| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 12.10.2017 |
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşülmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, elbette savunma sanayisinde en önemli konu dışa bağımlılığın azaltılması. Savunma sanayisinde ikinci önemli bir konu, ayrılan kaynağın artırılması ve yerli üretimin esas alınması ve tabii AR-GE çalışmalarına hız verilmesi.
Biz, 2017 bütçesinde savunma ve güvenlik harcamalarına önemli bir pay ayrıldığını biliyoruz ancak şunu söyleyelim: Savunma sanayisinde en önemli konu sizin kendi teknolojinizi üretecek bir donanıma sahip olabilmektir. Burada da çok yol katedilmesi gerektiğini görüyoruz.
Şimdi, Türkiye kendi güvenliğini bu hassas coğrafyada sağlayabilecek enstrümanlara ve araçlara sahip olması lazım. Eğer, siz, hava savunma sistemini geliştirmemişseniz, hava savunma sisteminiz eskiyse, rekabet gücü yoksa ve müttefikinizden alamıyorsanız, bunun üzerine size karşı kampta yer alan soğuk savaş sonrası dönemde yakınlaştığınız başka bir kampın kapısına gidiyorsanız, esasen sizin yapmanız gereken bunu bir şekilde üretecek imkânı ve araçları sağlamak ve bu işten başkalarına bağımlı olmaktan kurtulmaktır.
Bakınız, S-400 savunma sistemi gündeme geliyor. Türkiye, bakıyoruz, sokakta ve meydanlarda Amerika Birleşik Devletleri'yle ağız dalaşına giriyor. Sonra bakıyoruz, Savunma Bakanlığından Patriot alımı konusunda Amerika Birleşik Devletleri'ne bir yazı gidiyor. Sonra, koruma polisleri için 1.500 tane silah nedir, niye istiyorsunuz ki? Makine Kimya üretemiyorsa bununla ilgili bir çalışma yapılır. 1.500 tane silah için Amerika Birleşik Devletleri'nin kapısına gidip Türkiye'yi o konuda sanki mecburmuş gibi hissettirmenin ne âlemi var? Buna hiç gerek yoktu. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı "Biz almayacağız." diyor, zaten alınmaması gerekir. 80 milyonluk ülke bu coğrafyada kendi korumalarına kullanabileceği silahı üretememişse yazık deriz.
Şimdi, Sayın Başkan, Türkiye şu anda çok kritik bir dönemden geçiyor. Amerika Birleşik Devletleri'yle son dönemde yaşanan gerginlik ve artan tansiyon mutlaka düşürülmeli. Elbette Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin keyfine uygun, her dediğini kabul edecek bir ülke asla olmamalı ve bir dayatma varsa onu da reddetmeli; dik duruş ancak öyle olabilir, sözle olmaz. Yani siz "müttefikim" diyorsunuz, "dostum" diyorsunuz, siz mayıs ayında ziyaret yapmadan bir hafta önce sizin düşmanınız olan bir gruba getirip silah yardımı yapıyor ve siz diyorsunuz ki: "Ben gidip noktayı koyacağım." Ve dönüşte de ne nokta konuluyor ne de virgül konuluyor, olan Türkiye'nin itibarına oluyor.
Elbette dik durmak önemli ama size bir örnek vereyim: Rahmetli Ecevit o zamanın şartlarında Türkiye'ye dayatıldığı zaman dik durmuş ve Kıbrıs harekâtı, bütün baskıya rağmen, o kararı almıştı ve icra edilmişti. Akabinde ambargoya da posta koymuştu ve o ambargoyu da bir şekilde reddetmişti. Şimdi, bugün, "dik durma" deyince, dik durma tabii sözle olmuyor, icrada göstermeniz gerekiyor, ülkenin caydırıcılığı ancak o zaman belli olur. Sizin eğer hassasiyetinize önem vermiyorsa gitmeyeceksiniz ve "Gitmeyin." dedik, gidildi, bir şey olmadı. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri'nden adım gelince, o zaman "Niye böyle oluyor?" deniyor. E böyle oluyor çünkü sizin de durmanız gereken bir nokta olması gerekiyor.
Bu vize konusu geçer, öyle veya böyle biter ama bilmemiz gereken şu var: Biz Amerika Birleşik Devletleri'yle mutlaka iyi geçinmek zorunda değiliz. Zaten bu, uluslararası ilişkilerin pratiğine de aykırı, bir ülkeyle sürekli iyi geçinemezsiniz çünkü farklı çıkarlarınız var, farklı coğrafyada öncelikleriniz farklı ama çalışma kanallarını açık tutmak ve mevcut sorunları olabildiğince konuşmak, esasen bu coğrafyada bir siyaset takip edebilmek için önemlidir.
Şimdi bakıyorsunuz, son dönemde makas açılıyor. Neden? Darbe girişiminde ABD'nin parmağının olduğuna ilişkin Hükûmetin imaları ve bu konuda kamuoyuna çeşitli seviyelerde açıklamaları, Zarrab dosyası, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısının tutuklanması, S-400 konusu, PYD ve YPG konusu ve Suriye'nin geleceği ve Amerika Birleşik Devletleri'yle son dönemde tansiyonu artıran söz düellosu. Şimdi bu kadar makas açılmışken vize çözülür ama bunları nasıl kapatacaksınız? Veya kapanabilecek mi? Kapanması için bir şey yapılabilecek mi?
Şimdi şunu söyleyeyim: "Efendim, Suriye'yi kana bulayanlar demokrasiyi getirmek için yapmadılar." diyoruz bugünkü açıklamalarda. E zaten Suriye'ye dönük yabancı bir el değdiği zaman Suriye'de demokrasi olsun diye değmemişti ki, Mısır'da demokrasi gelsin diye olmamıştı ki, zaten Libya'da, Yemen'de ve Orta Doğu'daki diğer ülkelerde demokrasi gelsin diye bunlar yapılmamıştı ki. Bölge ufalanıyor ve buna maalesef alet olundu.
Şimdi bakınız, en basitinden şunu söyleyeyim: Uluslararası ilişkilerin mantığı değişti, yeni bir kavram ve yeni bir olgu var karşımızda. İttifaklar ihtilaflı hâle geliyor ve Amerika Birleşik Devletleri'nin on beş yıl önce, yirmi yıl önce temel önceliği Rusya'nın çevrelenmesi ve Doğu Bloku'na yayılmasıydı, bugün Amerika Birleşik Devletleri Rusya'yla birlikte Suriye'de çalışıyor. Sizin düşman bildiğiniz gruplar Amerika Birleşik Devletleri tarafından açıkça destekleniyor. Demek ki eski mantıkla yeni sistemi, yeni durumu değerlendiremeyiz, yeni bir tarif lazım, yeni bir dil lazım ve yeni bir anlayış lazım.
Türkiye, teknoloji konusunda, savunma sanayisi konusunda bağımlı. Şimdi, bakınız, birkaç gün önce Sayın Enerji Bakanı açıklama yapıyor, diyor ki: "2023 yılında bizim onurumuzdur Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin devreye girmesi." Ya, biz bunu kendimiz üretmiyoruz ki. Biz, yerli ne varsa, millî ne varsa hepsini yok etmişiz, bağımlı olmuşuz. 1.500 tane silahı almak için Amerika'nın kapısında ne işimiz var bizim, niye gidiyoruz, niye aşağılanıyoruz?
Değerli milletvekilleri, bir başka konuya değinmek istiyorum. Şimdi, bu, vize konusu gündeme geldiğinde ilk açıklamayı Mecliste ben yapmıştım ve orada şunu söyledim, buradan okuyorum: "ABD'nin bütün Türkleri cezalandırmaya yönelik bu kararını kabul etmiyoruz." dedim. Bundan daha güzel açıklama olabilir mi? Bakın, bir daha okuyorum: "ABD'nin bütün Türkleri cezalandırmaya yönelik bu kararını kabul etmiyoruz." dedim.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Devamında?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bu açıklama Anadolu Ajansındadır. Bakın, burada her şey var, devamı falan yok. Bakınız, burada, Milliyet gazetesinde "Biz Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün Türkleri cezalandırabilecek yönde atmış olduğu vize kararını kabul etmiyoruz." Hürriyet gazetesinde, Cumhuriyet gazetesinde, BirGün gazetesinde manşetten vermişler, 110 tane gazete manşetten vermiş ve Anadolu Ajansı. Benim açıklamam havuz medyasında -ve Anadolu Ajansı- çarpıtılıyor. Utanç verici bir durum. Ne deniyor: "ABD tüm Türkleri değil, AK PARTİ'lileri cezalandırsın." Arkadaşlar, el insaf ya! Ben sizin tırnağınızı başkalarına değişmem ya. Bu başkasından çıkar, bizden nasıl çıkar bu ya! Bu nasıl bir iştir ya! Sizin kendi arkadaşlarınız bu yalanı alıyorlar ve bunu dolandırıyorlar, biliyor musunuz.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Milletvekilleri "tweet" atıyor.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - "Tweet" atıyorlar ya. Var mı böyle bir şey. Yarın sizde açıklama yapacaksınız. Bu nedir? Açıkçası bunu sizin vicdanınıza bırakıyorum. Böyle bir şey olamaz. Bu en fazla size zarar veriyor. Ne diyeyim ben şimdi? Ne konuşmam lazım? Bunu kınıyorum.
Bakınız, bu tür açıklamalar size zarar verir. Ayrıca, öyle, özellikle millî konuların olduğu bir yerde eğer millî bir açıklama bekliyorsanız millî açıklamayı yapan insanlara karşı biraz saygılı olacaksınız. Bunu öğreneceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ben şahsen bu, yapan arkadaşlarla ilgili... Hele milletvekili olmuş, bu koltukta oturan, bizim mesai yaptığımız insanlar bunu yapıyorsa başkaları ne yapar.
Bu yalanı birisi yazıyor, diğeri çarpıtmış. Bakınız, daha vahimini söylüyorum: "Sadece AK PARTİ'liler cezalandırılsın diyen moron kafa..." Ya, yazıktır.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Köşe yazmış bir de utanmadan.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Ya, bunlar ayıptır. Hakikaten bunların işlerine son verin. Bakınız, troller sizi dolu dizgin bir krizin eşiğine götürdü ve hâlâ farkında değilsiniz. Ya, bu kafayla mı siz siyaset yapacaksınız? Bunu değiştirin. Bu kimseye fayda sağlamaz. Ve bunu yapan insanları kovun çünkü yalan söylüyor, iftira atıyor. İnançlı insan iftira atmaz. Bu alçaklıktır. Ben açık açık söylüyorum. Burada daha neler var, girmek istemiyorum, üslubuma aykırı. Daha fazla kendimi zorlamak istemiyorum açıkçası. Ama ben şahsen AK PARTİ Grubunun da bu kişilerle ilgili bir şey yapmasını istiyorum. Ne demek? Mecliste yaptığımız bir açıklama böyle olabilir mi, böyle çarpıtılabilir mi?
Şimdi, değerli milletvekilleri, şunu söyleyeyim: Bizim şu anda önümüzde İdlib operasyonu var ve ABD'yle atışıyoruz. Bakınız, ben bu vize konusu gündeme geldiğinde şunu düşündüm: Bu kişi FETÖ'cü olabilir, bu kişi provokatör olabilir, bu kişi tezgâh kurmuş olabilir, Amerika'nın ajanı olabilir, bu kişi her şey olabilir ama yargı süreci başlamadan bakıyorsunuz ki aynı gün yine bu medyada çarşaf çarşaf iddialar sunuluyor aynen Balyoz ve Ergenekon davalarında olduğu gibi. Şimdi, biz bir devletiz ve hukuk devletiyiz, bunlara da dikkat etmek lazım. Yani siz eğer diyorsanız: "Niye bunlar oluyor?" sizin de dikkat etmeniz lazım. Bu medya grupları, benim açıklamamı çarpıtan aynı medya grupları yapıyor bunu.
Şimdi, biz hassas bir coğrafyadayız. İdlib operasyonu başladı, bu İdlib operasyonunda bizi bekleyen tuzaklar var. Şahsen onlarla ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, İdlib bölgesindeki çatışmazlık anlaşmasında geçen maddelere baktığınız zaman işin biraz daha ciddiyetle ele alınması lazım. Nedir? Bir: Gözlem, gözlem yapacak Türk askeri. İki: Kontrol edecek. Üç: Ayıklama yapacak yani silahlı ılımlı unsurları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında terör örgütü olarak sayılmamış olan silahlı unsurları terör örgütü olarak sayılan El Nusra, El Kaide ve IŞİD bağlantılı kişi, kuruluş ve gruplardan ayıracak. Burası 2,5 milyon nüfuslu bir yer ve sınırımızın hemen dibi Nusracıların kontrolü altında ve Türk askeri oradan geçip İdlib'in merkezine gidecek.
Şimdi, şunları söylemek istiyorum: Amerika'yla, Avrupa'yla ve başka ülkelerle çatıştığınız bir ortamda, böyle hassas bir coğrafyada çok kolay provokasyona uğrar, hedef alınırsınız. Türk askerinin selameti her şeyin üstündedir. Biz oraya ana kuzularını gönderiyoruz. Evet, orası önemlidir, orada olmak önemli, biz o nedenle zaten bu tezkereye onay verdik. Ama, bir, sizi El Nusra'yla çatıştırırlar. İki, El Nusra sizi Esad'la, İran'la ve Rusya'yla çatıştırabilir. Sihirli formül yok ama bilelim ki hiçbir çatışmazlık bölgesi bu kadar mayınlı değil, bu kadar kaypak değil ve bu kadar ölçüsüzce terör örgütlerinin eline geçmiş değil. Her taraf istihbaratçı ve ajan kaynıyor. Biz bu bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesini ve arınmasını istiyoruz. Açık açık bir provokasyona karşı da en azından elinden gelen ne varsa yapmasını istiyoruz devletin. Bakınız, bu cihatçı gruplar, bu radikal, bu terör grupları Türkiye'nin başına bela olacak. O nedenle biz bunların uzaklaştırılmasını istiyoruz. Hatay'ın nüfusu değişti, Hatay'da 500 bin Suriyeli var. Kilis değişti, Gaziantep değişti ve o bölge nüfusu değişti ve yarın oraya bir hava harekâtı olduğu zaman eğer sınır doğru dürüst kontrol edilemezse ilk kaçıp gelecekleri yer bu kentler. Çok kritik bir aşamadayız.
Benim şahsen, Sayın Bakan burada, iyi niyetli olduğundan zerre kadar şüphem yok ama bu konu, bu kadar yüksek perdeden çatışma, Amerika'yla, Avrupa Birliğiyle ve başka gruplarla çatışma bize zarar verebilir. Bu vize krizini bir şekilde yatıştırmak gerekiyor. Kaldı ki daha büyük bir tehlikeyi söyleyeyim: Biz bunu tırmandırdıkça yarın Türkiye'nin El Nusra'yı himaye ettiği yönündeki algıyı güçlendirirler. Bu da Türkiye'nin uluslararası itibarını zedeler, terör örgütüne destek verdiği şeklinde algılanır.
Takdir sizin. Saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.