GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2 Ekim Dünya Şiddetten Kaçınma Günü ve Özgecan Aslan davasındaki son duruma ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:4
Tarih:05.10.2017

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 2 Ekim Dünya Şiddete Hayır Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yolu barıştan ve adaletten geçenleri, şiddetsiz bir dünya özlemi çekenleri, eylem ve söylemleriyle şiddetin bir parçası olmayanları saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son on beş yılda maalesef her alanda şiddetin her geçen gün arttığına tanık oluyoruz. Şiddet nerede mi? Şiddet her yerde; evde, sokakta, hastanede, otobüste, dolmuşta, aklınıza gelebilecek her yerde şiddet sürekli tırmanıyor. "Şiddetin artmasında en çok kimin payı var?" diye sorarsanız, kuşkusuz devleti yönetenlerindir.

Bakın, hepimizin bir dönem çok yakından takip ettiği ve yüreklerimizi yakan Özgecan Aslan davasını hatırlarsınız. O davadaki son durumu sizinle paylaşmak istiyorum: Yargıtay bir sanık hakkında verilen bir kararı bozdu ve sanık geçen hafta Mersin'in Tarsus ilçesinde yeniden yargılandı ve hâkim karşısına çıktı. Yargıtayın bozma kararının gerekçesini biliyor musunuz? Anlatayım. Yargıtay dedi ki: Her gün on binlerce kadının zorunlu olarak bindiği dolmuş zorunlu toplu yaşam alanı değildir. Bakın, on binlerce kadının bindiği dolmuşu Yargıtay, zorunlu toplu yaşam alanı kabul etmedi ve bu nedenle tecavüz suçu toplu taşım aracında işlendiği için yapılan ceza artırımını iptal etti ve maalesef, Tarsus mahkemesi de buna uydu. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Kadınlar artık toplu taşım araçlarına güvenle binemeyeceklerdir. Bu karar, kadını eve bağlamak isteyen siyasi ideolojiye hizmet etmektedir ve asla kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer AKP Hükümeti ve milletvekilleri olarak sizler bu duruma samimi olarak karşı çıkıyorsanız derhâl bir yasal düzenlemeyle toplu taşım araçlarını devlet güvencesine almak zorundayız ve buraların zorunlu ortak yaşam alanı olduğunu yasal düzenlemeyle bildirmeliyiz. Böylece, burada yaşanan taciz ve tecavüzlerin cezası daha fazla artırılabilir ve caydırıcı olabilir.

Toplu taşım araçlarına saldırıları önlemenin yolu, otobüsleri, trenleri haremlik-selamlık olarak ayırıp, kadınların bindiği otobüsleri pembeye boyamak asla değildir. Bu uygulamanın tacizleri önleyeceğine inanmak ise, en hafif deyimiyle saftirikliktir, ancak ve de ancak ideolojik bir planın parçası olabilir.

Bakın, iyi dinleyin, 2017 yılının sadece ilk dokuz ayında 285 kadın öldürüldü. Bu sayı, geçtiğimiz yıl 317'si silahla olmak üzere 397'ydi. Bakın, bunlar sadece basit rakamlar değil, candan bahsediyorum ve kadından bahsediyorum.

2017 yılının ilk beş ayında 38 kadına tecavüz edildi. Bizim bildiğimiz rakam, birçoğu da bunu söylemiyor. 50 kadın tacize uğradı. İnanıyor musunuz bu rakamlara? Kat kat daha fazlasıdır, çok çok daha üstündedir.

Eh, Cumhurbaşkanının "Racon kesilecekse ben keserim." diyerek mafya dilini kullandığı bir ortamda, şiddetin azalacağını düşünen varsa, yanılıyor. Herkes kendi alanında racon kesmeye kalkarsa, şiddetin geleceği noktayı tahayyül bile edemiyorum. Eğer Cumhurbaşkanı racon keserse, birileri de aracın içerisinde birilerini döver, öldüresiye döver ve bunu sosyal medyada yayınlamayı marifet sayar. Birileri birine etek giydirir, kendi kendine vurdurur, raconunu keser ve bunu da sosyal medyada yayar, siz de ancak bunu ağzı açık izlersiniz. O yüzden bunlara "dur" demek lazım.

Bakın, şiddet sağlık alanında da her geçen gün artıyor. Eğer AKP'li Başbakan, Sağlık Bakanı "Profesörler ayağınıza gelecek. Hele bir hastayı geri çevirsin, alnını karışlarım o doktorun." dediğinde, her geçen gün doktora ve sağlık çalışanına yönelik şiddet artıyor.

Biz "Ne olur şiddeti engelleyin." deyince, TRT bizi duydu, keşke duymaz olaydı, bir program hazırladı, keşke hazırlamaz olaydı. Ve o programı izleyenler doktor dövmenin eğlenceli bir iş olduğunu zannettiler. O programı izleyenler, doktor dövmenin sıradan bir iş olduğunu algıladılar ve doktoru dövüp hastanelik edenlerle röportaj yaparak "Nasıl dövdün o doktoru?", "Öyle bir dövdüm ki elim acıdı, bir ben vurdum, bir dayıoğlu vurdu." dedi.

Arkadaşlar, siz şiddet dilini bırakmadıkça biz bir yere varamayız.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)