GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:4
Tarih:05.10.2017

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu'nun 2'nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Türkiye'de uygulanmakta olan OHAL ve KHK rejiminin 1'inci yılını geride bıraktık. Özellikle on beş ay, on altı ay filan geçti. Konuyla ilgili Hükûmetin vermiş olduğu beyanatlarda OHAL'den sadece terör örgütlerinin etkilendiğini, başka da kimsenin etkilenmediği söylenmektedir. Oysa işçi hakları ve iş cinayetlerinde Türkiye tam bir üçüncü dünya ülkesi durumuna düşmüş, hak ihlalleri, intiharlar, borçla yaşama, borcu borçla kapatma bir zincire dönüşmüş durumda. İsterseniz size birkaç örnekle bu durumu somutlayalım.

Kamuda yapılan ihraçlara karşı Ankara'da eyleme başlayan eğitim emekçileri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevleri cezaevi koşullarında 6'ncı ayını doldurdu. Düzce Tekno Maccaferri grevinin 25'inci gününde bizzat devlet grev kırıcılığı yaptı. Jandarma müdahalesi sonucu BİRLEŞİK METAL-İŞ üyesi işçiler gözaltına alınarak mallar fabrikadan çıkarıldı. Elini iş makinesine kaptıran işçi OHAL'de kimliği yanında olmadığı için bir saat Pamukkale Üniversitesi Hastanesinde acil servisinde bekletildi. Ataması yapılmadığı için yaşam ümidini kaybeden sosyal bilimler öğretmeni İsa Erdoğan intihar ederek yaşamını yitirdi. Kayseri'de ücretlerini alamayan inşaat işçileri çatıya çıktı. Üç aydır ücreti ödenmeyen Avcılar Belediyesi işçilerinden Özgür -soy ismini hatırlamıyorum- bunalıma girdi ve icraların ardından kirayı da ödemeyince intihara kalkıştı. Türkiye'yi getirdiğiniz hâl bununla sınırlı değil elbette. Buradaki hak ihlallerini sıralamaya kalksak belki Genel Kurulu günlerce kilitlemek zorunda kalacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelelim ekonominin hâl ve gidişatına. Karneniz o kadar kötü ki mızrak çuvala sığmıyor artık. TÜİK enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre resmî enflasyon bile çift hanelere yani yüzde 10,68'e yeniden çıktı. Kira, gıda, yol, eğitim, sağlık masrafı da eklenince borç sarmalı içinde yaşayan, gelecekten umudunu kesmiş, depresif bir topluma dönüşmüş durumdayız. Hâl böyle iken torba yasalarla sermayeyi önceleyen, patronları koruyan yasa ve yönetmelikler Meclisin gündeminden hiç eksik olmuyor. Somut bir örnek; 19 Ağustosta yapılan yönetmelik değişikliğiyle turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürüten işlerde çalışan işçiler için gece yedi buçuk saatten fazla çalıştırma yasağı kaldırıldı. Değişiklikle patrona işçiden fazla çalışma onayını dilerse iş sözleşmesinin yapılması sırasında, dilerse fazla çalışma gereksinimi doğduğu anda alabilme olanağı getirildi. Yönetmelikte yapılan değişikliğe göre işçi fazla çalışma konusunda vermiş olduğu onayı dilerse bir ay önceden işverene yazılı bildirimde bulunarak geri alabilecek. Ya, şimdi sormak gerekir. İşsizin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede hangi işçi bu durumda patronuna "Ben fazla çalışma bildirimimi geri çekiyorum." diyebilecek? Bunu diyecek işçinin hemen kapının önüne konulacağını hepimiz çok iyi bilmekteyiz.

Gelelim "Dünyanın en iyi ekonomilerinden biriyiz." beyanlarına. İyiyiz de rakamlar hiç bunu göstermemektedir. Türkiye'nin 136,3 milyar dolar borcu var yani toplam borçların üçte 1'ine yakın bir rakam. Dış borç ne kadar? 432,352 milyar dolar olarak gerçekleşti. İsterseniz bu konuda biraz ayrıntı verelim. Son altı ayda 30 milyar dolar artan dış borcun üçte 1'i kamudan kaynaklanıyor. Şubat 2017 sonrası sıcak para girişi daha çok borç olarak gerçekleşti. Kamu kâğıtlarının faizi o kadar cazip ki "Bu da mı faiz lobisinin işi?" diye sormak gerekiyor Sayın Başbakana. Bitmedi, bir örnek daha: 432 milyar doların yüzde 70'i özel sektöre ait. Yani, bunun anlamı şu: Millî gelirin yüzde 52'sine ulaşan borçların dörtte 1'i kısa vadeli. Doların hafif bir kıpırdamasıyla neler olacağını kestirmek de artık sizin takdirinize kalmış diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)