon TL harcandı.
Yüzlerce cenaze, ailelerine haber verilmeden kimsesizler mezarlığına gömüldü ve kimlik tespiti yapılmadan, aynı şekilde, mezarlıklara gömüldü. Öyle ki benim de tanık olduğum, Sur'da iki yıldır cenazesine ulaşmaya çalışan -cenazenin ismi, yaşamını yitiren şahsın ismi Hakan Arslan'dır- babası, defalarca Adalet Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına -valilik de dâhil olmak üzere- dilekçeler verdi, sonuç alamadı ve o cenazenin hâlen nerede olduğu ve nerede gömüldüğü, gömüldüyse kimin gömdüğü bilgisini alamadı.
Sayın Bakanım, buradasınız, lütfen, bu sorularımı da not ederseniz, ben ısrarla bazı şeyleri... Çünkü bunlar bire bir halkın yaşadığı ve halkın somut olarak bire bir cevap beklediği sorular.
Az önce sormuştum, yine söyleyeceğim. Hakan Arslan Sur'da yaşamını yitirmişti, iki yıldır babası her türlü bürokratik işlemleri yaptı, cenazeye ulaşamadı. Valilik dâhil, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı olmak üzere resmî başvuruları da mevcuttur.
OHAL ve sokağa çıkma yasaklarından bahsedersek: 16 Ağustos 2015'te ve 1 Haziran 2017 tarihleri arasında 10 il, 43 ilçede resmî olarak tespit edilen 218 gün süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu ablukalarla büyük bir yıkım dalgası başlatılarak 1 milyon 809 bin kişinin direkt olarak hayatı etkilenmiş oldu. Yüz binlerce insan göçe itildi, bölge ekonomisi çökme noktasına geldi ve Sur'da hâlen devam eden bir yasak var.
OHAL ve kutuplaştırılan bir toplumdan bahsediyoruz. AKP Hükûmeti ekonomiden aileye, eğitim sisteminden sokağa, emek alanından kadın konusuna, Kürtler ve farklı kimlikler sorunundan akademilere ve basına kadar bütün toplumsal yaşama müdahale ederek mezhepçi ve ırkçı, etnik aidiyet ve mezhep aidiyeti üzerinden bir mekanizma oluşturdu ve bu mekanizmayı da sürdürülebilir hâle getirmek için şu anda OHAL'in oylaması olacak.
Peki, eğitimde ne oldu? OHAL'de KHK'ler marifetiyle 33.138 öğretmen ihraç edildi. İhraç edilen toplam akademisyen sayısı 5.717, bunun 460 tanesi bu ülkenin aydınlık vicdanları olan barış akademisyenleri. Toplamda 40 bine yakın eğitimci ihraç edildi ve binlerce eğitim emekçisi açığa alındı, sürgün edildi. Bununla birlikte, özel eğitim kurumlarından da bahsedersek, 21 bin öğretmenin sözleşmesi feshedildi. İhraç edilmeyen akademisyenlerin ise çalışma koşulları zorlaştırıldı ve mobbinge maruz kaldılar. İhraçlar sadece darbe girişimi veya Fetullah Gülen örgütü üzerinden gelişmedi aslında, burada amaçlanan, murat edilen, hedeflenen muhalif kesimdi. Bu anlattığım, saydığım rakamlara ve istatistiklere baktığınızda ne olduğunu da tekrar görmüş olacaksınız. Bilimsel ve laik eğitimi tasfiyeyi amaçlayan müfredat değişikliğine gidildi.
OHAL'de işsizlikten bahsedeyim. OHAL'de özellikle Mardin, Şırnak, Siirt, Batman ve alt bölgesi Diyarbakır, Urfa'da hem tarım ve hem de ekonomik anlamda, sanayi anlamında işsizlik daha da çok artmış oldu. OHAL'de 185 basın emekçisi cezaevinde, yüzlerce muhalif basın kurumu kapatıldı, yüzlerce internet sitesi, medya kapatıldı ve bununla birlikte hâlen devam eden baskılar var.
Peki, bu kadar şeye rağmen... Herhâlde, 7/24, günlerce OHAL'in bu toplum içinde yaşatmış olduğu sıkıntıları, travmaları, şiddeti, işkenceyi anlatsak yetmeyecek zaman. Bilfiil OHAL içinde yaşayan, gençliğinde OHAL içinde yaşamış ve şu anda da OHAL'i fiilî olarak yaşayan biri olarak şunu söylemek istiyorum: Şu anda OHAL'i neden istiyorsunuz? Fiilî olarak zaten 347 tane sandalyeye sahipsiniz, istediğiniz yasayı çıkarabiliyorsunuz, istediğiniz kararı alabiliyorsunuz, istediğiniz zaman istediğinizi yapma gibi bir rahatlığa sahipsiniz çünkü iktidarsınız. Neden OHAL'i sürdürmek istiyorsunuz? Bunun tek açıklaması olabilir çünkü OHAL ve KHK'ler şu anda yapılan ve yapılmak istenen bütün baskıları, işkenceleri ve insanlık suçlarını, oluşan ve oluşabilecek olanların önüne engel olmak ve kendini yasal zırhın altına saklamak için. Öyle değilse bugün bu OHAL tekrar uzatılmazdı.
Bakın, OHAL'le birlikte kayyumlar; kayyumlarla birlikte gasplar; gasplarla birlikte talan, yağmacılık; yağmacılıkla birlikte o toplumun, halkın değer yargılarını tamamen yok eden bir zihniyet var. Uğur Kaymaz'ların, Ceylan Önkol'ların, Tahir Elçi'lerin isimlerini bile kayyumlar yasakladı. Kürt'e dair ne varsa, Kürt dili kurumları kapatıldı. Kürtlerin kültür faaliyetleri yapan bütün kurumları kapatıldı ve Kürtçe dili üzerinden devam eden yasakların bir OHAL marifeti var karşımızda.
Peki, bununla ne yapmaya çalışıyor? Bir, ya bu ülkeyi cezaevine dönüştüren, kendi içerisinde böyle matruşkalar gibi bir cezaevi çıkıyor, içinden yeni bir cezaevi çıkıyor, bir tane daha açıyorsunuz, başka bir cezaevi çıkıyor. Nedir bu cezaevleri? Söyleyeyim size: OHAL marifetiyle her an gözaltına alınabilirsiniz, kimlik kontrolüne tabi tutulabilirsiniz. Gelin Diyarbakır'a, 1 kilometrelik yola gittiğinizde en az 3 defa kimlik kontrolüne takılıyorsunuz. Takıldığınız her kimlik kontrolünde tacize, sözlü tacize maruz kalıyorsunuz. İtiraz ettiğiniz her anda tutuklanabilme, gözaltına alınabilme durumuyla karşı karşıyasınız. Böyle bir anlayışı sürdürme telaşı da bu yapılanları kapatma ve kendini de sağlama almaktan başka bir şey değil. Bakın, içeride sıkıştı mı hemen bir taktiksel algı oluşturuluyor, başka krizler oluşturuluyor, işte şu anda müftülük yasası gelecek. Bu müftülük yasasında da size söyleyeceğimiz elbette onlarca şeyimiz var.
Askere, valiye sınırsız yetki veriliyor. Milletin seçtiği, halkın seçtiği vekiller şu anda cezaevinde oluyor. Halkın seçtiği vekiller, şu anda cezaevinde ve bu cezaevinde olan vekillere karşı da bu halkın, bu Hükûmetin ve boş sandalyede oturanların, temsiliyeti olanların da bir sorumluluğu var. Nedir sorumluluğu? Bir an önce bu ülkenin demokratikleşmesi için mücadele etmektir. Tam tersinden, yukarıdan emredilen ve her şeye "evet" denen, sadece bir grubu koruyan yasalara, OHAL'lere "evet" demek değildir, olmamalıdır, halkın iradesi bunu kaldırmıyor. Halkın iradesi bugün halkın her kesiminin, temsilcilerinin bir arada olduğu anlamına gelir.
Peki, çocukların cenazeleri... OHAL'de ne olmuştu? Cizre'de yaşamını yitiren ve yakılan bir binanın içindekilerin, bodrumda yakılanların anne babalarına sebze poşetlerinin içinde, 3-5 kilo ağırlığında, çocukların kemikleri verildi; bu ülke bunları gördü. Bu ülke, cenazeleri mezardan çıkarma düzeyinde ırkçılığa şahit oldu. İlginçtir, o ırkçılığı yapanlar, bu ülkenin İçişleri Bakanıyla, birinci dereceden sorumlu olan İçişleri Bakanıyla fotoğraf çektirdi ve o fotoğraf sosyal medyada paylaşıldı. O fotoğrafa karşı sizin söyleyeceğiniz hiçbir şey yok mu? O fotoğrafı paylaşan değil o fotoğrafta bulunan kareler üzerinden konuşacağınız hiçbir bir cümleniz yok mu? Yani, o cenazeyi mezardan çıkaran zihniyetin sahipleri bir araya gelip fotoğraf çektirdi; bu ülke bunları gördü. Bu ülke, diri diri, yaşayan insanların yakıldığını gördü. Bu ülke, çocuklarını sırtında mezarına taşıyan anne babaları gördü. Bu ülke, halkın kendi iradesiyle seçtiği, binbir emekle, binbir zahmetle, binbir eziyetle seçtiği değerlerine saldırıyı gördü ve daha görmesi için de şimdi, buradaki milletvekilleri, bunu daha da artırmak adına gelip burada bir oylama yapacak.
Şunu sormak istiyorum: Muğla'daki görüntüler... 7 insan çırılçıplak soyuldu ve yine bu ülke 7 insanın çırılçıplak soyulmasını gördü. Bu ülke bunu gördü, bu halk bunu gördü ve 7 insanın çırılçıplak soyulmasına karşı işlem yapmayan, tek işlemi o fotoğrafı yayınlayan insanlara karşı yapan bir zihniyeti gördü.
Yine, bu ülke, Sayın Aysel Tuğluk'un annesini mezardan çıkaran zihniyetin, toplumsal tepkilerden kaynaklı, tutuklanmasına doğru -on dokuz gün kaldı cezaevinde, on dokuz gün- on dokuz gün sonra çıktığını gördü. Yine, bu ülke, elini kolunu sallayarak, gözümüzün içine baka baka katliam yapan zihniyeti gördü ve bu zihniyete karşı -hepsini kastetmiyorum, çünkü içinde sağlam, vicdanlı, görevini layıkıyla yapan insanları ayırt ederek söylüyorum- bunların, yasal dokunulmazlık, adına OHAL, KHK diye yeni oluşturdukları bir ucubenin devamlılığı üzerinden bir ortaklaşmayı gördü. Buna rağmen, bu kadar ağır bedellere rağmen Cizre'deki anne babalar da dâhil, Sur'daki anne babalar da, Muğla'dakilerin anne babaları da dâhil emin olabilirsiniz, bu savaşın durması için talep edenleri de duydu. Duymak isteyen vicdan sahibi insanlar açısından söylüyorum. Bu OHAL, her geçen gün düşman üreten, içeride ve dışarıda düşman üreten bir mekanizmadan başka hiçbir şey olmadığını gördü.
Bakın, Sayın Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın "Seher" adlı kitabı şu anda Diyarbakır'dan Elâzığ'a giden bir tutukluya cezaevi yönetimi tarafından verilmedi. Neden? "Mesaj barındırıyor, şifreli mesajı olur" diye. Elimde yasal belge var yani hiçbiri şey değil. "Bu kitap cezaevlerinde okunmasın." diyen bir zihniyet var karşımızda ve işin en ilginç tarafı ne biliyor musunuz, burada Başbakan olan, AKP'nin kendi Başbakanının, Sayın Davutoğlu'nun kitabının yasaklandığını da gördü. Böyle bir şey olabilir mi? Herhâlde bu yasaklanmanın sebebi "medeniyetler" olsa gerek çünkü tek medeniyet isteniyor. Irkçı, ırkı Türk, erkek, Sünni. Onun dışındaki hiçbir şeyi kabul etmediği için bu "medeniyetler" belki fazla gelmiş olabilir, muhtemelen odur, başka da bir açıklaması yok. Bu kadar akıl dışı, ilkelliğe doğru giden, insanı esas almayan, insanı nesneleştiren, sadece rantı esas alan, tekçiliği esas alan, özne olarak hiçbir değeri kabul etmeyen bir zihniyetin maalesef ve maalesef OHAL gibi, KHK'ler gibi şu an için, şu günün koşullarında herkesin bire bir hayatına mal olan, mağdur eden, geleceğini çalan ve geleceği gittikçe karanlığa döken bir tezkere gelecek ve bu tezkere bu ülkeyi bu kadar karanlığa sokarken tekrar oylanacak. Dilerim ve umarım ki, oturup elinizi vicdanınıza koyar, biraz kendi zihinsel düşüncelerinizi zorlar, bunun karşısında durursunuz. Diğer türlü, şimdi, birazdan gelip burada oylama yaptığınızda inanın ki hiçbir halkta karşılığı yok; vicdan olarak yok, insan olarak yok, zihin olarak yok çünkü bu ülkeye hiçbir faydası yok, hiçbir faydası yok. Tek bir zümreye faydası var, tek bir zümrenin kendi iktidarını sürdürme, tek bir iktidarın kendisini güçlendirme ve yaptığı insanlık suçlarını, savaş suçlarına karşı bir yasal koruyuculuktur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)