GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:6
Tarih:11.10.2017

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz, söz konusu yasa tasarısı önemli bir tasarı. Ancak şu bir gerçek ki vatandaşın burada bugün konuşulan yasa tasarısına ilgisi çok çok düşük düzeyde, açıkçası pek de kimsenin umurunda değil. Niye değil? Bunun birkaç nedeni var tabii ama birincisi de şu: İçinde yaşadığımız durum itibarıyla Anayasa'nın, kanunların, tüzüklerin, yönetmeliklerin, İç Tüzük'ün çok da öneminin kalmadığı, istendiği zaman uygulandığı, istenmediği zaman uygulanmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Benim aslında burada yaptığım konuşmalar, birbirinin devamı niteliğindeki konuşmalar hâlini aldı. Burada yaptığım konuşmaları geneli itibarıyla size uzanan bir yardım eli olarak da düşünebilirsiniz, bunda aslında bir sorun yok çünkü bence sizler de artık bu işin mağdurusunuz. İktidar partisi mensubu mağdurları olarak burada bulunuyorsunuz çünkü yetkileriniz elinizden alınıyor bir bir ve ses çıkartamıyorsunuz fakat bu mağduriyet yanlış anlaşılmamalı, mağduriyet bir haklılığı getirmiyor, haklı olmadığınız gibi bu durumda sizin de suçunuz var.

Bugün yaşananları türlü isimlerle andık, dedik ki: "Bir iktidarsızlık problemi var.", "Adaletsizlik var." Aslında, bugün burada bir boyutuyla da ele almak istiyorum, bu defa kuralsızlıktan bahsetmek istiyorum. Bugün yaşanan şey, normların, kuralların çöküşüdür aslında. Artık normların yerini kararlar almıştır. Bunun adı da kuralsızlık, kural tanımazlıktır.

Bakın, aynı yargılamalarda bir gazeteci pekâlâ bırakılabiliyor, aynı şartlardaki başka bir gazeteci bırakılmıyor. Tutuklanan salınıyor, salınan tutuklanabiliyor. ByLock önemli bir delil mi? Önemli bir delil ama byLock çıkan aynı şartlarda iki vatandaştan biri tutuklanabiliyor, diğeri tutuklanmıyor. O sırada herhangi bir nedenle tahliye kararı veren hâkim, bakıyorsunuz, sürülüyor, kovuluyor. Aslında sanki bir barajın çatırdayan duvarlarını çıplak ellerinizle tutuyor, kaçınılmaz çöküş karşısında kuralları, teamülleri, tüzükleri, normları, esasları çiğnemek pahasına beyhude çabalıyorsunuz, altında kalacağınız göçüğü de büyütüyorsunuz.

Daha yeni bizim milletvekilimiz Enis Berberoğlu'yla ilgili mahkeme bir karar verdi, hiç öyle usulden falan değil, esastan işi bozdu, esastan "verilen karar yanlış" dedi ama tahliye kararı veremedi, "neme lazım" dedi, kararı veren mahkemeye havale etti.

Bakın, genel seçim yapılıyor, referandum yapılıyor, sandık kuruluyor, oy verilecek kurallar uygulanmıyor, oy sayılacak kurallar tanınmıyor, YSK, kendi hukukunu çiğniyor ve kimse sahip çıkamıyor.

Yerel seçim yapılmış, adamın görev süresi devam ediyor ama işine devam edemiyor, kovulmuş, kuraldan, esastan, takvimden eser yok yine. Mecliste komisyon kuruluyor, araştırma yapacak, tüzük berhava ediliyor, kimsenin umursadığı yok. Danıştay bir karar alıyor. İlgili bakan diyor ki: "Aynı istikamette devam edeceğiz." Büyüklerine özeniyor hâliyle. Kimseden ses yok. Danıştay Başkanına sorsanız "Bütün suç ana muhalefet partisinde." diyor. Anayasa Mahkemesi, daha önce kendi verdiği emsal kararlara uyamıyor. Meclis Başkanlığı, Parlamento protokollerini ihlal ediyor, bunu özürle geçiştiriyor. OHAL ilan edilmiş, Anayasa 119, 120, 121 çok açık, Anayasa çiğneniyor, OHAL'e bile uygun davranılmıyor ancak hiçbir şey de olmuyor.

Diplomaside nezaket kuralları altüst olmuş durumda, bir bakıyorsunuz tehditkâr üsluplar, nobran, yıkıcı, uzlaşmaz bir dil kullanılıyor. Zarar yine ülkenin ancak hiç kimse de dur diyemiyor. Keza bunun gibi birçok veri var.

Bakın arkadaşlar, biz bunları söylüyoruz ancak benim ve milletvekili arkadaşlarımın burada söyledikleri vatandaşta yeterince karşılık bulamıyor, bunun da farkındayız. Tabii, vatandaşımız geçim derdinde, yaşamını idare etme telaşı içerisinde; ülkemiz terör saldırıları altında, açıkçası hayatta kalma ve yaşamını idare etme kaygısı içerisinde çok fazla bu meselelere ağırlık veremiyor, bunun farkındayız. Tabii bu da aslında bir şekilde yönetenler açısından oldukça kolaylaştırıcı bir işlev görevi görüyor, yönetenlerin işine geliyor bu durum. Bugün dünya üzerinde kötü yaşam koşulları yaşayan toplumlara bakın, çoğunlukla, yönetenleri eleştirmeyen, sorgulamayan, değiştirmeyen insanlardan oluşuyor maalesef.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şu anda, Allah aşkına, Genel Başkanınız Tayyip Erdoğan'ın Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısında televizyona çıkıp konuşmasına ne mâni var? Konuşsalar da gerçekleri, bu millet aydınlansa, karar verse; manipüle edilmeden gerçekleri konuşsalar kime ne zararı var? Siz Genel Başkanınıza bunu söyleyebiliyor musunuz? Geçmişte, on beş, yirmi yıl önce liderler televizyonda tartışırdı. Zaman geçtikçe demokrasinin ilerlemesi lazım, bizde niye geriliyor? Siz kalkıp da Genel Başkanınıza soramıyor musunuz, siz neden korkuyorsunuz? Çıkın Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına, kim haklı kim haksız ortaya çıksın, değil mi arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)

Bunları sorgulamadan, halkımıza eşit şartlarda sunamadan doğrunun anlaşılması da çok güç.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)